
Keyifli okumalar...
Bazen bir sessizlik vardır, seslerden daha keskindir. İşte ben o sessizlikle uyandım bu gece. Ne bir çığlık, ne bir fısıltı. Sadece içimde yankılanan boşluk.
Odada hava yok gibiydi. Nefes almam gerekirken, sadece unuttuğumu fark ettim. Zihnim bedenime yabancıydı artık. Her düşünce, başka bir düşünceyle çarpışıyor, hiçbir yere varamıyordu.
Gözümü kırptım ve onun gölgesi, duvarın çizgilerine sızmıştı.
Yüzü yoktu önce—sadece bir varlık.
Ama ben tanıdım. Birinin hatırasını yalnızca yüzüyle değil, hissettirdiği çöküşle tanırsın. Ve o his... Çocukluğumdan kalma bir yangın gibiydi. Hangi odada olsam, nerede nefes alsam, hep arkamdan yürürdü.
Adımı söyledi, sanki annemmiş gibi.
Sanki hiç zarar vermemiş gibi. Sanki geceleri odamın kapısını usulca açıp karanlıkla beni baş başa bırakmamış gibi.
"Elis."
Bir zamanlar bu sesle büyüdüm.
Şimdi bu sesle küçülüyorum. İçimde bir kapı açılıyor her seferinde.
Kapısı olmayan, ama nedense her gece açılan bir oda. Orada hâlâ sekiz yaşındayım. Üzerimde ince bir pijama, ellerim titriyor. Beni seven kimse yok o odada. Ama beni izleyen biri var.
Gözlerini görmem gerekmiyor.
Çünkü hissettiğim bakışlar, gözlük camları gibi kırık. Karanlığın içinden beni delip geçen bir çift yargı, bir çift tehdit.
O orada.
Ben buradayım. Ama aramızda artık hiçbir sınır kalmadı.
Sesim çıkmıyor. Yutkunuyorum, ama boğazımda kelimeler değil, yıllar var.
Yıllar boyunca biriktirilmiş, hiç söylenmemiş, bastırılmış haykırışlar.
Gözümü açıyorum. Odamdayım.
Ama duvarlar, o eski evin duvarları gibi çatlamış. Perdem, çocukken üstüme örtülen eski bir battaniye gibi.
Ve kapım... Kapım açık.
Hâlâ burada.
Gitmedi.
Gitmeyecek.
Çünkü bu bir halüsinasyon değil sadece.
Bu bir uyarı.
Bir işaret.
Geçmişim bedenimi terk etmiyor.
Ben ne zaman kendim olsam, o içeri girmek istiyor. Ve ne zaman nefes alacak olsam, o içeride oturuyor.
Beni izliyor. Ben büyüsem de, içimde hâlâ o çocuğu susturuyor.
Ve bir çığlık koptu dudaklarımdan, hiç bir çığlık bu kadar acıtmadı canım. Ellerim kulaklarımı kapattı ama gözlerim o açık kapıda kaldı, bana bakan yeşil gözleri zevkten dört köşe oldu. Kapatmak istedim gözlerimi, hissettiğim bakışı üstümden silmek. Tekrar bir çığlık daha çıktı dudaklarımdan, canımdan can çıktı sanki...
Yankı Tüner;
Duyduğum çığlıkla kaşlarımı çattım, ya rüyada idim ya da evin içinde bir şeyler oluyordu. Duyduğum ikinci çığlıkla hızlıca yerimden kalktım, bu ses Elis'indi, battaniyeyi üstümden atarak hızlıca ayaklandım ve odamdan çıkarak bir üst kata çıktım. Benimle birlikte, Pars abim, Araf, Efekan annem ve babam yakalanmıştı. Çağrı ve Eymen'in uykuları kış uykusuna yatan ayılar gibiydi.
Pars abim Elis'in kapısını hızlıca açtığında, hepimiz odaya doluştuk. Ellerini kulaklarına götürerek kendi kendine konuşan kız kardeşime baktım, bir sheler diyordu.
"Abim."
Pars abim hızlıca Elis'in yanına gitti, gözleri bir yere sabitti ve sallanıyordu. Bir öne, bir arkaya doğru sallanıyordu. Kafasını hayır anlamında sallamaya başladı, gözlerini sabitlediği yere baktım. Bomboş duvara bakiyordu, sanki orada birisini görüyordu.
"Arif". Annemin titreyen sesiyle, derince nefes aldım. Annem kolay kolay ağlamazdı ama Elis ona nefes olmuştu, can olmuştu ve duygularını en uç noktada yaşıyordu.
"Araf aslanım, bir sakinleşirtici yapalım."
Araf abimi onayladı ve hızlıca odadan çıktı, bende Pars abimin yanına geldiğimde Elis'in sesi ulaştı kulaklarıma.
"Git."
"Bakma bana! Çek zehir zıkkım gözlerini benden."
En sonunda bağırdığında annemde hıçkırıkmıştı, ne oluyordu? Neden böyle davranıyor anlamıyordum. Sanki odada birisi vardıda onunla konuşuyor gibiydi, Araf hızlıca odaya girerek elinde ki sakinleşirtici iğnenin kapağını açtı.
"Abi kolunu tut."
Pars abimle birlikte Elis'in koluna tutarken, diğer elini saçlarıma daldırdı. Dişlerimi sıkarak gözlerimi kapattım, bu kız neden bu kadar güçlüydü? Saçlarımın diplerinden koptuğunu hissediyordum.
"Çek elini benden! Çek dedim Ferit."
O ismi duymamla kanım donmuştu, o adam Elis'e bu kadar ne yapmıştı ki şuan beni o zannediyodu? Benimle birlikte Pars abimde kaskatı kesilmişti, Araf iğneyi vurduğunda kolunu bırakmıştık. Elis'in eli yavaş yavaş saçlarımdan aşağı doğru düştü, kendiside öne doğru düşerken Pars abim omuzlarından tutarak yatağına yatırdı.
"Ne oluyor Arif? Kaç gündür benim güzeller güzeli kızıma ne oluyor?"
İki haftadır bu haldeydik, her gece çığlıklarla uyanıyordu Elis ama bu gece ilk defa böyle görmüştüm onu. Çaresiz, ürkmüş. Annem ve babam yatağın karsisidna ki çift kişilik kanepeye otururken Arafta çalışma masasının sandalyesine oturmuştu. Ben ve Pars abim yatakta karşılıklı oturuyorduk, Efekan ise yere oturarak Elis'in elini elinin içine aldı.
"Kan tahlillerinde ve idrar tahlillerinde hiç bir şey çıkmadı. Psikolog ise bilinçaltı olabilir diyor. Kafayı yemek üzereyim, doktorum ama kendi kardeşime çarem yok."
Araf ellerini saçlarımın arasına daldırarak düşündü, kendine öyle kızıyordu ki o yine elinden geleni yapıyordu ama peki biz? Bunca zaman ona zorluktan başka bir şey getirmemiş ben? Peri'm, kızım onu kaybederken bile her zaman yanımda olan bu kıza ben ne yapmıştım? Koca bir hiç... Tüm gece böyle geçmişti, Elis'in inlemeleri ve sayıklamalarıyla geçmişti...
Elis Tüner;
Hiçliğin ortasında gibiyim, uyanmak ve uyanmamak. Bir seçim yapmalıyım sanki. Birini seçersem, her şey bitecekmiş gibi, omuzlarımda ki bu ağırlık neydi ki. Ya da gözlerimin üstünde ki yorgunluk? Sahi, yaşamak bu kadar mı zor, bu denli mi acıtır nefes alıp vermek.
"Elis."
Uzaklardan gelen ses ile kendimi zorladım, uyanmak istedim. Uyanıp varlığını aylarca benliğimde hissettiğim o ailenin kollarında olmak. Ama bir yanım ise uyanma, diyor. Zorladım kendimi, göz kapaklarıma vurulan zincirleri tek tek kırdım ve yavaşça araladım. Başımda dikilen Araf abimdi, sahi ben Araf abimi ne kadar çok sevdiğimi söylemiş miydim?
"Seni çok seviyorum."
Sesim kısılmıştı, Araf abimin gözleri kocaman açıldı. Sanırım bunu beklemiyordu, bir şey demiştim hani? Ömrümüz çok kısa ve ben bu ailedi ki her bireyle çok güzel anılar biriktirmek istiyorum.
"Bende seni çok seviyorum abim, iyi misin?"
Elini sırtıma atarak beni yatakta oturur pozisyona getirdi, şöyle bir bir etrafa bakındığımda herkes o buradaydı ama neden? Soru soran goxlerim etrafta gezdi ve en son o çok sevdiğim gözlerde durdu.
"Dün geceyi hatırlamıyor musun?"
Pars abim bana dikkatlice baktığında, kaşlarımı çattım. Ne olmuştu ki? Düşündüm, düşündükçe başıma ağrılar girsede tekrar ve tekrar düşündüm. Tek hatırladığım kolumda hissettiğim sızıydım, kafamı sola doğru çevirdigimde iğne deliği gördüm ve morarmaya başlamıştı. Ne olmuştu ki?
"Dün gece, bir nevi halüsinasyon gördün."
Araf abimle birlikte kaşlarımı daha çok çattım ve hatırlamaya çalıştım, ne görmüştüm ki?
"Hatırlamıyor musun?"
Bu sefer Çağrı abimdi soran, kafamı olumsuz anlamda salladığımda Pars abimin sıkıntılı bir nefes aldığını işittim.
Ne oluyordu bilmiyorum ama psikolojimin içine mıçılmıştı.
"Bulacağım, söz veriyorum güzelim. Bu neden oluyor, ne için oluyor bulacağım."
Ellerimi tutup bana söz veren Araf abime baktım, benimle birlikte şu bir iki hafta da abimde çökmüştü, yapmadığı tahliller gitmediğimiz psikolog kalmamıştı ama kimse bir türlü çözüm bulamamıştı. Aklıma gelen isimle Araf abimin ellerini sıktım, nasıl unuta bilmiştim!
"Elis ne oldu?"
"Salih abi!" Abim kaşlarını çatarken ben yerimden kalktım, hızlı kalkmamın sonucu ise baş dönmesi olmuştu. Tutanacak bir yer ararken Yankı abim hemen belimden tutmuş beni geri oturtmuştu.
"Salih kim?"
Babamdı konuşan, kafamı arkaya doğru çevirdim. Annem babamın kollarında bana bakıyordu, göz altları morarmıştı.
"Kendi çabalarımla gittiğim psikolog, dalından çok iyi birisi ve uzman."
Babam ayaklandı, annemde onunla birlikte hemen yanıma geldiklerinde öylece onlara bakıyordum. Annem kollarını bana doladı, hemen bende sarılmıştım.
"Affet bizi kızım, affet. Seni daha erken bulmalıydık. Sen değil biz seni bulmalıydık, yaşadığın herşey adına özür dilerim."
"Annemm, yapma böyle. Herşey geçecek ben inanıyorum."
Annemin hıçkırıkları odayı doldurduğunda, gözlerimi kapattım. O sarsılmaz, dediğim annem şuan kollarımda sarsılarak ağlıyordu. Bir müddet böyle kaldıktan sonra annem kimseye bakmadan odadan çıkmıştı, güçlü kadın vesselam.
"Bu bahsettiğin doktor, ne zamandır ona gidiyorsun?"
"Abim vefat ettikten sonra, Karan aracılığı ile gitmiştim. Altı ya da yedi kere gittim, sonrada Ferit'e yakalanmıştım."
"Karan?"
Babam sorarcasına baktığında, Yankı abimin ve Pars abimin alttan alttan sırıttıklarını görmüştüm. Öyle ölmem füze atın!
"Elis'in misafir olduğu çocuk, Elis bu doktorun soyadı ne?"
"Salih Kaya."
"Ne!" Babamın ani çıkışı ile ona döndüm, şaşırmıştı. Kalktığı koltuğa geri oturdu ve eliyle ağzını kapattı.
"Bildiğimiz Ünlü Salih Kaya değil mi?"
Kafamı salladım tekrar, babam koca bir kahkaha attı ama bu sinirdendi. Ne oluyordu, ben melül melül babama bakarken odamda bulunan ve hiç sesi çıkmayan Efekan konuştu.
"Babamın dayısı." Bu sefer gözleri şokla açılan ben olmuştum, nasıl yani, hem aileme bu kadar yakın hemde bir o kadar uzakta mıydım? Kaderin cilvesi gerçekmiş arkadaşlar.
"O zaman anlattığı kız sen miydin?" Salih amca asla özelimi açmazdı ki! Ne anlamıştı acaba.
"Özel hiç bir şey anlatmadı Elis, senin annene çok benzediğini ama zorlu bir hayattan geçtiğini bir kaç defa dile getirmişti." Babam içimi ferahlatıken Araf abim konuştu, anlaşmışlar gibiydi. Biri susuyor diğeri konuşuyordu.
"Baba arasana Salih dayıyı, bugün işi yoksa bir gelsin." Babam kafasını sallayarak odamdan çıktığında abi takımı, Eymen ve ben kalmıştık. Herkese tek tek baktım ve kocaman sırıttım.
"Hepinizi çok seviyorum." Nedense içimde bugün çok hoş bir duygu vardı, sevgi mi yoksa coşku mu bilmiyorum. Zamanın ne getirdiğini bilmediğim gibi. Odamın kapısı çaldı, içeriye Mehtap abla girdiğinde yine o garip duygu düşmüştü içime. Bu kadın bana bir yerden tanıdık geliyordu ama nereden? Beynimi ne kadar zorlarsam zorlayayım hatırlamıyordum.
"Işıl hanım gönderdi efendim beni, kahvaltı hazır."
Efekan ayağa kalktı benim yanıma gelerek hız zorlanmadan kucağına aldı, dudaklarımı büzerek Efekan'a hitaben konuştum.
"Yanlız benim yakışıklı prensim, yüzümü yıkamam lazım."
"O zaman istikametimiz banyo, abilerim sizde kahvaltıya."
Bazen Efekan hiç konuşmuyordu ama bazende dili bülbül oluyordu, onun bülbül olup sürekli konusmasini istiyordum. Hiç susmasın, benimle sürekli konuşsun istiyordum. Beni yere bırakarak elinmi tuttu ve birlikte odamda ki banyoya girdik, evet evet birlikte. Sanırım bayılmamdan ya da yine bir şeyler görmemden korkuyordu. Suyu açarak yüzümü yıkadım ve aynadan kendime baktım, iki haftada ölüden farkım yoktu!
"Çok güzelsin."
Efekan'a bakarak göz devirdim, evet gerçekten güzel bir kızdım ama şuan bunu demesi komikti. Yüzüm hastalık sarısıydı, gözlerimin altı simsiyah olmuştu. Adam akıllı uyku uyuyamıyor, uyuyamadığım içinde beslenemiyordum. Yanaklarım çökmüştü, elmacık kemiklerim daha belirgin olurken gözlerimin feri gitmişti.
"Ya ya, o kadar güzelim ki ayna çatladı." Homurdandığımda Efekan kahkaha attı, gülmek insana yakışırdı ama Efekan'da bir başka duruyordu arkadaş.
"Şu kahkahanın güzelliğine bak! İnsafsız bu bizden saklanır mı?"
"Hadi hadi çok konuşma, izin bitti sanırım aşağı inelim."
Banyodan çıktığımızda beni tekrar kucağına almıştı, vallahi canıma minnetti. Hem bu kadar abi boşuna değildi değil mi? Bir zahmet taşısınlar! Odadan çıkarak merdivenlere ilerledik ve Efekan inmeye başladı. Başımı omuzuna koyarak gözlerimi kapattım, Efekan'ın parfümü kişiliğine çok uyuyordu. Hafif mentollü ve vanilya karışımı gibiydi, çok ağır değildi ama çokta hafif değildi. Baskındı, tıpkı kendi gibi. Yemek salonuna geldiğimizde annemin iç çekişiyle gözlerimi açtım.
"Allah'ım sana şükürler olsun, çocuklarım anlaşıyor. İnşallah bir an önce hastalığınıdı öğrenirsek her şey daha güzel olacak."
İlk defa annemi bu kadar duygusal görüyordum, yaşadıklarını artık dışarımı vuruyordu? Efekan oturacağım yere beni bıraktığında hemen sandalyeye oturdum. Bu eve ilk geldiğim zamanlar bu masada adam akıllı yemek yiyemezdim hatta ilk haftası hiç oturmamıştım. Zaman hızlıydı, güzel anıların yanında kötü anılarıda göstermişti. Herke yetine oturduğunda kimse konuşmamış sessizce yemekler yenilmişti, önüme konulan sütü içtim. Şu sıralar nedense hep süt içiyordum.
"Birazdan dayım gelecek, kimse işe gitmesin."
Babamın sesiyle onaylı bir kaç mırıltı çıktı ve tekrar o sessizlik peydah oldu. Kahvalte edildi, herkes rahat kıyafetler giyerek salona geçtik. Eymen okula gitmemişti, yanıma gelerek kolunu omuzuma attı ve yanağımdan öptü.
"O kadar özledim ki ablamm seni, okulda yerin belli oluyor. Neva abla bazen deliriyor."
Bu dediği ile kıkırdadım, Neva ile onkadar sıkı fıko olmuştuk ki. O hiç sahip olmadığım arkadaşımdı benim. Kapının çalınmasıyls birlikte heyecan basmıştı, herkes ayaklanmış Salih amcayı daha doğrusu dayıyı bekliyorduk. Salona giriş yaptığında, gözleri herkesin üzerinde gezindi ve bende durduğunda önce gözleri kısıldı, sonradan şaşkınlıkla önce babama daha sonra tekrar bana baktı. Kısa boylu, tombol bir adamdı. Masmavi gözlerinin aksine esmerdi, saçları hafiften kelleşmeye başlamıştı. Sinek kaydı tıraşı her zaman suratından eksik olmazdı, giydiği gömleğin üzerine ekoseli ceketi çok dikkat çekici duruyordu.
"Aşk olsun Arif, bana neden söylemedin kızının İris olduğunu?"
Yutkundum, en son görüştüğümde isim konusunu ona anlatmıştım, bu duruma çok olumlu baktığını ve beni nasıl hissettirdiğini sormuştu. Salih amca elinde
ki çantayı bırakıp yanıma geldi bana kocaman sarıldı. Kollarımı ona dolayarak bende karşılık verdim, tanıdık birisini görmek o kadar güzeldi ki....
Bölüm sonu.
(Larmes 25. Bölümde final olacak :) )
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.1k Okunma |
845 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |