Ben uyanalı tam tamına üç gün olmuştu. Fakat ben daha kendimi toparlayamamıştım. Daha garibi ise uyanır uyanmaz hayati kontrollerimin yapılıp abimlerin beni hiç bilmediğim bir yere getirmesiydi. Üç gündür burada tektim. Burası bir evdi. Şehirden uzak bir konumu vardı. İki katlı otantik bir evdi. Üç gün boyunca mutfak, yatak odası ve oturma odası arasında gidip geliyordum. Birde temel ihtiyaçlar. Evi bu dört oda haricinde gezmemiştim. Canım çok sıkılıyordu. Evi gezmek aslında mantıklıydı. Ayrıca kendimi geride bıraktığım üç güne göre daha iyi hissediyordum. Telefon, televizyon bir yere kadar insanı oyalıyordu. Şuan alt kattaydım. Alt kattan gezmeye başlayacaktım. Karşıma çıkan ilk odaya girdim. Ev temizdi. Muhtemelen abilerim beni getirmeden eve temizlikçi almışlardı. Burası bir kıyafet odasıydı. Her taraf her zevke uygun kıyafet doluydu. Ve aynalar da vardı tabikii. İçeri girmeye tenezzül etmeden kapıyı kapattım. Bu oda pek dikkatimi çekmemişti. Sonuç olarak kıyafet her zaman kıyafetti. Kıyafet ihtiyacım olursa o odayı kullanabilirdim. Etrafa biraz daha bakınınca bir kapı daha kestirdim gözüme ve kapıyı araladım. İçeride bir sürü futbolcu posteri vardı. Ve Beşiktaş logolu bir yatak. Giyisi dolabı, çalışma masası ve birde içinde ne olduğunu bilmediğim bir sepeti saymazsak tabii. İçeri bir adım attım. Beşiktaş'lı değildim. Ama merak etmiştim işte. Elim ilk önce futbolcu posterlerinde gezindi. Sonrasında çalışma masasının üstünde duran bir dosya gördüm. Dosya doluya benziyordu. Gidip dosyayı elime aldım ve içini açtım. İçi tamamen futbolcu kartlarıyla doluydu. Dosyayı tekrar yerine bıraktım ve köşedeki sepete ilerledim. Kapağını açtım. İçinde bir sürü oyuncak vardı. Sepeti biraz karıştırdıktan sonra elime beyaz bir kutup ayısı oyuncağı geldi. Yumuşacıktı. "Bence burda kaldığım süre boyunca bana arkadaşlık edebilirsin.." burda duraksamıştım. Çünkü ayıcığa ayı demek istemiyordum. "Pamuk." Dedim ve biranda sırıttım. Evet adı pamuk olacaktı. Kolay ve akılda kalıcı. Oyuncak sepetini kapatıp odadan çıktım. Kıyafet dolabı pek ilgimi çekmemişti. Sonuçta hepi topu kıyafetti. Bir elimde Pamuk'la yürümeye devam ettim. Bir başka bir odanın kapısının önünde daha durdum. Kapıyı açmak için harekete geçtiğimde kapının kilitli olduğunu farkettim. Kapı açılmıyordu. Anahtar deliğinden bakmaya çalıştım ama kapının arkasında anahtar vardı. Görüşümü engelliyordu. Alt kattaki odalar bitmişti. Mutfağa gittim ve dolaptan elime bir çikolata alıp sandalyeye oturdum. Kendimi fazla yormamalıydım. Hâa çeşitli yerlerimde yaralar ve morluklar vardı. Çürümüştüm. Çikolatam bitince ayaklandım ve üst kata çıkmaya başladım. Üst kattaki kaldığım odanın yanındaki odanın kapısından başlamaya karar verdim. Kapıyı açtığımda yine bir çocuk odasıyla karşılaştım. Bu odada neredeyse diğerlerinden farksızdı. Tek sorun bu odada bir ranza birde tekli yatak vardı. Bu oda daha genişti. Kapıyı kapattım. Ve gözüme koridorun sonundaki odayı kestirdim. Yürüdüm ve kapıyı açtım. Gördüklerim karşısında biraz olsun neşem yerime gelmişti. Hemen içeri daldım. Burası minik bir kütüphane gibiydi. Birkaç kitap kurcaladım. Sonra gözüm köşedeki masaya takıldı. Üstünde birsürü tarih kitabı vardı. En altta gözüme güzel bir el yazısıyla yazılmış defter çarptı. Biraz zorlansamda defteri aldım. Karıştırmaya başladım. Yazılar çok güzeldi. Defteri karıştırırken yanlışlıkla birşey düştü. Yere eğilip düşen şeyi aldım. Bu bir fotoğraftı. Kumral bir kız çocuğu ve sarışın bir erkek çocuğu vardı. Arkaları dönüktü. El ele tutuşuyorlardı. Arkasını çevirdim fotoğrafın fakat hiç birşey yazmıyordu. Pamuk'u masanın üstüne bırakıp başka fotoğraflar aradım ama bulamamıştım. Yorulduğum için aşağı inip televizyon izleme kararı aldım ve Pamuk'uda yanıma alıp aşağı indim. Diğer odalara bakmasamda olurdu. Televizyonu açtım ve 'Romeo & Jüliet' filmini açıp izlemeye koyuldum. O sırada uyku bastırdı ve gözlerim yavaş yavaş istemsizce kapandı..
Yavaşça gözlerimi aralamaya çalıştım. Heryer çok soğuktu. Gözlerimi yavaş yavaş ovalayarak açmayı başardım. Uyku mahrumu gözlerimle boş boş televizyona baktım. Film izlerken uyuyakalmıştım. Bilincim biraz daha açılınca elim telefona gitti ve saate baktım. Gece üç buçuğa geliyordu. Biranda evin içini rüzgar uğultuları doldurdu. Kafamı çevirdiğimde pencerenin açık olduğunu gördüm. Yavaş ve paytak adımlarla pencereyi kapattım. Tekrar eski yerime oturdum. Boş boş etrafa baktım. Acaba buradan ne zaman gidecektim?..Ayağa kalktım ve mutfağa gittim. Giderken yanıma sabah bulduğum Ayıcık Pamuk'u almayı unutmadım. Kendime bir bardak su döktüm ve yavaş yavaş içmeye başladım. O sırada yukardan bir şeyin düşmesi evdeki sessizliği bozdu. Duraksadım. Sadece evi dinledim. Başka ses gelmedi. Ama ürkmüştüm. Tekrar salona geçerek telefonumu aldım. Ve karşıma çıkan ilk numaranın kime ait olduğunu bilmeden bastım. "Arya.." dedi bilinmeyen numara. Bu Atlas'tı. Mikrofona doğru istemeden titrek bir nefes verdim. "Arya, iyimisin? Bir sorun yoktur umarım." Yutkundum. "Atlas..Galiba evde birisi var. Korkuyorum." Atlas biraz duraksadı. Sanki dediklerimi anlamaya çalışıyor gibi bir hâli vardı. "Bu ne demek oluyor Arya?"
"Emin değilim Atlas... Daha yeni yukarıda birşey düştüğünü duydum. Uykudan yeni uyandım. Korkuyorum gel nolur. Çok ihtiyacım var.."
"Arabadayım sakin ol Arya geliyorum."
"Uykuluyken halisülasyon görmüş veya duymuş olabilir misin Arya?"
Atlas derin bir nefes verdi. Arabada olmalıydı. Gaza daha çok yüklendiği burdan bile anlaşılıyordu. Motor fazla yüklenildiğinden dolayı fazla ses çıkarıyordu. Kalbim stresten çok hızlı çarpıyordu ve canımı yakıyordu.
"Atlas.." titrek bir nefes verdim. "Kalbim çok sıkışıyor."
"Arya derin derin nefes al ver hemen gelicem sakin ol."
Evin sessizliğini bozan şey adım sesleriydi. Merdivenlerden birisi iniyordu sanki. Sese kulak kesildim. Evet merdivenlerden birisi iniyordu.
"Atlas evde birisi var. Şuan merdivenlerden aşağı kata iniyor..." Kalbim tekledi ve güçsüz bir nefes almak zorunda kaldım. "..Ve ben çok.." bir nefes daha. "..Ve ben çok korkuyorum Atlas.."
"Arya sakin ol, sana yarım saatlik bir konumdayım."
Tek tek kapıları tıklatıyordu evdeki kişi. Hemen kapının kilitli olduğundan emin oldum. Kilitliydi. Azda olsa güvendeydim.
"Atlas...bana birşey olursa..." Cümlem yarım kaldı. Atlas sözümü kesti.
"Arya sakın. Ben varken sana kimse birşey yapamaz. Duymamış oluyum."
Benim kapım tıklatılmaya başlamıştı. Hiç ses çıkrmadım. Telefonun sesini kısabildiğim kadar kıstım. "Arya kız?..Nerdesin? Oyun mu oynamak istiyorsun?" Derin bir nefes verdim. Korkuyordum. Atlas benim duyabileceğim bir sesle küfretti. "Arya sakın ses etme, sus." Diyerek bir uyarı yaptı hemen sonra. Bu adamda kimdi? Ne istiyordu benden? Sesi çatlak çıkıyordu. Tehlikeli olduğu sesinden bile belliydi. Adımı nerden öğrenmişti? Adım sesleri tekrar duyuldu. Yavaş yavaş ayak sesleri uzaklaştı. Uzaktan bir ses daha duyuldu. "Buradasın biliyorum!" Diyerek bağırdı. Telefonun mikrofonuna yaklaştım ve fısıldayarak "Atlas nerdesin?" Dedim. "Biraz sonra oradayım arabayı gizliyorum. Geldiğimi görmemeli." Görmeyeceğini biliyordum ama yinede kafa salladım. "Arya kapatmalıyım, az sonra duyacağın seslerden sakın korkma olur mu?"
"Arya tamam mı güzelim? Lütfen.."
Ve telefon kapandı. Kalbime bir sızı doldu. Aklıma ise yakın zamanlardan bir anı geldi. Atlas ile ormandaydık. Karşımızda eli silahlı iki adam vardı. Kavgaya girmeden hemen önce Atlas'a 'Dikkat et.' demiştim. Atlas ise sadece 'Sende..' demişti. Kavga sonunda vurulmuştum. Gözlerimi sıkıca kapadım. Fısıltıyla "Düşünme bunları.." dedim. "Düşünme Arya.." diye yineledim kendimce. O sırada bir cam kırılma sesi geldi. Gözlerimi araladım. Korkuyla iki adım geriledim. "Vayy, oyun dahada eğlenceli bir hâl alıyor." Dedi o çatlak ses. Neler oluyordu dışarda? "Eğer o oyunu sana dar edip, başına yıkmazsam bana Atlas demesinler!" Dedi başka bir ses. Atlas gelmişti. Beni kurtaracaktı. "Madem o kadar eminsin, oyun başlasın Atlas?" Dedi tekrardan o çatlak ses. Hemen ardından bir kahkaha kopardı. Anahtar deliğinden bakmak için sessizce anahtarı yerinden çıkardım. Anahtar deliğine başımı dayadım. Atlas siyahlara bürünmüştü. Uzun boyu, seğiren çene kasları, sıkılmaktan beyazlaşmış parmak boğumları ve gözlerinden ateş saçan hali onun içindeki kıyametin habercisiydi. Kafamı biraz hareket ettirince çatlak sesin sahibini gördüm. Pelerini vardı. Bana arkası dönük olduğundan yüzünü göremiyordum. Uzundu, yere çok sağlam basıyordu. Atlas koca üç adımda maskelinin önünde bitti. Elini yumruk yaparak maskelinin çenesine dayadı. "Kimsin bilmiyorum ama Arya'dan uzak duracaksın!" Maskeli sadece kahkaha attı. Atlas sinirle, maskelinin çenesinde duran yumruğu maskelinin tam burnuna indirdi. Ve iki eliyle maskeliyi itti. Maskeli dengesini kaybedip benim bulunduğum lavabonun kapısına doğru düştü. Ellerimi sıkıca ağzıma bastırarak geri kaçtım. Maskelinin inleyen sesi duyuldu. Atlas ise "Tamam mı!" Diye bağırdı. Tekrar deliğe yanaştığımda maskeli kendini toparlamıştı. Birbirleriyle bayağı kavga ediyorlardı. Maskelinin yüzünü göremiyordum. Yüzünde siyah maske vardı. Gözüme yere damlamış olan kan damlaları ilişti. Umarım o kan Atlas değilde maskeliye aittir diye içimden geçirdim. O sırada maskeli Atlas'a sağlam bir yumruk geçirdi. Atlas geriye sendeledi ama düşmedi. Büyük bir sinirle maskelinin yakasına yapıştı. Ve benim olduğum kapıya yasladı maskeliyi. Artık görüş açımdan çıkmışlardı. Biranda sehpa devrilme sesi duydum hemen ardından başka bir cam kırılma sesi. Atlas maskeliyi sertçe salonun ortasındaki masaya fırlattı. Maskeli düşmedi. Masadan güç alarak kendini toparladı. Atlas kendini toparlamak için durduğu anda maskeli ona koşmaya başladı. O esnada gözüm maskelinin elindeki cama kaydı. Sivri ve büyük bir camdı. Maskeli, Atlas'ın üstüne atladı. Yerde biraz yavralandıktan sonra Atlas maskelinin altındaydı. Maskeli tek eliyle yere tutunuyor diğer eliyle ise camı Atlas'ın yüzüne batırmaya çalışıyordu. Atlas ise bileklerini çaprak şekilde birleştirmiş camın yüzüne gelmesine engel olmaya çalışıyordu. Kafasını ise yan tarafa çevirmişti. Maskeli daha fazla bastırdı. Cam Atlas'a daha çok yaklaştı. Buna bakamazdım. Genzim sızladı. Korkuyla lavabonun en köşe noktasına gittim ve oturdum. Kollarımı bacaklarımın etrafına sardım. Gözlerimi sıkıca kapadım ve kafamı duvara dayadım. O sırada Atlas'ın acı çığlığını duydum. Korkuyla gözlerimi açtım ama hareket edemedim. Bu sefer yere devrilme sesi geldi. Gözlerim doluyordu. Ellerimi kulaklarıma bastırdım. Ve kafamı dizlerime dayadım. Ağlayamıyordum. Boğazıma bir yumru oturmuştu. Ne zaman gözlerim dolsa böyle olur ağlayamazdım. Yutkundum. Yumru ordaydı. Biranda ortama aniden yükses bir ses doldu. Gözlerimi araladım. Bulunduğum yerin kapısına yumruk indirilmişti ve bu yumruk kapıyı parçalamıştı. Titreyen ellerimi ağzıma bastırdım. Atlas sus demişti. Susmalıydım. Derin derin nefesler alıp verdim. Yüze kadar içimden defalarca saydım. Ne kadar vakit geçti bilmiyordum. Sesler yavaş yavaş dinmişti. Ama ben gözlerimi açmıyordum. Göreceğim manzaradan korkuyordum. Titriyordum, ama bana zarar gelmesinden korkmuyordum. Gözlerim nemliydi ama ağlamıyordum. Kalbim sıkışıyordu. Hızlı nefes alıyordum. Ellerim, ayaklarım tutmuyordu. Hareket ettiremiyordum. Uzun bir sessizlikten sonra kulağıma kapı açılma sesi doldu. Gözlerimi açmadım. Az sonra yanımda bir sıcaklık hissettim. Elleri ellerimdeydi. "Arya gözlerini aç.." Atlas'tı. Yutkundum. Açmadım gözlerimi. "Lütfen.." Biraz daha üstüme eğildiğini hissettim. Burnumu okyanusla karışık sigara kokusu doldurdu. Uzun süre sonra kendimi güvende hissettim ve vicudum gevşedi. Derin bir nefes verdim ve gözlerimi yavaşça araladım. Gözlerimi açtığımda Atlas tam karşımdaydı. Yüzlerimiz çok yakındı. Nefesini hissediyordum kendi yüzümde. "Korkma Arya, bak söz verdiğim gibi birşey olmadı...korudum seni." Ellerini yüzüme değdirdi. Ellerimin üstüne koydu. Gözlerim ellerine kayınca yutkundum. Ellerinde bir sürü kan vardı. Bunu farkedince ellerini hemen geri çekti ve cebine koydu. Gözlerimi kaçırdım. "Gidelim buradan Arya, daha güvenli bir yere.." derin bir nefes aldı yarım kalan cümlesine devam etti. "Bu sefer söz seninle kalıcam tekrardan sana bu korkuyu yaşatmıcam." Dedi ve ayağa kalktı. Elleri hâla cebindeydi. Kandan korktuğumu unutmamıştı. Ayağa kalkmak ustedim ama kilitlenmiştim. Olmadı. "Atlas, ben.." Atlas cümlemi devam ettirmeme izin vermeden beni kucağına aldı ve yavaş yavaş arabaya götürdü beni. "Hemen gelicem." Diyerek tekrar eve gitti. Geri döndüğünde elinde ayıcığım pamuk vardı. Ellerinde ise eldiven vardı. Pamuğu kucağıma bıraktı ve arabayı çalıştırarak yola koyuldu...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |