
Bu iğne korkumu ne zaman yeneceğim, hiçbir fikrim yok. Koray'dan da korkuyordum aslında; ya ona bir şey yaparsa, benim yüzümden başına bir şey gelirse...
Sözde ona iyilik yapmak için evime almıştım, ama dertten başka bir şey olmadım onun için. Belki de daha kötü bir şey başına gelirdi.
Düşüncelerimden beni koparan şey, ondan başkası değildi; hemşire gelmişti ve tam iğneyi vururken, gerek yok dememe rağmen elimi tutmak için yanımdaydı. Benim düşündüğüm şeyler, daha da başka şeylerdi.
"İyi misin, canın çok acıdı mı?" diye sordu.
"Yoo, iyiyim. Sana da ikidir ayıp oluyor yaa, bir dahakine yanımda olmak zorunda değilsin, hem o kadar korkmuyorum ki artık," dedim.
"Bunu hemşire gittikten sonra konuşuruz, sen biraz dinlen. Ben hemşireyi geçiririm kapıya kadar."
"Bir şeyim yok ya, ben geçiririm." diyip oturdum. Canım biraz yanmıştı ama dik durmam gerekiyordu.
"Kızım, bir kere söz dinlesene! Ne bu inat?"
"Tamam ya, git geçir o zaman hemşireyi." Galiba hemşireyi beğenmişti, yoksa neden böyle ısrar etsin ki, değil mi ama?
Tabii, yerimde durmadım; onlar biraz uzaklaşınca koşar adım, onları görebileceğim bir yere saklandım. Onun elleri pantolonunun cebindeydi, zaten giderken de elini çıkarınca bir miktar para verdiğini gördüm ama ne kadardı, hiçbir fikrim yoktu. Bana söylemeden nasıl böyle bir şey yapardı? Sağlık ocağı burnumuzun dibinde olmasa veya ben de yürüyebilecek halde olmasam, belki olabilirdi ama bunların ikisi de seçenek dahilinde değildi. Kapıyı kapatınca, koşarak koltuğa geri gidip oturdum. Nefesimi düzene sokunca o geldi.
"Bir şey istiyor musun? Getiriyim."
"Yok, bir şey istemiyorum, teşekkür ederim."
"Önemli değil." dedi ve yüzüme sorgularcasına bakınca istemsizce cümleler dudaklarımdan döküldü.
"Hemşireyi beğendin herhalde, ondan geçirmeme izin vermedin, değil mi?" Biraz zorlarsam belki gerçeği söylerdi. Onun yaptığı şey beni biraz şaşırtsa da hemen ifademi topladım. Gülmüştü. Ciddi ciddi gülmüştü.
"Olabilir... güzel kız," diyip ellerini iki yana açıp, bilmem dercesine dudağını büzdü.
"Diyorsun, başka bir şey olsa bana söylerdin, değil mi?" diyip dik dik gözlerine bakıp, "Söylerdin, değil mi?" diyip tekrarladım.
"Neden söylemiyim ki? Beğenmiş olabilirim. Hem sen geçirseydin onu, daha fazla göremezdim."
"Anladım," diyip kafamı salladım. Kafasını aşağı yukarı sallayıp sırıtarak yanıma oturdu.
"Eee, napalım, geç oldu, istersen yatabilirsin."
"Uykum gelmedi ki, film izleyebiliriz istersen."
"Aynen, film izleyelim," diyip, ne izleyelim dercesine bir gözünü kırptı. "Seç bakalım," diyince de...
"Laptop'tan izleyelim mi?"
"Olur... getirelim bakalım, ne izleyeceğiz?"
"Tamam." Koşarak eski odama gittim, yani şu anki onun odasına. Oturduğumuz odaya geldiğimde bana çatık kaşlarla bakıyordu.
"Noldu?"
"Bilmem, bir düşün bakalım, noldu?"
"Düşündüm ve yine bilmiyorum."
"Neden koşuyorsun? Ya takılıp düşseydik, nolacaktı?"
"Haaa, olay bu muydu?" diyip kafamı sağa sola salladım, gülerek. "Yaa, nolacak, düşersem... Cam mıyım ben, kırılacağım hemen?"
"Düşmemen için cam olman mı gerekiyor illa?"
"Belki de... Neyse, hadi film seçelim."
"Sen seç bakalım, bugünde."
"Tamam, o zaman düşünelim biraz." diyip gözlerimi tavana diktim ve elimi çenemin altına koydum. Zaten cevap belliydi ama biraz daha bekledim. "Buldum."
"Tamam, aç o zaman, bana fark etmez."
"Korku filmi izleyelim mi?"
"Gece gece korkarsın kızım, saçmalama."
"Korksam öyle demem herhalde."
"Ben korkarım, o zaman olmaz." Hayatta buna inanmazdım.
"Şaka mı yapıyorsun sen? Yaa, ne korkması?"
"İnsan kendini bilmez mi?, korkarım diyorum."
"Tamam, izlemeyelim o zaman."
"Bir şartla izleriz."
"Şartı duyalım." diyip bir kaşımı yukarı kaldırdım.
"Elini tutmam lazım, bir de korktuğumda refleks olarak sana sarılabilirim."
"Tamam, kabul. İzleyelim mi artık?"
"İzleyelim bakalım." diyince koşarak ışığı kapattım.
"Neden kapattın ışığı?"
"Böyle izleyelim, lütfen."
"Tamam, tamam, gel yanıma."
Koşarak yanına gittim. Sehpanın üzerine laptop'u koyup filmi başlattım. Hemen elimi tuttu, rol mü yapıyordu, gerçekten mi korkuyordu, bilmiyorum ama korktuğunu zannetmiyorum. Dabbe 6'yı açtım ve film başladı, aradan on dakika sonra...
"Kızım, bu ne yaa, daha korkunç bir şey yok muydu?"
"Var, istersen açayım."
"Dalgamı geçiyorsunuz sen? Film bitinceye kadar yapışık dursak yeriz resmen, bu kadar korkunç bir şey bulmazsın ama ya, vicdansız."
"Offf, ammada söylendin ya. İstemiyorsan izlemeyelim."
"Yo, izleyelim ama, benim sana sarılmam lazım, ya da sen sarıl, böyle olmaz, korkarım."
"Tamam, sarıl o zaman, yeter ki sus, lütfen." dememle bana kollarını sarıp göğsüne çekmesi bir oldu. Kokusu o kadar güzeldi ki, bu kollarda güven vardı, ben nasıl korkardım ki...
Çenesini başımın üzerine koyup, bir eliyle de diğer elimi tutup göğsüne çekti.
Şu an dışarıdan bakan bir göz olsaydı, bizi kesin yanlış anlardı. Bozuntuya vermedim, tabii ki korktuğunu da sanmıyordum. Arada burnunu saçlarıma dayıyordu. Bazı zamanlarda daha da sıkarak sarılıyordu. Bunu filmin korkutucu yerlerinde yapıyordu, o yüzden bir şey diyemezdim, zaten demezdim de...
Adamın beni sevmesi için bir sebebi bile yoktu, neden böyle şeyler yapsın ki? Belki de gerçekten korkuyordu.
❄
Gözlerimi açtığımda aynı şekilde uyandım. Laptop kapatılmış, üzerimiz örtülmüştü ama biz hala aynı pozisyonda duruyorduk. Sözde uykum yoktu, resmen adamın göğsünün üzerinde uyuyakalmıştım. Kendime kızardım sonra ama istese o gider, beni koltukta bırakırdı. Başımı göğsünden kaldırdım ve yüzüne bakmaya başladım. Kusursuzdu, yakından daha da kusursuz. Gamzeleri çok güzeldi mesela. Gözlerini göremiyorum ki, onları görecek şekilde olsam şu an bu kadar yakından bakamazdım bile yüzüne.
Adem elması kıpırdayınca direkt başımı göğsüne koydum. Göğsü kıpırdıyordu. Gülüyor olamazdı herhalde, yeni kalktığı için hareket ettiğinden olması daha yüksek ihtimaldi. Ben, beni kaldırır diye beklerken, bozmadı bile duruşunu. Bir süre sonra omzuma düşen saçlarımı arkaya atmıştı ve burnunu saçlarıma yaslayarak daha çok sarılıp beklemeye devam etti. Dudakları saçlarıma değdi, belli belirsiz, belki de bana öyle geldi. Yarım saate yakın bir süre sonra...
"Su... günaydın, hadi kalk be kızım, kolumu hissetmiyorum şu an, bak." Gözlerimi zar zor açarak, yeni uyanıyormuş gibi yaptım. Başımı göğsünden kaldırıp yüzüne baktığımda gözlerinin içi parlıyordu resmen, dudaklarında gamzesi belli olacak kadar bir sırıtış vardı.
"Günaydın, ben uyuyakalmışım, kusura bakma." diyip gözlerimi elimle sürmeye başladım. Gülerek yanımdan kalktı.
"Ben bir elimi, yüzümü yıkayacağım. Sen istersen uyumaya devam et."
"Yoo, gerek yok, uykumu almışım."
"Rahat uyuduysanız ne mutlu, Su hanım. Bunun için kolumu feda ediyordum ama neyse." diyip uzaklaştı. Şimdi neden böyle yaptı, hiçbir şey anlamadım.
Gece bilerek yanımda kalmış, yaklaşık kırk dakika önce de uyandı ve yanında benim olduğumu gördü. Geceden gündüze ağrımayan kol, kırk dakikada mı ağrıdı? Hayır, ağrıdıysa kaldırsaydı, allah allah yaa...
🌹
Ateş'in hazırladığı kahvaltıyı yaptık, her zaman ki gibi mükemmeldi. Bana kalsa bir sandviçle idare ederdim ama o, kuş sütünü eksik bırakmaz. Kahvaltıdan sonra kahveleri ben yaptım. Sözde hiçbir şey hatırlamıyordu ama o zaman bunları nereden biliyordu?
Bugün bulaşığı da kendisi yıkadı, gayet yetenekli. Ya bir restoran ya da lokanta işletiyor, ya da tek yaşıyor; yoksa "ki ben kız olduğum halde" bu kadar şeyi nasıl biliyor? Bazı şeyleri bilmesi çok garipti. İyi oluyordu aslında, yalan yok, ama bir süre sonra alışırsam ve Ateş her şeyi hatırlarsa, yine yalnız kalacaktım. Ne olursa olsun, ona bağlanmamam lazımdı, kendi iyiliğim için.
"Eee... Su hanım, dut yemiş bülbül gibi oldunuz, ağzınızı bıçak açmıyor bugün, hayrola?" dedi ve göz kırptı. Hafiften içim gitti ama bozuntuya vermedim.
"Sana öyle gelmiş, gayet de konuşuyorum."
"Konuştuğun zamanlarda ben neredeyim acaba? Bugün hiç konuşmadın çünkü?"
"Duymamışsındır, olabilir. Daha sonra konuşup başını ağrıtırım, ondan sonra da sus deme ama." dedim alayla gülerek.
"Ne zaman dedim ki, şimdi diyeyim."
"Bilmem artık, uyarıyorum işte."
"Zaten dün çok korktum. Sen konuşmayınca yokmuşsun gibi hissediyorum."
"Aynı masadayız, Ateş, ne korkması?" dedim sitemle. Göz devirdi.
"İşte, iki dakika susmayan Su'ya alışınca, sen gerçek değilmişsin gibi geliyor. Konuş da bari korkum geçsin." Gülerek başımı aşağı yukarı salladım.
"Tamam o zaman, sen kaşındın. Sana bir şey sormak istiyorum.
"Gönder gelsin." diyip sandalyede biraz daha yayıldı.
"Emin misin? Sonra pişman olursun, bak uyarıyorum." diyip tekrar alayla gülümsedim ama o, gayet rahat bir şekilde gülümsedi.
"Ya kızım, sessiz olunca korkuyorum diyorum, sen bana konuşunca pişman olma ama diyorsun. Söyle hadi."
"Tamam o zaman, soruyorum."
"Bekliyorum."
"Hemşireye para verdiğini neden bana söylemeyip, sakladın, Ateş?"
🫀
Selamlarrr
Bölümü beğenmeniz dileğiyle
Seviliyorsunuz
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.4k Okunma |
706 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |