Gözlerimi açtığımda boynumda hissettiğim nefesle başımı sağa doğru eğdim. Su, burnunu boynuma dayamış uyuyordu. Bazen öyle şeyler söyleyip kafamı karıştırıyordu ki...
Onu tanıdığım zaman, hatta belki de dün akşama kadar, böyle bir şey dilemek aklıma gelmezdi. "Bu gece benimle uyur musun?" Bunu bana başka biri söyleseydi kesin bir dille reddederdim ama ona kıyamıyorum. Öyle masum, öyle güzel ki… Ama o bunun farkında bile değil. Hele o -ki’li konuşmaları yok mu? İstediği her cümleyi -ki ile bitirebilir gibime geliyor bazen.
Çocuk gibi ama bir o kadar da değil aslında… Bazen çok cüretkâr, bazen ise küçük, alıngan… Su gibi şeffaf bir kız çocuğu…
Ona o borcu neden yükledik? O kadın kimdi? Su’dan ne istiyor? Hiçbir şey bilmiyorum ama öğrenecektim.
Beni yolumu kesen, sözde benim adamım olan kişi bana dedi ki:
"O kızı konuşturmayın, borcun onun olduğunu söyleyin. Ödemezse de canıyla, o da olmadı ailesiyle tehdit edin, demişim."
Ben gerçekten onun canını acıttım mı? O, beni tanımadığı hâlde bana yardım etti ama ben onun canını mı yaktım?
Kollarımla bedenini biraz daha kendime çektim. Kokusu çok güzeldi, kendi gibi…
O adama, kadını bulmalarını söyledim. Çok zenginmişim bir de… Ben kötü olduktan sonra, onca mal mülk ne işe yarar ki zaten?
Bir de dalga geçer gibi mesaj atıyormuşum… Acaba ne kadar korkmuştur? Bu şekilde onun yanında yatmam ona haksızlık… Onun yanındayken kendimi çok iyi hissediyorum ama ona haksızlık… Benim gibi bir adam, bu masumluğu, bu güzelliği hak etmiyor. Ona sarılmamı hak etmiyor mesela…
Kendimden iğreniyorum. Olması gerektiği gibi…
Düşüncelerle cebelleşirken ellerimi sanki ateşe değiyormuşum gibi çektim. Oysa o Su’ydu, Ateş bendim...
"Üzülme yaaa, seni affettim. Alt tarafı 10 milyon borcum varmış gibi gösterdin, ne olacak sanki?" mi diyecekti mesela?
Yataktan kalkıp banyoda elimi yüzümü yıkadım. Sonra da Su’nun bana verdiği odaya geçip, ismi Akın olan adamın verdiği telefonla adamı arayıp açmasını bekledim.
Sesi dinç geliyordu. Daha saat erkendi, bu saatte bu kadar dinç olması imkansıza yakındı ama üstelemedim.
"O kadından haber aldınız mı?"
"Yok abi, arıyoruz her yerde ama sadece yüzünü gördüğümüz için zor oluyor. Bize, burnumuzu her şeye sokmamamız gerektiğini, eğer sokarsak artık burnumuzun ve başka uzuvlarımızın olmayacağını söylediğinde, adını bile öğrenemedik."
Öfkenin, damarlarımdaki kandan daha hızlı bir şekilde tüm bedenime yayıldığını hissettim. Şu an sanki öfkem somut ve elle tutulabilirdi.
"Ne demek lan bulamadık? Hani mafyaydınız oğlum siz? Beni bulabiliyorsunuz ama o kadın olunca bulamıyor musunuz? Bunu mu demek istedin lan sen?"
"Ha-hayır tabii ki abi, olur mu hiç öyle şey?"
"Ben kendi adımı bilmiyordum bile… Beni bulabildiniz ama o kadını bulamıyor musunuz şimdi?"
"Haklısın abi, hemen çocukları etrafa dağıtacağım. En kısa sürede sana o kadın hakkında haberler getireceğiz, merak etme sen."
"MERAK ETMİYORUM!... RİCADA DA BULUNMUYORUM!... BULUR MUSUNUZ DA DEMEDİM!... SADECE BULUN DİYORUM LAN!"
Daha sakin bir sesle devam ettim: "Anlaşılmayan bir şey yoktur sanırım? En kısa sürede dedin… En kısa sürede haberlerinizi bekliyorum."
Karşımdaki adam benden o kadar çekiniyordu ki... Oysa iri yarı bir adamdı. Ben bu kadar çevreme korku mu salıyordum?
Düşüncelerimden sıyrılıp telefonu tekrar saklayarak odadan çıktım. Su’nun olduğu odaya geçtim. Hâlâ uyuyordu. Melekler gibi…
Saate baktığımda daha altı olduğunu görüp tekrar yanına yattım. Uykusu zaten derindi. Koltukta yatınca bunu anlamıştım...
Önceki gibi kolumu boynundan geçirdim, başını boynuma saklayıp bedenini kendime yaklaştırdım.
Nefesini boynumda hissetmek çok iyi geliyordu.
Ne kadar etrafa korku salan Boran adında bir mafya da olsam, Su’nun karşısında hep Ateş olarak kalacaktım…
Saçının kokusunu öyle bir içime çektim ki sanki bir daha alamayacakmışım gibi…
Dayanamayıp saçlarına birkaç defa öpücük kondurdum.
Onu izlemeyi o kadar çok seviyordum ki ne zaman uykuya daldığımı bile anlamadım.
Onu seviyordum, hem de çok... Ama onun bilmediği gerçekler, önümüzde büyük bir duvardı.
Koltukta yatarken bile kıpırdadığı zaman hissediyordum. Uykum ya hafifti ya da yalnızca konu o olduğu için uyanıyordum. Sırf onu biraz daha hissedebilmek ve ne yapacağını merak ettiğim için gözlerimi kapalı tutuyordum. Onun yanında şeffaftım ve bu, öyle hoşuma gidiyordu ki...
🪐
Uyandığımda ilk önce nerede olduğumu anlayamadım. Başımı biraz geri çekince Ateş’i görmemle aynı anda utandım. Burnumu onun boynuna yaslayıp öyle uyumuşum resmen. Neyse ki uyuduğu için bu anı görmemişti. Çok utanırdım. Şu an sadece görmediği olasılığına güvenip rahat bir şekilde yüzünü izlemeye başladım. Beni çok sıkı tutuyordu. Bu o kadar hoşuma gitmişti ki anlatamam; istemsizce dudağımdaki sırıtışa engel olamadım. Upuzun kirpikleri, yanaklarındaki gamzeleri, esmer teni, kısa olmayacak kadar uzun saçları, hafif hafif çıkan sakalları ve dolgun dudakları… Çok güzeldi. “Erkeğin güzeli olmaz,” derler, bir de bu manzarayı görseler kesin düşüncelerini inkâr ederlerdi. Bir de o zifiri kara gözleri yok mu? Kalbimdeki kara sızım, yüreğimin sancısı olan kara gözleri…
Benim olması için neler vermezdim ama o beni sevmiyordu ki… Sadece kendime saklar, sadece benim olurdu. Uykusu sanırım derindi çünkü onu hiç uyurken görmemiştim. Yalnızca hastane yatağında görmüştüm, o zaman da uyutuluyordu zaten.
Şu an yalnızca aklımdan onu öpmek geçiyordu. Düşünmeden yaklaşıp yanağına küçük bir öpücük kondurdum, sonra hızla uzaklaştım. Bir kere öpsem diğerinin hatrı kalıyordu ama o kadarına hakkım olmadığını düşündüğüm için yataktan kalkmaya niyetlendim. Ama bedenimi sıkı sıkıya tutan kollar, benimle aynı fikirde değildi sanırım…
Şimdi ne yapacaktım? Yine boynuna burnumu dayayıp uyuyacak hâlim yoktu. “Şunu itiraf et, kokusu çok güzel değil mi? Sonu olmayan her şey gibi…” İç sesim bile onun kokusunu seviyorken ben nasıl sevemezdim ki?
Elimi saçlarına götürdüm. Yumuşacıktı. Elimi saçlarının arasında gezdirirken o kadar dalmıştım ki... Gözlerimi saçlarından çekip, kapalı olduğunu bildiğim gözlerine çevirdiğimde bir çift kara gözle karşılaşmayı beklemiyordum. Şok olmuştum. Tabiri caizse ellerim hâlâ saçlarının arasındaydı ve ben salak gibi gözlerine bakıyordum. Kendimi sonradan tokatlamayı not edip elimi saçlarından çektim ve gözlerimi kaçırdım.
"Ben... Şey... Ben özür dilerim," dedim. Gözlerimi halıya sabitledim. İnat etmiştim, oradan asla çekmeyecektim gözlerimi. “Salak, adama rezil oldun yine,” diyen iç sesime bile cevap vermek istemiyordum. Kalkmak için hamle yaptım ama Ateş kollarıyla belimi biraz daha sıktı. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Gözlerindeki ifadesizliği görünce tekrar kalkmak istedim ama yine izin vermedi.
"Ne için özür diledin?... Anlamadım," dedi. Ona salak gibi bakmayı sürdürdüm. "Şu an belini tutuyorum, saçlarına da dokunuyorum, sana sarılıyorum da... Ama sen benden neden özür diliyorsun?"
"Saçlarına senden izinsiz dokundum," dedim usulca.
"İzin alman gerektiğini kim söyledi?"
"Hayır, tabii ki," dedi ve sırıttı. Onun kızmamasına o kadar şaşırmıştım ki… İçten içe onu kızdırmak istedim.
"Sen uyurken seni yanağından da öptüm," dedim bir anda. Kendime şaşırmadan edemedim ama bozuntuya da vermedim. Gözlerine bakmaya devam ettim. Gözlerinden bir ifade geçti, saniyelik bir şeydi belki de beş saniye, bilmiyorum ama geçti.
"Bak, işte buna kızdım," dediğinde aklım başıma geldi.
"Biliyorum, kusura bakma," diyerek hafif bir tebessümle özrümü sundum ve yataktan kalkmak için hareketlendim. Tam kalkacakken, aniden beni kendine çekmesiyle dudağım, dudağının yanına—gamzesine—değdi. O kadar utandım ki kızardığıma emindim. Başımı kaldırıp Ateş'e baktım, o ise göz kırpıp başını biraz kaldırdı ve yanağıma bir öpücük kondurdu.
"Kızdığım şey, neden ben uyurken öpüyorsun ki? Uyanıkken öpseydin keşke," dedi alınmış gibi.
Bu cümleyi duyunca kahkahayı patlatmam uzun sürmedi. Öyle bir gülüyordum ki, kendimi susturamayacağımı biliyordum. Ateş, tekrar yanağımı öpüp, "Ohh," dedi. Kahkaham bir bıçakla kesilmiş gibi aniden durdu. Gözlerine baktım. Gözlerinin içi gülüyordu.
Yavaşça yaklaşıp gamzesinin üzerine dudaklarımı bastırdım. Saçlarım yüzüne dağılmıştı. Başımı biraz kaldırıp diğer gamzesini de öperek hafifçe uzaklaştım. Gözlerine bakarak fısıltıyla, "Günaydın," dedim. Aynı şekilde, "Günaydın," cevabını aldığımda, gevşeyen kollarını fırsat bilerek hızla yataktan kalktım. Ona dönerek, "Hadi, ben acıktım. Kahvaltı hazırlayalım," dedim ve kızaran yanaklarımla odadan çıktım.
Banyoya girip kapıyı kapattım ve sırtımı kapıya yasladım. Ben onu öpmüştüm. Öpmüştüm… Evet ama o da beni öptü. Ellerimi yanaklarıma götürüp aynaya baktım. Kıpkırmızı olmuştum. O beni öptü… O BENİ ÖPTÜÜÜ.
❄
Umarım beni özlemiş ve bölüm için meraklanmışsınızdır?
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.66k Okunma |
704 Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |