17. Bölüm

16.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

Hala atlatamadığım gerçeğin ve kızarmış yanaklarımın eşliğinde banyodan çıkmaya karar verdim. Ne kadar yüzümü yıkasam da bir türlü geçmemişti...

 

 

Bir de kalbimin atışları vardı tabii… Sakinleşmek için ne kadar beklesem de boşunaydı. Kalp atışım her yavaşladığında, o anlar tekrar aklıma geliyor ve yeniden hızlanıyordu. Kısır bir döngüye girmiş gibiydim… Ama ortada inkâr edilemez bir gerçek vardı: mutluydum. Hatta çok, çok fazla mutluydum.

 

 

Keşke o yatakta sevgilisi olarak uyansaydım… Belki de karısı. Allah’ım, ne güzel hayallerdi bunlar ama sadece bir hayal tabii...

 

 

Bir de o vardı… O seni ne yapsın kızım? Boy pos desen var, gözler kapkara; baktıkça bakasın geliyor, kirpikleri hançer gibi… Hele ki o gamzeleri! Ahhh, beni benden alıyor… Kaslı, heybetli… Say say bitmez. Bir de kendime bakalım.

 

 

Aynaya baktığımda, uzun siyah saçlarımı gördüm. Onunki kadar koyu olmasa da siyaha yakın gözlerim vardı benim de ama tabii ki onunla kıyaslanamazdı. Dolgun dudaklarım ve biçimli bir burnum vardı. Boyum ortanın üstüydü. 1.60 değildim ama 1.70 de sayılmazdım. İnce bir belim vardı ama genelde spor giyinir, bol kıyafetler tercih ederdim.

 

 

O öyle mi ama? Ahh, aklımı başımdan alıyordu...

 

 

Daldığım düşüncelerden sıyrılıp elimle banyonun kapı kolunu tuttum. Bir kez daha yüzümü yıkayıp saçlarımı düzelttikten sonra nihayet banyodan çıktım. Mutfağa yöneldim; içeriden bazı sesler geliyordu. Ateş çoktan kahvaltıyı hazırlamaya başlamıştı. Yanına gidip ne yaptığına baktım. Geniş bir tabakta yumurta çırpıyordu.

 

 

"Ben ne yapayım?" diyerek dikkatini çekmeye çalıştım. Dudaklarında bir gülümsemeyle bana döndü. Ne kadar güzeldi, hem de çok…

 

 

"Bilmem, sana yapacak bir şey kalmadı... Hmm, bence sen masayı hazırla."

 

 

"Hani birlikte hazırlayacaktık ya?" Sitemle söylediğim bu sözden sonra burnuma bir fiske attı.

 

 

"Onu tam tamına elli dakika banyoda olmadan önce düşünecektiniz, küçük hanım."

 

 

"Ne elli dakikası ya? Sallama, on dakika bile olmadı ki!" Gözlerimi devirdim. Evet, haklıydı ama bunu asla kabul etmeyecektim. Zaten kanıtlayamazdı da.

 

 

"Bunu diyeceğini bildiğim için telefonundan kronometreyi başlattım. Git bak istersen."

 

 

Tabii ki inanmıyordum. Odaya gidip telefonumu aldım, şifreyi girdim ve kaç dakika geçtiğine baktım. Evet… Haklıydı. Tam olarak 1 saat 1 dakika 32 saniye olmuştu. Ama kabul edecek değildim. Kronometreyi sıfırladım ve ayarlardan on dakikadan sonra başlaması için ayarladım. Sonra tekrar başlatarak on birinci dakikasında Ateş’in yanına döndüm.

 

 

Telefonu ona gösterip en masum gülümsememi takındım.

 

 

"Bak, şu an bile on beş dakika olmamış. Kalbimi kırdın." Gözlerimi hafifçe doldurup yüzüne bakmaya devam ettim.

 

 

"Bak sen!" diyerek telefonu eline aldı. "Çok zekisiniz, hanımefendi."

 

 

Gülümsedim.

 

 

"Amaaa sanırım ben daha zekiyim."

 

 

Bunu söylerken laptopunu açtı ve ekranı bana çevirdi.

 

 

"Tam tamına 1 saat 10 dakika 21 saniyede durduruldu. Bunun yirmi dakikasını oyalanmana sayıyorum, geriye kalan 21 saniyeyi de benden sana… Yani benim hesabıma göre 50 dakikadır banyodaydın ve bu çok uzun bir süre."

 

 

Ateş gerçekten çok zekiydi. Onu sevme nedenlerim arasına zekâyı da eklemeliydim sanırım…

 

 

"Bir şey sorabilir miyim, beyefendi?"

 

 

"Tabii ki, buyurun lütfen." Elini teatral bir şekilde uzatarak söz hakkını bana verdi.

 

 

"Siz bunların şifrelerini nereden biliyorsunuz?"

 

 

Bunu sormamla erkeksi, gür bir kahkaha attı. Allah’ım, gülüşü bile beni benden alıyordu…

 

 

"Birincisi, telefondan şifreni açmadan kilitli ekran üzerinden kronometre açılabiliyor. İkincisi ise... Laptop’un şifresini denemek istedim. Hastaneye gidince kimliğinde doğum tarihini görmüştüm. İlk denemede açıldı zaten. 21 Mayıs 2000’de doğmuşsun."

 

 

Şaşkınlıkla gözlerimi kocaman açtım.

 

 

"210500’ü denedim ve açıldı. Ben ne yapabilirim ki?"

 

 

Bunu söylerken tekrar ocağa döndü, altını açtı ve tavaya biraz yağ ekleyerek çırptığı yumurtayı döktü. Sonra tekrar bana döndü.

 

 

"Bence zekâmdan kaçışın olmadığını kabul etmelisin."

 

 

 

 

"Tamam, haklısın. Telefon şifrem de aynı zaten, ona da girebilirsin... Saklayacak bir şeyim yok ki. Ama bir dahakine kronometreye parmak izi ekleyeyim, not aldım bunu."

 

 

Cümlemi bitirdiğim anda yine o güzel kahkahasını bana sundu. Eğer böyle gülecekse, ben her zaman onunla inatlaşırdım. Hiç sorun değildi.

 

 

"Doğum gününü bilen herkes şifreni çözer, ama olmaz öyle. Değiştir bence."

 

 

"Başka ne koyacağım ki? Sevgili olduğumuz tarih, tanışma günü, doğum günü... Bunları koyacağım bir sevgilim olmadı ki."

 

 

"Aaa, Koray Bey'i unuttunuz."

 

 

Dediği anda yüzüne baktım. Yüzümde ne gördüyse kaşları havalandı.

 

 

"Ne? Yalan mı? Koray senin sevgilin değil miydi?"

 

 

"Sevgilim olsaydı, sen beni onun elinden kurtarırken bana zarar vermez, ne olursa olsun seni uzaklaştırırdı." Sesimi yükselterek devam ettim. "Hayır, en çok da şuna kızıyorum! Belki de sen kötü biriydin, belki de bana zarar verecektin! Ama o ne yaptı? 'Gel, al' dedin ve gelmeyip iki laf geveleyip evden çıktı. Sonra aramadı da... Sence bu bir ilişki miydi?"

 

 

"Haklısın."

 

 

Yumurtayı karıştırmaya başladı.

 

 

"Sen olsan izin verir miydin, Ateş?"

 

 

"Neye izin verirdim?"

 

 

"Sevgilinin başka bir adamın yanında kalmasına... Hani sevgiliymişiz ya biz Koray'la."

 

 

Kaşlarını çatarak bana döndü.

 

 

"Şaka yapıyorsun sanırım... Böyle bir şeye ben izin verir miyim sence?"

 

 

"Bilmem... Öyle bir ‘sevgilin sonuçta’ dedin ki, belki sen de bırakırsın diye düşünmüştüm."

 

 

"O zaman sen düşünme, Su!"

 

 

Gözleri resmen daha da kararmıştı. İlk defa bana yüksek sesle konuşuyordu. Ne kadar şaşırsam da bozmadım. Bana daha ne kadar yüksek sesle konuşacağını merak etmiştim.

 

 

"Tanıdığım için soruyorum zaten, Ateş."

 

 

"Tanıdığına emin misin? Ben seni herkesten kıskanırdım, tamam mı? Yanına erkek sinek bile yaklaşamazdı!"

 

 

Göğsüne vurarak bana doğru adımlamaya başladı. Korktum ama yine de üstüne gitmekten geri durmayacaktım.

 

 

"Anladım. O zaman Koray’dan olmaz. Ben kendime beni kıskanacak birini bulmam lazım sanırım."

 

 

Elimi çenemin altına koyup düşünür gibi yaptım.

 

 

"Ha, bulacaksın yani? Seni kıskanan başka bir erkek... O da seni benim yanımdan almaya cesaret edecek, öyle mi?"

 

 

Hâlâ üzerime doğru yavaş yavaş yürüyordu.

 

 

"Sen gidecek misin peki onun yanına? Benim arkamda saklandığın gibi onun arkasına da saklanacak mısın mesela?"

 

 

"Sen hatırlamıyorsun ki hiçbir şeyi... Belki de sevgilin var, belki nişanlın, evli bile olabilirsin."

 

 

"Su, sana bir şey soracağım. Neden hep ‘-ki’li konuşuyorsun? Kaç defa dedim öyle konuşma diye?"

 

 

"Neden ki? Beni ‘-ki’lerimle bile sevecek birini bulurum belki."

 

 

"Ha, bir de ona da böyle konuşacaksın yani, öyle mi?"

 

 

Tam önümde durup başını eğdi. Aramızda beş santim anca vardı, belki de daha az... Umursamazca konuşmaya devam ettim.

 

 

"Evet, böyle konuşacağım. Herhalde beni sever, Koray gibi bırakıp gitmez."

 

 

"O şerefsiz doğru olanı yaptı... Seni kimse benden alamaz artık."

 

 

"Ben bulurum, tamam mı?"

 

 

"Hiçbir erkeğin ölmek istediğini düşünmüyorum."

 

 

"Belki benim için ölümü bile göze alan biri vardır? Olamaz mı yani?"

 

 

Gözlerim dolmuş, sesim titriyordu artık.

 

 

"O kadar mı sevilmeyecek biriyim ben? Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"

 

 

"DÜŞÜNDÜĞÜM ŞEYLERİ SÖYLEMEMİ GERÇEKTEN İSTİYOR MUSUN, SU?!"

 

 

Ne kadar şaşırdıysam da başımı aşağı yukarı salladım. Tehlikeli bir şekilde sırıttı. Dudaklarıma doğru eğildi.

 

 

"Duyacağın şeylerden sonra her şey için çok geç olur... Yine de duymak istiyor musun?"

 

 

"Ateş..."

 

 

Diye fısıldadım.

 

 

"Söyle."

 

 

Dudaklarıma bakmayı sürdürdü.

 

 

"Ocağın altını açık unuttun. Yumurta yanar bak."

 

 

Yanından uzaklaşmaya çalıştım ama tekrar kolumdan tutup beni duvarla arasına aldı.

 

 

"Ocağın altını, yanına gelmeden önce kapatmıştım."

 

 

Başını daha çok eğdi. Cevap versem dudağım dudağına değecekti. Susmaya karar verdim.

 

 

"Nerede kalmıştık? Ha, duymak istiyor musun düşündüğüm şeyleri?"

 

 

Nefesi nefesime karışıyordu. O kadar yakındı ve onu öpmeyi o kadar çok istedim ki... Başımı biraz geri çekip olumlu anlamda başımı salladım.

 

 

"Sen benimsin... Duydun mu beni? Benim tuttuğum eli kimse benden koparıp alamaz."

 

 

Belimden tutup kendine biraz daha çekti.

 

 

"İyi, yeni bulacağım sevgilime de böyle dersin o zaman. Oldu mu? İyi test olur benim için."

 

 

Başımı ona biraz daha yaklaştırıp saçlarımı kulağımın arkasına attım. Nefesi yüzümü yakıyordu.

 

 

"Beni senden alırsa testi geçmiş ol—"

 

 

Cümlemi tamamlayamadan dudaklarıma çarpan dudaklarla kaldım öylece... Hareket etmiyordu. Sadece bekliyordu. Anlamamı ister gibi...

 

 

Dudaklarını benden ayırıp gözlerime baktı.

 

 

"Tekrar söyle. Kim seni benden alıyordu?"

 

 

"Sevg—"

 

 

Demeye kalmadan yeniden öptü. Konuşmama izin vermiyordu. Hareketsizdi. Sadece hissetmek ister gibi...

 

 

Nefes nefese ayrıldığında,

 

 

"Seni seviyorum."

 

 

Dedi ve alnını alnıma yasladı.

 

 

"Yanaklarımı tutarak devam etti.

 

 

"Hem de çok seviyorum. Herkesten, her şeyden kıskanıyorum seni, duydun mu beni? Bırak görmeyi, duymaya bile tahammülüm yok... Ne olur, beni kalbimden hançerleme, Su. Ölürüm... Sensiz olmaz artık. Kokun olmadan olmaz. Yalvarırım, bana böyle bir şey söyleme güzelim."

 

 

Cümlesini bitirmesiyle bu sefer de ben dudaklarına yapıştım.

 

 

Ne olursa olsun, değerdi. Pişman olmayacaktım. Onu seviyordum. Allah’ım, şu an dudaklarım dudaklarının üzerindeydi... İlk ve sonmuş gibi öpmeye devam ettim. Çok geçmeden o da karşılık vermeye başladı.

 

 

Nefessiz kalınca, ne kadar istemesem de dudaklarından ayrıldım ama ellerimi ensesinden çekmedim. Gözlerinin içine bakarak konuştum. Tepkisini görmek istiyordum.

 

 

"Ben de seni seviyorum… Hem de çok seviyorum."

 

 

Boynuna sarıldım. Kulağına fısıldadım:

 

 

"Sen benimsin… Sadece bana aitsin."

 

 

Boynuna küçük bir öpücük kondurdum.

 

 

"Kokun da benim, bedenin de, ruhun da…"

 

 

Yavaşça ondan uzaklaştım.

 

 

Gözlerinin içi gülüyordu.

 

 

Dudaklarıma yavaşça yaklaşıp hafif bir buse kondurduktan sonra uzaklaştı.

 

 

"Seninim… Aynı senin de benim olduğun gibi."

 

 

Şahdamarımın üzerine bir öpücük bıraktı.

 

 

"Her zaman benimle, yakınımda olacaksın… Benim gün ışığım olup karanlığımın güneşi olacaksın… Kalbimdeki yerine, evine hoş geldin, sevgilim."

 

 

Sıkıca sarıldı bana.

 

 

Bu gerçek miydi?

 

 

Eğer rüyaysa, burada kalmak istiyordum.

 

 

Ateş beni sevdiğini söyledi... Kalbimin sesini duyduğuna emindim. Onu öpmüştüm. İlk o bana açılmıştı.

 

 

On dakika önce biri bana böyle bir şey deseydi, inanmazdım ama… Gerçekti.

 

 

Bana "sevgilim" demişti.

 

 

İmkansız aşkım, benim kaderimdi…

 

 

O benimdi, ben de onundum artık.

 

 

İlk öpücüğümün sahibi… Kalbimdeki kara sızım…

 

 

Bize, bizden başka yol yoktu.

 

 

 

 

👋

 

 

İşte yeni bölümmm

 

Sonunda birbirine açıldılar veee çok mutluyum gerçekten

 

sizde mutluysanız beğenileri ve yorumlara yüklenelim pleaseee

 

 

😘😘😘

 

 

 

 

🪐

 

 

 

 

Bölüm : 19.09.2024 17:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş