Ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yok. Sadece kendi başıma düşünmek istiyorum. Belki bu şekilde bazı şeyleri yerine koyabilirim, bazı eksiklikleri tamamlayabilirim. Ama önceliğim işim… ve arkadaşımı beklemek olacak gibi görünüyor.
Onunla kafamız hep uyuşurdu ama o, hayatını daha fazla yaşıyordu. Benim gibi her şeyi fazla düşünmüyor, olabildiğince anı yaşıyor, hayatın akışına bırakıyordu kendini. Belki de en büyük farkımız buydu.
Ama bugün onu beklemek bile ayrı bir sınav gibiydi."
Alo, Sevda! Neredesin yaaa? Ağaç oldum burada! Gelmeyeceksen haber ver bari!"
Telefonu açtığında, arka planda bir şeyler topladığını duyabiliyordum. Derin bir nefes alıp gözlerimi devirdim, çünkü cevabını tahmin edebiliyordum.
"Kuzum, çok özür dilerim! Yine hazırlanmak uzun sürdü. Ben saat 2 dediysem, bil ki en az yarım saat, belki bir saat gecikirim. Kararsızlığım her halimden belli sonuçta."
"Tamam, bekliyorum. Ama çabuk gel! Daha bir sürü işimiz var, biliyorsun."
"Tamamdır aşk! Hadi şimdi uçuyorum, görüşürüz birazdan!" dedi ve yüzüme telefonu kapattı.
Öfkeyle iç çekip telefonu cebime koydum. Sevda’nın bu huyuna alışmış olmam gerekirdi, ama her defasında beklemek beni sinirlendiriyordu. Bir kere de söylediği saatte gelseydi, gerçekten büyük bir mucize olurdu.
Aslında ona pek güven olmazdı ama yapacak başka bir şey de yoktu. Bekleyecektim.
🪐
Tam bir saat geçmişti ve hâlâ zil çalmamıştı.
Kolumdaki saate baktım, sonra gözlerimi tavana diktim. Sabır taşı çatlamak üzereydi. Bıktım bu kızdan yaaa… Kaç defa acele et demiştim? Ama tabii ki benim acelem, onun için hiçbir şey ifade etmiyordu.
Tam o sırada zil çaldı. Hızlı adımlarla kapıya yöneldim ve açtım.
Karşımda kocaman bir gülümsemeyle duran Sevda vardı. Kahverengi küt saçları hafif dağılmıştı, ama yine de oldukça özenli görünüyordu. Üzerinde siyah bir kot pantolon ve krem rengi bir kazak vardı. Elinde kahverengi bir çanta tutuyordu ve hafif eğilerek kollarını açtı.
"Hello aşkımmm! Ben geldimmm! Demiştim ya çabuk olacağım diye!"
Son cümlesini söyledikten sonra kıkırdadı. Kaşlarımı kaldırıp ona ters ters baktım.
"Senin 'çabuk' tanımın kesinlikle değişmeli."
Sevda umursamaz bir şekilde gözlerini devirdi ve içeri girdi.
"Neyse, hadi gir içeri. Konuşmamız lazım."
Oturma odasına yöneldik ama o daha koltuğa oturmadan mutfağa doğru ilerledi.
"Kuşum, bana önce bir sade kahve yapsak? Daha kendime gelemedim. Kaç saattir hazırlanıyorum, biliyorsun... Nolurrrr! Sonra her şeyi dinleyeceğim ve o efsane fikirlerimle sana sınırsız taktik vereceğim, bak olur mu?"
Gözlerimi kıstım. "Tamam Sevda, mutfağın yerini biliyorsun. Git yap."
"Geç kalmanın cezası bu! Şimdi git, sade kahveni yap ve gel lütfen. Seni salonda bekliyorum. Çabuk ol!"
Sinsice sırıtıp omuz silkti. "Tamam canım, birazdan geliyorum. Sen geç salona."
❄
Sevda tam yirmi dakika sonra ancak yanıma gelebildi. Elinde kahvesiyle geldiğinde, onun için dünyanın en önemli şeyi kahvesiymiş gibi bir havası vardı. Keyifle koltuğa oturdu ve fincanını dudaklarına götürerek iç geçirdi.
"Offf, işte şimdi kendime geldim!"
Bir elimle alnımı ovuşturdum. "Sevda, saatlerdir bekliyorum!"
Kahvesini masaya koyup bana döndü. "Tamam kuzum, artık dinliyorum.
Derin bir nefes aldım. O kadar uzun zamandır içimde tuttuğum şeyleri söylemek zordu. Ama artık birine anlatmam gerekiyordu.
"Sevda… Benim çok acil paraya ihtiyacım var. Kimseye söyleyemem bunu. Lütfen bana yardım et. Sonra borcumu ödeyeceğim, söz veriyorum."
Bir an için yüzünde ciddi bir ifade belirdi. Kaşlarını hafif çattı. "Olur canım da... Koray’dan neden istemedin ki? Onun maddi durumu iyi diye biliyorum."
"Doğru biliyorsun ama… olanlardan onun haberi yok. Lütfen bana yardım et… Lütfen!"
Sevda gözlerini kıstı, sanki söylemediğim bir şeyler olduğunu anlıyordu. Ama şimdilik daha fazla soru sormadı. Fincanını eline alıp bir yudum daha kahvesinden içti.
Bana yardım edecek miydi bilmiyorum. Ama şu an elimde başka bir seçenek yoktu.
🪐
Yeni bölümü beğenmeniz umuduyla yayınlıyorum. Eğer bir yanlışım varsa, yorumlarda belirtirseniz çok sevinirim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.65k Okunma |
704 Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |