
Yalnızlık ve Güven Arasında Ateş’in odasından çıkar çıkmaz mutfağa açılan balkona attım kendimi. Aynı zamanda salonla bir olan bu balkon, içimdeki karmaşayı susturabilmem için tek kaçış noktasıydı. Şehir sessizdi ama içimdeki fırtına dinmek bilmiyordu. Kafamı boşaltmaya çalıştım ama başaramadım.
Hava soğuktu. Üşüdüğümü hissetmiyordum ya da belki üşümek istiyordum. Ateş’in ne hissettiğini, neden böyle davrandığını anlamak için onun gibi hissetmek... Ama başaramadım. Onun düşüncelerinde kaybolmuşken, yanımda beliren adım sesleriyle dünyaya döndüm.
Ateş, sessizce yanıma gelip benim gibi etrafa bakmaya başladı.
Çok fazla ev yoktu. Yeşillik desen, o da yoktu. Uzaklara baktığında göz gezdirecek pek bir şey bulamaz, kısa sürede sıkılırdın. Seyrek yerleştirilmiş birkaç ev, yalnız bir manzara... Ama ben sıkılmıyordum. Sadece hissizdim.
Gözlerimi gökyüzüne çevirdiğimde, bulutların arasından süzülen hafif bir huzur hissettim. Tam o anda Ateş sessizliğini bozdu.
“Üşüyeceksin. İçeri gir istersen.”
“Bir şey olmaz.” Göz ucuyla ona baktım. “Sen de üşüdün bak, hâlâ kötü bir şey olmamış.”
Bakışımı hemen yakaladı. Üzüldüğümü, kırıldığımı biliyordu ama bu, her şeyi affedeceğim anlamına gelmiyordu.
“Sen girmezsen ben de girmem.” Omuz silkti. “Daha balkondan içeri gireli yarım saat bile olmadı. Gece boyunca da buradaydım.” Küçük bir duraksamadan sonra, yüzüne hafif bir pişmanlık yerleşti. “Hasta olurum ama sorun değil... Bekleriz yine.”
Başka bir zaman olsa gülerdim. Ama şu an gülmek bile ağır geliyordu.
“Hasta olursan bakmam.”
Bana döndü, yüzünde hafif bir gülümseme. “Senden öyle bir şey istemedim zaten, Su.” Sonra biraz daha yaklaştı ve gözlerimin içine bakarak fısıldadı: “Ama merak etme, ben sana bakarım.”
İç çektim. “Off, Ateş ya...” Söylenerek mutfağa yöneldim. Arkamı döndüğümde, yüzünde çocuksu bir sevinçle bana bakıyordu.
“Neye gülüyorsun?”
Korkarak bir an duraksadı, sonra fısıltıya yakın bir sesle konuştu. “Bana ‘Ateş’ dedin.”
Ne kadar basit bir detaydı. Ama onun için önemliydi.
“Tamam... Bir daha demem.” Umursamazca arkamı dönüp salona doğru ilerledim. Koltuğun köşesine yerleşip kollarımı göğsümde bağladım.
Tabii ki peşimden geldi. Hem de dibime oturdu. Affetmeyecektim. Biraz daha sürünsün. Bana ne!
“Bana hep Ateş der misin?” Sesi ciddiydi. “Hep yanımda olur musun?”
Bir an nefesim düğümlendi. Gözlerine baktım. O an doğruyu söylemeye karar verdim. “Sensiz olmaz artık... Ölürüm.”
Tam o sırada kapı zili çaldı.
Hareketlenmek için ayağa kalktım ama Ateş bileğimden hafifçe tutup beni tekrar koltuğa oturttu. Kendisi kalkıp kapıya yöneldi. Beş dakika geçmeden içeri bir adam girdi ve o an nefesim kesildi.
Bu adam... O parayı vermek için gittiğimde koşarak elimden kapan adamdı.
Gözlerim büyüdü ama sessiz kaldım. Ateş’in meraklı bakışları adamın üzerindeydi. Adam ise huzursuzdu. Elleri, ayakları durmadan hareket ediyordu. Ne söyleyeceğini bilemiyordu belli ki. Bir an bana baktı, sonra tekrar Ateş’e döndü.
Tek bir kelime çıktı ağzından.
“Bulduk.”
Neyi bulmuşlardı?
Ateş gözlerini üzerime dikti. “Kimmiş?”
Biri bana burada ne döndüğünü anlatmalıydı.
Adam bir an duraksadı. Sanki Ateş’in tepkisinden çekiniyor gibiydi. Sonra derin bir nefes alıp gözlerini kaçırarak söyledi:
“Sevda Keskin.”
İçimde muhteşem bir öfke kabardı. Sonunda sesimi yükselttim.
“Sevda ne?! Neyi buldunuz?! Biriniz bana ne olduğunu anlatacak mı, yoksa ben kendim mi öğreneyim?”
Gözlerim ikisini de taradı. Ama kimse cevap vermedi.
Telefonumu elime aldım. Sevda’yı arayacaktım. O yapmazdı!
Tam numarayı çevirirken Ateş telefonu elimden aldı.
“Sen tanıyor musun bu kadını?”
“Arkadaşım!” Gözlerim doldu. “Hatta tek arkadaşım! Beni asla yalnız bırakmaz! Söyleyin, ne buldunuz?”
Adam boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
“Su Hanım...” Sesi tedirgindi. “Size o borcu yığan kişi... Sevda Keskin. Sahte senet yapmamız için bize geldi. İmzanızın bir resmini gösterip senedin üzerine kopyalamamızı istedi.”
Şok içindeydim. Konuşamadım. Düşünemedim.
Bu... mümkün değildi.
Sessiz kaldım.
Yine ve yine sessiz kaldım.
Sevda yapmazdı.
Adam devam etti. “Kafede buluştuğunuz gün sizi takip ederken fark ettik. Tanıyınca hemen abime haber vermek istedim.”
“S-Sevda yapmaz.” Sesim titredi. Net ve inatçıydı. “Yapmaz.”
Ateş derin bir nefes aldı. “Onu bana getirin.”
“Hayır!” Gözlerim dolmuştu. “Ben çağıracağım. Yapmadığını göreceksiniz.”
Telefonu aldım. Hemen numarayı çevirdim. Kanıtlayacaktım.
Çaldı... Çaldı... Açıldı.
“Efendim, canım?” Sevda’nın sesi her zamanki gibi sıcaktı.
Ağlamamak için kendimi zor tuttum.
“Sevda... Hemen yanıma gelir misin?”
“Su, iyi misin? Neyin var?”
“Hiç iyi değilim. Lütfen, hemen gel.”
“Tamam, geliyorum.”
Telefon kapandı.
Bilmiyordum... Ne kadar zaman geçti bilmiyordum. Ama biliyordum ki Sevda gelecekti.
Ve o geldiğinde, gerçek tüm ağırlığıyla üzerime çökecekti.
🪐
Ne kadar zaman geçti, hiçbir fikrim yoktu. Ama sonuç olarak Sevda gelirdi... Bilirdim.
En sonunda çalan zille ayaklandım. Kapıyı açınca bana öyle bir baktı ki... Gözleri uzaktan ne olduğunu anlamaya çalışır gibiydi.
"İçeri gir, Sevda. Konu önemli."
"Ne olabi—" Salona girerken cümlesi yarım kaldı. Sonra sesi tamamen kesildi. Ağzından yalnızca tek bir kelime çıktı:
"Sen."
Ateş, kaşlarını çatarak bakmaya devam etti.
"Ne ben?" Sevda gözlerini kısıp doğrudan ona sordu. "Söylesene Su'ya, ben ne?"
Sonra gözlerini bana çevirdi. Konuşmaya devam ederken her kelimesi adeta kalbime hançer gibi saplanıyordu.
"Beni nereden tanıyorsun, söylesene?"
"Her şeyi biliyor mu?" dedi Ateş’e, ama bakışlarını benden ayırmadı.
"Neyi biliyor muyum?... Söylesene, Sevda!"
Şu an gözlerinde gördüğüm şey kesinlikle bir kandırmacaydı. Çünkü bana bakan irislerinde sadece nefret vardı...
"Senin gibi bir salakla neden yakınım, hiç düşündün mü?" Tiksintiyle konuşuyordu. Kalbim kırıldı ama belli etmedim. "Senin gibi ucuz, sıradan bir kızla neden arkadaşım, ha? Düşünmedin mi?"
Düşünmemiştim. Sesi sakindi ama gözlerinde sadece öfke ve yoğun nefret vardı.
"Ne... Neden?" Sesim kısık çıkmış ve kekelemiştim. Artık Ateş’in gözlerine bile bakamıyordum. Utanıyordum...
"Biz seninle ne zaman ve nasıl arkadaş olduk, hatırla." İşaret parmağını şakakalarına dayadı. "Hatırla bakalım."
"Hatırlamıyorum." Dedim ama yalan söylüyordum. Hatırlıyordum.
Okulun kantininde tanışmıştık. Ben kahve alıp ilerlerken çarpışmıştık ve kahve benim üzerime dökülmüştü. İki yıl önceydi.
"Gerizekalısın çünkü."
Der demez Ateş araya girdi. "Senin o dilini koparırım. Zehrini kusma şansını tanıdığıma dua et ve anlat."
Sevda gözlerini devirdi.
"O kahveyi senin üzerine döktüğüm zaman bile içim soğumamıştı zaten."
Bu sözleriyle gözlerim daha da doldu. Dudaklarımdan sadece tek bir kelime döküldü.
"Neden?"
"Bunu gerçekten soruyor musun?" Gülmeye başladı. "Ama sen sorarsın değil mi? İyilik meleğisin çünkü."
Elini sinirle saçlarından geçirip deli gibi gülmeye devam etti.
"Evet, soruyorum! Söyle!" Bir adım daha attım. "Neden böyle bir şey yaptın? NEDEN!"
Bir adım daha.
"Neden kendini gözümde küçük düşürdün?"
Bir adım daha.
"Neden o borcu benim üzerime yıktın, sahte senet yaptırdın ve buna rağmen parayı sen verdin?"
"Gözünde küçük düşmem, gram umurumda değil." Hafifçe duraksadı, sonra devam etti. "Sen Koray’la sevgili olmadan önce, Koray’ın peşinde koşan bir kız vardı. Sen ondan önce davrandın, demiştim... Hatırlıyor musun?"
Böyle bir şey hatırlamıyordum. Hafızam iyiydi. Koray benim peşimde koşarken ben yüz bile vermemiştim. O zamanlar tanışmıştık Sevda’yla. Zaten sevgili bile değildik ki...
"Biz seninle tanıştığımızda benim bir ilişkim yoktu, Sevda. Onu sevmediğimi de biliyordun."
"Onu senden uzaklaştırmak için elimden geleni yaptım..." Gözleri aniden karardı. "Ama seni bırakmayınca bende olmayan ama sende olan ne var diye merak ettim. Tanışmak istedim."
Birkaç saniye sessiz kaldı. Sonra alçak bir sesle ekledi:
"O kahveyi dökünce içimdeki Ateş’in seni de yakmasını istedim."
Yutkundum.
"O zaman neden yakın oldun? Onu sevmediğimi, sadece denediğimizi biliyordun. Bizimki aşk değildi ki... Bunu en iyi sen bilirsin."
Yüzüme eğilip fısıldadı:
"Sana demiştim ya, bir adamla birlikte oldum ama onun sevgilisi var..."
Sonra geri çekilip, alaycı bir gülümsemeyle devam etti.
"Hatta sana demiştim ya, o kızın burnundan fitil fitil getireceğim diye... Tebrikler, Su. O kız sensin."
Kanım dondu.
"Beni kullandın."
Adımlarımı hızlandırarak üzerine yürüdüm. Boyu benden biraz uzundu. Her zaman bakımlı ve topuklu giyinirdi. Ama bu detay beni korkutmadı.
Elimi kaldırıp, yüzüne iki yılın acısını çıkarırcasına sert bir tokat attım.
Öfkeyle başını sol tarafa çevirdi. Sonra yavaşça bana doğru döndü. Gözleri alev alevdi.
Elini kaldırdı. Bana tokat atacaktı.
Ama Ateş buna izin vermedi.
Bileğini sertçe yakalayıp sıktı. Sonra yanındaki adamı çağırdı.
"Akın, al bunu buradan."
Adam kolundan tutup Sevda’yı dışarı çıkardı. Kapının kapanma sesi kulaklarımda yankılandı.
Ayakta titriyordum.
Ne oturacak, ne de düşünecek hâlim vardı.
Tek arkadaşım artık arkadaşım değildi.
Yalnızdım.
Yapayalnız.
Ateş, bu düşüncemi anlamış gibi beni gövdesine hapsetti.
"Ben yanındayım."
Burada güven vardı.
Belki o da beni bırakacaktı.
Belki ona da güvenmemem gerekiyordu.
Ama güvenmiştim.
Ağladım.
Sadece ağladım.
Acım dinene kadar...
Gerekirse sabaha kadar ağlardım.
Ama çözüm var mıydı?
Yoktu.
Bu gerçek canımı yaktı.
Yalnızdım.
Sığındığım tek liman yine oydu.
Ne ve kim olduğunu bilmediğim...Ateş.
🔥
Helloğğğ
Yazarınız yine bir bölümle geldiiii
❗Lütfen benden oy ve yorumlarınızı esirgemeyin❗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.4k Okunma |
706 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |