Su'yu kucağıma alıp odasına götürdüm. Yatağa yatıracaktım ama o kadar güzel, o kadar masumdu ki... Bir an duraksadım. Yatağa oturup kucağımdaki hazineye baktım. Benim her şeyim, bana sığınıp uyuyordu. Göğsümde saklamak ister gibi sıkı sıkı sarıldım. Uykusu ağırdı, bu hali beni gülümsetti. Yatakta olsa anca bu kadar rahat yatabilirdi...
Sırtımı yatak başlığına dayayıp saçlarını kokladım. Eğer biri bana, "Ömrün boyunca bu odada Su'yla kalacaksın," dese teşekkür edebilirdim.
Telefonuma gelen bildirim sesiyle Su'ya dikkat ederek cebimden çıkardım. Akın'dan mesaj gelmişti:
Akın: Adamı güzelce ağırlayıp bıraktık, abi.
Mesaja kısa bir yanıt verip telefonu kapattım. Daha önemli bir işim vardı şu an... Kucağımdaki sevgilimin saçlarını okşamak, onları öpmek gibi önemli bir mesele...
Sanki bir daha dokunamayacakmış gibi saçlarını okşadım. Biraz daha saçlarını taradıktan sonra onu yatağa yatırdım. Bu kıyafetlerle rahat edemezdi ama ben değiştirmeye kalksam direkt benim hayatıma son verirdi. Su'nun tribi üzerine tanımazdım, o yüzden hiç dokunmadım. Yanına uzandım ve ona sıkı sıkıya sarıldım. Onsuz uyuyamazdım; ona sarılmak benim alışkanlığımdı.
Gözlerimi kapattığımda zihnime birkaç anı hücum etti. Siyahlar içinde bir ben ve ifadesiz gözlerle baktığım bir ayna... Belli belirsiz fotoğraflar. Ama her karede siyahlar içindeki ben varım. İşkence eden ben. Masaya ayaklarını uzatıp oturan ben. Birkaç ev mimarisiyle ilgili proje hazırlayan ben. Ama hepsi bir fotoğraf karesi... Ses yok, sadece görüntüler...
İtiraf etmem gerekirse, kendimden korkmuştum.
Yataktan kalkıp kaldığım odaya gittim, ardından balkona çıktım. Ilık bir rüzgar esiyordu ama bu hava beni üşütmezdi. Çünkü içimdeki o yangın ve korku hâlâ geçmemişti.
Odaya, Su'nun uyuduğu odaya döndüm. Ona bir şey hatırlarsam söyleyeceğime dair söz vermiştim. Eğer yarını beklersem anlatamayabilirdim.
"Su... Uyan, sana çok önemli bir şey söylemem lazım."
Bırak uyanmayı, kıpırdamamıştı bile.
Rahatsız etmek istemedim. Sonuçta ben kaldırmayı denemiştim. Yarın söylerdim. Evet, aynen öyle, kesin söylerdim.
🌹
Gözlerimi açtığımda karşımdaki görüntüye hiç şaşırmadım. Sanırım alışmıştım. Hem ona kızmaya da hakkım yoktu, çünkü kene gibi yapışan ben oluyordum genelde. Koala gibi sarıldığım kişi, dün çizdiğim resimlerin başrolüydü...
Ve benim projemin konusu da aşktı.
İlk defa ondan önce uyanmıştım. Yataktan kalkmak için hareketlendiğimde üzerimde hâlâ dün giydiğim kıyafetler vardı. Bocaladım. Ben böyle mi yatmıştım? Hatta dün nerede yatmıştım?
Zaten mini eteğim belime kadar sıyrılmıştı. Biraz deli yattığım doğruydu ama inşallah Ateş beni böyle görmemiştir. Yüzüne nasıl bakardım o zaman!
Yataktan kalkmak için bir kez daha hareket ettiğimde, kolumdan tutan bir el beni geri çekti. Baktığımda, kalbime ince bir sızı bırakan o kara gözlerle karşı karşıyaydım.
"Neden tutuyorsun? Ben sana küsüm!"
Ve işte beklenmedik an! Ateş, belime kadar sıyrılmış eteğimi görmüştü. Ama birkaç saniye sonra gözlerini gözlerime sabitledi.
"Sana anlatmam gereken bir şey var. Beni dinler misin?"
Battaniyeyi dizlerime kadar çekip Ateş'e döndüm.
"Bana bakmasan olur mu? Gözlerine bakarken anlatmakta zorlanırım. Böyle bir şey yaşamak istemiyorum."
"Zorlanmazsın, Ateş... Sen bu dünyada yalnızca benim gözlerime bakarken zorlanamazsın."
"Aksine, bir tek sana bakarken zorlanıyorum, Su. Sen benim en değerli hazinemsin."
Gözlerimi battaniyeye sabitleyip "Dinliyorum," dedim.
"Ben bazı şeyler hatırladım. Ama ses yok, sadece görüntüler... Senden saklamadım çünkü saklayınca bana kızıyorsun. Bir kez daha böyle bir şey yaşamak istemedim."
Heyecanla dibine girdim. Evet, resmen dibindeydim!
"Ateşşşş, çok mutlu oldum! Nasıldın, ne yapıyordun? Mesela başka kız gördün mü o fotoğraflarda, Ateşciğim?"
"İyi bari, rahatladım. Eee, ne gördün o zaman? Ateş, çok heyecanlandım yaaa!"
"Heyecanlanmana gerek yok, Su. O gördüğüm karelerde ben bambaşka biriyim. Düne kadar tanıdığın kişi bile değilim."
"Su, ben o halimden korktum. Sana yemin ederim, korktum. O anılarda, o karelerde bildiğin duygusuz, hissiz, bomboş biriyim."
Elimi bırakmak istemezcesine sıkı sıkıya tuttu.
"Su, ben Boran olmak istemiyorum. Ben mimarmışım ama o anlarda bile hissizim. Su, beni hiç bırakmazsın değil mi? O hayatta ölürüm. Belki güçlüyüm, belki korkusuzum ama his yok, sevgi yok... Ben o hayatı istemiyorum!"
"İstemediğin hiçbir şeyi yapmayacaksın. Sen Ateş'sin. İstediğin zaman Boran ol ama sen hep bana Ateş'sin."
Gözlerimi gözlerine diktim, o zaten bana bakıyordu.
"Bana Boran olmazsın, değil mi? Tek korkum, bana da öyle olman, Ateş."
"Hayır... İstesem bile sana öyle davranamam. Kıyamam."
"Eee, şimdi biz ikimiz de çizim yapıyoruz yani, öyle mi?"
Yüzünde devasa bir gülümseme belirdi. Eşsizdi. Ona özeldi... Ya da vazgeçtim, sadece bana özeldi.
"Hmmm, iyi... Bir masada sana koyarız, beraber çizim yaparız."
"Aynen, sen beni, ben projeleri çizerim artık..." Sesindeki alayı fark etmiştim ve istemsizce utanmıştım. Normalde kolay kolay utanan biri değildim ama şu an resmen dibini sıyırıyordum.
"Ateş, sen çizimlerimi gördün mü ya?"
"Evet, tabii ki gördüm." Hafif bir gülümsemeyle başını yana eğdi. "Haaa, aklıma gelmişken, hocanız ne çizin dedi de beni çizdin?"
"Ne diyecek ya?" Gözlerimi devirdim. "Hayatınızda olan en uyuz, en ukala, en huysuz, en çekilmez insanı çizin dedi... Bak Allah’ın işine, aklıma direkt sen geldin!"
Ateş kaşlarını kaldırıp alaycı bir şekilde başını salladı. "Demek konun bu... Uyuz, ukala, huysuz ve çekilmez biri yani?"
"Ayyy evet, Ateş yaaa! Hadi acıktım ben, bir şeyler mi yesek?" Şu an bu hâlimle yataktan kalkamazdım. Üstümdeki mini etek belime kadar sıyrılmıştı. Kıpırdasam daha da kötü olabilirdi. "Hadi sen bir şeyler hazırla, ben de üstümü değiştirip geliyorum."
Yüzünde o bilindik çapkın gülümseme belirdi, tek kaşını kaldırdı.
"Neden ki ya? Hem sen nereye gidecektin de böyle giyindin?"
"Hiççç... Canım öyle istedi, giyindim." Dudaklarımı büzerek ona baktım. "Ne o, bir yere gitmedim diye üzüldün mü yoksa?" Suratımı asıp mırıldandım. "Aslında bundan daha güzel elbiselerim var, yarın onu giyip dışarı çıkacağım..." Ardından konuyu değiştirmek istercesine ekledim. "Şimdi bir şeyler yiyelim, lütfen!"
Ateş'in gözleri kısıldı. "Tamam, demedik bir şey..." Bir an duraksadı, sonra ciddi bir ifadeyle devam etti. "Ama aklından bile geçirme öyle şeyi. Bundan daha güzel elbiselerin varsa onları da giy, ama sadece benim yanımda! Başkası sana göz ucuyla bile bakamaz, anladın mı? Ya da vazgeçtim, sen istediğini giy, sana bakan olursa onların gözlerini oyarım! Böyle daha iyi..."
"Hangi yılda yaşıyoruz Ateş ya?" Ellerimi iki yana açarak hayretle sordum. "Seni tanımasam kıskandın diyeceğim ama seni tanıyorum..."
"Ne yani, kıskanamaz mıyım?" Kaşlarını kaldırdı.
"Kıskanamazsın," dedim net bir şekilde. "Çünkü benim senden başka birine bakmayacağımı biliyorsun."
Ateş’in gözleri ışıldadı. "Bakmazsın yani?" Şu an zevkten dört köşeydi kesin. Sözde trip atıyordum, sözde onu deli edecektim ama şimdi de farklı şekilde çıldırtabilirdim.
"Yooo, bakarım..." Dudaklarımdaki hafif gülümsemeyi gizlemeye çalışarak devam ettim. "Yakışıklı, kaslı, beni 'ki'lerimle kabul edecek biri olursa neden bakmayayım ki, Ateşcim?"
"Su..." Sesi tehditkâr bir tona büründü. "Ayarlarımla oynama benim." Sonra bir anda fikrini değiştirdi. "Yok yok, dur, oyna! Evet evet, ayarlarımla oyna da dibinden ayrılmayayım. Kuyruğun gibi gezeyim peşinde, böyle devam et sevgilim."
"KANKA DİYE Mİ SESLENİYİM SU YAA!"
"Saçmalatma o zaman!" Bir an durdu, sesi daha yumuşadı. "Tek bir telin üzerindeyim... O telin adı da sensin. Kim sana dokunursa, musallat olurum. Ona göre..."
"Offf, sen çok kıskançsın, olmazsın sen! Daha iyisini bulmam lazım."
Ateş’in gözleri bir an dalgınlaştı, sonra kaşlarını çattı. "Dur ya, dur! Sanki o hatırladığım anılarda bir de kız vardı... Şimdi aklıma geldi. Sarışın, renkli gözlü, 1.75 boylarında, 22 yaşlarında, çıtı pıtı, güzel bir kız..."
"Haa, gördün yani?" Battaniyenin altında elbisemin eteklerini düzeltip hızla yataktan kalktım. Koluna yapışıp onu kapıya kadar sürükledim. Hanım kişiliğimden ödün veremezdim! "Tamam o zaman, o kızın yanına defol!"
Ateş gülerek kapıya yaslandı. "Aaaa, kızım, sen kıskanç değilsin ki ya... Görende seni kıskanç biri sanacak!"
"Kıskanç değilim!" Ellerimi belime koyup dik dik baktım. "Ben kendime yeni birini bulacağım dedim, senin zaten hazır bulunmuşun var!" Kolundan itekleyerek onu kapının dışına çıkardım. "Defol git o kızın yanına!"
Kapıyı hızla kapattım, mutfağa gidip kendime soğuk bir su aldım. Sinirim geçsin diye birkaç yudum içtim ama tam o sırada kapı açıldı ve Ateş içeri girdi. Anahtarı yanındaymış demek ki...
İyi oldu. Onun gitme fikri bile içimi sıkmıştı. Ama trip tripti! Küstüm ben adama, hem de KÜS!
"Ateş, defol git! O kızın yanına git, gözüm görmesin seni! Bak, görürsün musallat nasıl olunuyormuş!"
Ne zaman yanıma geldiğini fark etmemiştim ama korkmamıştım da... Onun yanında her zaman bir güven, bir huzur vardı.
"Seni seviyorum," dedi aniden. Ellerini belime koyup kendine çekti. "Sadece seni seviyorum... Gerçekte de, rüyada da, hatta kabusta bile göreceğim tek kız sensin." Alnını alnıma yasladı. "Buradan bir adım bile uzaklaşamam. Senin de uzaklaşmana izin vermem."
"Ben seni sevmiyorum..." dedim inatla. "Git o sarışın, renkli gözlü, çıtı pıtı kızın yanına, Ateş!" Bir adım geri çektim kendimi. "Seni sevmiyorum, defol git!"
Ateş’in gözleri parladı. Hafifçe gülümsedi ve tek bir adımla aramızdaki mesafeyi kapattı. Başını boynuma gömdü, derin bir nefes aldı.
"Benim sevgim ikimize de yeter, merak etme sen güzelim..." dedi yumuşak bir sesle. "Sen ve bu tapılası kokun hep burnumun dibinde olacak... Bunun hep böyle olması için elimden gelen her şeyi yapacağım. Sen benim ömrümün geri kalanısın..." Başını kaldırıp gözlerime baktı. "Hem, sen bu dediklerimi nasıl aklında tuttun?"
"Tutarım ben işte..." diye fısıldadım.
Şimdi gel de uzak dur bu adamdan...
Nasıl uzak duracaktım şimdi ben? Yapamazdım.
O ve ben... Tek bir bütündük. Ve hep böyle kalmalıydık.
Yani, en azından öyle olmasını ümit ediyordum.
🫀
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.2k Okunma |
707 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |