28. Bölüm

27.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

Ankara’da bir haftadır yaşıyordum. Soğuk, mesafeli ama bir o kadar da kalabalık bir şehir… Bu kadar kısa sürede alışmam mümkün değildi. Odamı, mahallemi, her sabah penceremi açtığımda yüzüme vuran deniz kokusunu özlemiştim. Bir şehri sevmek, onunla büyümekle alakalıydı belki de. Ben orada büyümüştüm. Her köşesinde anılarım vardı. Ama şimdi, mecburen, buradaydım.

 

 

Ailemin küçük ama sıcak bir restoranı vardı. Babamın vefatından sonra annem, onun ruhu için bir mevlüt yemeği organize etmişti. “Geleneğimizdir,” demişti. “Onun adına dua edip yemek dağıtacağız.” Başta yardıma ihtiyacı olmadığını söylese de, Ateş bir şekilde kendini işin içine katmayı başardı. “Ben aynı durumda olsam yardım etmez miydin?” diye sorduğunda sessiz kaldım. Çünkü haklıydı. Eğer o benim yerimde olsaydı, ben de yanında olur, işin ucundan tutardım.

 

 

Bugün restoranı kapatmış, gelen misafirlere yemek servisi yapıyorduk. Ben ve Ateş garson rolüne bürünmüştük, annem ise mutfakta harıl harıl çalışıyordu. İçeri girip çıkan tabakların sayısını çoktan unutmuştum. İnsanlar masalara oturuyor, yemeklerini yiyor, dua ediyor, ardından bir başka gruba yer açmak için kalkıyordu. Döngü sürekli devam ediyordu.

 

 

Ateş, hiç yüksünmeden çalışıyordu. Saygıyla, gocunmadan masaları dolaşıyor, tabakları yerleştiriyor, boşları topluyordu. Onu izlerken, bana yardım etmekten çok, bu işi gerçekten önemsediğini fark ettim. Ne bir sitem, ne bir yorgunluk belirtisi… Yüzünde hep o hafif tebessüm vardı. Oysa biliyordum, o da en az benim kadar yorgundu.

 

 

Bir an duraksayıp yanıma geldi. Hafifçe eğilip gözlerimin içine baktı ve muzipçe gülümsedi.

 

 

“İstediğiniz özel bir menü var mı, hanımefendi?”

 

 

Kendimi tutamayarak gülümsedim. Başımı iki yana sallayarak, “Gerek yok, aç olsam söylerdim,” dedim.

 

 

“Söyler miydiniz gerçekten? Bana mı mesela?” diye sordu.

 

 

Başka kime söyleyecektim ki? Onunla uğraşacak halim yoktu ama içimde istemsizce büyüyen bir sıcaklık vardı.

 

 

“Sizden başkasına söylemezdim, beyefendi,” dedim alaycı bir ifadeyle. “Şüphe duyuyorsanız bilelim Ateş Bey.”

 

 

O da aynı alaycı ifadeyle karşılık verdi. “Ne münasebet! Siz söylersiniz de ben şüphe duyar mıyım hiç?”

 

 

Arkasını döndü, ama ben oturduğum anda hemen yanıma gelip tekrar oturmamı sağladı.

 

 

“Fazla kişi kalmadı, bundan sonrasını ben hallederim. Bugün çok yoruldun, lütfen biraz dinlen.”

 

 

İçimde ona direnme isteği vardı. Sonuçta burası benim ailemin restoranıydı ve benim oturmam hiç hoş olmazdı. Ama onun bu kadar kararlı olması karşısında çaresizdim.

 

 

“Teşekkür ederim ama benim oturmam uygun olmaz sevgilim. Herkes gidince birlikte dinleniriz,” dedim inatla.

 

 

Ateş gözlerini devirdi, sonra gülerek başını iki yana salladı. “Ne zaman kalk diyeceğimi düşündüren ne acaba?”

 

 

“Ne düşündüğünü biliyorum,” dedim hafifçe gülerek. “Kalk desem de kalkmam diyordum içimden.”

 

 

Ateş bana kısa bir bakış attı. “O zaman hiç boşuna kalk diye söylemeyeceğim.”

 

 

Bu sözleriyle içime garip bir sıcaklık yayıldı. Onun yanında kendimi güvende hissediyordum. Her ne kadar inatlaşsak da, o her zaman benim iyiliğimi düşünüyordu.

 

 

O sırada annem yanıma oturdu. Gözleri Ateş’in üzerindeydi. Derin bir nefes aldı, dudaklarını büzdü ve gözlerini kısmış bir şekilde bana baktı.

 

 

“İyi çocuk,” dedi sessizce. “Yorulduğunu hiç belli etmiyor.”

 

 

Annemin onaylaması benim için çok önemliydi. Ama onun gözlerinde farklı bir ifade daha vardı. Düşünceliydi.

 

 

“Sevdin mi onu anne?” diye sordum.

 

 

“Adını Boran biliyorum ama sen hep Ateş diyorsun. Çocuk kızsa yeridir,” dedi hafifçe gülerek.

 

 

Ben de gülümsedim. “Yok anne, bana kızmaz o. Gerçekten sevdin mi?”

 

 

Annemin yüzü ciddileşti. “Ben sevdim sevmesine de… Sen sevmiyor gibisin.”

 

 

Şaşkınlıkla anneme döndüm. “Ne? Anne, ben onu çok seviyorum.”

 

 

“O zaman niye yardıma gitmiyorsun?” diye sordu kaşlarını kaldırarak. “Normalde otur desen iki saniye oturmazsın.”

 

 

Gülerek ayağa kalktım. “Tamam annelerin en güzeli, Su kızınız emir ve görüşlerinize hazır, komutanım!”

 

 

Mutfaktan bir tabak yemek alarak Ateş’in yanına gittim. Tepsiye uzandı ama ben bileğinden tuttum.

 

 

“Gel benimle,” dedim kararlı bir şekilde.

 

 

“Su, şu an yemek yemenin sırası mı?” dedi sabırsızca.

 

 

“Bence tam sırası. Şimdi otur ve yemeğini ye.”

 

 

Beni dinlemediği için çorbayı üfleyip kaşığı ona uzattım. Kaşığı görünce gözlerini kısıp bana baktı.

 

 

“Ağzını aç Ateş.”

 

 

“Korkmalı mıyım?”

 

 

“Fazlasıyla.”

 

 

Pes etti ve birkaç kaşık içti. Sonrasında pilav ve salatayı yedirmeye devam ettim. Kendisi yemeye yanaşmayacağını biliyordum.

 

 

“Bu çorba mı çok güzel, yoksa sen içirdiğin için mi böyle?” diye sordu gülerek.

 

 

Ben cevap vermedim, sadece tabağı bitirmesi için bekledim. Sonunda yemeğini bitirdi.

 

 

“Şimdi sen biraz dinlen,” dedim kesin bir ifadeyle. “Ben çalışıyorum, sen izliyorsun. Sonra bana not verirsin.”

 

 

“Not verilecekse şimdiden verebilirim,” dedi kaşlarını kaldırarak.

 

 

“Hayır, önce performansımı izle,” diyerek hızla mutfağa döndüm.

 

 

Gecenin ilerleyen saatlerinde restoran iyice boşalmıştı. Yorgunluktan göz kapaklarım ağırlaşırken annemin Ateş’le konuştuğunu fark ettim. Seslerini seçemiyordum ama annemin elini Ateş’in omzuna koyup ciddi bir şeyler söylediğini görebiliyordum.

 

 

Tam gözlerim kapanmak üzereyken, Ateş’in telefonu çaldı. Gözlerimi aralayarak baktım. Arayan Akın’dı. Ateş telefonu açıp ciddileşti.

 

 

“Efendim, Akın?”

 

 

Ses tonu endişeliydi.

 

 

“Araştırdın mı dediğim şeyleri? Ne öğrendiysen anlat bakalım.”

 

 

Ateş bir an sessiz kaldı, sonra yüzü gerildi.

 

 

“Ne öğrendin… Ne? Oğlum, saçmalama! Yanlış öğrenmişsindir. Bir kere daha araştır.”

 

 

Bir süre daha dinledi, sonra kaşlarını çattı.

 

 

“Tamam, hemen yarın Ankara’ya geliyorsun. Görünüşe göre birkaç yere uğramamız gerekecek.”

 

 

Konuşma bittiğinde Ateş bana döndü. Gözlerindeki endişe, içinde büyüyen bir fırtınanın habercisiydi.

 

 

“Ne oluyor Ateş?” diye sordum.

 

 

Ama o sadece derin bir nefes aldı ve elimi tuttu.

 

 

“Birkaç şey öğrenmemiz gerekiyor, güzelim,” dedi.

 

 

Ve işte o an anladım. Bu işin sonu hiç de iyiye gitmiyordu.

 

 

 

Bölüm : 27.09.2024 20:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...