Ateş kalktığımda yanımda yoktu. Ona sormam gereken sorular vardı. Dün akşam, "Sabah açıklarım," deyip gitmişti. O kadar hızlı olmuştu ki soru bile soramamıştım.
Yataktan kalkıp gözlerimi ovuşturdum. Hâlâ uykum vardı ama daha fazla yatmak istemiyordum. Oturur pozisyona gelip esnedim. Yine zor bir günün başındaydım ve Ateş yoktu...
Odamdan çıkıp annemi görmek için mutfağa yöneldim. Yine kahvaltı hazırlıyordu. Normalde ben "Günaydın" dediğimde güler yüzle karşılık verirdi, ama bu sefer sesi umursamazdı.
Bana yine gelişigüzel bir cevap verdi.
İçime bir sıkıntı oturdu. "Anne, iyi misin sen?"
"İyiyim, Su. Ama uyanır uyanmaz Ateş diyorsun, hiç halimizi hatırımızı sormuyorsunuz Su Hanım."
Sözleri yüzüme tokat gibi çarptı.
Bana içi gidiyor gibi baktı ama yine baştan savma bir cevap verdi.
"Önemli değil," diyerek kahvaltısına devam etti.
Birkaç lokma atıştırıp masadan kalktım. İçimde tarif edemediğim bir sıkıntı vardı. Neye kırıldığımı bilmiyordum ama boğazım düğümlendi.
Salona geçip sessizce koltuğa oturdum. Telefonumu elime aldım. Ateş'e yazsam mı? Kızmazdı ki, değil mi?
Onu aradım, ama ulaşılamıyordu. İçimi bir korku kapladı. Birkaç mesaj yazıp telefonu kapattım. "O bana döner zaten."
Dizi açtım ama aklım Ateş'teydi. Olay neydi? Dizinin adı neydi? Bilmiyordum bile... Gözüm televizyonda, aklım başka yerdeydi.
Sabretmeliydim. O her zaman bana her şeyini anlatırdı. Beni kendinden bile fazla önemserdi. Ona güveniyordum, ama ya başına bir şey geldiyse?
Akın'ın numarasını bilmem gereken bir gündü bugün. Aklıma not aldım.
Vakit geçirmek için mutfağa girip yemek yaptım, temizlik yaptım, çizimler yaptım ama Ateş hâlâ dönmemişti.
Sonunda dayanamayıp anneme sordum:
"Anne, sence Ateş'in başına bir şey gelmiş olabilir mi?"
"Sanmıyorum, kızım. Bu arada benim restorana gitmem gerek, yalnız kalacaksın, korkmazsın değil mi?"
"Gerek yok, sen evde kal. Acil bir şey olursa haber veririm, olur mu?"
Başıyla onaylayıp kapıyı çekip çıktı.
Annem normalde böyle davranmazdı. İçim sıkıştı. O kadar içerlemiştim ki gözyaşlarım kendiliğinden akmaya başladı. Neye ağladığımı sorsalar cevap bile veremezdim. Babam bu dünyadan gideli on üç gün olmuştu... Bu yüzden daha hassastım.
Evde yalnız kalınca her zaman yaptığım şeyi yaptım: Kahve yaptım, telefondan en sevdiğim şarkıyı açtım ve kulaklıkla resim çizmeye başladım.
Saatler geçti. Üçüncü kahvemi içiyordum ama ne annem ne de Ateş aramıştı. Annem aramazdı belki ama Ateş bir mesaj bile olsa yazardı. Korkularımı bir köşeye attım.
Hava kararmaya başlamıştı. İllaki gelirlerdi. Ateş'i zaten yeterince boğuyordum...
Mutfağa girip yemek yapmaya karar verdim. Normalde yemek yapmayı pek bilmezdim ama tek başıma olmam bunu öğrenmek için güzel bir fırsattı. Telefonda tarif açıp başladım.
Dolabı açıp tavuğu haşlamaya koydum. Patates, soğan ve biberleri doğrayıp yıkadım. Salça, yağ, baharat ve biraz suyla sos hazırladım. Tavuklar haşlanınca sebzelerle birlikte fırın tepsisine dizip sosu ekleyerek fırına verdim.
Sonra pirinçleri ıslatıp şehriyeleri kavurdum. Pirinçleri ekleyip tereyağı, tuz ve tavuğun suyunu koyup kısık ateşe aldım. Fırındaki yemeği kontrol ettim, mis gibi kokuyordu.
Son olarak salata hazırladım. Saat sekize geliyordu ama hâlâ kimse yoktu. Yine de bekledim. Yemeklerin tadına bakmıştım, ilk kez yaptığım bir yemeğe bu kadar güveniyordum.
Odaya gidip saçımı dağınık topuz yaptım, hafif bir makyaj yaptım ve bileklerime parfüm sıktım. Salona geçip biraz oturduktan sonra kapı çaldı. Gülümsedim.
Kapıyı açtığımda karşımda Akın vardı.
"Yenge, abim seni bekliyor. Hadi, hazırlan da çıkalım."
"Ateş iyi mi? Bana neden kendi haber vermedi? Akın, Ateş iyi mi?"
"Şey... Evet, abim iyi. Sadece hazırlanıp gelmeni istedi."
Kaşlarımı çattım. "Tamam, hadi gidelim."
Yüzüme ne diyeceğini bilemez gibi baktı.
"Yenge... Bi' üstünü değiştir istersen. Yani şey... Sen bilirsin ama hani... Üzerindekiler kısa ya, abim kızmasın şimdi. Dışarıda böyle gezmene çok kızar biliyorsun."
Derin bir nefes aldım. "Tamam, haklısın. İki dakika bekle."
Odaya girip kapıyı kapattım. Elime gelen ilk şeyi, bordo bir elbiseyi, giydim. Saçımı at kuyruğu yapıp küçük bir çantaya ihtiyacımı koydum ve odadan çıktım.
Merdivenlerden inerken Akın derin bir nefes verip arkamdan geldi.
Yarım saat yol gittik, sonunda dağlık bir yere vardık. Etraf karanlık ve ağaçlarla doluydu.
Akın arabayı durdurup benim kapımı açtı. Önüme geçip "Sağ, sol," diyerek yönlendirdi. Ağaçların ışıklarla süslendiğini gördüğümde gülümsedim.
İlerledikçe her şey daha da aydınlanıyordu. Küçük bir alan gördüm; tüllerle süslenmişti. Girdikçe ayaklarımın altında ezilen gül yapraklarını fark ettim.
Tam tüllü alana girecekken başımdan aşağı gül yaprakları döküldü. Mutluluk içimi kapladı.
Etrafa bakınıp Ateş'i ararken bir anda ışıklar söndü.
Karanlığın içinde sadece keman sesi yankılanıyordu.
Belime dolanan kollar ve boynuma değen nefesle Ateş'in yanımda olduğunu anladım.
"Seni o kadar özledim ki... Anlatamam."
Işıklar yandığında gözlerim dolmuştu.
Gökyüzüne yazılan yazıya baktım.
Bugün benim doğum günüm müydü?
"İyi ki doğdun...Sevgilim, ömrüm, bir tanem, her şeyim... İyi ki doğdun ve iyi ki benimlesin."
Sımsıkı sarıldı. O kadar mutlu olmuştum ki gözlerim doldu ama gülümsemekten de kendimi alamadım.
"Biliyorum bebeğim..." dedi yavaşça. "Baban yeni hayatını kaybetti ama o, senin bugün boynu bükük olmanı istemezdi. Lütfen bana kızma, olur mu?"
Başımı iki yana salladım. "Teşekkür ederim, Ateş... Babam her zaman doğum günümde yanımda oldu ve hâlâ da yanımda olduğunu hissediyorum. O yüzden sana kızmadım, sevgilim."
Dudaklarıma bir öpücük kondurduktan sonra biraz yana kaydı ve bir anda annemi karşımda gördüm.
"Sabahki tavrım için özür dilerim, annem..." dedi mahcup bir ifadeyle. "Boran, sürpriz yapalım diyince kabul ettim ama neredeyse pes edecektim."
Gülümseyerek boynuna sarıldım. "Çok teşekkür ederim, hepiniz harikasınız."
O sırada uzaktan Akın’ı gördüm. İlk önce Ateş’e baktı, sonra bana gülümseyerek sarıldı. Ben de ona sarıldım. Ateş’ten sonra her zaman yanımda olan kişi oydu. Abim gibiydi...
"İyi ki doğdun, yenge... Nice mutlu senelere!" dedi sırtıma dostça iki kez vurup geri çekilirken.
O an içimden ona “Abi” demek geçti ve bunu sesli söylemekten çekinmedim.
Gözleri büyüdü, bir an duraksadı. "Sen bana Abi mi dedin, yenge?"
Gülerek başımı salladım. "Şey... İstemiyorsan demem tabii."
"Yok yok! Çok sevinirim!" dedi heyecanla. Elini saçlarına götürüp kaşıdı, gözleri hafif dolmuş gibiydi ama yine de gülümsüyordu. "Bana ilk defa biri ‘Abi’ dedi, ondan biraz havaya girdim sanırım."
Kıkırdadım. "Ben de ilk defa birine Abi diyorum. Bana çok yardımın dokundu, her zaman yanımda oldun. İyi ki varsın."
Bunu söyler söylemez ona bir kez daha sarıldım. Omuzlarıma kollarını doladı, çenesini başıma yasladı. Uzaklaştığımızda gülümsüyordu. Bu halini pek sık görmezdim.
Ateş’e döndüğümde bizi gülerek izlediğini fark ettim. Sonra başını iki yana sallayıp mırıldandı:
"Benim kıskanma perilerim gelmeden uzaklaşın, yoksa acımam!"
Şaka yaptığı çok belliydi ama Akın Abi yine de hızla ellerini çekti.
"Bugün benim doğum günüm, korkutma abimi!" dedim gülerek.
"Tamam tamam, yemedik abini. Ama ben acıktım, hadi bir şeyler yiyelim."
Beraber masaya geçtik. Akın Abimin yanına oturduğumda Ateş hafif bozuldu ama ses etmedi.
Ama... Ah, benim güzel yemeklerim! Boşuna mı uğraşmıştım?
"Aslında benim yaptığım yemeği yesek daha iyi olmaz mıydı?" dedim.
Annem şaşkınlıkla bana baktı. "Sen yemek mi yaptın?!"
Ateş de en az annem kadar afallamıştı.
O sırada Akın Abi kahkaha attı. Gerçekten gülüyordu.
"Abim ilk defa benim yaptığım bir yemeğin tadına bakacaktı ama..."
"Yine yeriz yenge, üzülme sen." Göz kırptı. "Sen yap, zehir bile yerim!"
Ateş telefonuyla ilgileniyordu. Normalde kıskanması gerekmez miydi?
Ne kadar zaman geçti bilmiyordum ama garsonlar kapalı tabaklarla gelince rahatladım. Açlıktan bayılmak üzereydim. Ama tabaklar açıldığında gözlerim büyüdü.
Ateş ve Akın Abi biliyor gibiydi ama annem bilmiyordu. İlk kaşığı aldığında hepimiz nefesimizi tuttuk.
"Çok güzel olmuş, hadi siz de yiyin!" dediğinde içim rahatladı.
Annem beğenmişti! İçimde hafif bir gurur kabardı. Ateş ve Akın Abi de yemeye başladığında özellikle Ateş’in bakışları çok anlamlıydı. Gülümsemekten kendimi alamadım.
Son olarak pastam geldi. Üzerinde benim resmim vardı ve bir tek mum yanıyordu. Murat Boz’dan İyi ki Doğdun çalmaya başladığında gözlerimi kapatıp dileğimi diledim.
🪐
Bugün 21 Temmuz,normalde Ateş doğdu.
Ama ben 21 mayıs yani Su'yun doğum günü kutladım umarım beğenirsiniz
nice mutlu ve beraber senelerimiz olur umarım...
Oy ve yorumlarınız Ateş ve Su için gelsin lütfen
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
11.2k Okunma |
707 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |