Su’nun doğum gününde bir haber almıştım. Akın, başta çok üzerinde durmuyordu ama Su ona "Abi" dediğinde her şey değişti. Kardeşi için daha ayrıntılı bir araştırmaya başladı. Akın’ı bilirdim, belki onu kıskanıyordum ama Su’yu emanet edebileceğim tek kişi de oydu.
Kendini yalnız ve kimsesiz hissederdi, tıpkı benim gibi.
Biz birbirimizin kardeşi, yalnızlığımıza yoldaş, kimsesizliğimize kimse olmuştuk.
Onun bana “Abi” dediği ilk an nasıl heyecanlanıp duygulandıysam, o da aynı şekilde duygulanmıştı. Ama benim kardeşim erkekti; Akın’ın kardeşi ise tam tersine, Nazlı, kırılgan ve naifti…
Akın’a gösterdiğim toleransı kimseye göstermezdim ben.
Gelen haber, Su’nun gerçek babasıyla ilgiliydi. Adamın gizli kapaklı bazı illegal işlerin içinde olduğu söyleniyordu. Eee, ben durur muydum? Tabii ki hayır.
Akın’ı, Su’nun babasının merdiven altı, kıyıda köşede kalmış kumarhanesine sızmak için birkaç adamımı Kıbrıs’a göndermesi için görevlendirmiştim. Onlar, orada benim paramın çok olduğunu, kumardan iyi anladığımı ve kendi kumarhanelerime sahip olduğumu anlatacaklardı. Kumar bağımlılık yapardı ve benim planım da tam olarak buydu.
Birkaç hafta boyunca adamlar, benim ünümden bahsedecek, kumarhane sahiplerinin ilgisini çekmeye çalışacaklardı. Racon böyle işlerdi. Eğer gerçekten büyük bir balıksan, avcının seni fark etmesi için yem atmana gerek kalmazdı; onlar seni bulurdu.
Su’yun babası kendini gizliyordu. Kumarhane, başka biri adına kayıtlıydı. Önüme atılan adam bir yemdi sadece, farkındaydım.
Eve döndüğümüzde Su odaya girer girmez Akın, adamlarımızın ne durumda olduğunu anlatmaya başladı. Adamlarımıza özel gözlükler vermiştik, bu sayede HD görüntü alabiliyor ve konuşmaları anlık olarak duyabiliyorduk.
Saat gece yarısını biraz geçmişti. Kıbrıs’ta gece hayatı yeni başlıyordu ve kumarhaneler şimdi canlanıyordu. Akın laptopu açıp birkaç tuşa bastı, bir kulaklığı kendine taktı, diğerini de bana uzattı. Eğer Su gelirse, bizi çalışıyor zannedecekti. Kulaklığa dikkat edeceğini sanmıyordum, görse bile bizim için sorun olmazdı.
Kulağıma ilk gelen ses, bir krupiyerin “Hepinize iyi şanslar” deyişi oldu. Oyun başlamıştı.
Ekranda farklı yüzler belirdi. Akın ve ben adamları dikkatle inceliyorduk.
“Bu adam kim?” diye sordum, ekrandaki ilk yüzü işaret ederek.
"Ali Yavuz," dedi Akın. "Eski zenginlerden. Batmış, kumara bağımlı. Karısı, bu yüzden terk etmiş ama umurunda bile değil. ‘Bana parayı verin, işinizi göreyim’ dedi ama ne kadar güvenilir bilemeyiz.”
“Yani biri ona daha fazla para teklif ederse bizi satar, doğru mu?”
Ekranda bir başka adam belirdi. Daha profesyonel birine benziyordu.
"Sadık Korkut," dedi Akın. "Bu adam daha güvenilir, çünkü benim tertip. Kıbrıs’ta yaşıyor. Aradığımda hiç ikiletmedi. Pokerle ilgileniyor. Bu kumarhaneye daha önce de gitmiş, tanınıyor yani.”
Sırayla diğer adamlara da göz attık. Aralarında bir tanesi dikkatimi çekmişti: Karan Yoldaş.
Oyun başladığında adamlarımızı kameralarla takip etmeye devam ettik. Çoğu iyiydi ama Karan… O farklıydı. Kamera açısı sürekli değişiyordu, çünkü gözleri fıldır fıldır etrafı izliyordu. Stratejik ve pratik biriydi.
Kartlarına baktığında, elinde iki As vardı. Kalan iki As ise açılan beş kartın arasındaydı. Kazanma ihtimali çok yüksekti ve gerçekten de kazandı.
Adamlar ona dikkatle bakmaya başladılar. Dikkat çekiyordu artık.
"Bu çocuk şanslı gününde sanırım," dedim.
"Demiştim abi," dedi Akın sırıtarak.
Derken bir adam, Karan’a şüpheyle yaklaşıp konuşmaya başladı:
"Ne zamandır oynarsın bu oyunu, delikanlı?"
"Başka bir kumarhaneye üyeydim," dedi Karan, kendinden emin bir şekilde. "Ama buranın adını sık sık duymaya başlayınca gelip bir bakmak istedim."
"İddialıyız, bakıyorum," dedi adam alayla.
"İddialı olmasam burada işim ne?" dedi Karan, gülümseyerek. "Öğretmenim baya iyiydi."
Karan gözlerini kısarak rest çekti.
"Sanmam," dedi. "Böyle mekanlar yerine kendi mekanında oynamayı tercih eder. Her yere gelmez."
"Pek bilinmez," dedi Karan, hafifçe gülerek. "Ona ‘Hayalet’ derler. Kaybettiği hiç görülmemiştir."
Sonrasında adam rest çekti, Karan ise tüm parasını masaya sürdü. Kartlar açılınca adam “Full!” diye gerinirken Karan, büyük bir gülümsemeyle kartlarını açtı.
Karan’ın bahsettiği “Hayalet” bendim ve bunu o adamın suratına tokat gibi çarpmıştı. Şimdi herkes beni merak etmeye başlayacaktı.
"Eline tutalım bu Karan’ı," dedim Akın’a. "İşimize baya yarar."
"Merak etme abi, bizi satmaz. Sadıktır."
O an, Su’nun bana sarılmasıyla gözlerimi laptop ekranından ayırdım. Onun kokusunu içime çektim ve saçlarına bir öpücük kondurdum.
Akın başını kaldırıp bana baktı, sonra tekrar laptopa döndü.
“Ne zaman yatacaksınız?” diye sordu Su.
“Sen ne zaman yatarsan,” dedim, gülümseyerek.
Su, "Hadi o zaman," dedi ve beni çekiştirdi.
Akın’a döndüm. “Bugünlük yeter, kardeşim. Yat sen de.”
“Tamam abi, merak etme,” dedi.
Tam kapıdan çıkıyorduk ki Su, Akın’a dönüp şakıdı:
Akın bir an afalladı, sonra hafifçe gülümsedi.
Su kaşlarını çattı. “Akın abi, sen bana yenge mi diyeceksin?”
Akın bana baktı, ben de başımla onaylayınca gülümseyip, “İyi geceler, abiciğim,” dedi.
Su’nun mutluluktan ışıldayan gözlerini görünce, içimde garip bir huzur hissettim. Belki de ilk kez kıskanmadım. Çünkü o, mutluydu…
Ölürdüm Su’nun bu hallerine. Akın’a sarılıp yeniden yanıma geldi. Akın, benden çekindiği için mesafeliydi ama Su’nun umurunda bile değildi…
Su ile odaya girip kapıyı kapattım. Yatağa uzanırken Akın’a bir mesaj attım. Şaşıracağını biliyordum. Beni iyi tanırdı ama Su’ya karşı mesafeli durması sadece onu üzerdi.
Ben: Abicim, Su ile arana mesafe koyma. Bu onu çok üzer... O artık senin kız kardeşin, arada ben varım diye kasma yani... Yarın abiliğin ilk günü, göreyim seni koçum. 02:54
Yarın Su çok şaşıracak ve çok sevinecekti. Bu yüzden onun yanına uzandım. Annesi vardı ama zaten erken kalkacaktım. Su’nun saçlarının kokusunu içime çekmeden gözüme uyku girmezdi. Beni bilen bilir…
Sıkıca sarıldım ona. Hemen yüzünü bana döndü, göğsüme sığındı. Gülümsedim.
"Ateş, kalbin yine çok hızlı atıyor."
"Sahibi yanında ondandır... Ritmi bozuldu yine."
Bunu duyunca başını biraz daha bastırdı göğsüme. Ah ah… Onun için kıskanacağımı bile bile Akın’la abi-kardeş olmalarına razı geldiğime hâlâ inanamıyordum. Bu duygu o kadar güçlüydü ki beni bile etkisi altına alıp çıkmama izin vermiyordu. Su, bir bakışıyla bile bana her şeyi yaptırabilirdi…
"Sana seni sevdiğimi söyledim mi hiç?"
"Öyle bir şey hatırlamıyorum, küçük hanım."
"Hmmm… Söyleyelim o zaman. Seni seviyorum, Esmer Şeker."
"Ben de seni seviyorum, Kardelen’im."
Hemen başını kaldırdı. Heyecanla, parlayan gözlerle baktı. Bülbülüm yine şakıyacaktı belli ki.
"Beğenmedin mi? Söylememi istemezsen..."
"Hayır hayır, çok güzel ama neden Kardelen?"
"Kardelen, çok güçlü ama bir o kadar da nazlı bir çiçek... Aynı senin gibi, sevgilim."
"Ayyy, yiyeceğim seni ama yaaa! Dua et kıyamıyorum!"
"Ne olur kıy Su, ben razıyım valla bak… Ye artık beni, yoksa ben sana kıyar, seni yerim!"
"Benim duracağımı düşündüren ne sana?"
Dediğim anda yanağımı ısırdı. Gerçekten insan eti yiyebilirdi ama bu canımı yakmadı. Aksine hoşuma gitti. Dişlerini yanağımdan çekip eserine baktı, sonra kıkırdadı. Yanağını öptüm, geri çekildim. Su, ısırdığı yeri öpüp diğer yanağımı da ısırdı. Orayı da öptü.
Aşkından ölmek diye bir şey varsa, ben onun canlı deneğiydim…
"Güzelim… Hani şu bende bir kalp var ya… Dursan mı acaba? Daha fazla atabilir mi bilmiyorum?"
"Sen nereden çıktın karşıma, Ateş?"
"Yok yok… İyi ki sen, hep sen, sadece sen ol yeter bana."
Bunu söyler söylemez sıkıca sarıldı. Ses çıkarmadan öylece durdu. Ne zaman uyuduğunu bilmiyorum ama gözlerim kapandığında, Su’nun kokusuyla güzel rüyalara dalmam çok uzun sürmedi.
❄
Bölümü beğenirseniz oy ve yorumlarla kanıtlayın
Dört gözle bekliyorum yorumları
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.98k Okunma |
706 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |