
Yine Ateşsiz Bir Günden Selamlar.Evet, Doğru Duydunuz… Hâlâ Gelmedi.
Onsuz olmak garip bir şeydi. İçimde hep bir korkuyla yaşamak… Yalandan mutlu olmak… Aldığım nefesin eksik, yarım kalmış gibi hissettirmesi…
Ama sevildiğini bilmek, daha da zor…
Aşk, omuzlarına büyük bir sorumluluk almaktı.
Gece yarısını çoktan geçmişti. Evde herkes odasına çekilmişti ama ben uyuyamıyordum. Çünkü seviyordum. Hem de delicesine… Ve işte tam da bu yüzden, içimde derin bir korku vardı.
Bana aşkı tarif et deseler, "Kıskançlık" derdim. Ama yanılmışım… Kıskançlık, aslında korkuyu saklayan bir perdeymiş.
Kaybetme korkusu… Sevilmeme korkusu… Aldatılma korkusu…
Ne derseniz deyin. Bence aşk, başlı başına bir fobiydi.
Ama açmak istemedim. Çünkü Ateş’le telefonda konuşmak istemiyordum. Onun yanında olmak istiyordum.
İçimde bir ses, “Açma,” diye fısıldasa da kıyamadım. Açtım.
"Gerçekten merak ediyorum Ateş, eski sevgilinin adı Kardelen falan mıydı?"
Karşı taraftan gelen kahkaha sesiyle yüzüm daha da asıldı. O kahkahaları sadece ben duymalıydım… O sadece bana gülmeliydi…
"Yine tersimizden kalktık sanırım, doğru muyum?"
"Yanlışsın Ateş. Kapatıyorum, uyuyacağım. Sen de kimin yanında kahkaha atıyorsan devam et."
Daha fazla beklemeden telefonu kapattım.
Acaba fazla mı üstüne gitmiştim? Onsuz nasıl yaşadığımı unutmuştum resmen. Eskiden nasıl yapıyordum? Gerçekten hayret edilesiydi.
Aslında şimdi araması gerekiyordu. Bekledim.
Beş dakika… On dakika… Yarım saat… Bir saat…
Ama "Uyuyacağım," demiştim. Belki o da uyumuştur?
Başımı yastığa koyup yan konsoldaki ışığı kapattım.
Ve işte tam o an, telefon çaldı.
Zafer kazanmış gibi bir gülümsemeyle ekrana baktım. Ateş, görüntülü arıyordu.
“Efendim Ateş ya… Uykumdan uyandırdın beni,” dedim, çarpılmamak için içimden dualar okuyarak.
Yastığa yaslandığım için saçlarım dağınıktı ama belki o da kurtarırdı durumu…
"Tamam güzelim, iyi geceler… Ben de kapının önünde uyuyacağım anlaşılan, belli oldu."
“Hangi kapı Ateş? Git uyu işte.”
“Beni bir kapında uyutmadığın kalmıştı be, Kardelenim.”
“Sarhoş musun Ateş? Hangi kapının önündesin?”
Kamerayı arkaya çevirdi. O kapıyı tanıyordum.
Hemen yatağımdan fırlayıp sessizce odamın kapısını açtım. Sağa sola göz gezdirerek ayak uçlarıma basa basa çelik kapıya yöneldim.
Kapıyı açınca, karşımda duran silüet benimdi.
“Hadi içeri gir, bizimkiler görebilir,” dedim, onu içeri çekerken.
Akın abim arabada yatacağını söylemişti. Ona kıyamayıp, Ateş’in odada kalmasını teklif etmiştim. Zor zahmet kabul etmişti.
Tam odasına ilerliyordu ki, kolundan tutup hızla kendi odama çektim.
"Beni odana neden attın, Kardelenim? Kötü emellerine alet etmezsin umarım?" dediğinde, ona kocaman bir göz devirmeyle karşılık verdim.
“Ne oldu? Kötü düşüncelerim olsaydı, eşlik etmeyecek miydin?”
"Etmeyecektim tabii," dedi sırıtarak.
"Tamam o zaman, ben de eşlik edecek birini bulurdum…"
Gözleri hafifçe kısıldı. Kaşlarını kaldırıp o ürkütücü bakışını bana yöneltti. Yutkundum.
"Şu cümleyi bir tekrar etsene bakayım?"
"O değil. İlk baştaki cümle… Bir şey bulurum falan diyordun, neydi o?"
"Haa, o mu? Kötü emellerime sevgilim eşlik etmezse, edecek birini bulurum demiştim. Ne oldu, yanlış bir şey mi söyledim?"
Gözlerimi dikerek ona meydan okudum.
Ve yavaş adımlarla yatağa doğru ilerlemeye başladı.
"Demek sevgilin eşlik etmezse, başkasını bulursun?"
"Aynen öyle," dedim, gözlerimi bile kırpmadan.
Yatağa, tam yanımda uzandı. Bir elini belime doladı, yüzünü boynumun kıvrımına sakladı. Derin derin nefes alıyordu.
Sonra gözlerime baktı. İçimi görmek ister gibi…
"İyi… Sevgilin buradaysa, hadi göster bakalım o 'kötü' hünerlerini," diyerek beni kendine daha da çekti.
"Hüner dememiştim aslında ama?"
"Neyse ne… Merak ettim, göstersene… Sabırsızlıkla bekliyo—"
Sözünü tamamlayamadan, dudaklarına yapıştım.
Ama belli ki bu, onun için beklenmedik olmuştu.
Ateş’in üç saniyeye yakın hareketsiz kalması pek de normal değildi.
Tam öpüşmemize odaklanmışken, onun için hazin son olacak bir şey yaptım.
"İyi geceler," deyip sırtımı dönerek battaniyeme sarıldım.
Ne durumda olduğunu bilmiyordum ama ben yüzüne bakamıyordum.
Ateş bunu bir ceza olarak görebilirdi belki ama ben sadece utangaç bir sevgili olarak gerekeni yapmıştım.
Beni kendine doğru çekti, sımsıkı sardı.
Bedenimi ona döndürüp göğsüne daha sıkı sarıldım.
“Öyle özlemişim ki kokunu, anlatamam Su… Sensiz olmuyor. Hep bir şeyler eksik kalıyor. Seni seviyorum, Kardelenim.”
“Ben de seni seviyorum… Özür dilerim.”
“Bir anda geri çekildim ya, o yüzden.”
“Saçmalama. Seni yalnız bırakan bir sevgiliye bu bile az.”
Saçlarıma derin bir öpücük kondurdu.
Ve gözlerimi huzurla kapattım.
O yanımdaysa, uykusuz kalmam mümkün değildi.
🥀
Ne zaman olduğunu bilmiyordum, ama yüzüme vuran güneş ışığından sabah olduğunu anlamak zor değildi. Sözde uyumayacaktım, ama işte yine uykunun sıcak kollarına teslim olmuştum. Uykucu olmanın zorlukları dört bir yanımı sarsa da inkar edemem, seviyordum bu haliyle bile…
Ateş bu saatte çoktan uyanmış olurdu. Adam benim aksime tam bir alarm gibiydi. Gerçekten de zıt kutuplar birbirini çekermiş, biz bunun en iyi örneğiydik.
Saçlarımı karıştırarak kaşıdım, aslında pek de yalan sayılmazdı. Akşam peri kızı gibi yatağa giren ben, sabah tam bir dilenci gibi uyanıyordum.
Odamdan çıkıp lavaboya yöneldim. Soğuk suyun yüzümde bıraktığı his, uykumun son kırıntılarını da silip süpürdü. Saçlarımı biraz düzelttikten sonra mutfağa ilerledim. Annem ortalıkta yoktu. Salonun kapısına doğru göz gezdirdiğimdeyse ne Ateş’i ne de Akın abimi görebildim. Ev bomboştu.
Eskiden yalnız kalmak sorun olmazdı, hatta hoşuma bile giderdi. Ama artık içimde tuhaf bir huzursuzluk vardı. Sanki evin sessizliği bile tehlikeyle fısıldaşıyordu.
Telefonumu almak için odama döndüm. Konsolun üzerinde hareketsiz duran ekrana göz attım. Tek bir bildirim bile yoktu. İçimde, kontrol edemediğim bir öfke kıvılcımı yandı. Neden haber vermemişlerdi? Ben olsam çoktan haber uçurmuştum.
Onlara mesaj atmayı düşündüm, ama içimdeki inat duygusu ağır bastı. Haber vermemişlerse, banane! Tam telefonu yerine bırakacaktım ki aniden gelen arama buna engel oldu.
Ekrandaki numara tanıdık değildi. Şüpheyle kaşlarımı çattım, ama yine de açtım. Karşı taraftan gelen gürültü o kadar fazlaydı ki ilk başta hiçbir şey anlayamadım. Ancak, duyduğum tek bir cümle, zihnimi tamamen boşaltmaya yetti.
> "Boran Karaca’yı tanıyor musun? Şu an kendisi pek iyi durumda değil... Gel de kendin gör istersen."
Ve ardından gelen kahkaha, beynimde yankılanan tek ses oldu.
❄
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.34k Okunma |
707 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |