37. Bölüm

36.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

💦SU'NUN ANLATIMI💦

 

 

Ateş’in iyi olmadığını söylüyorlardı. Ama bu mümkün değildi. O, asla tek hareket eden biri değildi. Hiçbir zaman olmamıştı. Akın abim de onunlaydı, belki annem bile... Çünkü şu an evde kimse yoktu.

 

 

Sakin olmalıydım.

 

 

Ateş’i aradım. Telefonu kapalıydı.

 

 

Akın abimi aradım. Telefon ikinci çalışta açıldı.

 

 

"Efendim kardeşim?"

 

 

"Akın abi, çok kötü bir şey oldu... Ateş! Ateş nerede, biliyor musun?"

 

 

"Abim yanımda değil ama nerede olduğunu biliyorum. Bir sıkıntı mı var?!"

 

 

"Biri aradı, bir adam! Bana Boran Karaca’yı tanıyıp tanımadığımı, durumunun iyi olmadığını ve istersem gidip görebileceğimi söyledi. Sonra... kahkaha attı. Akın abi, neler oluyor?"

 

 

Akın abim, bir an sessiz kaldı. Sonra kahkaha attı. Ama bu... öyle sıradan bir kahkaha değildi.

 

 

"Merak etme güzelim... Boran abimi kimse rehin alamaz. Hatta kendileri bırakır, üstüne bir de para verirler."

 

 

"Bu ne demek oluyor, anlamıyorum?"

 

 

"Boş ver şimdi bunları. Evde misin?"

 

 

"Evet ama—"

 

 

"Yanına geliyorum. Annen restoranda, merak etme. On dakikaya oradayım."

 

 

Ve telefon kapandı.

 

 

Ne olduğunu hâlâ tam anlamamıştım. Ne demek üzerine para verirler? Kim, neden böyle bir şey yapsın?

 

 

Odamdan çıkıp salona geçtim. Akın abimi beklerken bacaklarımı kollarımla sardım. Bir şeylerin çok yanlış olduğunu hissediyordum.

 

 

 

 

---

 

 

ATEŞ’İN ANLATIMI

 

 

Bugün özel bir gün olacaktı. Kafamda bazı planlar vardı. A, B, C planları... Doğaçlama çalışacaktım. Her şey, bu evden çıkınca başlayacaktı.

 

 

Su’nun saçlarına hafif bir öpücük kondurup banyoya girdim. Duşumu alıp üzerime siyah bir takım geçirdim. Saçlarımı özenle şekillendirdim.

 

 

Bir dirhem bir çekirdek çıkmadan önce, Su’nun bana seçtiği parfümü sıktım. Parfüm önemliydi. Hatta çıkmadan Su’nun odasına girip yastığına da bir iki fıs sıktım. Beni özlesin.

 

 

O varken bile onu özlüyordum çünkü.

 

 

Evden çıkmadan önce elime küçük bir kesici alet aldım. Sonra kapıyı sessizce çekip çıktım. Birkaç sokak ilerledikten sonra, beklediğim şeylerden biri gerçekleşti.

 

 

Önümü kesen arabalar.

 

 

Bunu tahmin etmiştim. Servet Şanlısoy gibi bir adam, benim elimi kolumu sallayarak mekânından çıkmama sessiz kalmazdı.

 

 

Arabadan inen takım elbiseli adamlar, beni korkutucu olduğunu sandıkları bakışlarla süzdü. İçimden gülüyordum.

 

 

"Bizimle gelmeniz gerekiyor."

 

 

"Hiç sanmıyorum. Benim başka işlerim var."

 

 

"Şu andan itibaren tek işiniz biziz. Patron sizi görmek istiyor."

 

 

Patron, ha? Kaçıncı kıytırık mafya müdürü olduğunu merak ettim.

 

 

"Kimmiş patron?" diye sırıttım. "Önüme atılan kıytırık müdürlerden biri mi? Yoksa gerçekten dişe dokunur biri mi?"

 

 

Adamlar ciddiyetini bozmadı. "Bu sefer öyle değil."

 

 

Derin bir nefes alıp başımı salladım.

 

 

"Hadi bakalım, patronu bekletmeyelim."

 

 

Arabaya bindim. Baş köşeye yerleştim. Adamlar, çaktırmadıklarını sandıkları şaşkın bakışlarla beni süzüyorlardı.

 

 

Yol boyunca sessiz kaldım. Konuşacak bir şey yoktu.

 

 

Sonunda, araba ormanlık bir alana girip durdu. Burayı biliyordum. Atış talimi yapılan bir yerdi.

 

 

Benim atışımı merak etmemişlerse, beni hedef olarak düşünüyor olabilirlerdi.

 

 

Arabadan inip ilerledim. Bir adam, atış yapıyordu.

 

 

Sonra yüzünü bana döndü.

 

 

Ve o an donup kaldım.

 

 

Karşımda duran adam... Su’ya benziyordu.

 

 

Servet Şanlısoy.

 

 

"Hoş geldin, delikanlı."

 

 

"Ben hoş bulmadım ama."

 

 

Bu adamın, Su’nun numarasını bile bilmiyor olması mı garipti, yoksa onun için gerçekten hiçbir şey hissetmemesi mi?

 

 

Babam da beni sevmezdi. Ama beni izlediğini bilirdim. Beni sevmese de bir gözünün üstümde olduğuna emindim.

 

 

Ama Servet Şanlısoy... Su'nun varlığını bile umursamıyordu.

 

 

Ve bu, en az ölüm kadar tehlikeliydi.

 

 

Evlerini falan da mı bilmiyordu? Zeki bir adam gibi görünüyordu ama Su’ya karşı bu kadar ilgisiz olmasını bir türlü anlayamıyordum. Mesela babaannem de beni sevmezdi ama yine de gözünün hep üzerimde olduğunu bilirdim. Sadece benim bildiğimi, babaannem bilmezdi. Zemheri Karaca, tek varisinin yanlış bir şey yapmasına göz yumacak değildi ya…

 

 

Ne kadar süredir yolda olduğumu bilmiyordum. Tek bildiğim, Su’nun ne halde olduğuydu. Eminim ki korkmuştur, hem de çok. Ama yine de onu görmeden içim rahat etmiyordu.

 

 

Arabayı süren adam “Geldik,” demese, tanıdığım sokakları bile tanımazdım.

 

 

Hızla binaya girip ikinci kata çıktım ve zile bastım. Kapı hemen açıldı. Karşımda Su ve kıpkırmızı gözleri… O an içimde bir şey koptu sanki.

 

 

“NEREDESİN SEN? O TELEFONU SÜS DİYE Mİ TAŞIYORSUN ATEŞ? HİÇ Mİ ÖNEMİM YOK SENİN İÇİN? SENİ NE KADAR MERAK ETTİM HABERİN VAR MI? TABİİ, UMRUNDA BİLE DEĞİLDİR! BEN KİMİM Kİ?” diye bağırarak üstüme yürüdü.

 

 

Onu kendime çekip sıkıca sarıldım. Göğsüme vuruyordu ama onun vurması bana zarar vermezdi.

 

 

“Şşş… Sakinleş, iyiyim ben. Sakinleş bebeğim… Sakinleş, kardelenim,” dedim. Ama beni itip bir de tokat attı.

 

 

İtiraf etmeliyim ki yüzüm sola dönmeseydi, Su’nun bana vurduğuna inanmazdım. Garip bir şekilde bu beni sinirlendirmek yerine hoşuma bile gitmişti.

 

 

“Sen… Bana mı vurdun?” Şaşkınlıkla yüzüne baktım.

 

 

Gözlerindeki öfke sönmemişti bile. Sanki ne yaptığını yeni fark ediyormuş gibiydi. Ama verdiği cevap beni daha da şaşırttı.

 

 

“Evet, vurdum! Hak ettin ve vurdum! Sevmiyorum artık seni! Defol git! DEFOL GİT!” diye bağırıp kapıyı yüzüme kapattı.

 

 

Evet, kapıyı suratıma kapattı.

 

 

Birkaç saniye sonra kapı hızla açıldı. Akın başını uzattı.

 

 

“Abi, geldiğinden beri sakinleştirmeye çalışıyorum. Bu, daha sakinleşmiş hali… Sen düşün,” dedi iç çekerek.

 

 

Ama benim yüzümde alık bir gülümseme vardı ve bunu silmeye hiç niyetim yoktu.

 

 

“Keşke sakinleştirmeseydin, Akın.”

 

 

“Ne?” Dehşet içinde yüzüme baktı. Haklıydı ama ben de haklıydım. Su’nun sinirli hali beni etkilemişti. İlk defa biri, benim iyiliğim için bana kızıyordu. İlk defa biri, ‘seni sevmiyorum’ dediği halde bana aşkla bakıyordu.

 

 

Bu duygular bana yabancıydı. Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Ne yaparsam yapayım, bana kızan ama yine de beni deliler gibi seven biri vardı hayatımda.

 

 

Ben bu yaşıma kadar yaşadığım tek kelimeyi soran olsaydı, "yalnızlık" derdim. Ama 29 yıllık hayatımı şekillendiren o kelime, birkaç aydır hayatımda yoktu.

 

 

“Akın, benim için! Benim için bu halde… Beni sevdiği için böyle. Seni sevmiyorum dedi ama aslında sevdiği için yaptı bunu,” dedim kendi kendime gülümseyerek.

 

 

Akın bana delirmiş gibi bakıyordu ama ilk defa onun karşısında aklı başında hissediyordum.

 

 

“Akın, sen dışarı çık. Gez, dolaş… Benim gönlünü almam gereken bir kardelen var,” dedim gülümseyerek.

 

 

Başını iki yana salladı ama dediğimi de ikiletmedi.

 

 

Kapıyı kapatıp hızlı adımlarla Su’nun odasına gittim. Kapıyı çalmadan içeri girdim. Masasında bir şeyler karalıyordu. Bazen küçük bir kız çocuğu gibi, bazen de olgun bir kadın gibi davranmasına hayret ediyordum.

 

 

Hemen gidip boynuna saklandım.

 

 

“Şimdiye kadar neredeysen, oraya git, Ateş,” dedi buz gibi bir sesle.

 

 

“Hep sendeyim oysa…”

 

 

“Ben hissetmiyorsam bir önemi yok.”

 

 

“Seni seviyorum.”

 

 

Cevap gelmedi ama inkâr da etmedi.

 

 

“Seni çok seviyorum, anladın mı beni? Sana yemin ediyorum, Su… Şu an ölsem bile dünyanın en mutlu adamı olarak ölürdüm. Çünkü benim, kendisini sevdiğim kadar beni seven bir kadın var hayatımda…”

 

 

“Hayret bir şeysin Ateş… Hâlâ ölümden bahsedebiliyorsun! Defol git, öl o zaman mutlu mutlu!”

 

 

“Ölemem… Çünkü sevdiğim kadına tam olarak aşkımı gösteremedim. Yani şu an olmaz.”

 

 

“Senin öldüğün gün kendime sevgili yaparım, ona göre bir daha düşün şu ölüm işini.”

 

 

“Su… Teşekkür ederim.”

 

 

“Sevgili yaparım dediğim için mi?”

 

 

“Beni her halükârda sevdiğin için… Kızsan da, bağırsan da, ağlasan da, ortalığı yıksan da benden vazgeçmediğin için teşekkür ederim.”

 

 

“Ateş… Nefessiz kaldım, ne demek biliyor musun? Ben, sana bir şey olacak diye nefessiz kaldım!”

 

 

“Sana söz veriyorum… Sadece sana. Kendime 29 yıldır dikkat etmedim, korkmadım da,” yanağına küçük bir öpücük kondurdum. “Ama sadece senin için kendime öyle iyi bakacağım ki… Öyle dikkat edeceğim ki… Senin başına bela olmaktan bir an bile vazgeçmeyeceğim. Bu huysuz, aksi ve biraz da salak adam var ya… Senin hep yanında olacak. Ne arkanda ne de bir adım önünde, hep yanı başında olacak. Beni affedebilir misin?”

 

 

“O kadar kolay değil.”

 

 

“Kolay affetmeni istemiyorum ki. Süründür beni ama benden vazgeçme. Yalvarırım sana… Benden vazgeçme.”

 

 

“Sence ben böyle bir şey yapar mıyım?”

 

 

“İhtimal dahil—”

 

 

“İmkânsız… Ben seni her koşulda çeken o kadın olacağım. Seni başkasına kaptıramam! Ama cezalısın.”

 

 

“Ne istersen, güzelim.”

 

 

“On gün boyunca yanımda uyumak yok.”

 

 

“Yaşayamam, Su! Başka bir ceza olsun, bu olmaz.”

 

 

“Peki, o zaman on gün boyunca eve girmeyeceksin.”

 

 

“Tamam, tamam! Sustum, ilk ceza olsun.”

 

 

“Peki o zaman… Unutma, on gün!”

 

 

“Bir kere öpsem? Sonuçta on gün boyunca uyuyamayacağım, bana da acı be.”

 

 

“Peki, bir kere,” diyerek yanağını uzattı.

 

 

Ama ben dudaklarına kapandım.

 

 

On gün boyunca daha fazlası yasaktı ama birkaç saniyelik bir öpücük bile yeterdi.

 

 

Başını geri çekip kaşlarını çattı.

 

 

“Öpücüğünüzü de aldıysanız, dışarı!”

 

 

Gülümseyip yanağından bir kez daha öptüm.

 

 

“Ölürüm sana,” dedim ve boynuna küçük bir öpücük kondurup uzaklaştım.

 

 

Ne kadar çatık kaşlarla baksa da dudaklarındaki tebessüm hâlâ oradaydı. Bu bana yeterdi.

 

 

Odadan çıkarken gülümseyerek arkamı döndüm.

 

 

“Belki söylememişimdir, o yüzden yine söylüyorum… Seni çok seviyorum, ömrüm.”

 

 

 

 

💦

 

 

Yeni bölüm ve yine ben

 

 

Su tokatı nasıl çaktı ama değil mi?

 

 

Sizce Ateş tokatı haketti mi?

 

 

Seviliyorsunuzzz

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 06.10.2024 16:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...