39. Bölüm

38.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

Yanıma tam dokuz gündür yaklaşmamıştı. Bugün son gündü. Tabii, arada fark ettirmediğini sanarak gelip gizlice öpüyor, sonra hemen uzaklaşıyordu. Sözümü dinlemesi hem hoşuma gitmiş hem de komik gelmişti. Annem restorana gitmiş, Akın abim de "işim var" diyerek çıkmıştı. Ateş salonda oturuyordu ama dalgındı. Nedenini sormadım, onu tanıyordum.

 

 

Mutfaktan çıkıp yanına oturduğumda, daldığı yerden gözlerini çekip bana baktı ama yanıma yaklaşmadı—malum, cezalıydı. Tekrar avucunu yanağına yaslayıp kapalı televizyonu izlemeye devam etti.

 

 

"Ateş, iyi misin?"

 

 

"İyiyim, güzelim. Sanırım biraz başım ağrıyor."

 

 

"O zaman sana ağrı kesici getireyim." diyerek koltuktan kalktım ama yanından geçerken bileğimden tuttu.

 

 

"Gerek yok, biraz dinlenirsem geçer."

 

 

"Ama böyle de dinlenmiyorsun ki. İstersen biraz yat, dinlen."

 

 

"Merak etme sen, iyiyim… Otur sen de." diyerek beni tekrar koltuğa oturttu. Sonra yeniden boş gözlerle etrafa bakmaya başladı.

 

 

Bu hallerine alışkın değildim. Hep kalbimi hoplatacak biçimde bakan kara gözleri şimdi bomboştu. Bu, ister istemez moralimi bozuyordu. Yanına yaklaşıp sıkıca sarıldım. Önce tepki vermedi, sonra da karşılık vermedi.

 

 

"Bu cezayı işkenceye çevirmek gibi bir derdin mi var?"

 

 

"Yoo, sadece sevgilime sarılmak istedim."

 

 

"Anladım… Bense sevgilime akşam sarılacağım. Hatta sevgililerin yaptığı türden bir yakınlık da yaşayacağım. Sevgilim bilsin diye söylüyorum."

 

 

"Hmm, yani şimdi bana sarılmayacaksın? Öyle olsun." diyerek uzaklaşmaya yeltendim ama belimden yakalayıp beni kendine daha da çok çekti. Tam kalbinin üzerine yaslandım.

 

 

"Seni çok özledim. Yanına yatmama bari izin verseydin."

 

 

"Şimdi sarılıyorsun ya, Ateş. Hem akşam cezan bitecek, ne çok mızmızlandın!"

 

 

"Bir tek sana mızmızlanırım ben. Kaç gündür uyuyamadım bile, ruh gibi geziyorum. Bari parfümünü falan verseydin… Vicdansız kadın."

 

 

"Ben mi vicdansızım? Ateş, ben seni arkamda bırakıp tehlikenin içine atlasam ve sonra biri sana 'Su pek iyi durumda değil, istersen gel bak' dese… O zaman konuşalım bunu!"

 

 

"Aşkım, ben belaya atlamadım ki! Beni buradan aldılar… Yani, alıkoydular desem daha doğru olur. Sonra da beni tehdit edip geri bıraktılar. Bil bakalım neyle tehdit ettiler? Sevdiklerime zarar vermekle. Ve bil bakalım o sevdiğim kişiler kimler? Sen ve Akın. Yani küçük hanım, beni seninle değil, seni benimle korkuttular. Sana böyle ulaşarak bana gözdağı verdiler."

 

 

"Çok korktum. Babam gibi sana da bir şey oldu sandım… Çok korktum." dediğimde, saçıma bir öpücük kondurdu.

 

 

"Korkma. Sen güvende olduğun sürece ben de güvendeyim. Ama sen güvende olmazsan, ben de kendimi koruyamam… Akın, bana bir şey olmayacağını iyi bilir." diyerek sımsıkı sarıldı ve burnunu saçlarıma bastırdı.

 

 

"Hâlâ cezalı mıyım?"

 

 

"Sence?"

 

 

"Bence değilim. Sence de cezalı olmayayım artık, lütfen! Telefon çekseydi sana günaydın mesajı atacaktım ama çekmedi."

 

 

"Cezan, sana sarıldığım an bitti. Ama Ateş… Lütfen, beni sensiz bırakma."

 

 

"Ömrümün sonuna kadar böyle yapışık kalacağım sana, merak etme, Kardelenim."

 

 

"Ya Ateş! Ben sana erkek ismiyle hitap ediyor muyum? Neden bana başka bir kız ismiyle hitap ediyorsun? Senin ağzından başka bir kız ismi duymak istemiyorum!"

 

 

"Kıskandık mı yoksa?"

 

 

"Tamam! O zaman ben de sana bir erkek ismi bulayım, öyle hitap edeceğim. Bekle sen!" dediğimde, beni kendinden uzaklaştırıp kaşlarını çattı.

 

 

"Sakın! Aklından bile geçirme!" dediğinde kıkırdamaya başladım.

 

 

"Ne desem acaba… Aslan nasıl? Artık erkeklere de konuluyor. Ne diyeyim, 'Aslanım' olur mu?"

 

 

"Yok, sen bana sadece 'Ateş' de. Malum, benim adım Boran ama sen 'Ateş' diyorsun ya."

 

 

"Peki, sana Bo—"

 

 

"Ateş güzel. Bana 'Boran' falan deme. O zaman aramızdaki bağ kopmuş gibi hissediyorum."

 

 

"Öyle bir şey imkânsız… Ama sen hiç düşünmüyor musun? 'Ateş' başka bir erkeğin ismi de olabilir diye? Yoksa ben mi fazla kıskancım?"

 

 

"Düşünmüyorum. Çünkü 'Su' ve 'Ateş' zıtlar, bizim gibi. Hem, biz tanıştığımızda sen bu ismi özellikle koydun. Benim adımın Boran olduğunu bildiğin hâlde 'Ateş' dedin."

 

 

"Haklısın… Ama yine de ben sana 'Aslanım' diyeceğim. Belki bu seni biraz benim tarafımdan düşünmeye iter."

 

 

"De bakalım, o zaman nasıl kükrüyorum gör!" dediğinde kahkahama engel olamadım.

 

 

 

 

✨ AKIN'IN ANLATIMIYLA ✨

 

 

Sabah erkenden uyandığımda, güneşin bile doğmadığını fark edip balkona çıkmak istedim. Boran abimin odasında yatıyordum.

 

 

"Gerekirse yanıma yatarım kardeşim, sen burada yat," dediğinde, ikiletmedim.

 

 

 

 

 

 

Mutfağa gidip su içtikten sonra balkona çıkacaktım ama salonun ışığının açık olduğunu görünce bir bakmak istedim. Tabii ki Boran abimdi oturan… Son zamanlarda canı sıkkındı. Su, ona bir ceza vermişti sanırım ama tam detayları bilmiyordum. Mutfaktan bir bardak su doldurup salona gittim ve yanına oturdum. Dalgındı, hayat enerjisi kalmamış gibiydi. Halbuki Boran abi her zaman enerjik olurdu. Kaçırıldığında, vurulduğunda bile sakinliğini koruyabilen bir adamdı. Onun korkutucu biri olduğu söylenirdi ama aslında ya gözlerindeki o karanlık bakış ya da fazlasıyla rahat tavırları insanları tedirgin ederdi. Ama şimdi… Şimdi, oturduğu koltuğun altına çivi döşenmiş gibi huzursuzdu. Bir sağa dönüyor, bir sola… Kapalı televizyona, sanki açıkmış gibi dalıp gitmesine ise şaşırmadan edemedim.

 

 

Onu on yıldır tanıyordum ama böyle hiç görmemiştim.

 

 

"İyi misin, Boran abi?"

 

 

 

 

 

 

Derin bir nefes aldı, sonra başını bana çevirerek konuştu:

 

 

"Aklın varsa sakın aşık olma, koçum... Büyük ızdırap… Önüme gelen herkesi kırıp geçiririm ama bu kız tek başına beni mahvediyor. Öyle bir şey yani… Aklın varsa sakın sevme, bak abi nasihati!"

 

 

 

 

 

 

Gülmeden edemedim. Prenses, Boran abiye yine ağır tarifeler uygulamış gibi görünüyordu.

 

 

"Ne oldu abi, neden böyle konuşuyorsun şimdi?"

 

 

 

 

 

 

"Ceza verdi oğlum kız bana," diyerek hafifçe belirginleşen sakallarını kaşıdı. "Hem de bil bakalım ne ceza? Su hanıma on gün yaklaşmama cezası! Vallahi kafama sık dese daha cazip gelirdi."

 

 

 

 

 

 

"Eee, bugün kaçıncı gün?"

 

 

 

 

 

 

"Dokuz… İnşallah yarın akşam son. Bak, en son babaannem bana ceza vermişti, o zaman herkesi sildim. Düşün artık… Sakın aşık olma!"

 

 

 

 

 

 

"Yarın bitiyormuş işte abi. O da korktuğu için böyle davranıyordur. Yoksa sana kıyamaz."

 

 

 

 

 

 

"Bunu bilmek daha kötü işte… Benim iyiliğim için hayatımdaki tek güzel şeyi elimden alıyor. Hayır, insan sevdiği adama 'Benden uzak dur' der mi?"

 

 

 

 

 

 

"Çok korktuysa… Ağlama krizine girip herkese bağırıp çağırdıysa der."

 

 

 

 

 

 

"Harbi ya, benim için bana tokat attı kız… Gel de sevme şimdi!"

 

 

 

 

 

 

"O da seni çok seviyor."

 

 

 

 

 

 

"Biliyorum… Kendimden şüphe ederim ama ondan asla!"

 

 

 

 

 

 

Boran abim öyle içten söylemişti ki, o an ben de en az onun kadar birini sevmek, birine güvenmek istedim.

 

 

"Eee, Servet Bey’den bir haber var mı? Kayınpederim ne zamandır sessiz, acaba ne planlıyor?"

 

 

 

 

 

 

"Bir haber yok. Sanırım kumarhanesine gidip seni tanıyan birkaç kişiye soru sormuş. Ama adamlar zaten bizim adamlardı, o yüzden sorun yok. Böyle bir hamle bekliyorduk zaten."

 

 

 

 

 

 

Başını salladı, sonra gözlerini kısmış şekilde devam etti:

 

 

"Oğlum, biz bu adamın resmine baktık ama yakından bir ayrı Su’ya benziyor lan… Bakışları bile aynı. Bir an durup kalmadım değil, neyse ki çabuk toparladım."

 

 

 

 

 

 

"Merak etme abi, Su'yla ilgili hiçbir bilgiye sahip değil adam. Sadece Orhan Bey ve Gül Hanım’a düzenli para gönderiyor. Belki Orhan Bey’in ölümünden bile haberi yoktur."

 

 

 

 

 

 

"Şerefsiz… Lan, insan hiç mi merak etmez? Kafam basmıyor böyle itlerin dışarıda dolaşmasına. Resmen parasına güvenip çocuğunu başkasına teslim etmiş."

 

 

 

 

 

 

Derin bir nefes alıp devam etti:

 

 

"Bir de başka bir sorun var… Babaannem beni aradı iki gün önce. Bir ziyaret şart. Yoksa susmaz."

 

 

 

 

 

 

Oturduğum yerde dikleştim. Zemheri Karaca’dan korkmuyorsanız, bu dünyada başka kimseden korkmazsınız demektir. Kadın, resmen ölüm makinesiydi. Boran abim mafyaydı ama asıl mafya Zemheri Karaca’ydı. Kara gözleri, siyah elbisesi, saçlarının yarısını kapatan bir şal ve elindeki modern bastonuyla tam bir Azrail gibi dururdu.

 

 

"Korkma abi, eskisi gibi davranamaz sana."

 

 

 

 

 

 

"Korkmak değil de… Biraz tırsmıyor değilim," dediğinde omzuma şefkatle iki defa vurup gülümsedi.

 

 

 

 

 

 

"Karşısında eski savunmasız Boran yok artık. Hem, sen de yat. Uykun dağılmasın."

 

 

 

 

 

 

Başımla onaylayıp koltuktan kalktım.

 

 

"Allah rahatlık versin, abi."

 

 

 

 

 

 

"O pek mümkün değil ama sana o rahatlığı versin inşallah," dediğinde kahkahama engel olamadım. Su, Boran abimi resmen süründürüyordu.

 

 

 

 

 

 

Odaya girip kapıyı ve ışığı kapattım ama yatağa yatmadım. Balkona çıktım. Havalar ısınmıştı artık. Hafif, ılık bir rüzgâr vardı sadece… Sessizliği seviyordum, zaten pek konuşan biri de değildim.

 

 

O an, Zemheri Karaca’nın karşısına ilk çıktığımız anı düşündüm…

 

 

Boran abimle devasa bir konağa gitmiştik. Dış kapısında bile siyah takım elbiseli adamlar vardı. İçeri girdiğimizde daha fazla adamla karşılaştık. Beni gördüklerinde içeri almadılar. Zemheri Karaca’nın emirlerinden biriymiş. Abim, dışarıda beklememi söyledi ama sonra adamlar beni de içeri çağırdı.

 

 

İçeriye girdiğimde Boran abim ve babaannesinin sesleri yankılanıyordu…

 

 

"Senin o anana benzeyen yüzünü gördüğüm yetmedi, bir de sokaktan elalemin piçini mi toplamaya karar verdin? Tabii sende haklısın, belki sen de bizim soyumuzdan değilsin!"

 

 

 

 

 

 

Boran abim dişlerini sıkarak yanıt verdi:

 

 

"Babaanne, kardeşim hakkında düzgün konuş!"

 

 

 

 

 

 

Zemheri Karaca, soğuk bir gülümsemeyle devam etti:

 

 

"Anan yaşasaydı elin adamlarından bir kardeş yapardı belki ama sen de haklısın. Oğlumu öldürttüğü yetmedi, kendi de geberip gitti."

 

 

 

 

 

 

Boran abim o gün öyle bir çıkmıştı ki adamların karşısına… Sonuç? Borçlu adam, tüm borcunu anında ödedi.

 

 

O günden sonra yeraltı dünyasına yayılan söylenti hâlâ aklımdadır:

 

 

"Zemheri Karaca’nın torunu Boran Karaca, borcunu ödemeyenlere karabasan gibi çöküyor."

 

 

Boran abi, o günden sonra herkesin korkulu rüyası olmuştu.

 

 

Balkondan içeri girdim, üzerimi değiştirip dışarı çıktım. Biraz kafa dağıtmak için yürümeye karar verdim…

 

 

Hayatımın dönüm noktasıyla karşılaştım.

 

 

Park'ta otururken Bir kadının boğazına yapışmış adamı yere savurduğum an…

 

 

Ve kadının ela gözlerinde kaybolduğum an…

 

 

"Sensin…"

 

 

Gerisini getiremedim. Ama bir daha göreceğimi de düşünmüyordum.

 

 

 

 

💦

 

 

Bu bölüm biraz daha uzun, artık konuları birbirine bağlasak mı diyorum.

 

 

O yüzden biraz karmaşa yaşasak fena olmaz

 

 

Boran'ı biraz daha tanısak mı acaba?

 

 

Her zamanki gibi çooook seviliyorsunuz

 

 

😘😘😘

 

 

 

Bölüm : 12.10.2024 14:42 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...