Bugünlerde Ateşe olan sevgim o kadar arttı ki... Dertlerim bitmiyor, ama o yine de bir saniye bile yanımdan ayrılmıyordu. Aşk denilince, tek kelimeyle Ateş olurdu sanırım...
Arada benimle dalga geçtiği konular da oluyordu tabii; mesela, "Anneleri çiftledin, hadi iyisin gibi," ama ben bunun, beni üzüntülerimden kurtarmak için söylediğini bildiğimden, bir şey demiyordum.
"Su... Hadi kalk artık yataktan ya, gün boyunca mı uyuyacaksın sevgilim?" dediğinde, yine yüzümü yas
"Aşkımmmm, sevgilimmmm, birtanemmm, beş dakika daha..." dedim, hafif mızmızlanarak.
"Bu dediğin yedinci beş dakika ama sevgilim," dedi.
"Bu gidişle sekizincisi olacak... Uykumla arama giren üçüncü kişi sensin Ateş," dedim gülerek.
"Bende onu düşünüyordum. Benimle senin arana giren 3. kişi olan uykunu askıya alsan mı diyorum," dedi. Bir şeyler mırıldandım ama ne olduğunu sorsanız, cevabı bende de yoktu. O sırada, beklemediğim bir anda boynuma ve yüzümün belli yerlerine ard arda gelen öpücüklerle kıkırdamama engel olamadım.
"Yaaaa Ateşşş... Gıdıklanıyorum ama yaaa," diye bağırdım.
"Uykun açılmadıysa, ki bence açılmadı, zevkle devam edebilirim," dedi, ama ben biraz utanarak,
"Yok yok, açıldı tabii birtanem. Ben biricik sevgilimin sözünü asla ikiletmem bilirsin," diye cevap verdim.
Yataktan doğruldum, saçlarımı karıştırmak üzere sağa sola savurdum. Hayır, ölüm meleği gelse, alacağı can bu değil der giderdi. O kadar tanınmaz bir haldeydim ama sanırım Ateş beni tanımıştı. Gülümsemesinin başka bir sebebi olduğunu düşünmek istemiyordum.
"Ateş, neden gülüyorsun ya?" diye sordum, dudağımı büzerek. "Çok çirkin görünüyorum değil mi? Çabuk çık odamdan, giyinip gelicem," dedim ama o beni kendine çekti. Gözlerimin içine öyle bir bakıyordu ki, içim çekildi.
"Ben senden güzel kimseyi göremiyorum ki... Hem şu an gördüğüm en tatlı şey sensin, nasıl olur da her sabah böyle doğal ve içten davranabiliyorsun, anlamış değilim," dedi.
"Bence yakın zamanda göz doktoruna randevu al... Halime bakarmısın? Çiçekli pijamalarım, dağınık saçlarım... Allahım, ağzım, yüzüm birbirine girmiştir, bir de öf yaaa," dedim.
"Mesela, şişmiş ama güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş gözler ve dudaklar, kızaran yanaklar ve bu dağılıp, karışsa da parlaklığından bir şey kaybetmeyen uzun saçların... Öyle güzel ki, ben bu güzelliğe bir kusur bulursam ömür boyu cehenneme mahkum olurum, o derece diyorum."
"Ateş... Ben seni hiç böyle izleyemiyorum ama," dedim.
"Çünkü; seni yataktan kaldıran kişi benim birtanem, ondan olabilir mi?" dedi gülerek.
"Bir gün geç kalksan, böyle olmazdı ama," dediğimde moralim biraz bozuldu. Sevdiğim adamı tanıyordum ama bir o kadar da tanımıyordum.
"Senin yanındayım ama annen yanlış anlamasın diye her sabah kendi odama gidip orada olduğum gibi davranıyorum," dedi.
"Annemin bunu dert edeceğini sanmıyorum ama sen bilirsin. Yarın ben seni kaldırana kadar yataktan kalkma, hatta uyumaya devam et," dedi. Kahkaha attı.
"Ben senin yanında olmazsam uyuyamam ki! Başka bir çözüm bulalım," diye ciddi bir şekilde cevap verdim.
"Tamam, ben düşünücem bu konuyu... Saat kaç?" dedi.
"Yaaaa Ateş, beni neden kaldırmadın ya? Bugün Bülent'le buluşacaktık ya," dedim. Bülent, yeni öğrendiğim kuzenimdi. Biyolojik annemin yeğeni, bir de teyzem varmış ama vefat ettiği için Bülent'e annem bakmış. Şimdi ben böyle "Annem" diyince belki diyeceksiniz ki ne çabuk ısındı, kaynaştı ama bunca yıllık çocuk hasreti çeken bir kadına mesafe koymak ne kadar doğru olurdu ki?
"O çocukla buluşmak zorunda mısın?" dedi.
"1.si o çocuk değil, kuzenim... 2.si buluşmak zorundayız... 3.sü sen ve annende olacaksınız, sen varken bana bir şey olmaz ki, değil mi?" dedim.
"Aynen Su... Seni tanıyorum, oraya gidince beni hiç ciddiye almayacaksın, hatta belki benim sana kızmam gereken yerde sen bana kızacaksın ve sonuç ne olacak biliyor musun sevgilim?... Ben senden özür dileyip, affını isteyeceğim," dedi. Küskün bir şekilde başını çevirdi. Evet, bu yaşanırdı ama böyle davranması çok komikti.
"Yaaa Ateş, kuzenim varmış benim, inanabiliyor musun? Nasıl biri? Acayip merak ediyorum, nasıl biri? Ateş, bana baksana ya, Lütfen, lütfen, lütfen," diyerek elini çekiştirdim. Böyle, beni onaylamadığı zamanlarda bile yanımda olması beni o kadar mutlu ediyordu ki...
"Ateş... Ben seni çok seviyorum yaaaa," dedim.
"Hadi yaa... Bak sen şu tesadüfe ki, ben de seni seviyorum," dedi. Boynuna sarıldım, sonuçta sevgilim değil miydi? Boynuna bir öpücük kondurduğumda gerildiğini hissettiğimde, ard arda öpücükler kondurmaya devam ettim.
"Birileri oyun oynamak istiyor sanırım," dedi. Uzaklaşmak istedim ama belime ellerini yerleştirip biraz daha kendine çekti.
"Şimdi sıra bende küçük hanım," diyerek boynuma öpücükler kondurmaya başladı. Burnunu boynuma sürterek öpücüklerine devam ettiğinde, içimde oluşan şey, gıdıklanmanın çok ötesindeydi. Midemde garip bir sıcaklık hissettim.
"Gerildim mi sen?" diye fısıldayınca uzaklaşmak istedim. Ama biraz kollarını gevşetti ve bu sefer dudağımı öpmeye başladı. Karşılık vermemek çok zordu. Bende karşılığını onu bekletmeden verdim. Kısa sürede tutkulu bir öpüşmeye döndü, uzaklaşmayı hiç istemedim ama Ateş benden daha çok dirayetliydi ve benden uzaklaştı.
"Şimdi durmazsam, kendimi dizginleyemem. Anlık bir kararla pişman olmanı istemiyorum birtanem," dedi. Alınmam, gücenmem, üzülmem lazımdı belki ama ben gülümseyip dudağına bir öpücük kondurup uzaklaştım.
"Bu kadar düşünceli olduğun için teşekkür ederim," dedim.
"Konu sensen ben hep on adım ilerisini düşünürüm," dedi.
Sarıldığında çok huzurlu hissetmiştim. Her zaman bana bu güveni vermesi büyüleyiciydi. Ben ne kadar sınırlarımı aşan, kuralsız biriysem, Ateş de sınır ve kuralların dışına çıkmazdı. Ben Ateş’in yanında kendimi her şeyi yapabilecek kadar güçlü hissediyordum.
"Ateş... Senin yanında kendimi her şeyi yapabilirmişim gibi hissediyorum ve bu his beni o kadar korkutuyor ki, anlatamam," dedim istemsizce. Kollarından ayrılıp gözlerinin içine baktım. "Şey... Ben öyle demek istememiştim, istemsizce söyledim."
"Benim yanımda her şeyi yapabileceğin gibi, konuşabilirsin de... Sana bu özgürlük hissini kaybettirmemek için hep yanında olacağım," dedi.
"Binlerce bahanemden sadece bir tanesi küçük hanım," dedi ve dudakları yukarı kıvrıldığında, gülümsemesinden öptüm.
"Tamam o zaman, gülüşünü, bakışını, her şeyini sadece kendime saklamak istiyorum. Bu öpücükte mührüm olsun."
"Ben bu mühürden bayağı istiyorum, ne yapacağız?"
"İstediğin zaman, ama şimdi yataktan kalkıp hazırlanmamız lazım. Sonra seni mühürlemek için bol vaktim olacak, ne dersin?"
"Su hala yatakta mısın? Hadi ya!" diyerek yataktan kalkıp bana döndü. "Buluşmaya yaklaşık iki saat kaldı ve sen hala yataktasın sevgilim." Kapıyı açıp hızla odadan uzaklaştı.
Bazen ağzım beş karış açık kalıyordu; bu kadar çabuk değişen düşünceleri ve duygu durumu beni dumura uğratıyordu ama eğlenceli olduğu gerçeğini değiştirmezdi, o ayrı. Kafamda Ateş'in söylediklerini tekrar tekrar düşünürken, buluşmaya iki saat kaldığını hatırlayıp yataktan fırladım ve hemen giysi dolabını açtım.
"Ne giyecektim şimdi ben yaa?" diye dolaptaki kıyafetlere göz gezdirirken, elbiselerin altında bir kutu görünce alıp yatağa tekrar oturdum. Kutuyu açtığımda, bembeyaz, çok dekoltesiz ve üzerinde güzel dantel işlemeleri olan bir elbise buldum. İçinde bir not vardı; elime alıp okumaya başladım:
"Bu elbiseyi gördüğümde aklıma ilk sen geldin... Aile buluşmanda ben yanında olsam da, benden bir şeyler üzerinde görmek beni mutlu eder. Seni aklından bir an bile çıkaramayan sevgilin..."
Elbise o kadar güzeldi ki, hemen saçımı tepeden at kuyruğu yapıp yanlardan birkaç saç teli bıraktıktan sonra göz kalemi, gül kurusu ruj ve rimelle makyajımı tamamladım. Yüzüme biraz kapatıcı sürüp göz altı morluklarımı yok ettim. Elbiseyi dikkatle üzerime geçirip, boy aynasında kendime bakarak yüksek topuk beyaz bir spor ayakkabı giydim. Ateş'in bana yakıştırdığı parfümü de sıktım, çantamı aldım ve odadan çıktım. Ateş, koltuğa yayılmış bir şekilde telefondan bir şeylere bakıyordu. Salona girip, Ateş'ten başka kimse var mı diye baktım; tek başına oturduğunu görünce hızlı adımlarla yanına gittim ve bacağının üzerine oturup kucağına yerleştim.
"Ben hazırım, sevgilim." Şaşırsa da, elini belime yerleştirip kucağımda sabitledikten sonra baştan aşağıya beni süzdü.
"Fazla güzel hazırlanmışsın gibime geldi."
"Ateş, bu elbise yıkılıyor. Elbise zaten kendi başına harika, ben sadece üzerime geçirdim." Dudağımı büzerek konuşmamı sürdürdüm.
"Eğer bu elbiseyi sen giymesen, asla bu kadar güzel olmazdı. Baksana, kusursuz, sanki sana özel dikilmiş gibi. Ben yanında sönük kaldım, gidip üstümü değiştireceğim." diyerek kalkmak istedi, ama engel olup boynuna sıkıca sarıldım.
"Sen kendinin farkında değil misin, Ateş? İki adım atıyorsun, herkesin gözü senin üzerinde... Bu kıyafetleri çıkar tabii çıkaracaksan ama oduncu gömleği falan giymek şartıyla." dedim, o da yüzünü ekşitti.
"Gerçekten mi, Su? Lütfen bunu dememiş ol, lütfen."
"Gömleğin altına beyaz atlet güzel olur." diyerek kahkaha attım ama Ateş göz devirdi, başka tarafa bakmaya başladı. Susmak zorunda kaldım.
"Ateş, küstün mü bana?" Yanağından tutup bana bakmasını sağladım. Gözlerinin içine bakarak, "Özür dilerim sevgilim, ama gerçekten bu kadar yakışıklı olunmaz." diyerek konuyu toparlamaya çalıştım. Ateş elimi tutarak ilk beni kaldırdı, sonra kendisi kalktı.
"Yeterince yağladıysanız, gidebilir miyiz?"
"O zaman benim gözüm kör. Çünkü, ben dışarı çıkınca bana bakan kızlar değil, sana bakan erkekler görüyorum."
"Birincisi, hiçbir kız sana bakamaz. İkincisi, sen görmek istediğini görüyorsun."
"Tamam prenses, hadi geç kalacağız." Belimden tutarak biraz kendine çekti, sonra hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Evden çıkıp arabaya bindik.
"Akın abim yok mu? O da gelseydi keşke."
"Akın abinin biraz işi varmış. Ateş'le idare edin, Su hanım."
"Ateş bey olunca başka birine gerek kalmıyor ki."
"Bak sen! Demek öyle." diyerek dudağının bir köşesi sola kıvrıldı.
Arabaya binip Nur annemin evine geldik. İçeri girdiğimizde bizi yaşlı bir kadın karşıladı.
"Hoş geldiniz efendim." Kapıyı ardına kadar açıp, arkasında durarak bizim geçmemizi bekledi, sonra ardımızdan kapıyı kapattı. Salona oturduğumuzda etrafta kimse yoktu. Gelen hizmetliye sordum:
"Nur hanım nerede?" diye sorduğumda, bana dönüp gülümsedi.
"O mutfakta, bugün yemekleri kendi yapmak istedi."
Beklemem gerekirdi ama hizmetliye mutfağı göstermesini istediğimde başını olumlu anlamda sallayıp önden ilerledi. Kısa süre sonra mutfağa geldiğimizde, bizim geldiğimizi bile anlamadı. Önündeki çorbayı karıştırırken o kadar dikkatliydi ki, sanki her an bir şey olacakmış ve çorba olmadan yemek olmazmış gibi. "Seher, şu fırına baka..." beni gördüğünde birkaç saniye şaşırdı ama hemen ifadesini düzeltip gülümsedi.
"Kolay gelsin... Çok güzel kokular geliyor."
"Umarım dediğin kadar güzel olmuştur. Beğenir misin bilmiyorum ama?"
"Beğenmemek imkansız... Şahsen ben yemek yapmaktan anlamam."
"Bende anlamam pek ama bir şeyler yapmaya çalıştım." diyordu, ama yemekler öyle demiyordu, hepsi şahane görünüyordu. Bir de benim yaptığım yemekleri görselerdi, bu zamana kadar nasıl yaşadığımı sorgularlardı. Zil çalınca, Nur annem elini bir beze silerek kapıya koştu; sanırım kuzenim Bülent gelmiş olmalıydı.
"Birbirinize çabuk ısınacaksınız, bak gör. Çok iyi bir çocuktur."
"Umarım dediğiniz gibi olur." arkasından yavaşça ilerlerken, isminin Seher olduğunu öğrendiğim hizmetli kapıyı çoktan açmıştı.
"Hoş geldin Paşam, neden geciktin?"
"Sorma, Nur Sultan, trafik bugün felaket. Yoldakileri azarladım. Nur Sultan, 'Canınızı okur, yolu açın,' diyince herkes sağa sola dağıldı... Görmen lazımdı."
"Zevzek, gir hadi içeri." dediğinde kuzenim olacak Bülent de kahkaha atmaya başladı. "Neden geciktiğini söylesen yeterdi." diyerek arkasına döndü, sonra yeni hatırlamışçasına heyecanla Bülent'e döndü. "Bak kızım, Nilsu, şey yani Su," diyerek Bülent'in kolundan tutup heyecanla yanıma getirdi. "Sana diyordum ya, yaşıyor, hissediyorum diye..." konuşmasına devam ettiğinde, ben daha ne olduğunu anlamadan Bülent beni kendine çekip sıkıca sarıldı. Omzunun üzerinden baktığımda, Ateş'le göz göze geldim; dişlerini sıkmış, ellerini yumruk yaparak sıkıyordu. O kadar ki, parmak boğumları bembeyaz olmuştu. Hemen uzaklaştım. Ateş'in sağı solu belli olmazdı.
"Hoş geldin kuzen, ben senden dört yaş büyüğüm aslında ama abi deme, yaşlı gibi hissediyorum kendimi." diyip gülümsediğinde ben de gülümsedim.
"Nasıl kendini rahat hissedersen öyle hitap ederim." diyip Bülent'in yanından geçerek, Ateş'in yanına geçip yumruk olan elini çözüp tutarak çekiştirdim. "Boran... Benim sevgilim," diyerek tanıttığımda Ateş'in siniri yok olmuştu ama hala Bülent'e kötü kötü bakıyordu. Ateş'e de dostça sarılınca, onun böyle davrandığını anlayarak tamamen sakinleşmişti.
"Benim de nişanlım var... Aslında onu da getirmek istedim ama işleri varmış, müsait bir zamanda yine Nur Sultan'ın yanına akın ederiz." diyerek Nur anneme sarıldı. Ateş artık tamamen sakinleşmişti, ama elimi bir an bırakmamıştı. Salona oturup muhabbet açınca, kendim hakkında ne anlatabileceğimi düşündüm, ama benim kelimelerim azdı. Hayatı yalan, üniversiteyi yeni bitirmiş, arkadaşı falan olmayan biriydim ama onlar da ne anlatacaklarını düşünür gibi ilk başta konuşmadılar, sonra herkes yavaş yavaş açılınca konu konuyu açtı. Bülent tıp okumuş, beyin cerrahıymış, Nur annem de holdingi falan yönetiyormuş ama asıl mesleği tasarımcıymış, bir butiği falan varmış, kendi markasını çıkarıyormuş, defileler yapıyormuş tabii önceden...
"Bende güzel sanatlar bölümü mezunuyum." diyerek tek cümleyle kendimi anlatmayı bitirdim. Bu kadardı, bütün hayatım tek cümleye sığmıştı işte... Ateş de bir şeyler anlatıp konu açınca, Bülent de dahil oldu. Yemeklerin hazır olduğunu öğrenince hepimiz masaya geçtik, Seher hanım da bizimle aynı masaya oturdu. Genelde ikisi yerlermiş yemeklerini, bu beni bir yandan üzse de bir yandan mutlu etmişti. Egosunun esiri olmamıştı Nur annem...
"Bakın çocuklar, yemekleri ben yaptım, zehirlenme ihtimali yüksek, dikkat edin." diyerek gülümsediğinde Bülent de annemin ellerini tutarak üstüne öpücük kondurdu.
"Sen bu ellerle bize yemek yaparsın da, ben yemez miyim? Zehir olsa yerim, ne demek dikkat etmek?" dediğinde birbirlerine gülümsediler, aralarında çok güzel bir bağ vardı gerçekten de... Tabii ki yemekler efsaneydi, hepsini iştahlarla yediğimizde, masadaki salatalık turşusunu görünce dayanamayıp birkaç tane aldım ve afiyetle yedim. Nur annemle göz göze geldiğimizde bana yüzündeki büyük tebessümüyle bakıyordu.
"Sevmek ne kelime, bayılırım. Annem hep söylenir, hatta bu kadar yeme, midene zarar verecek falan diye." diyerek bir tane daha ağzıma atacakken, duraksadım. Kırılmış mıydı? Hemen başımı çevirip yüzüne baktığımda aynı tebessümle baktığını gördüm.
"Sana hamileyken hep turşu aşerirdim. Kahvaltıda yemekte, bazen de öylesine yerdim. Böyle görünce duygulandım." dedi ama hala gülümsüyordu.
"Bilmem ama ben çok severim turşuyu."
Herkes bana öyle bir baktı ki, utanıp başımı önüme eğdim. Ateş gülerek elimi tutup dudaklarına yaklaştırıp öptü. "Ye güzelim." diyip bana destek verince bir tane daha ağzıma attım. Herkes bana bakıp tekrardan gülünce ben de güldüm. Ne yapayım, çok seviyordum. Her şey çok güzel gitti. Kahveleri içip, tatlıları da yedikten sonra geç saatlere kadar oturup muhabbet ettik. Benim uykum gelince, Nur annem burada kalabileceğimizi söyledi ama ben gitmek istediğimi söyleyince üzüldü ama karşı çıkmadı.
Arabada iyice uykuya daldım. Evin içine ayaklarımın üzerinde değil, Ateş'in kucağında girmiştim. Kokusu daha çok göz kapaklarımı ağırlaştırınca boyun girintisinde uyumaya devam ettim. Sabaha kadar Ateş'in boyun girintisinde uyuduğumu biliyordum. Beni sıkı sıkı sarmalayan kolları ve o güvenli sıcaklığı bir an olsun kaybetmeme izin vermedi.
🫀
Selam
Bülent karakterini seven ve sevmeyen yüzdesini öğrenebilir miyim?
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.66k Okunma |
704 Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |