Gözlerime güneş gelmiyordu ama burnuma buram buram gelen koku Ateş’indi. Dün ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. En son arabadaydık, ama sonra ne oldu, hiçbir şey hatırlamıyordum. Gözlerimi açtığımda ne olup bittiğine dair bir analiz yapsam da, şu anki durum aklıma gelir miydi? Sanmam... Çünkü beni sımsıkı sarıp sarmalamış, boyun girintisinde saklamış olan Ateş’i görmeyi beklemiyordum. Başını koltuğun sırt kısmına yaslamış, beni kucağında güzelce sabitlemiş şekilde uyuyordu. Boynu ne kadar ağrımıştır, kim bilir.
Adem elmasının olduğu kısımdan bir öpücük kondurduğumda, kaşlarını çatıp hafifçe gözlerini araladı ve gülümsedi. Boynunun sol tarafındaki şah damarının üzerine de bir öpücük kondurdum.
"Bugün sevecen yanınızdan kalktınız sanırım, Su hanım."
"Normalde de böyle değil miyim ki?" diye cevap verdim, burnumu boynuna saklayarak. Cevap bekledim ama vermedi. "Ateş, cevap versene?" Başımı kaldırıp gözlerine bakarak kaşlarımı çatınca, gülerek dudağıma bir öpücük kondurdu. Evet, bu biraz beklenmedik bir hamleydi.
"Normalde daha da sevecensin, bırtanem." dediğinde, artık benim yerim olan boyun girintisinde saklandım.
"Daha erken, biraz daha yatalım mı?"
"Öğleni biraz geçmiş olabilir ama hala erken bence."
"Ama boynun ağrımıştır, ben kucağından ineyim, sen de rahat uyu."
"Öpücüklerin ağrımı yok etti ki zaten, ağrım da yoktu."
"Böyle uyuyamamışsındır. Tamam, benim konforum gayet iyi ama sen rahat değilsin, değil mi?"
"Senin o 'aşkım' diyen ağzını varya..."
"Öperim." Bir öpücük kondurduktan sonra çekildim ama bu masum bir öpücük değildi. Çünkü dudağıma ufak ıstırıklar da bırakmıştı.
"Senin o canını yerim... Seni çok seviyorum."
"Bende... Hadi biraz daha uyuyalım o zaman."
"Ya aslında şu an boynuma çok fena bir ağrı girdi, ki sorma." dediğinde kıkırdayarak burnumu boynuna sürttüm.
"Öpsen aslında fena olmaz, ama sen bilirsin, sanki hafifliyor."
"Hay hay." Ellerinden kurtulup bacağımı Ateş’in kucağında iki ayrı yere ayırıp boynuna, çenesine, dudağına, şakağına, yanaklarına, burnunun ucuna bir öpücük kondurdum. "Başka ağrıyan bir yer var mı?"
"Artık sık sık ağrım olacak ve sen..." Beni belimden kendine daha çok çekerek dudaklarıma değdirip öpmedi ama konuşmaya devam etti. "Benim ağrı kesicim olacaksın, sevgilim." diyerek nefesini yüzüme üfledi.
"Ağrın olduğu her zaman ben yanında olacağım, merak etme." diyerek uzaklaşmak istedim ama bir eli belimde, diğer eli ensemdeydi.
"İyi ki sen, hep sen, bırtanem."
"Hep sen." diyerek yanağındaki gamzeden öptüm.
"Bence daha fazla öpme, çünkü kendime hakim olamamaktan korkuyorum."
"Senden hakim olmanı isteyen mi var?"
"Daha çok erken, Su... Aklıma girme." Yanılmıyorsam, Ateş şu an kendi kendini ikna etmeye çalışıyordu. İradesinin güçlü olduğunu biliyordum ama biraz uğraşmaktan ne zarar gelirdi ki...
"Ya ben aklın girmek istiyorsam?" diyerek yüzüne doğru fısıldadıktan sonra biraz daha yaklaştım. "Belki de benim istediğim bu." Gözleriyle dudakları arasında bakışlarımı gezdirdim. Biraz daha yaklaşıp gözlerinin içine daha yakından baktığımda göz bebekleri koyulaşmış ve ard arda yutkunduğunu gizlemeye çalışır gibi gözlerini kaçırdı.
"Sana bu cesaretini fena yuttururdum ama... dua et ki kıyamıyorum." Yanağıma hafif, küçük bir bu da kondurup ellerini belimin iki yanına koydu. Beni biraz kaldırıp koltuğun boş yanına attı. Evet, abartmıyorum, gerçekten attıktan sonra salondan çıkıp gitti. Aslında buna biraz da olsa üzülmem lazımdı belki ama ben de üzüntü yoktu. Evli değildik, daha yeni sevgili olmuştuk ve benim pişman olmamamı istemiyordu. Böyle şeylerin evlendikten sonra olması gerektiğini savunan biriydim ve Ateş de bunun gayet farkındaydı.
Belki Ateş’in yaşadıkları bir ilk olmayacaktı ama benim için her şey ilkti... İlk defa bir erkeğe sarılıp, öpmüş, kucağına oturup, göğsünde uyumuştum. Ateş benim ilk ciddi ilişkim diyebilirdim. Gülümseyerek Ateş’i aramaya başladım. Evdeki bütün odalara baktım ama yoktu. Odasındaki banyoya da bakıp çıktıktan sonra gelen seslerle balkonda olduğunu anladım. Tam çıkarken fısıltıyla birisiyle konuştuğunu duydum. Duymak için çok uğraştım ama bir şey duyamadığım için balkona çıktığımda balkon demirlerinde yaslanmış bir şekilde durduğunu görünce hızlı adımlarla ilerleyip beline sarıldım.
"Tamam... Sonra konuşuruz, araştırdıktan sonra hemen bana bilgileri gönder." diyerek telefonu kapattı.
"N’oluyor? Neden ben gelince telefonu kapattın, Ateş?"
"Yok bir şey... Ben bu yaşıma kadar bu kadar sessiz, sorunsuz bir gün bile geçirmedim... Haliyle işkilleniyorum."
"Bütün sorunlar geçti, aşkım. Artık çok mutlu olacağız, evleneceğiz ve mutlu bir hayat yaşayacağız, merak etme."
"Bilmiyorum, Su... İçimde çok kötü bir his var... Ben ne zaman böyle hissetsem, başıma illa ki bir şey gelir."
"Merak etme, dedim ya sevgilim... Artık sen eskisi gibi tek misyonu mafya olan Boran değil, aynı zamanda benim sevgilim Ateş’sin."
"Ben mafya olmayı bıraksam bile bu sorumluluk beni kolay kolay terk etmez ki, bırtanem... Dediğin gibi, eskiden korumam gereken, önemsediğim biri yoktu hayatımda ama artık tek değilim, sen varsın... Kaybetmekten korktuğum bir zaafım var... İlk sorunda seni önüme seçenek olarak sunacaklar ve ben senin için her şeyi siktir eder, seni seçerim."
"Beni korkutmakta amacın başarıyorsun Ateş... Lütfen buna bir son ver."
"Korkmanı gerektirecek bir şey yok, önlem sadece."
"Dediğin gibi olsun, ne gerekiyorsa onu yap." diyerek sarılmaya devam ettim.
⏳
Başıma giren feci bir ağrıyla gözlerimi araladığımda gri sıvanmış duvarların olduğu bir yerde olduğumu fark ettim. Etrafa biraz daha dikkatli baktığımda buranın bir inşaat olduğunu anladım. Neredeydim, buraya nasıl gelmiştim ve başım neden ağrıyordu, bir fikrim yoktu.
En son hatırladığım şey, gece herkes odasına dağılmıştı, Ateş ise birkaç işi olduğunu ve birkaç saat sonra geleceğini söyleyip çıkmıştı, ben de uyumuştum. Başka bir şey hatırlamıyordum. Daha güneş doğmamış ve hava aydınlanmamıştı. Ellerim bağlı bir şekilde sandalyede oturuyordum ama kimse yoktu. Beni bırakıp gitmişler miydi yani?... Ateş neredeydi...?
Merdivenden gelen adım sesleriyle gözlerimi kapattım. Neler oluyordu? Ben neden buradaydım?
"Kaç saat oldu lan... Hani bu kız, Boran Karaca için önemliydi... Nerede lan bu?"
"Abi, daha hava bile aydınlanmadı... Belki daha fark etmemiştir."
"İMKANSIZ! ONU TANIMIYORSUN DUYDUN MU BENİ? O HİÇBİR ZAMAN DÜŞMANLARININ GERİSİNDE KALMAZ! O ŞİMDİYE KADAR BENİM YAPTIĞIMI BİLE ANLAMIŞ OLMALIYDI! Bir şeyler planlıyor, eminim bu işte bir şeyler var." Bir süre sessiz kaldıktan sonra devam etti: "Ya da bu kız düşündüğümüz kadar onun için önemli değildir... Belki de şimdiye kadar bu kızı önümüze yem attı. Bilerek hedef haline getirdi, asıl zaafı olan kişileri gizleme fırsatı yakaladı... BİLMİYORUM, BİLMİYORUM! BELKİ DE ŞU AN EVİNDE RAHATÇA NAPICAĞIMI BEKLİYORDUR. BENİM BU HALİMİ GÖRMEKTEN ZEVK ALIYORDUR."
"Abi, bu kız onun için önemli... Güven ba-"
"NE DİYORSUN LAN SEN?! HANİ NERDE O ZAMAN?! Hem şu kızı da uyandır, uykusunun bu kadar ağır olduğunu bilseydim, o kadar bayıltmak için ilaçla uğraşmazdık. Burada bangır bangır bağırıyoruz, kadının umrunda bile değil. Git uyandır şunu!"
Koluma ard arda dokunduktan sonra, tepki vermediğimi görünce kulağımın dibinde bağırmaya başladı. "Kalk lan! Kalksana kızım, ne uykuymuş sendeki de! Top patlatsak uyanmayacaksın valla!"
Gözlerimi hafifçe araladım. Karşımda herkesi görmeyi beklerdim ama bunu asla tahmin edemezdim. Gözlerimi fal taşı gibi açıp, karşımdaki silüeti daha iyi inceledim. Bu bir kere olmuştu ama ikincisini yapabilecek cesarete asla sahip olamaz diye düşünmüştüm. Evet, karşımdaki kişi... Aklınızdaki kişi ama o değildir, diye kestirip atacağınız biri...
❄
Asla zaman Atlaması yok... Sadece biraz hararetli dakikalar geçirelim istedim.
Koray olduğuna şaşıranlar parmak kaldırsın lütfennn
!!!
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
10.66k Okunma |
704 Oy |
0 Takip |
52 Bölümlü Kitap |