47. Bölüm

46.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

Saatler geçti ama Ateş hâlâ beni bulamamıştı. Bunu ne kadar kabul etmek istemesem de, Ateş'in hisleri yine doğru çıkmıştı; beni yanıltmıştı. Onun zaafı bendim ve onu benimle yaralamaya çalışıyorlardı. Belki de benim yerimi biliyor, sadece plan oluşturuyordu; ya da hâlâ beni arıyordu. Gün aydınlanmış ve ben, beni kaçıran ya da kaçırtan kişinin kim olduğunu biliyordum.

 

 

Ateşten önce birazcık sevilirim, belki severim diye flört ettiğim bir kişiydi. Hiçbir şey hissetmiyordum ve aramızda yakınlaşma bile olmamıştı.

 

 

Beni kaçırttırması için en azından duygusal bir bağ kurmuş olmamız gerekmez miydi?

 

 

Bizim ilişkimiz dediğimiz şey, yan yana selam verip, nasıl olduğunu sormaktan ibaretti. Birbirimizin numaralarını biliyorduk ama tek bir mesajlaşmamız bile olmamıştı.

 

 

Koray’ın açıklama yaptığı kişi, orta yaşlarda, yani taş çatlasa 45'li yaşlarda biriydi. Ateş’i, yani Boran’ı, iyi tanıyor olmalıydı ki iki dakika yerinde duramıyordu. Koray ise, aradan 6 saat geçmesine rağmen, Ateş’in beni bulamamasına dayanarak gayet rahat bir şekilde inşaat duvarına yaslanmış telefonuyla ilgileniyordu.

 

 

"Kalk lan, bir gez dolaş, belki bir yerlerde plan kuruyordur... Sen bu adamı tanımıyorsun, salaklık etme!"

 

"ABİ YOK YOK... GELEMEZZZ, BİLMİYOR YERİMİZİ, RAHAT OL YAA... KIZ BİZDE, O ŞEREFSİZDE GELİRSE GÜNÜNÜ GÖRÜR... TANIMIYORSUN DİYİP DURUYORSUN AMA BANADA NE OLDUĞUYLA İLGİLİ BİR ŞEYLER ANLATMIYORSUN... ANLAT... ANLAT BEN DE BİLEYİM." Adam başını aşağı yukarı sallayıp gömleğinin düğmelerini hızla açmaya başladı. Koray dikkatle adamı izliyor ama ne yapabileceğini bilmiyordu.

 

 

"Al bak! Bu izleri görüyor musun? Bu izleri görüyor musun?" Parmaklarını yasladığı yer, sol tarafındaki izdi. Dövme gibi değil, yanık gibiydi. Bir isim yazılıydı... Ayşen...

 

 

Evet, evet, bildiğiniz "Ş" harfinin noktasına kadar yazılıydı. Ben gözlerimi şokla ne kadar açılabiliyorsa açmakla meşguldüm ama Koray öyle değildi. Yüksek sesle kahkaha attı.

 

 

"Bu izi o mu yaptı yani?... Hayatta inanmam!"

 

"Senin inanmam dediğini ben yaşadım lan, duydun mu? Ya-şa-dım." Koray şok olmuşçasına daha da sessizliğe bürünürken, adam açıklamaya devam ediyordu. "Ayşen yazıyor burada... Bu benim tacizde bulunduğum, yani tecavüz ettiğim bir kız. Boran Karaca’yla çıkan ilk sorunda bütün sevkiyatlarımı baltaladı. Yetmedi, benim evimde bana bunları yaptı. İlk başta şu izi yaptı," dediği yeri parmaklarıyla destekledi. İsmin altında bayağı derin bir yara vardı. İsmin altı, çizilmiş gibiydi sanki. "Bana bu izi yaptığında dediği şey, 'O kadar önemli bir isim bulalım ki, aklından asla çıkmasın,' dedi ve o kızın adını yazdı. Oysa ben o kızın adını bile bilmiyordum. Beni takip ettiği zaman öğrenmiş ve bana kestiği ceza buydu."

 

 

"Abi, öyle bir şey olsa seni öldürmez miydi?"

 

"Boran Karaca öldürmez, delikanlı, süründürür. Ona gidip yalvarıp yakarsan bile, ölmemen için elinden gelen her şeyi yapar."

 

"Bunların hepsi saçmalık, psikopat mı bu?"

 

"Psikopat... Senin o psikopat dediğin şey bile onun yanında bir hiç... O tam bir sadist, acıdan zevk alıyor. Bunu o gözlerinde görmemek için kör olmak gerekir, Koray." Ateş gerçekten iyi bir ders vermişti. Yaptığı şey için çok fazla denilebilir belki ama bence tam yerindeydi. O kızın bütün hayatını elinden almıştı bu pislik, bence tam yerindeydi. "Bu olaylardan sonra her yerde onu aradım. Öldü dediler, kayıp bulamıyoruz dediler ama bu Boran soysuzu yine geldi, kuruldu bu camiaya..."

 

 

"Abi, sen dalga mı geçiyorsun ya? Bu olanları daha önce anlatsan böyle bir halt yemezdik. O kızın bile intikamını böyle alan birisi bize ne etmez?" diyen kişi Koray'dı. Mantıklı söylüyordu ama çok geç değil miydi? "Bu kızı bırakalım, ben ölmek istemiyorum."

 

 

"Sen hangi kafada yaşıyorsun... Bir de ayaklarına kapanalım, 'Biz ettik sen etme' diyelim, ne dersin? O da kesin affeder zaten, yaaa!" Ellerini başına koyup saçlarını yolarcasına çekiştirmeye başladı.

 

 

"Affetmez belki ama öldürmez... Seni bu işe sürükleyen benim, ben bu kızı ikinci kez kaçırıyorum, bana kimse gelip böyle bir şey demedi. Ben bunların çeyreğini bile bilsem bu işlere girmezdim. Bir de ben bu adamdan intikam almak istedim. Bu adam benim içimden geçer."

 

 

"Ha, şunu bileydin Koray Bey... Sen kendin istedin. Boran Karaca'nın düşmanlarını araştırırken, bu olanlara da göz atsaydın keşke. Düşmanda neden düşman diye düşünseydin, şu an kuş tüyü yatağında yatıyor olacaktın."

 

 

Bu sefer de sakin duramayan, ard arda volta atan kişi Koray’dı. "Ne yani, bu adam çoktan yerimizi buldu da, bizimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyor mu?"

 

"Noldu Koray’cım, rahatla biraz yaaa... En fazla öldürür," tükürürcesine kurduğu cümleden sonra Koray, olduğu duvardan kayarak aşağı oturup ellerini başına yasladı. Benim trip attığım, hatta ve hatta tokat attığım adamdan korkuyorlar mıydı yani? Şaka gibi...

 

 

"Ben gidiyorum abi. Durmam ben burada, duramam. Sen de bu kızla ne yapacaksan yap..." diyerek koşarcasına merdivene ilerliyordu ki Koray’ın abi dediği adam, silahını bir el ateşledi.

 

 

"İlk kurşunu tavana sıktım ama burdan gidersen, ikincisinde kafana sıkarım. Dur, durduğun yerde!" Artık elleri havada bir Koray vardı. Elleri titriyor, gözleri dolmaya başlamıştı. Tam o sırada Koray’ın abi dediği adam yere düştü, başının arka tarafından oluk gibi kan akıyordu. Vurulmuştu.

 

 

"A-abi... Noldu?... Abiii..." diye yanına gidiyorken, bir anda durup donması bir oldu. "Öl-öldü." Aceleyle bir merdivene, bir bana, bir de etrafa hızla göz gezdirip, tam merdivenden aşağıya inip yukarı çıkan Ateş’i fark etti. "Be-ben yapmadım!" Parmakları abi dediği ama artık ölü olan adamı işaret ederek konuşmaya devam etti. "O- o öldürdü... Lütfen bana bir şey yapma... Özür dilerim, lütfen beni öldürme."

 

 

Ateş silahını önce Koray’ın başına bastırıp, sonra vazgeçip diz kapağının biraz altına iki el ateşledi. "Ahhhh!"

 

 

"Bu benim olanı ikinci kez kaçırdığın için, diğeri ise canım istediği için... Bir daha canımı sıkarsan, bu halini sana aratırım," demişti ama Koray ikinci kurşunu yediği gibi korkudan ve acıdan bayılmıştı.

 

 

O an, o kara gözleri etrafta beni aradı ve göz göze geldik. 2 dakika önce gördüğüm kişi Boran Karaca’ydı; korkusuz ve acımasız. Şimdi bana bakan kişi ise Ateş; benim sevdiğim, sevgilim olan kişiydi.

 

 

"Su... İyi misin birtanem? Özür dilerim, çok çok özür dilerim, sana bunları yaşattığım, bu pisliklerin leşini gördüğün için çok özür dilerim," derken bir yandan ellerimi çözmüş, biraz zorladığım için kızaran yerlere birer öpücük kondurdu ve ayaklarımı çözdü. Yüzümü tutup gözlerimdeki yara ya da zarar gören bir yer olup olmadığına baktıktan sonra yüzümü avuçlarıyla tutup, yüzüme baktı, sonra sıkı sıkı sarıldı. Ne zamandır gözyaşlarımı tutuyordum, bilmiyorum ama Ateş’i görünce bütün biriktirdiğim şeylerin kapağı açılmışçasına gözyaşlarım akmaya başlamıştı. "İyi misin Su, neden ağlıyorsun birtanem?"

 

 

"Ço-çok korktum Ateş... Sen ba-bana dedin ama ben inanmadım... Bana kimse bir şey yapamaz, rahat ol dedim, sana inanmadığım için çok özür dilerim."

 

 

"Geçti... Geçti güzelim... Bu da iki olsun, bir daha başına bir şey gelmesine izin vermeyeceğim... Sana söz veriyorum," dediğinde boynuna sıkı sıkı sarıldım. O sırada merdivenden sesler gelince korkuyla Ateş’e daha fazla tutunmuştum ki Akın abimin geldiğini gördüm.

 

 

"Su... İyi misin? Bir şey olmadı değil mi? Bir şeyin yok?" Gözlerini bana dikip cevap almak istercesine bakarken ağladığımı fark edip, o da hızlı adımlarla yanıma gelip iyi olup olmadığımı kontrol etmek istedi. "Abi, kötü bir şey mi olmuş? Neden ağlıyor?"

 

 

"İyi aslanım, iyi, korkmuş sadece... Hadi eve gidelim, Su da biraz dinlensin."

 

 

"Tamam abi, bu Koray’ı ne yapacağız?"

 

 

"Bir bırak, cezasını ben zaten verdim. Artık birini kaçırmayı, yürümeyi bile yapamayacak."

 

 

"Nasıl yani?"

 

 

"Ambulansı ara… Artık yürüyemeyeceğinden eminim, en azından yaşarken pişman olarak geçirsin her anını."

 

 

"Bülent Bey’e haber verelim mi?"

 

 

"Evet, aramasın, iyi olduğunu da söyle, merak etmesin."

 

 

"Bülent ne alaka? Bana da anlatır mısınız?"

 

 

"Kuzenin Bülent, doktor olmasının yanı sıra başka misyonları da varmış… Öz baban, kuzenini kendi varisi gibi yetiştirip mafya gibi eğitmiş. Senin kaybolduğunu öğrendiğimizde o geldi evine. Biz durumu anlattık, o da yardım edebileceğini söyledi. Bildiğin silahı ve adamlarıyla seni karış karış aradı."

 

 

"Yani o da mı?"

 

 

"Evet aşkım, o da mafya, ama o hayatta kurtarabiliyor, benim aksime."

 

 

"Hepinize çok teşekkür ederim… İyi ki varsınız."

 

 

"Asıl sen iyisin, iyi ki varsın… Sana bir şey olsa, ortalık nasıl yakıp kavruluyor görürlerdi. Ölmek ya da sakat kalmak, bu şerefsizler için bir ödül."

 

 

"Sizi çok seviyorum."

 

 

"İnşallah beni, diğer sevdiklerinden ayırıp daha fazla seviyorsundur, sevgilim."

 

 

"Şüphen olmasın." diyerek tebessüm ettim. Çünkü, benim gülümsemem için böyle yaptığını biliyordum.

 

 

"Hadi eve gidelim Ateş..."

 

 

"Gidelim birtanem. "

 

 

 

 

🌹

 

 

 

 

Helloğğğğ

 

 

Ne dersiniz Su ve Boranı evlendirsek mi artık yaaa?

 

 

Cevaplarınızı bekliyorummm

 

 

 

Bölüm : 07.12.2024 20:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...