51. Bölüm

50.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

Pasta yerken Ateş'in ortaya attığı bir fikirle neredeyse iki haftadır evlilik hazırlıkları yapıyorduk. O beni seviyordu, ben de onu seviyordum. Sonuçta neyi bekliyorduk ki, değil mi?

 

 

Nikahı İstanbul'da yapmaya karar verince biz hazırlıklarla uğraşıyorduk, annemler ise davetiye listesini çıkarıyordu. Herkes nikaha gelecekti. Ama Ateş'e, "Babaannene haber vermeyecek miyiz?" dediğimde yüzü asılmıştı. Yine de hemen toparlanıp boynunu sola eğdi, ellerini iki yana açarak gülümsedi.

 

 

"Su... Bak sevgilim," diyerek elimi tuttu ve konuşmaya devam etti. "Babaannem beni torunu yerine koymamış bir kadın... Gerektiğinde çalışanlarına bile benden daha fazla değer verir. O yüzden, yine sen bilirsin ama... Çağırmasak olur mu? Bu hayatta kendim için yaptığım tek şey, seninle bir hayata adım atmak. O da babaannem yüzünden zehir olsun istemiyorum. Beni anlıyorsun, değil mi bebeğim?"

 

 

"Sen nasıl istersen sevgilim... Ben sadece sormak istedim. Tanışmadığımızdan dolayı da olabilir..."

 

 

"Sana şöyle diyeyim: Hadi beni boş ver. Bak, Akın bu dünyada en ılımlı, her şeye pozitif bakan, uyumlu biridir. Ama o bile sevmez babaannemi. Yüzüme karşı söylemez ama mimikleri o kadar belli ediyor ki inanamazsın."

 

 

"Öyle diyorsan baskı yapmayacağım."

 

 

İşte bu yüzden babaannesini çağırmayacaktık. Net ve kesindi.

 

 

Bugün ise Ateş, birkaç işi olduğunu söylemiş ve gün boyu holdingde olacağını, bir şeye ihtiyacım olursa istediğim zaman arayabileceğimi belirtmişti.

 

 

Evet... Bunları, aşkından ölüp ölüp dirildiğim, yatak döşek "Seni seviyorum" diye bayıldığım adam söylemişti. Telefonumu elime alıp esmer şekerime mesaj yazma isteği o kadar ağır bastı ki dayanamayıp hemen yazdım:

 

 

Ben: Yoğun musun, esmer şeker? 12:32

 

 

Mesajı yazıp telefonu yerine koydum. Art arda yazmamak için kendimi zor tutuyordum, o yüzden telefonu da biraz uzağa koydum. Kaç dakika geçti bilmiyorum ama çok fazla olmamıştı ki mesaj sesi duyuldu. Hemen telefona uzanıp okumaya başladım.

 

 

Sevgilim: Ne zamandır bana böyle yazmıyordun, işin garip tarafı sanırım hoşuma gidiyor. Artı olarak işler biraz yoğun ama senin özleminden atak geçiriyorum sanırım... 12:34

 

 

Sevgilim: Geleyim mi yanına? 12:34

 

 

Yaaa, sorduğu soruya bak! Ben hiç "Gelme" der miydim? Ama yoğun olmasa da geleceğini bildiğimden içim el vermedi.

 

 

Ben: Yok şekerim, gelme... Biraz özleyince yazayım dedim. Sevgilim bana yazmaya gerek duymadığı için olsa gerek. 12:40

 

 

Mesajını hemen görmüştüm, hatta çabucak cevap da yazmıştım ama meraklı gibi gözükmemek için ne kadar geç gönderebilirsem o kadar geç gönderdim.

 

 

Sevgilim: Tamam, anlaşıldı... 10 dakikaya yanındayım. 12:41

 

 

Ateş'in mesajını görünce hemen şakayı bırakıp normal konuşmaya karar verdim. Çünkü ben Ateş'i tanıyorsam, bu konularda hiç makası yoktu.

 

 

Ben: Hayır! 12:41

 

Ben: Şaka yaptım sevgilim, gelmene gerek yok. 12:41

 

Ben: Ateş, cevap verir misin? 12:42

 

Ben: Ya Ateş, böyle olunca çok geriliyorum, bak! Cevap verir misin? 12:42

 

Ben: Zaten eve gelmene kaç saat kaldı ki... Şaka yaptın, değil mi sevgilim? 12:43

 

 

Mesajı gördü ama ilk birkaç dakika hiçbir şey yazmadı. "Yazıyor..." ibaresini görünce derin bir nefes verdim. Şaka yaptığını düşünerek rahatladım.

 

 

Sevgilim: Çok geç. Asansördeyim. 12:48

 

Sevgilim: Ben de mazeret arıyordum sevgilim. 12:49

 

Sevgilim: Gerilmene gerek yok. 12:49

 

 

Ne kadar utanmış olsam da mutlu olmuyor da değildim. Sonuçta kızdığı için değil, özlediği için geliyordu, değil mi? Tam gülümsemeye devam ederken telefonu koltuğun üzerine bırakacaktım ki bir mesaj daha geldi.

 

 

Sevgilim: Bu arada seni çok sevdiğimi söylemiş miydim? 12:51

 

Sevgilim: Söylediysem de önemi yok aslında. 12:51

 

Sevgilim: Seni seviyorum, Kardelenim. 12:52

 

 

Ben: Ben de seni çoook seviyorum, esmer şeker! 12:52

 

 

Sevgilim: Hani sen "Esmer şeker" diyorsun ya... Bunu ben yanına gelince de söyle, lütfen. 12:53

 

 

Sevgilim: Bir kerede sesinden duyalım ama, değil mi? 12:53

 

 

Söyleyemeyeceğimi o da biliyordu ama benim utanmamdan ve kıpkırmızı olmamdan memnun olduğu için durup durup bana böyle şeyler söylüyordu. Ama bu sefer utanan ben olmayacaktım.

 

 

Ben: Nasıl istersen. 12:54

 

 

Mesajı yazıp gönderdim. Ne tepki vereceğini bilmiyordum ama sonuçta yalnızdık. Adama "Sevgilim" derken utanmıyorsam, iki şakalaşmaya da uyacağım.

 

 

Ne zamandır tırnaklarımı gerginlikten kemirdiğimi bilmiyorum ama kapının zili çaldığında hızla fırlayıp çelik kapıyı açtım.

 

 

Başı eğikti. Ama ben kapıyı açınca ağır çekimde başını kaldırıp kara gözlerini gözlerime sabitledi.

 

 

"Son mesajını okuyunca daha fazla bekletmeyeyim dedim." Elindeki telefonu hızla iki yana salladı. "Açıkçası heyecanlandım..."

 

 

Gülümseyerek kapıyı sonuna kadar açtım, içeri geçmesi için bekledim.

 

 

"Ateş ya... Gerçekten inanamıyorum, bu yüzden işi bırakıp geldiğine." Başımı iki yana sallayıp gülümsedim. "Bazen ne zaman ne yapacağını hiç belli olmuyor-"

 

 

Cümlemi tamamlayamadan belimden tutup kendine daha çok yaklaştırdı. O an ne diyeceğimi, ne söyleyeceğimi, en son ne dediğimi bile unuttum.

 

 

"Yapabileceklerimi hayal gücün bile yetmez, Su. Bir de sonunda sen varsın ya... Kendim için tek sınırım, sınırsızlık." diye fısıldayıp yanağıma küçük ama anlamlı bir öpücük kondurdu.

 

 

Salona sarmaş dolaş girdik.

 

 

"Ateş Bey, insan bir hediye falan alır... Farkında mısın bilmiyorum ama kızı alınca hediye almıyorsun. Yoksa gerçekten evlilik aşkı öldürüyor mu?"

 

 

"Bak sen! Kızı alınca hediye almıyormuşum, öyle mi? Diğerini söylemek bile istemiyorum. Sence evlilik bizim aşkımızı öldürebilir mi?"

 

 

"Bilemiyorum artık."

 

 

Çoktan koltuğa yayılmıştık. Sözde trip atıyordum ama adama ahtapot gibi yapışan da bendim.

 

 

"Seni mutlu eder mi bilemem ama bir şey var... Burada değil, onu söyleyeyim de."

 

 

Bu sözleri duyunca hızla başımı kaldırıp gözlerinin içine baktım. Düşünürcesine ince, uzun parmaklarını çenesinin altına sürdü.

 

 

"Ne? Ne? Hadi söyle! Ateşşş, benim meraklı olduğumu çok iyi biliyorsun."

 

 

"Evet, çok iyi biliyorum."

 

 

Sonunda karar vermiş gibi aniden ayağa fırladı.

 

 

"Hadi kalk, gidiyoruz."

 

 

Hızla başımı sallayıp ben de ayağa kalktım.

 

 

"Bekle... İki dakikaya hazırım!"

 

 

"Tamam, sevgilim."

 

 

Kalktığı yere geri otururken ben de hızla odama yöneldim. Üzerime salaş beyaz bir sweatshirt ve tayt giyip aynaya baktım. Bence benim tarzım buydu. Saçlarımı dağınık bir topuz yaptım, kirpiklerime biraz rimel sürdüm ve son dokunuşu parfümle tamamladım. Yaz aylarında olduğumuzu hatırlatayım, sweatshirt inceydi, o yüzden bunaltmıyordu.

 

 

Hazır olduğumda odadan çıkıp Ateş'in karşısına geçtim. Beni beğeniyle süzdü. Parmaklarından tutup kaldırmaya çalışırken nasıl durduğumu bilmiyordum ama o, komik bulmuş olacak ki otuz iki dişini sergileyerek kahkaha attı.

 

 

"Tamam tamam... Bu hâllerin, kıyafetlerinle birleşince öyle güzel bir şey çıkıyor ki... Bu sadece sana yakışır. Özellikle şu kokun yok mu? O bambaşka bir evre, beni benden alan bir şey ve inan adını koyamıyorum."

 

 

"Yaa Ateşş..." Başımı sol omzuma yatırdım. "Hadi gidelim artık, beni utandırıyorsun."

 

 

"Utanmak da bir sana yakışıyor. Ne diyebilirim ki... Eskiden biri bana, 'Karşına biri çıkacak ve sen onda hiçbir kusur bulamayacaksın,' dese hayatta inanmazdım. Ama şimdi? İmkânsız olamayacak kadar gerçek."

 

 

"Tamam, vazgeçtim. Seninle burada kalalım."

 

 

"Nedenmiş o?"

 

 

"Bilmiyorum, seni çok seviyorum... Ve benim için işini bırakıp gelmiş bir adama, yorgun olduğunu bile bile dışarı çıkmak için ısrar etmek bana saçma geliyor."

 

 

"Bence de... Sadece bu konuda saçmaladın ama... İstemesem kimse bana bir şey yaptıramaz. Zaten gidelim diyen de benim. Sence, zorlayan ben miyim? Yoksa sen mi?"

 

 

"Ben."

 

 

"Bunu sen istedin!"

 

 

Bir anda önümde eğildiği gibi beni sırtına aldı. Kahkaha atarak, "Söyle bakalım, şimdi zorlayan kim?" diye sordu.

 

 

"Bu sefer de sen gibi duruyorsun."

 

 

Tam omzundan yavaşça ineceğimi düşünüyordum ki bir anda belimden kavrayıp bacaklarımı iki yandan beline doladı.

 

 

"Gözlerini görmezsem özlüyorum... Böyle daha iyi," dedi ve dudaklarıma masum bir öpücük kondurdu.

 

 

Gülerek evden çıkıp arabaya kadar beni taşıdıktan sonra kapıyı açıp özenle ön koltuğa yerleştirdi. Kendisi de hızlı adımlarla sürücü koltuğuna geçti, arabayı çalıştırırken bir yandan da elimi tutmayı ihmal etmiyordu.

 

 

"Eee, nereye gidiyoruz?"

 

 

"Seni Boran'la tanıştıracağım... Biliyorum, hafıza kaybımdan sonra bir anda her şeyi hatırlamam ve bir şekilde sana kendimi anlatamamam içime öyle bir dokunuyor ki... Beni tanıyorsun ama geçmişimi bilmiyorsun.

 

 

Su Kaya, Boran Karaca'nın hayatını tanımaya hazır mısın?"

 

 

💦

 

 

Ben geldimmm

 

 

Yeni bölüm beklediğinizin farkındaydım.

 

 

Eeee yazarınız sizi kırarmı?... Aslaaaa

 

 

İşteee yeni bölüm

 

 

Keyifli okumalarrr

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 08.02.2025 20:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş