
İki gün geçmişti, annemler artık gitmeleri gerektiğini söyleyip dün akşam gitmişlerdi. Benim de sınavlarım başlamıştı ve başımı kaşımaya bile vaktim yoktu. Hemen çantamı hazırlayıp evden çıktım. Biraz daha oyalanırsam okula geç kalacaktım, bu yüzden yürümek yerine bir taksi çevirip okulun ismini söyledim. Yaklaşık beş dakika sonra okula varmıştım. Taksi'yle gelmeme rağmen neredeyse iki dakika gecikmiştim ve "Okulun önünde yatsam mı acaba?" diye düşünmekten kendimi alamamaya başlamıştım. Sınıfa girdiğimde hocanın henüz gelmediğini görünce Sevda'nın yanına oturdum.
"Yine geciktin kuzu, bunu nasıl başarıyorsun bilmiyorum. Ben bile tam zamanında geldim ya!" diyerek kahkahalar attı. Gözümü devirdim.
"Tabii ki sen tek, ben çağırınca geç gelirsin, unutmuşum," dedim. Tam bana bir şey söyleyecekti ki hocamız içeri girdi.
"Günaydın çocuklar! Hadi şu sınava başlayalım artık, herkese başarılar!" diyerek kağıtları önden arkaya dağıtmak için masalara verdi.
🪐
Sınav iki saattir devam ediyordu ve benim gayet iyi geçmişti. Gözlerim yorgunluktan açılmıyordu bile; eve gidip hemen uyumam lazımdı. Hatta burada bile uyuyabilirdim. Otobüs durağına giderken biraz ilerisinde insanlar toplanmıştı. Nedenini merak ederken uykumun kaçtığını hissettim ve kendimi o kalabalığın içinde buldum. Genç biriydi; araba çarpmış olabilirdi. Ambulans gelince kimse gitmemişti yanına, tanıdığı biri yoktu. "Onunla ilgilenen biri, tanıdığı kimse yok mu?" diyerek bana bakan doktora karşı istemsizce kendimi suçlu hissetmiştim. Yanına bindim, nedenini bilmiyordum ama üzülmüş olabilirdim. Ambulansın içinde adamı kontrol edenlerin dediklerinden hiç anlamamıştım; tek anladığım, kafasının üzerine düşmüş ve beyin kanaması olabilirmiş. Uzun boylu ve esmer biriydi. Fakültelerin olduğu yerdeydi; belki sevgilisini ya da arkadaşını bekliyordu, hatta belki kardeşi bile olabilirdi. Ama böyle bir şey varsa benim yanında ne işim vardı? Onunla ilgilenen doktor cüzdan, kimlik falan aramıştı ama yoktu. Telefonu bile yoktu.
"Hastanın üzerinde hiçbir şey yok. Ailesine nasıl ulaşacağız?" dedi biri.
"Hastaneye gidince bildiririz. Bizi ilgilendirmez," dedi diğeri. Bana dönüp ağzını açınca "Bilmiyorum," dedim sadece. Kadın kafasını sallayıp adama bakmaya devam etti. En az yirmi dakikada ambulans durmuştu. Hemen aşağıya indik ve yoğun bakıma aldılar; durumu kritik olabilirmiş. Herkes çok telaşlıydı, belki de ben öyle görüyordum. Kafam durmuş gibiydi, hiçbir şey düşünemiyordum. İçerden çıkan doktor:
"Hastanın yakını kim?" diye sordu. Yanına gittim.
"Ben onun yanında geldim efendim. Durumu nasıl?" dedim.
"Ailesini tanıyor musunuz?" diye sordu.
"Hayır, sadece ben geldim. Durumu iyi mi?" dedim.
"Şimdi tomografiye alacağız, beyinde hasar olduğunu düşünüyoruz. Teşhisi koymak için bütün önlemleri aldıktan sonra tekrar konuşalım," dedi.
"Peki, teşekkür ederim," dedim. Doktor kafasını sallayıp koridorda yürümeye devam etti. O sırada yoğun bakımın kapısı açıldı ve adamı çıkardılar; yüzü solmuş gibiydi. Ailesinin kim olduğunu bilmiyordum ama sadece durumunun iyi olmasını istiyordum. Telefonumun çalmasıyla çantamdan telefonu çıkardım. Arayan Sevda'ydı.
"Aşkım, sınavın kötü mü geçti? Neredesin?"
Şu an Sevda'ya söylememekte karar kıldım.
"Evdeyim, uyuyordum Sevda, nerede olabilirim ki?"
"İyi, kapıyı aç o zaman. Evinin önündeyim çünkü. Uykun bu kadar ağır mıydı senin, yaaa?" Şimdi ne diyecektim? Diğer seçeneğe başvurdum.
"Koray çağırdı, oraya gidiyorum. Sen kızarsın diye söyleyemedim, özür dilerim."
"Kızım, sevgilinle buluşacaksın diye neden kızıyım yaaa? En kısa zamanda bana da evinin anahtarını ver, ağaç oldum ve şimdi geri döneceğim."
"Tamam canım, ayarlarım en kısa zamanda."
"Tamam, bys!" dedikten sonra telefonu kapattım. Sevda'ya söyleyemezdim; ne diyecektim? "Hastanedeyim, tanımadığın bir adamın durumunu öğrenmek için bekliyorum mu?" Tamamen saçmalıktı.
🪐
Aradan dört gün geçmişti. Hastaneye numaramı vermiştim; bir şey olup gözünü açarsa beni arayacaklardı. Ben de eve gelip biraz uyumaya karar verdim. İki gündür pek evden dışarı çıkmıyordum, telefonu açmak istemiyordum. O adamın durumunu merak etmekten gözüme uyku gitmiyordu. Telefonum çalınca kimin aradığına baktım; bir numara arıyordu.
"Evet?" dedim.
"Su hanımla görüşüyorum, değil mi?"
"Evet, buyurun."
"Hastanız gözlerini açtı. Haber verin demiştiniz."
"Evet, evet, şimdi hemen geliyorum," diyerek telefonu kapatıp hazırlanmaya başladım. Altıma bir tayt, üstüme hemen bir bluz geçirdim. Saçlarım açıktı, hemen ceketimi alıp evden çıktım. Hastaneye yarım saat içinde geldim ve adamın olduğu odaya girdim. Kaşlarını çatarak bana dönmüştü. Kapkara gözleri vardı. Boş boş yüzüme bakıyordu; haklıydı da...
"Özür dilerim, ben senin iyi olduğunu öğrenince heyecan yaptım sanırım," dedim.
"Kimsin?" ağzından çıkan tek kelime beni durdurdu. Sesi çok hoştu; zaten yakışıklıydı da ama sesi de hoştu. Hastane kıyafetleri içinde biraz tuhaf duruyordu ama çok yakışıklıydı. "Kimsin diyorum, cevap vermeyecek misin?" Cevap vermeyi unutmuştum. Bu duruma sonra gülücektim.
"Ben Su, senin yanında buraya geldim. Seni tanımıyorum, durumunu merak etmiştim sadece."
"Adım ne benim?" İkinci sorusu beni şoka sokmuştu.
"Ne demek adım ne?"
"Duydun işte, adım, yaşım, soyadım, ne!"
"Bilmiyorum, doktor birazdan gelir, ona sorarız neden hatırlamadığını," dedim. Başını sallayıp pencereden dışarı izlemeye başladı. "Şey, ben de oturabilir miyim?" dedim.
"Otur, bana sormana gerek yok," diyince boş sandalyeye oturdum. Arada kaşını çatıp sonra tekrar düzeltiyordu. Doktor içeri girince ayağa kalktım.
"Nasıl hissediyorsunuz?"
"Bomboş, hiçbir şey yok kafamın içinde."
"Anlıyorum, bir şey hatırlamıyor musunuz yani?"
"Evet, kafam durmuş gibi."
"Haklısınız, siz dinlenmeye devam edin. Su hanım, sizinle dışarıda konuşalım mı?"
"Olur, konuşalım," diyerek kapının dışına çıktık.
"Beyfendiyi duydunuz. Durumu iyi, sadece geçici hafıza kaybı yaşıyor. Beyninin hafıza bölümünde ödem oluşmuş. O şişlik geçinceye kadar hafızasını kaybetti. İsterseniz bugün taburcu edebilirsiniz."
"Peki, doktor bey, teşekkür ederim."
"Rica ederim, iyi günler," diyerek gitti.
İçeri girip sandalyeye oturmaya başladım. Onu nereye götürebilirim? Benim evime gitsek, Sevda geldiğinde görürse...
"Ne dedi?" onun sesini duyunca başımı kaldırdım.
"Durumun iyiymiş, istersen taburcu olabilirmişsin bugün."
"Kalıcak yerim yok."
"Birkaç gün ben de kalırsın, olmaz mı?"
"Senin rahatsız etmeyeyim şimdi, kim bilir ne zaman hatırlayacağım her şeyi?"
"Doktor net bir şey demedi. Rahatsız etmezsin. İyileşinceye kadar kalırsın, hatırlayınca gidersin, olur mu?"
"Tamam, teşekkür ederim o zaman... Bugün çıkış yapsak, burayı hiç sevmedim."
"Tamam haklısın, ben işlemleri hallediyorum."
"Ben hazırlanırım o zamana kadar."
Başımı sallayıp çıktım. İsmini bile bilmiyordum; onu benim evde nasıl saklardım? Bunu şimdi düşünmemem lazım; onun iyi olması daha önemli. Belki kısa sürede hatırlayabilir de, boşuna düşünüyordum.
🪐
İşlemleri hallettim, eczaneden ilaçları aldıktan sonra taksiyle eve döndük. Onu oturma odasına bıraktım, üzerimi değiştirip odanın düzenine baktım. Onu buraya yatırmam gerekiyordu; iki odam vardı, bir de oturma odası...Sevda diğer odada, arada kalıyordu. Bu yüzden en iyi seçim benim odamdı. Mutfakta geçip internetten mercimek çorbası tarifini buldum, onu yaptıktan sonra ekmek dilimleyip yanına gittim.
"Sana çorba yaptım. Tadına bakmadım ama umarım güzel olmuştur, afiyet olsun." Oturduğu koltuğun yanına koyup ben de tekli koltuğa oturdum.
"Eline sağlık, teşekkür ederim."
"Hadi tadına bak, nasıl oldu acaba?"
"Kendine de bir tabak hazırlasaydın ya."
"Yok, ben çorba sevmem pek. Bu senin için, belki bundan sonra sen de sevmeyebilirsin. Çorba'nın kötü olma ihtimali var çünkü," dedim. Bir kaşık alıp ağzına götürdü. Kaşlarını çatıp kafasını salladı.
"Güzel olmuş, eline sağlık tekrardan."
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten güzel, eline sağlık."
"Afiyet olsun. Şey, benim birkaç çizim yapmam gerekiyor, izin verirsen burada yaparım, olur mu?"
"Olur, tabii. Burası senin evin sonuçta..."
"Tamam, hemen geliyorum. Ben ses de çıkarmam, masanın üzerinde çizerim," diyerek koşa koşa odama gittim, çizim malzemelerimi alıp masanın üzerine koydum.
"Ne çizeceksin?" onun sesini duyunca hemen ona baktım.
"Bilmiyorum ki, hoca size enteresan gelen bir şeyin resmini çizin dedi. Aklıma hiçbir şey gelmiyor."
"İyi, o zaman beni çiz. Şu an hayatındaki en enteresan şey benimdir herhalde," dedi ve dudağının kenarına kıvrılarak gülümsedi. Benimle dalga geçtiğini anladım. Biraz dalga geçmekten zarar gelmezdi, değil mi?
"Aslında doğru söylüyorsun, seni çizeyim. Bunun için bana dönüp bakman lazım." Hemen başını bana döndürüp kaşını çattı.
"Sen ciddi misin?"
"Evet, ciddiyim. Ne var bunda? Hadi gel," dudağının kenarı yine yukarıya kalkınca ne düşündüğünü anlamadım ama bir şey yapacağını hissediyordum.
"Gelelim bakalım," diyerek masaya oturdu ve gözlerimin içine bakarak, "Nasıl durmamı istersin?" diye sordu.
"Hmmm, elini çenenin altına koy ve aynen böyle kal."
"Nasıl istersen," diyip çenesinin altına elini koydu ve bana bakmayı sürdürdü.
"Bana bakmak zorunda değilsin, başını başka yöne çevirebilirsin."
"Yok, iyi böyle. Çizmeye başla istersen." Dudağının sırıtışına kadar heykel gibi tam bir saat bekledi.
"Seni de yordum, değil mi? Kusura bakma, istersen bırakabilirsin. Az kaldı zaten."
"Yok, sorun değil. Bitinceye kadar beklerim," diyip gözlerini yüzüme dikmeye devam etti. Yüzümün her santimini ezberlediğine emindim. Gözleri bir ara saçlarıma kayıyordu; uzun ve siyah saçlarıma. Gözlerime de bakıyordu; aslında böyle durmak zorunda değildi de, çok sıradan biriydim. Gözlerimde siyaha yakındı; tahmin edilebilir bir yüze sahiptim sonuçta... En sonundaaaa...
"Bitti!" diyip kalemi kenara bıraktım. Neredeyse gözünün içine sokup, "Nasıl olmuş?" diye sordum.
"Güzel oldu. Hoca baktıktan sonra resmimi bana verirsin, değil mi?"
"Yani istersen şimdi de alabilirsin; aslında ben başka bir şey çizerim," dedim. Öyle bir kahkaha attı ki, boş boş yüzüne baktım.
"Şaka yaptım. Senin çizimin sonuçta. Eğer benim işim bittiyse, bir su içip gelsem olur mu?"
"Tabii, dur, ben getiriyim."
"Ben alırım, sen resmini bitir."
"Bitti ki," dememle bana öyle baktı ki, sırf o daha fazla bakmasın diye öyle dediğimi anlamış gibiydi. O gidince ben de resmimin son düzeltmem gereken yerlerini bitirdim. Gerçekten çok güzel olmuştu. Zaten çok yakışıklıydı; belki sevgilisi vardı. Kendimi bir ara tokatlamayı not aldım. Arkasından mutfağa girdim; o çekmecelere bakıyordu.
"Ne istemiştin, ben vereyim," dedim.
"İlaçlarımı arıyordum da, bulamadım. Nereye koymuştun?"
"Olmaz öyle; aç karnına içemezsin ki. Ben sana yaptığım çorbadan katarım ya da istersen başka bir şey sipariş de edebiliriz, tabii..."
"Yok, senin çorbandan olsun. Tadı çok güzeldi."
"Tamam, sen geç içeri; ben de sana çorbayı getireyim."
"Tamam," diyip mutfaktan çıktı. Çorba'yı bu kadar övünce, tadına bakmak için kaşıkla tencereden biraz çorba aldım. Ağzıma kaşığı sokmamla öğürmem bir olmuştu. Çorba şekerliydi çünkü; rezil olmuştum resmen. "Allah kahretsin ya!" diye içimden geçirdim. Hemen yeni bir çorba yapıp yarım saat içinde yanına gittim.
"Geciktim, kusura bakma; çorbayı ısıttım da," dedim.
"Sorun değil," diyip çorbanın tadına baktı ve yine kaşlarını çattı. Bu sefer tadına bakmıştım; gayet güzeldi. Şimdi neden böyle yapmıştı ki? "Bu önceki çorba değil," diyip direkt gözlerime baktı.
"Şekerli olduğunu bana neden söylemedin? Bir de o kadar çorbayı içtin; nasıl içtin hala anlamış değilim."
"O çorba gerçekten güzeldi; onu daha çok beğenmiştim."
"Nasıl yani, sen şekerli mercimek çorbasını sevdin mi?" diyip kıkırdayınca kaşını çattı.
"Neden sevmemem mi gerekiyordu? Çok güzeldi," diyip homurdanınca, huysuz biri olduğuna karar verdim. Daha çok gülerek tekli koltuğa oturdum.
"Yarın sana bir şeyler alalım, istersen. Kıyafet falan,olur mu?"
"Tamam, hallederim. Ben, sen zahmet etme."
"Yarın dersim yok; ikimiz gideriz, olur mu? Benim odamda yatarsın, ben de diğer odada... Yarın biraz da kişisel malzeme alırız, hem."
"Ben kalırım diğer odada."
"O oda küçük; benim odam daha iyi senin için. Ben kalırım orada."
"Nasıl istersen. Saat geç oldu, ben yatsam olur mu?"
"Tabii ki; koridordaki en son oda. İyi geceler."
"İyi geceler," diyip gitti. Ben ihtiyacım olan şeyleri Sevda'nın kaldığı odaya getirmiştim ama oda biraz pembeydi; tam bir kız odasıydı... :)
Sevda'ya söyleyeceğim şeyi de bulmuştum; Sevda köpekten çok korkardı ve köpek aldığımı, biraz da saldırgan olduğunu söylesem yeterli olurdu. O konuyu da çözdüğüme göre, Sevda'nın odasına girip yatabilirdim. Bugün baya yorulmuştum çünkü...
🌹
Bölüm ve Bennn
Kitabı oy ve yorumlarla taçlandırınnn.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 11.4k Okunma |
706 Oy |
0 Takip |
53 Bölümlü Kitap |