8. Bölüm

7.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

Sabah kalkınca biraz halsizlik vardı üzerimde. Yatakta çıkmak istemedim ama zorundaydım çünkü ismini bile bilmediğim birisiyle aynı evde kalıyordum. Tuhaf olan, kendisinin de adını bilmediği biriyle yaşamamızdı. Yakışıklı, bir o kadar da etkileyici biriydi. Bizim okulun yakınlarında ne aradığını hala bilmiyordum. Sorsam cevap bile alamazdım zaten. Belki de sevgilisi vardı... Of, Allah’ım! Nasıl bir işkencenin içindeyim ben ya? “Sabır, gerçekten sabır” diyerek yataktan kalkıp, kendimi güzel bir güne hazırlamış oldum.

 

 

Odamdan çıkıp elimi yüzümü yıkayıp mutfağa girdiğimde onu gördüm. Bir şeyler yapıyordu ve oldukça sessiz çalışıyordu.

 

 

“Günaydın.”

 

 

“Günaydın.”

 

 

“Ne yapıyorsun?”

 

 

“Omlet, krep... Ne dersen ama unu bulamadım, onu arıyorum.”

 

 

“Şey, evde un yok ki.” diyince yüzüme öyle tuhaf bir şekilde baktı ki, anlatamam…

 

 

“Ne demek un yok?”

 

 

“Ben genelde daha kolay şeyler tercih ederim ve pek kahvaltı yapan biri de değilimdir.”

 

 

“Anladım.” diyerek önüne baktı ve kaşını çattı. Acaba ne düşünüyordu? “O zaman ben de yumurtayı böyle pişiririm artık.”

 

 

“Sen zahmet etme, ben yaparım.”

 

 

“Sen de yaparsın ama bugün ben yapayım, sen de kahvaltılıkları içeri götür istersen.”

 

 

“Hangi kahvaltılıklar?”

 

 

“Dolabın içindekiler işte.” diyince dolabın kapağını açınca dolabımın başkasının olduğuna bile inanırdım ama net bir şekilde benim olmadığı belliydi. Her şey vardı dolapta. Ağızım açılıp kapanacakken, "Hadi ama, neye bakıyorsun öyle?" diyerek bana bakıyordu. Hayalle gerçek arasında bir sırıtışına şahit oldum sanırım... ya da ben öyle zannetmiştim. Emin değilim.

 

 

“T-tamam, ben götüreyim o zaman.”

 

 

“Götür bakalım.” Robottan hallice bir şekilde tepsiye ne bulduysam koyup dün resim çizdiğim masaya götürdüm. Ben masaya her şeyi koyarken, o da geldi, bir elinde tava, bir elinde de çaydanlık vardı.

 

 

“Eee, bardak getirmemişsin. Çayı neyle içeceğiz?”

 

 

“Hemen getiriyorum, sen başla istersen.” diyip mutfağa gittim. Benim evimde çaydanlık bile yoktu ki! Bu adam bunca şeyi nasıl almıştı? Bütün dolapları açmaya başladım ama ev benim olmaktan çıkmıştı.Benim evimde iki büyük boy bardak olurdu, bir de çay bardağım vardı. Önceden yoktu.Tabak sayım artmıştı mesela. Diğerlerini saymaya vaktim bile yetmeyebilirdi. Hemen iki çay bardağı, şeker ve çay kaşığı koyup masaya geldim. Ama hala başlamamış, beni bekliyordu.

 

 

“Sen başlasaydın ya, hemen geldim zaten.”

 

 

“Olur mu öyle şey, beraber başlarız.” diyince hafif bir tebessümle sandalyeye oturdum.

 

 

 

 

🌹

 

 

Kahvaltıdan sonra biraz daha oturup hazırlanıp dışarı çıktık. Alışveriş yapıp biraz da ev için alışveriş yapacaktım ama o alışverişi "neyle aldığı belli olmayan bir parayla" yapmıştı. Geriye kalan ona alışveriş yapmaktı ama bu da büyük bir sorundu çünkü hiçbir şeyi beğenmiyordu. Kendisi seçip kendisi beğenmiyordu ve biraz da huysuz olduğu için çok komik duruyordu. Benim önerdiğim şeyleri beğendiğini söyleyip alıyordu ama benim zevkime ne kadar güvenilirdi, orası bilinmezdi tabii...

 

 

“Pekii, bunlardan hangisi olsun?” diyip elinde iki kabanla geldi, biri gri, biri siyah. O kadar beklenti içinde bakıyordu ki, hayır demek biraz imkansızdı.

 

 

“Sana siyah yakışır ama gri de güzel.”

 

 

“Bence de siyah olsun.” diyince, gülmemek için kendimi zor tuttum. İşte hep böyle yapıyordu.

 

 

“Siyahı beğendiysen, bana neden soruyorsun ki?”

 

 

“Fikrini almak için.” gözlerini kaldırarak tam gözlerimin içine baktı, “Kararsız kalıyorum ve en son sinir olmaktan başka kazandığım bir şey olmuyor.”

 

 

“Şimdi nereye gidelim?”

 

 

“Bu kadar yeter ya, napacağım zaten bu kadar şeyi ben?”

 

 

“Ne demek yeter ya! Olmaz, ne aldık ki zaten?”

 

 

“Her şeyi aldık işte, daha ne alacağız ki?”

 

 

“Daha en sevdiğim yere anca geldik.” diyince, bana çok şüpheli bakmıştı.

 

 

“NERESİYMİŞ orası?”

 

 

“Gidince görürsün, bu kadar heyecanlanma.”

 

 

“Peki, görelim bakalım neresiymiş.” diyip noktayı koymuştu.

 

 

 

 

❤‍🔥

 

 

Gözüme kestirdiğim bir kozmetik mağazasına girdik ve erkekler için olan bölümden bazı kişisel malzemelerini alması için ona izin verip, kendim hemen kadın parfümlerinin olduğu yere gittim ve parfüm seçmeye başladım. Parfüm benim zaafımdı ve kokuların içinde kaybolmayı çok seviyordum. Durup durup sıktığım parfümlerden sonra o kadar sıkılmıştım ki, neredeyse bırakıp gidiyordum ve hala karar verememiştim.

 

 

“İşin ne kadar sürecek acaba?”

 

 

“Ben bir parfüm buluncaya kadar.” diyerek homurdanıp parfümlere bakmaya devam ettim. Onun “Bence bunu alalım, bu senin kokuna da yakın, hem sana yakışır bence, istersen bir de buna bak.” dediği an kalbimin atışına yetişmek imkansız gibi hissettim. Kokumu nereden biliyordu? Hemen yanına gidip parfümü ona sıktım. Biraz burun kıvırsada hemen toparladı. Kolunu burnuma yaklaştırıp kokladığımda ne olduğunu anlamadım. Çiçeksi ama biraz da odunsu. Ben kokuya dalınca…

 

 

“Leylak.” demesiyle ona baktım.

 

 

“Ne?”

 

 

“Leylak, bu çok güzel kokar.”

 

 

“Ben de mi leylak gibi kokuyorum o zaman?”

 

 

“Evet, onun gibi huzur verici ve sakinleştirici.”

 

 

“Tamam, alalım o zaman. Sen ne yaptın, neler aldın?”

 

 

“Ben aldım her şeyi, hadi çıkalım artık buradan.”

 

 

“Parfüm aldın mı kendine? Bende sana seçerim, o zaman eşitleniriz.”

 

 

“Başka zaman alsak, sen seçersin, hem.”

 

 

“Tamam.” diyip ilerlerken suratımın asıldığını görünce, “Hadi alalım şu parfümü o zaman.” diyip önümden erkekler için ayrılan yere yürümeye başladı.

 

 

Evet, yarım saat aradan sonra hala parfüme karar verememiştim ve delirmek üzereydim. O, ne kadar bana “Bu güzel” desede, içime sinmiyordu ve bu moralimi bozuluyordu. Biraz daha parfümlere odaklanırken, çalışan bir kız:

 

 

“Hanımefendi, isterseniz buna da bakın. Pek tercih edilmez ama siz yine de bir bakın.”

 

 

Kafamı sallayıp yanına gittim, kolumda sıkacak yer kalmadığı için ona da parfüm sıkmaya başlamıştım. Artık şaşırmayıp, kolunu bana doğru uzattı. Koluna sıkıp beklemeye devam ettim, “Hadi ama ya, ne bu isteksizlik, sanki zorla alıyoruz.” diyip biraz bekledikten sonra, koklamak için burnumu yaklaştırdım. Aradığım buydu. Yağmurdan sonra ıslanan toprak kokusu, onu bana anlatıyordu. Şiddetli bir yağmur, ama arkasından gelen o toprak kokusu… İşte bu oydu.

 

 

“Bunu alıyoruz.”

 

 

“Beğendin mi bu kokuyu?”

 

 

“Evet, bu da sensin. Sert ama bir o kadar dingin ve rahatlatan. Bu sensin.” diyerek yüzüne baktım. O zaten bana bakıyordu. “Utanarak gözlerimi kaçırdım.” “Hadi gidelim, işimiz bitti.”

 

 

“Şu parfümleri ben öderim, sen dışarıda bekle. Sıra çok fazla.”

 

 

“Senin para nereden geliyor ya? Sabah ki alışverişte baya zorlamıştır seni.”

 

 

“Giydiğim kıyafetlerin cebinde buldum, dün öyle duracağına harcıyayım dedim işte, ne var?”

 

 

“Sen bilirsin de, benimkileri ben öderim, zahmet etme.”

 

 

“Sen beni evine aldın, izin ver de bu kadarını yapayım artık.” dedi ve zifiri kara gözlerini bana dikerek, “Teşekkür olarak da görebilirsin.”

 

 

Ne kadar hayır demek istesem de…

 

 

“Tamam, şimdilik böyle olsun, sonra hesaplaşırız ama.”

 

 

“Bana yine o çorbadan yaparsan, hesap kapanır.”

 

 

“Şekerli olan mı?”

 

 

“Evet, ne var ki? Ben sevdim.”

 

 

“Tamam, yaparım ama hesap kapansın diye değil, hesaba sonra bakarız.”

 

 

“Onu o zaman düşünürüz.” diyip göz kırptı. Parayı ödedikten sonra eve geldik. Ben ona çorbasını yapıp masada resim çizmeye başladım, o da televizyonda bir şey izliyordu. O kadar yorgundum ki, biraz da terlediğim için olsa gerek kötü hissediyordum. O masaya gelip:

 

 

“Sen iyi misin?” diye sorunca, yüzüne bakmak istedim ama gözümün kararması, kafamı kaldırmamdan daha hızlı olsa gerek. Her yer kararmıştı.

 

 

💙

 

 

Selammm

 

Umarım bölümü beğenirsiniz

 

Sizi seviyorummm

 

 

 

Bölüm : 14.09.2024 15:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...