9. Bölüm

8.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Başım biraz ağrıyordu ama idare edebilirdim. Neden böyle bir şey olduğunu anlamam biraz zaman alacaktı galiba. Kafamı sağa çevirdiğimde, onun başını koltuğun sırt kısmına dayayıp,kollarını göğsüne bağlayarak uyuduğunu gördüm. Büyük ihtimalle sabaha karşı anca uyumuştu.

 

 

Ses çıkarmadan etrafıma bakmaya devam ettim. Biraz oturmak istedim ama serumdan dolayı bu pek mümkün değildi. Sessiz olmam gerekiyordu. Çünkü daha yeni uyuduğu belliydi. Elime kumandayı alarak sırtımı dikleştirdim. Şimdi daha da iyi hissediyordum. Canım çok sıkılıyordu. Onu uyandırmak istememiştim. Yüzünü incelediğimde, çok güzel uyuduğunu, bebek gibi masum göründüğünü fark ettim. Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum ama gözlerimi açınca güneşin doğduğunu ve yüzüne vurduğundan dolayı uyandığını fark ettim.

 

 

"İyi misin? Doktorlar biraz tansiyonunun düştüğünü, ondan bayıldığını söylediler." dedi.

 

 

"İyiyim ama çıkalım artık, çok sıkıldım. Hem bir şeyim de yokmuş." dedim.

 

 

"Doktor muayene etmeden çıkmak yok, o zamana kadar dinlen istersen." dedi.

 

 

"Gerek yok ki, iyiyim zaten. Bir şey olsa ben anlarım." dedim.

 

 

"Aynen, bayılmadan önce de biliyordun, değil mi?" diye cevapladı.

 

 

"Yani pek sayılmaz, onu tahmin edemedim." diyince, çocuğun gözünde salak durumuna düştüğümü anlayıp sustum. Dudağının kenarı kıvrıldığında yüzümü istemeden asmıştım.

 

 

"Tamam işte, doktor gelsin, neden olduğunu anlatsın. Sen de yüzünü asma, böyle çok çirkin oluyorsun." dedi. Gözlerimi dikerek bakınca, "Şaka yaptım ama sen ciddiye aldın sanırım," dedi ve kahkaha attı. Şaşkınlığım gözle görülür hale gelmişti.

 

 

"N’oldu, neden öyle bakıyorsun?" diye gülmeye başlayınca, daha da çok şaşırdım.

 

 

"İlk defa bu kadar çok güldün." dedim.

 

 

"Bilmem, denk gelmemiştir sanırım. Çok komik bakıyorsun ama napabilirim ki, yüz ifadende çok komik duruyor." dedi.

 

 

"Gerçekten mi?" dedim. Neredeyse ağlayacaktım. Tam ağzını açıp bir şey diyecekken, doktor içeri girdi.O da konuşmaktan vazgeçip ağzını kapattı.

 

 

"Evet, nasılsınız, Su hanım?" dedi doktor.

 

 

"İyiyim, zaten kötü bir şey olduğunu da düşünmüyorum." dedim.

 

 

"Aslında öyle değil." diyip elindeki tahlillere bakarak, "Vitaminleriniz çok düşük, kansızlık da var, demir eksikliğiniz de var. Buna tansiyon da eklenince bayılmanız çok normal." dedi.

 

 

"Bunları ben biliyorum doktor bey ama ne yapsam yükselmiyor." dedim.

 

 

"Onun için size iğne yazmak zorundayım, Su hanım." dedi.

 

 

"Şeyyy, iğne olmasa hap falan olabilir mi?" diye sordum.

 

 

"İğne ile daha hızlı toparlanırsınız, sizin için daha iyi olur ama siz bilirsiniz." diyerek reçeteyi yazmaya başladı.

 

 

"Olmaz öyle şey, iğne daha iyi olur doktor bey. Siz Su'ya bakmayın." dedi. Kaşlarımı çatarak ona baktım. İğneden o kadar çok korkuyordum ki, bunu nasıl sesli dile getireceğimi bile bilmiyordum. İlk defa adımı söylemişti, iğne korkumdan bunu bile düşünmemiştim.

 

 

"Su hanım, içinde uygunsa iğne yazıyorum." diyip bana bakınca, kafamı salladım. Gülümseyip reçeteyi yazmaya devam etti. "Bir serum daha takalım, sonra çıkışınızı yapabilirsiniz." dedi.

 

 

"Yok, şimdi çıkabiliriz." dedim.

 

 

"Hayır, lütfen o serumu da yapalım, doktor bey." dedi ve bana kaşlarını çatınca, başımı çocuk gibi önüme eğmekten başka şansım kalmadı. Doktor, "İyi günler." diyip dışarı çıktı. "Çocuk gibisin gerçekten ya, bir daha bayılırsan ne olacak?" dedi.

 

 

"Bayılmazdım ki." dedim.

 

 

"Belli olmaz, o yüzden önlem almamız lazım." dedi.

 

 

"Tamam, öyle yapalım o zaman." dedim.

 

 

Hemşire gelip serumu değiştirip gitmişti. İğneyi ben uyurken takmışlardı, o yüzden sorun yoktu. İğneyi ikinci defa çıkarıp takmadıkları için iğne korkumu hala bilmiyordu. Pür dikkat yüzüme bakıyordu. Bunu nasıl saklayacağımı hala bilmiyordum.

 

 

🪐

 

 

İki, üç saate doğru serum ancak bitmişti. Artık can sıkıntısından patlamak üzereydim. Şu an odada yalnızdım, çıkış işlemlerimi yaptırmak için gitmişti. Ben de patlamak üzereydim. Bana kalsa şimdiye çoktan eve gitmiştim ama o çok titiz davranıyordu. Ben bayılınca telaşlanmış veya korkmuş muydu, bilmiyorum. Belli ki ondan böyle davranıyordu. Telefonum evde kalmıştı. Sevda falan da aramıştır kesin. Koray'la aramız zaten limoniydi, o yüzden trip attığımı düşünürdü. Ama Sevda aradıysa ne yapardım, hiçbir fikrim yoktu. Şu an yanımda tanıdığım hiç kimse yoktu. Ev arkadaşım olan ve ismini bile bilmediğim bir adamla birlikteydim ve bu durum tuhaf bir şekilde beni hiç rahatsız etmiyordu. Kapı açılıp hemşire içeri girdi, serumu kolumdan çıkarıp gitmişti. Kafamı yastığa koyup dinlenmeye başladım, çünkü boynum ağrımaya başlamıştı. Yaklaşık iki dakika sonra odadan çıkmıştı. Hemşire'nin arkasından giren Ev arkadaşım ise bana bakıp, konuşmaya başladı.

 

 

"Nasılsın? İyiysen çıkabiliriz." dedi.

 

 

"İyiyim, hadi nolur çıkalım yaa." dedim.

 

 

"Tamam tamam, hadi tut elimi, taksiyi ayarladım, zaten çıkıncaya kadar anca gelir." dedi.

 

 

"Ben yürüyebilirim, sana zahmet olmasın." dedim.

 

 

"Zahmet olsa elimi tut demezdim. Hadi artık, tut elimi." dedi.

 

 

"Gerek yok." diyip kendim ayağa kalkıp yürümeye başladım. İki adım bile atamamışken, tam düşecekken, onun beni tutmasıyla düşmekten kurtuldum.

 

 

"Hadi hadi, sanırım gidebiliriz artık." diyerek koluma girip benimle birlikte yürümeye devam etti. Eve geldiğimizde koltuğa oturtup, ortalıktan kaybolmuştu. Nereye gittiği hakkında hiçbir fikrim yoktu, o yüzden biraz uzanmaya karar verdim...

 

 

🪐

 

 

"Hadi uyan bakalım, iğneni ve ilaçlarını kullanman lazım. İlk çorbanı iç...bakalım, seninkiler kadar güzel olmuş mu?" dedi. Beni oturtup dizlerimin üzerine tepsiyi koydu. Bu kadar yakın olmamız şaşırtıcı derecede beni rahatsız etmiyordu. Birazcık hoşuma gidiyor bile olabilirdi. Başımı kaldırıp ona bakınca, bana beklentiyle baktığını görünce hemen çorbanın tadına baktım. Ama pek çorba sevmiyordum. Tabii ki onu kıracak değildim, o yüzden...

 

 

"Çok güzel olmuş, eline sağlık, bunu sen mi yaptın gerçekten?" dedim.

 

 

"Ne o, yakıştıramadınız mı bana?" dedi.

 

 

"Öyle demek istemedim. Benden yetenekliymişsin, benimki olmamıştı çünkü hatırlarsan." dedim.

 

 

"Gayet güzel olmuştu, haksızlık etme kendine... Çorba sevmediğini de biliyorum ama bunu şimdilik iç, olur mu?" dedi.

 

 

"Tamam, güzel olmuş zaten bitirmeden bırakmam, merak etme." dedim.

 

 

"Sonra menüyü biraz daha çeşitlendiririz, merak etme. Tek marifetim çorba değil, emin ol." diyip göz kırptı. Çok değişik hissetmiştim ama bunu ona tabii ki de belli etmeyecektim.

 

 

"Gerek yok ya, yemekleri sana yaptırmam herhalde. Zaten ayaklanırım ben birazdan, merak etme." dedim.

 

 

"Merak etmeme gerek yok, yemekleri yapabiliyormuşum demek ki. Sen de başka şeyleri üstlenirsin, yemekleri ben yaparım. Hem işleri bölmek gerekir, yoksa sana yük olduğumu düşünürüm." dedi.

 

 

"Saçmalama, yük olmak ne yaaa... Tamam, istediğin gibi olsun, yemekler sende. Bıktım yemek yapmaktan." dedim.

 

 

"Yemek işi sende, elimi bile sürmem zaten, yapamıyorum da." diyip gülümseyince, gözleri önce dudaklarıma sonra gözlerime kaymıştı.

 

 

"Çorbanı bitirdiysen, tepsiyi alayım. Birazdan gelir." dedi.

 

 

"Kim, birazdan gelir? Anlamadım." dedim.

 

 

"Hemşire'den rica ettin, senin iğnen için gelecek. Arayıp, geliyorum." diyerek ortadan kayboldu. Neden böyle bir şey yapsın ki? Kadın beni tanımıyor bile, kafam karıştı ama böyle olmazdı. Gelince zorla da olsa para verirdim. Sağlık ocağı buraya yakındı, ben de gidebilirdim aslında. Ama o böyle istediyse, elden de bir şey gelmezdi. Kapının çaldığını duyunca beni iyice korku sarstı. İğneden çok korkardım, onun da bilmediğine emindim...

 

 

"İyi günler efendim."

 

 

"İyi günler." dedim.

 

 

"Ben beyefendiye içeri girmesinin sorun olmayacağını söyledim ama beni dinlemedi efendim. Eşofmanınızı sıyırırsanız, iğneyi yapalım." dedi.

 

 

"Şey, iğneyi yapmasan olmaz mı? Ben çok korkuyorum, lütfen..." dedim, ellerimi birleştirip yalvarmaya başladım.

 

 

"Siz nasıl isterseniz, ben de beyefendiyi çağırmak zorunda kalıyorum o zaman." dedi.

 

 

"Yok yok, çağırmayın, yaptım diyip gidebilirsiniz." dedim, o sırada o içeri girdi.

 

 

"İğneyi yaptırdın sanırım?" dedi, hemşire bana bakarak.

 

 

"Hanımefendi korkuyormuş, o yüzden hala yapamadık." dedi.

 

 

"Ne demek korkuyormuş?" diye bakınca şaşırdığını anladım...

 

 

"Lütfen, iğneyi yaptırmayalım, ben çok korkuyorum, nolur." dedim.

 

 

"Tamam, şöyle yapalım, siz iğneyi yapın, ben onun yanında olurum." dedi.

 

 

"Olmaz, gerek yok, vurdurmasak daha iyi olur yaaa, boşver." dedim.

 

 

"Boşveremem." diyip yere oturdu ve elimi tuttu. Oturduğu yerden hiçbir şey göremezdi. Zaten sadece yüzüme bakıyordu. Hemşire, beni sırt üstü yatırıp eşofmanı sıyırdı. Gözlerimi sımsıkı kapatıp, iğnenin olmasını bekledim. Hemşirenin "Bitti." demesiyle gözlerimi açtım ama onun elini çok sıkmıştım sanırım...

 

 

"Yarın akşam görüşmek üzere, kendinize dikkat edin. Bu iğne biraz ağrı yapabilir, gün içinde." dedi.

 

 

"Tamam, teşekkür ederim. Para konusunu da konuşalım o zaman." dedim. Hemşire kaşlarını çattı, önce ona baktı, sonra bana dönüp "Paraya gerek yok efendim." diyerek onunla beraber çıktı. Aslında parasız da bir şey yapmamalıydı. Nedenini o an için düşünemedim...

 

 

🪐

 

 

Gözlerimi açtığımda uyuya kaldığımı fark ettim. Oturduğumda, onun tekli koltukta kollarını yanlara koyup bacağını diğer bacağının ayak bileğiyle denk gelecek şekilde oturduğunu gördüm. Pencereden dışarıya baktım ve güneşin doğduğunu fark ettim...

 

 

"Günaydın. Sen neden uyumadın ki?"

 

 

"Bana neden söylemedin?"

 

 

"Neyi söylemedim?"

 

 

"İğneden korktuğunu. Tabii ki."

 

 

"Fırsatım olmadı, küçüklükten kalan bir şey. En azından artık ağlamıyorum, buna da şükür." diyip gülümsedim ama onda mimik bile oynamamıştı.

 

 

"Söyleseydin, canın çok yandı. Bilseydim seni zorlamazdım, kendimi çok kötü hissettim."

 

 

"Kötü hissetme ya, hem böyle çabuk iyileşeceğim, öyle değil mi?"

 

 

"Sen iki hafta buna maruz kalacaksın, benim yüzümden biliyorsun değil mi?"

 

 

"Sorun değil, ilkinde sen yanımda oldun . Sonrakilere çabuk alışırım, merak etme. İstersen yanımda da durmazsın, hem sağlık ocağına giderim bugün. Ben kendimi çok iyi hissediyorum."

 

 

"Hemşire iki hafta gelecek."

 

 

"Gerek yok."

 

 

"Var. Sen dinleneceksin. Okuldan da izin al istersen. İğneler bitmeden dışarı çıkmak yok çünkü.Ağrın olacak, zorlanırsın."

 

 

"Ben hallederim. Şimdi birkaç sorun var, halletmemiz gereken."

 

 

"Neymiş o sorunlar?"

 

 

"Birincisi kahvaltı, çünkü çok acıktım. İkincisi, ismini hatırlayıncaya kadar sana bir isim koysak olur mu?"

 

 

"Birinci sorunun cevabı kahvaltı, zaten hazır. İkinci soruna gelince, ona da sen karar ver, benim için fark etmez."

 

 

"Komik bir şey koyarsam?"

 

 

"Farketmez."

 

 

"Emin misin?"

 

 

"Evet."

 

 

"Tamam, o zaman düşünüyorum." diyip elimi çenemin altına koyup düşündüm, pür dikkat bana bakıyordu. "Buldum!"

 

 

"Ne çabuk buldun?"

 

 

"Tabii, ne sandın? Söylüyorum." Başını sallayınca kendimi daha fazla tutamadım, "ATEŞ!" dedim. Yüzüme bakıp dudağının bir kenarı kıvrıldı, galiba komik gelmişti.

 

 

"İsmimi de koyduğumuza göre kahvaltıya geçelim istersen."

 

 

"Beğendin mi?"

 

 

"Farketmez."

 

 

"Vazgeçtim." diyip yüzümü astığımda,

 

 

"Çok beğendim, artık tamamen zıtız desene." diyip gülümseyince ben de gülümsedim ve kahvaltı masasına oturduk...

 

 

 

 

 

 

🪐

 

Yeni Bölümden Selamlar

 

Sizi Seviyorum

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 16.09.2024 00:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...