3. Bölüm

3.Bölüm

Pınar Kaynak
pnrkynk20

Ben çocuğa çekilmeyeceğim diye uğraşırken, odamda aileme basılma rezilliği yaşamış biri olarak söylüyorum ki… Anormal bir aileye sahip olmasaydım, doğum günüm, öldüğüm gün olabilirdi. Ama annem, beni gördüğünde verdiği tepki sadece, "Aaa, komşumuz da buradaymış," oldu.

 

 

 

Yeni çocuk başını anneme doğru çevirip hafifçe aşağı yukarı salladı. Annem yine şaşırtıcı bir cümle kurup odadan çıktı:

 

 

 

"İyi o zaman, akşam yemeğine de kalırsın Sarp. Hadi, siz oturun; ben misafirlerle ilgileneyim."

 

 

 

Eğer Sarp kötü niyetli olsaydı – ki belki de öyleydi – ne yapardım bilmiyorum. Neyse ki o, hiç istifini bozmadan manzarayı izlemeye devam etti.

 

 

 

Balkona çıkıp boş sandalyeye kuruldum. Manzara güzeldi, kabul, ama aynaya baksa asıl güzel olan şeyi görebilirdi. Bir erkeğe sıralanabilecek en klişe ve kamyon arkası sözleri söyledikten sonra artık çizime başlayabilirdim, inşallah…

 

 

 

İsmini daha yeni öğrendiğim sınıf arkadaşıma bakmamaya çalışarak, bir şeyler çizmek amacıyla rastgele çizikler atmaya başladım.

 

 

 

"Büyük duruyorsun, kaç yaşındasın?"

 

 

 

"Kısmen... Sence kaç gösteriyorum?"

 

 

 

"Hmm… Ben 19 yaşındayım. Sen ise… 22 falan mı?"

 

 

 

"Cık… Daha fazla," diyerek dudağını büzdü.

 

 

 

"Peki o zaman… Otuz?"

 

 

 

"Yok ya! Yetmiş falandır o," diye homurdandı.

 

 

 

Kahkaha attım. Otuz olmadığının farkındaydım, sırf sinirlendirmek için söylemiştim ama komik olduğu da bir gerçekti.

 

 

 

"Sen gerçeği söyle o zaman, ben nereden bileyim?"

 

 

 

"Tamam, 24 yaşındayım, oldu mu?"

 

 

 

"Şimdi senin doğum günün falan da yoktur? O yüzden sormuyorum."

 

 

 

"Aynen, uzaydan geldim. Sürgün ettiler beni dünyaya."

 

 

 

Gülüşüm daha da sesli bir hal aldı. Aslında kendisi hiç gülmüyordu, hatta bana sinirleniyordu. Ama beni güldüren de tam olarak buydu… Hazır cevap olması suç olmamalıydı, değil mi ama?

 

 

 

"Tamam o zaman, doğum gününü söyle. Ben de dünyalı olduğuna inanayım."

 

 

 

"Şimdi tahmin et desem, Şubat'ın otuzu deme ihtimalin kaç?"

 

 

 

"Yüz delikten ilerlersek bayağı yüksek," diyerek yine kahkaha attım.

 

 

 

"8 Mayıs… Oldu mu?"

 

 

 

"Evet, teşekkür ederim. Dünyalı olduğunu kanıtladın."

 

 

 

"Ne mutlu bana, ne kadar sevindim anlatamam."

 

 

 

"Peki, anlatma o zaman," diyerek kendimi tamamen sessizliğe hapsettim.

 

 

 

Attığım her çizikte gözümün önünde beliren koyu gözlere engel olamıyordum. Yüzüne bakmamak için ecel terleri döken ben, iki saniyelik göz kırpma anımda bile beliren koyu gözlere engel olamıyordum. İçimden geldiği gibi çizmeye devam ettim; kalemime engel olmayacaktım.

 

 

 

O kadar sessizdi ki arada kafamı kaldırıp kontrol etmesem burada olduğuna bile inanmazdım. Çalan telefonunu cebinden çıkarıp arayan kişiye baktı, sonra onaylayıp kulağına götürdü.

 

 

 

"Efendim… Ben hemen yan taraftayım, kardeşim… Geleceksen gel, sen bilirsin, ben karışmam… Tamam, görüşürüz."

 

 

 

Yüzüne bakmadan, hemen arkadan sorumu yapıştırdım:

 

 

 

"Kardeşin olduğunu bilmiyordum."

 

 

 

"Bilmemen normal, yok zaten."

 

 

 

"Anladım," diyerek fazla uzatmadım. Şu anki çizimime odaklanmış durumdaydım. O anlatmamış, ben de soru sormamıştım.

 

 

 

Saat ilerledikçe o yerinde kıpırdanmaya başlamıştı. Kaç saattir aynı yerde oturuyordu.

 

 

 

"Ayağa kalkabilirsin istersen… Ya da annemlerin yanına git?"

 

 

 

"Cazip teklifin için teşekkürler, gerek yok," diyerek ayağa kalkıp balkon demirlerine yaslandı.

 

 

 

"Senin de benden farkın yok aslında."

 

 

 

"Yoo, ben bir ömür böyle oturabilirim," diyerek kahkaha attım. "Senin aksine oturduğum yerde oturabiliyorum."

 

 

 

"Diyorsun?" diyerek dudağını büktü. "İnandırıcı gelmedi ne yazık ki."

 

 

 

"Sen asıl inandırıcılığı yemekte gör," dedim. Kaşları yukarı doğru kavislenmişti.

 

 

 

"Enginar mı? Kereviz mi? Ispanak mı? Ne istersen, annem senin için hazırlamıştır."

 

 

 

"Ciddi misin sen? Bunu şimdi mi söylüyorsun gerçekten?" diyerek balkondan çıkarken attığım kahkaha onu bocalattı.

 

 

 

"Bu inandırıcı geldi mi bari?" dediğimde, çatık kaşları ve bir çift koyu göz benim üzerimdeydi.

 

 

 

Gülümseyerek çizime devam ettim. Giderse de kendi bilirdi ama yanımdaki sandalye tekrar çekilince gitmediğini anladım.

 

 

 

Birazdan annem de gelirdi zaten. Ben şaka olsun diye demiştim ama annemden, "Enginar yatağında..." diye başlayan bir şeyler beklemiyor değildim.

 

 

 

Odamın kapısı açılıp yanımıza gelen anneme yan gözle baktım.

 

 

 

"Hadi çocuklar, yemek hazır."

 

 

 

Ben başımı sallayarak arkasından gidiyordum ki Sarp’ın hâlâ oturduğunu gördüm.

 

 

 

"Hadisene, ne bekliyorsun?"

 

 

 

"Çizimini göstermedin, onu bekliyorum."

 

 

 

"Göstereceğim diye bir iddiam olduğunu sanmıyorum."

 

 

 

"Yok ama merak ettim."

 

 

 

"Peki," diyerek defteri elime alıp çizdiğim resme baktım ve o an başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

 

 

 

Tahminim dışında bir şey olmuştu. Ben, odaklanarak çizemeyeceğim şeyi gelişi güzel çizikler atarak, şu an karşımda oturan adamı resmetmeyi başarmıştım!

 

 

 

Başımı kaldırıp şaşkın ördek gibi ona bakarken, o da sırıtmakla meşguldü.

 

 

 

Ama yemezlerdi.

 

 

 

Bir önceki sayfayı açamazdım, o yüzden doğrudan bir sonrakine geçtim ama bu daha da kötüydü. Daha önce aynanın karşısına geçip poz vererek kendimi çizdiğim olmuştu, ama şu an elimdeki resim ondan bile beterdi. Yine de adamın kendi resmini göstermemekten iyidir diyerek bunu uzattım.

 

 

 

Resme baktığında kısa bir an bocaladı. Demek ki o da, onun çizdiğimi düşünüyordu. Ama yine de hiçbir şey söylemedi, sadece uzun uzun inceledi. Tam kapatacakken izin vermedi.

 

 

 

"Güzel olmuş, daha yakından bakabilir miyim?"

 

 

 

Omuzlarımı hafifçe yukarı kaldırıp indirdim.

 

 

 

"Tamam… Al. Ben de anneme yardım etmeye gideyim."

 

 

 

Balkondan çıkıp mutfağa doğru ilerledim.

 

 

 

"Annelerin gülü, yemekte ne var Aslı Sultan?"

 

 

 

Annem, tezgâhtaki yemekleri tabağa yerleştirirken başını çevirdi.

 

 

 

"Sence Ahu, aklıma ne geldiyse onu yaptım işte. Tezgahtakileri sofraya götür, ayıp olacak çocuğa."

 

 

 

"Tamammm," diyerek yemekleri aldım. Masaya ilerlediğimde gözüm enginara takıldı. Dile gelse "Sal beni Aslııı" diye anneme yalvarırdı, ama o yine de vazgeçmezdi. Bir elime enginarı, diğer elime salatayı alarak sofraya doğru ilerledim.

 

 

 

Sarp birazdan gelirdi. Anneme ayıp olmasın diye enginar yediğini görmek keyif katsayımı artıracaktı.

 

 

 

"Sarp, sofra hazır! Hadi gel!" diye seslenen anneme kıs kıs güldüğüm için bir şey diyemedim.

 

 

 

Odamdan salına salına çıkan Sarp’ı görünce kahkahayı zor tuttum. Salona girip masadaki yemeklere baktığında yüzü anında ekşidi. Demek ki gerçekten sevmiyordu.

 

 

 

Annem ona gülümseyerek döndü. "Hadi otur bakalım, yemekleri beğenecek misin?"

 

 

 

Sarp, gözleriyle yardım dilercesine anneme baktı. "Tabii, neden beğenmeyeyim ki?" dedi, sesi pek de inandırıcı değildi.

 

 

 

Ben hemen araya girdim. "Gel Sarp arkadaşım, annem enginarı efsane yapar."

 

 

 

Sarp hafifçe başını salladı. "Tabii tabii, ona ne şüphe Ahu arkadaşım."

 

 

 

Yanıma oturdu. Önündeki boş tabağa ve tam karşısındaki enginara bakıyordu. Suratındaki ifadeyi görmeliydiniz; hayatı sorguluyor gibiydi.

 

 

 

Tam o sırada annem önümüze çorba kaselerini koydu. Kaşığı elime alırken sordum:

 

 

 

"Anne, bu çorba ne çorbasıydı ya? Aklımdan çıkmış."

 

 

 

Annem kaşığını çorbaya daldırırken cevapladı. "Ne olacak Ahu, kereviz çorbası yaptım işte."

 

 

 

Sarp’ı bir an için unuttum ama sonra aklıma parlak bir fikir geldi. Gülümseyerek döndüm. "Aaa, Sarp arkadaşım bana demişti zaten! Kereviz çorbasına bayılırmış. 'Mercimek çorbası da neymiş,' diyordu."

 

 

 

Sarp’ın gözleri büyüdü. "Ben öyle mi demişim Ahu arkadaşım? Kereviz çorbasını mı seviyormuşum ben?"

 

 

 

Ciddiyetle başımı sallayınca kaşlarını kaldırdı. Sanırım bir anlığına benim bile inanıp inanmadığımı sorguladı. Ama artık geri dönüşü yoktu. Kaşığını çorbaya daldırdı, ağzına götürdü, sonra bir süre duraksadı. Gözlerini kapadı ve… evet, kaşığı dudaklarının arasından içeri aldı.

 

 

 

Yüzündeki ifadeye bakılırsa, içinde bir saniye bile daha tutmamak için çabalamıştı. Yutunca yüzünü buruşturdu ama yine de kibarca "Ellerinize sağlık Aslı Hanım, çorba çok güzel olmuş," dedi.

 

 

 

Annem, "Ben yapıyorum bu işi!" bakışı attı.

 

 

 

Sarp’a eğilip fısıldadım. "Eğer çorbayı bitirmezsen ana yemeğe, yani ete, hayatta geçemeyiz. O yüzden acele et."

 

 

 

Sarp, bir an dondu. Sonra kaşığını hızla doldurup yutmaya başladı. Tabii ki öyle bir kural yoktu ama annemin onu keyifle izleyişi paha biçilemezdi.

 

 

 

Sonunda çorbalar bitti. Annem mutfağa gidip döndüğünde elinde tabaklarla geldi. "Patates püresi yatağında soslu bonfile," dedi gururla.

 

 

 

Et olsundu da, nasıl sunulduğunun benim için önemi yoktu. Hemen çatalımı alıp yemeye başladım. Sarp ise bekliyordu. Annemin başlamasını mı bekliyordu acaba? Onun çatalı eline alıp yediğini görünce nihayet o da yemeğe girişti. İştahlı iştahlı yediğine göre eti seviyordu.

 

 

 

Bir yandan yemek yerken babamı sordum.

 

 

 

"Anne, babam nerede?"

 

 

 

Annem sakince cevapladı. "Acil bir işi varmış, oraya gitti."

 

 

 

O an fark ettim. Babam yine yoktu. Zaten varlığıyla yokluğu arasında fark pek olmazdı. Seviyor muydum? Seviyordum. Ama pek baba-kız ilişkimiz yoktu. Öyle ki, zorda kalmazsam ona baba bile demezdim. Sadece para gerektiğinde ya da dersler hakkında konuştuğumuzda bir diyalog olurdu aramızda. Genelde annem şen şakrak biri olduğu için ikimiz de etkisiz eleman gibi kalıyorduk.

 

 

 

Düşüncelerimden sıyrıldım çünkü Sarp konuşmuştu.

 

 

 

"Ellerinize sağlık efendim, ben kalkayım artık."

 

 

 

Gitme demek istedim ama bir sebebim yoktu. O yüzden sessiz kaldım. Annemin ise belli ki bir sebebi vardı.

 

 

 

"Tatlı yemeden hiçbir yere bırakmam. Daha kahve de içeceğiz, küçük bey!"

 

 

 

Sarp tam itiraz edecekken annem kestirip attı. "İtiraz istemiyorum!"

 

 

 

Sarp kısa bir an düşündü ama saygısından ödün vermeyerek yerine oturdu.

 

 

 

Tatlı yendi, kahve içildi. Tam kalkacakken annemin telefonu çaldı. Açtığında yüzü bembeyaz oldu.

 

 

 

"Efendim?.. Ne?.."

 

 

 

İçimi bir korku kapladı.

 

 

 

"Durumu iyi mi? Tamam tamam, hemen geliyorum!"

 

 

 

Telefonu kapattığında kanı çekilmiş gibiydi.

 

 

 

"Ne oldu anne? Birine bir şey mi olmuş?"

 

 

 

Annem, titrek bir sesle cevapladı. "Ba-baban bir kaza geçirmiş, Ahu… B-ben hastaneye gidiyorum."

 

 

 

"Ben de gel—"

 

 

 

"Sen burada kal canım, haber veririm sana."

 

 

 

Çantasını alıp hızla evden çıktı. Şaşkınlıkla koltuğa çöktüm.

 

 

 

Sarp hâlâ ayakta duruyordu.

 

 

 

Babam iyi olacak mıydı?

 

 

 

 

 

🥀

 

 

 

Helloğğğ

 

 

 

Sarp 'da bir gidemedi değil mi ama?

 

 

 

Bölüm hakkındaki yorumları alalım pleaseee

 

 

 

🤣🤣🤣

 

 

 

 

Bölüm : 07.11.2024 00:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...