
Sarp, kardeşinin adını söyledikten sonra konu sürekli değişti, farklı şeylerden bahsettik ama bir türlü tekrar ona dönemedi. Açıkça "Kardeşinden bahset," de diyemezdim. Belli ki hâlâ acı çekiyordu, üstüne gitmenin ne faydası olabilirdi ki?
"Resmin kurumuştur, git bak bakalım nasıl olmuş?"
Heyecanla masadan kalkıp peteğin üzerinden aldım. Hafif bulanıklıklar ve gölge gibi duran kahve sarılığı vardı. O kadar güzel olmuştu ki... Aslında bu sonucu bilmem gerekirdi ama Sarp'ın böyle şeylerden anlıyor olması beni şaşırtmıştı. Yine de bir şey demedim.
"İnanmıyorum! Bu çizim eskisinden bile güzel olmuş, çok teşekkür ederim!"
Sarp, "Bir keresinde..." diye başlayıp sustu. Uzun bir sessizlik oldu. Artık konuşmayacağını düşündüğüm sırada cümlesine devam etti:
"Kız kardeşim, Melek... Bir resim çizmişti ama çok küçüktü, belki beş ya da en fazla altı yaşındaydı. Çizdiği resim... Görsen, hiçbir şeye benzemiyordu. Gelişigüzel çiziklerdi sadece. Sonra benim çay içtiğimi görünce canı çekti tabii. O gün bana söyledikleri hâlâ dün gibi aklımda: 'Abi, lütfen bir kerecik, bir kerecik içeyim. Sır olsun.' Sır ne demek, nereden öğrenmişti bilmiyorum ama çay zaten soğuktu. 'Bir kereden bir şey olmaz,' dedim. O küçücük elleriyle bardağı öyle sıkı tutuyordu ki..."
Anısını anlatırken yüzüne bir gülümseme yerleşti. O anları yeniden yaşıyor gibiydi. Ben böyle anılar yaşamamıştım mesela. İçimde tuhaf bir sızı hissettim.
"Sonra annemin sesini duydu. Aceleyle çayı bana geri vermek istedi ama tam o sırada bardak elinden kaydı ve resminin her tarafı ıslandı."
O ana dair anılar zihninde canlanırken bir an bana dönüp şaşkınlıkla baktı. Sanki bu hikâyeyi anlatırken kendisi bile benim yanımda olduğunu unutmuştu.
"O taktiği işte o gün kullanmıştım," diye devam etti. "Resmi kuruyana kadar ağladı ama sonra kurumuş hâlini görünce sustu, gülücükler saçmaya başladı. Zaten benim Meleğim hep gülerdi... Onu mutlu etmek çok kolaydı."
O kadar derin bir bağlılık hissediliyordu ki sesi titremese bile acısını hissedebiliyordum.
"Sen bunu küçücük bir çocukken biliyormuşsun ama ben bu yaşıma rağmen bilmiyorum bile... Sana tuhaf gelmiş olabilir," dedim hafifçe gülerek. "Aramızda kalsın, ben genelde ailemden gizli çizim yaparım. Gizli gizli resim defterleri alırım mesela. Ya da balkonda ödev yapıyorum diye resim çizerim. Çünkü ben onlar için ressam Ahu değil, mimar Ahu olacağım."
Sarp bana güvenip en değerli anılarından birini anlatmıştı. Benimki sıradan bir itiraftı ama o bana biricik kardeşini anlatıyordu.
"Bunu bilmemek için kör olmak gerekir," dedi bir anda. "O gün balkondayken annen geldiğinde farkında bile olmadan kollarınla resmini kapattın. Ve bunu refleks olarak yaptın."
Şaşkınlıkla ona baktım. Gerçekten fark etmemiştim.
"Gerçekten mi? Fark etmemiştim... Dikkatli birisin demek ki?"
Gülümseyerek kahvesinden bir yudum aldı.
"Ne sandın? Dikkat benden sorulur! Sanırım kör olduğum vakitte Alper’le tanışmış olmalıyım. Yoksa benim gibi dikkatli bir adam, göz ucuyla bile baksa Alper’le arkadaş olmaz. O da benim kusurum olsun artık."
Gülmemek için kendimi zor tuttum.
"Arkadaşın bu düşüncelerini bilse ne yapardı acaba?"
"İşin kötü tarafı, biliyor olması zaten," diyerek yüzünü ekşitti. "Beni içten içe sevdiğini söylüyor sürekli."
Kahkahalarımı tutamadım. O da gülümsedi ama kahkahalarla değil tabii.
"Eee, o kadın aradı mı seni? Sonuçlar çıkmış mı?"
"Bilmiyorum ki. Çıksa arardı sanırım. Zaten ailemden gizli böyle bir şey yapmış olmam bile deli saçması."
"Öyle düşünme," dedim. "Aklında böyle bir düşünce kalmasındansa sonuca ulaşmak daha iyi olur. Seni rahatlatır."
Haklıydı ama yine de gizli saklı yaptığım bir şey olunca ister istemez geriliyordum. Elimi alnıma koyup derin bir nefes aldım. O da bardağıyla oynarken düşüncelere dalmış gibiydi. Benim ne düşündüğüm belliydi ama onun ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrim yoktu.
"Benim ne düşündüğüm belli, sen de biliyorsun ama senin ne düşündüğünü bilmiyorum. Söylemek istersen dinleyebilirim."
Bocaladı. "Aslında düşündüğüm önemli bir şey yok. Yani... Birkaç şey var tabii ama önemli değil."
"Önemli olmasına gerek yok ki. Anlat, ben de dinleyeyim. Belki konu hakkında hiçbir fikrim yoktur ama yine de paylaşabilirsin."
Derin bir nefes aldı. "Okul dışında çalıştığım bir iş var ve artık ikisine birden yetişemiyorum. Kız kardeşimin hayali olduğu için bu bölümü seçtim ama başaramamaktan korkuyorum."
"Merak etme, sana yardım edebilirim!" dedim. "Sen işine odaklanırsın, ben derse giren bir öğrenci bulur, notları aldırır, sonra sana teslim ederim. Nasıl fikir?"
Dudağının kenarı hafifçe kıvrıldığında gülümsediğimi fark ettim.
"Bu sunduğun öneri suç değil mi?"
"Yani... Birazcık suç olabilir ama kimin umurunda? İşin görülsün yeter."
"Bu dediğini kabul edemem, başın derde girmesin."
"Dertse bana dert. Hem devamsızlığın olmayacak ki! Notları zaten kendim için alıyorum, sana çıktısını veririm, elim mi yapışır?"
"Alem kızsın gerçekten, Ahu. Normalde böyle fikirleri benim sana söylemem gerekirdi ama neyse..."
"Ne yani, şimdi cinsiyet mi ayırıyorsun?"
"Cinsiyet değil, karakter farkı. Yoldan geçen birine senin bu dediğini kimin söylediğini sorsak, kimse senin adını vermez."
"Yani seni yanılttım mı? Onur duydum şundan!"
"Gerçekten beni biraz şaşırttın..." Bir an sustu, sonra ekledi: "Bu arada, baban nasıl olmuş?"
Ne diyeceğimi bilmiyordum, en son annemden duyduklarımı söyledim.
"Aynı, bekliyorlar işte. Değişen bir şey yok."
"Bugün de yalnız kalacaksın yani?"
"Öyle görünüyor."
"O zaman bize gel!" dedi. "Hem Alper’le ne kadar az muhatap olursam benim için o kadar iyi. Büyük iyilik yaparsın bana!"
Kahkaha atmadan duramadım.
"Tamam, geliyorum!"
"İşte şimdi benden iyisi yok!" dedi ve kahvesini bitirip ayağa kalktı.
"Hadi gidelim."
🥀
Koyu Gözlümde daha asıl konulara giriş yapamadık bile biraz daha karakterleri tanıyıp sonra olaylara geçmek istiyorum...
Şimdilik görüşmek üzere
....Hepinizi çok seviyorum...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |