Bittiğini anlamak gibisi var mı ya?
Yok!
Şahsen ben Bakırköy'e yatmam gerektiğini artık kesin bir şekilde anladım. Zira hiç bir mal düşmanına kimin kızı olduğunu söylemezdi. En azından ben öyle düşünüyorum. Dur yada ben değil, herkes öyle düşünüyor!
Bazı adamlar gelen komutla birlikte silahlarını bellerine takmaya başlamışlardı. Tamam, bu beni bi beş dakika idare eder.
Duvar kenarından dikkatlice başımı çıkardım. Artık diğer sefer yaptığım gibi çok hızlı hareket edmiyordum. Sonuçta bana zarar verirseler ölürlerdi değil mi?
Gelen adamların ya ayağını, ya dizini, ya karnını veya elini vuruyordum. Tekrar ediyorum, amacım öldürmek değil. Yaralamak.
Her ne kadar şuan elimden geleni yapsam da eninde sonunda yakalanacağımı eh gayet iyi biliyordum. Zira adamlar suriyeliler gibi üreyerek çoğalıyorlardı. Bu da her geçen dakika buradan kurtulma şansım onar onar düşüyor demekti. Eh zaten en son %10'larda birşeydi. Kısaca çok büyük sıçtım.
En azından hayatının orta yerine sıçmadın.
Onu da birazdan önümdekiler yapacak gibi duruyor da hadi hayırlısı.
Birinin silahını çıkardığını gördüğüm gibi içeri girdim. Zaten adamların ben onları vururken gel bizi öldür demesini beklemiyordum ama en azından biraz daha kalabilirlerdi. Sonuçta karşılarında onlar gibi iki metre, dev gibi cüssesi olan birisi yoktu.
İçeri girdiğim için adamların daha da hızlanarak dibime kadar girdiklerini fark etmem ne yazık ki birazcık zamanımı aldı. Neyse zaten beni vuramazlar düşünceme güvenip dışarı çıkmıştım ki daha ben ateş edemeden elimde ki silahı vurdular. Hemen hızla silahtan kalan çelik parçaları yere attım. Yanan elimi tutarak sızlandım. Sızlanırken silahı vuran adama "Hayvan!" diye bağırmayı da ihmal etmedim. Adamlar bana gülerken sinirlerim bozuldu. "Ne gülüyorsunuz be!" diye onlara da takılmıştım ki beni daire içine aldıklarını fark ettim.
İşte şimdi çok büyük sıçtın. dedi hayatımı her dakika full HD izleyerek bir tavsiye bile vermeyen ses.
Ben de sana tavsiye vermiyorsam... Hiç edep kalmamış bu devirde!
Beni azarlayan sesi görmezden geldim. Hızla az önce çıktığım odacığa geri girdim. Üstte duran küçük pencereyi gözüme kestirdiğim gibi bir silah alarak pencereye fırlattım. Tahmin ettiğim gibi fazla sağlam olmadığı için kırılmıştı. Birkaç cam parçası üzerime düşerken bunu sorun etmedim. Zira daha büyük sorunlarım vardı. Adamlar içeriye girmeden yere eğildim ve elimi kesmesini umursamadan bir iki parça cam alarak içina sakladım. Doğrularak bir silah daha aldım ve kapıya yanaştım. Bir adam karşıma çıktığında telaşlanarak ateş ediyordum ki elimde ki silaha gelen kurşun silahı elimden fırlattığım gibi hava da paramparça etti. Silahı patlatanın az önce ki yine silahımı patlatan adam olduğunu gördüğümde sinirlenmiştim. "Hayvan! Kadınım ben, ellerim sizin ki gibi değil. Narin ve yumuşacık! Ya bir şey olsa da elim kesilseydi, el bakımı ne kadar pahalı haberin var mı senin!?" dememle bir kaç kişi gülmüş bir kaç kişi de homurdanmıştı. "Gülmeyin be!" dememle bir tanesi "Haberim var." dedi. Ne diyor bu mal ifademle sorar gibi baktım. "El bakımının," dedi elimi göstererek "Ne kadar pahalı olduğundan haberim var." demesiyle diğerleri gülmüştü. Bazıları anırma seviyesindeydi. Muhtemelen yarın yaşamıyor olacaktı anıranlar.
"Hadi ya," dedim tamamen konuşan adama dönerek. Benim konuşmamla anıranlar hala biraz gülse de susmayı becermişti. "Nereden haberin var senin el bakım fiyatlarından?"
Bana sadece "Kız kardeşin yok mu?" diye cevap verdi. Bi an nerede olduğumu unutup "Maalesef" dedim. Cevabımla yeniden gülmüşlerdi. Şu an bana zarar verecek bir davranışta bulunmuyor, aksine tavırlarımı izliyorlar ve söyledillerime gülüyorlardı.
"Her şeyini size ödetiyorsa anlarsınız." dedi benimle konuşan adam. Daha fazla dayanamayıp "E, kardeşinin yanına git o zaman niye burada beni korkutuyorsun!" dedim biraz cırlayarak. Gerçi biraz kelimesi masum kaldı.
Cevabımla hem adam kalakaldı hem de diğerleri gülme krizine girdi. "Adın neydi?" diye sordum. "Ulaş küçük hanım." dedi. Galiba babamı tanıyorlardı. Bu yüzden Kıraç dediğim için bana zarar vermemiş ve saygılı davranıyorlardı. Ama belli olmazdı. Babamla düşmanda olabilirlerdi, beni babama da teslim edebilirlerdi. Dediğim gibi, belli olmazdı. "Ama yine de gözüm tuttu seni," dedim adamı yandan şöyle bir süzerek. Adamlar pek anlamamış olsa da takılmasalar iyi ederlerdi. Sonuçta ben nereden geldiği belli olmayan, salak saçma bir sesle konuşan bir kızdım.
Ayıp oluyor ama. diyerek ortaya atladı tıklamadığım ses.
Ulaş'a biraz yaklaşarak elimle eğilmesini işaret ettim. Boyuma gelebilmek için biraz eğildi. Hayır benim boyum 1.72'ydi. Yani uzundum. Ulaş fazla uzundu sadece. Aramızda bir cetvel boyu fark vardı. Yani otuz santimetre falan. Aman çok değildi canım.4
Elimin tersi ile ağzımı kapattım. "Baksana şuraya," dedim bulunduğumuz fabrikaya iğrneir gibi bakarak. "Ne kadar da kalitesiz. Hem burada isteyerek çalışmadığında belli. Gel sen beni buradan çıkar, ben de seni iki katı maaşla korumam olarak alayım. Ne dersin?" dediğimde fikrim aslında onun için cezbediciydi. Paraya ihtiyacı var mıydı emin değildim. Ama başları olacak köpeğin bu adamlara para ödediğine bile şüphe duyuyordum.
Bana cevap vermeden geri çekildi ben de elimi geri indirdim. Zira artık cevap veremezdi çünkü Void Stales'in APK sürümü aramıza teşrif etme zahmetinde bulunmuşlardı. Bana iğrenir gibi bakıyordu ve bu noktadan babamla arkadaş değil düşman olduklarını anladım
Mezarımı pembe istiyorum!1
"Bağlayın şunu." dedi. Ama yine benden çöpmüşüm gibi bahsediyor ya. Neyse devran dönicik ve ben onu çöp gibi fırlaticim.
Adama bakmaktan hem midem bulandı hem şivem kaydı amına koyayım .
Ulaş'a kısa bir bakış attım ve "İyi düşün." diyerek adamın karşısına geçtim.
"Yalnız bağlama falan. Kollarım acır benim." derken kollarımı göğsümün altnda birleştirmiştim. Adamlar ciddi bir yüz ifadesiyle Void Stales'in komutunu bekliyordu. Az önceki hallerinden şu an eser yoktu.
Birisi Ulaş'a bir halat fırlattı. Void Stales benden gözünü ayırmadan Ulaş'a "Bağla şu kızı." dedi. İyi, kız olduğumu biliyormuş en azından. Ulaş Bay APK sürümün yanına geldiğinde APK sürüme kısık sesle birşey söyledi. Duyamamıştım ama Ulaş sessizce başını sallamıştı. Ulaş'a bakmadan APK sürüme "Ne söyledin?" diye sordum. Tabii ki de beklenen oldu ve bana cevap vermedi. Kendi canımın sağlığı için şu an bir şey demiyordum. Ulaş bana yaklaştı ve kollarımı bağlamaya başladı. Yüzünde ki ifadeden dolayı bir şey demiyordum. Halatı çok gevşek bağlıyordu. Beni kurtaracaktı.
Korumaların görmemesi için dudaklarını bile oynatmadan kısık sesle "Bayıltmamı istedi." dedi. Ne dediğini ilk anlamadım, sonra birden aydınlandım. Ulaş devam etti. "Ama sakin ol. Sana vuracağım şırınganın içinde sadece su olacak. Sana şırıngayı sapladığımda bayılmış taklidi yaparak kollarıma yığıl. Camları aldığını biliyorum. Arabaya binince halatı çöz. Gerisini bana bırak." Ona cevap vermedim zira beni bağlaması bitmişti. Arkama geçti. Ne yapacağını biliyordum ama şaşırmış gibi yapmam gerekiyordu.
APK sürüm karşımda bana sırıtırken koluma saplanan iğneyi hissettim. Gözlerim şokla açılırken APK sürüme bakarak "Piç kurusu." diye fısıldadım bayılmama ramak kalmış gibi. Ardından gözlerimi kayarmış gibi kapanırken kendimi yere bıraktım. Ben daha yeri boylamadan Ulaş beni tutmuştu.
Benden de iyi oyuncu olur he. Düşünmedim değil.
Ulaş elini bacaklarımın altından geçirerek beni kucağına aldı. Odadan çıkarken ilerlemeye başladılar. Birden ferah hava beni sardığında dışarı çıktığımızı anladım. Arabalara ilerliyor olmalıydık. Biraz sonra Ulaş beni sert bir yere bıraktı. Gözlerimi kısaca açarak ona her şeyin yolunda gittiğine dair gözlerimi açıp kapadım. Aynısını yaparak kapıyı kapattı. Lan! Bir dakika! Daha yeni fark ediyorum lan. Adam beni bagaja koydu ya.
Sonra kendisi öne geçti ve APK sürüm de yanına. Nereden biliyorsun diye sorarsanız bulunduğum bagaj aynı Doblo'ların bagajı gibi büyüktü ve kafamı biraz kaldırınca önü görebiliyordum.
Hemen kendimi geri çekerek az önceki bayılma pozisyonumu aldım ve araba hareket etmeye başladı. Bir beş dakika daha yol gittikten sonra hareketsiz durmaktan artık uykum gelmişti. Biraz daha yatayım sonra halatı keserim diyerek gözlerimi kapattım.
Bu bagaj da ne rahatsız bir yer ya?
Di mi? Bizimde tek derdimiz bu zaten.
Arabanın durduğunu hissederek gözlerimi açtım. Esnememek için zor duruyordum. İlk önce ben neredeyim ya diyerek etrafıma kısa bir bakış attım. Elimi kaldırarak çenemi kaşıyacağım sırada kollarımın bağlı olduğunu fark ettim ve bana bir aydınlanma geldi.
Uyuyakalmıştım!1
Öndekilere göstermeden arka camdan dışarı baktım. Hala otobandaydık. Çok fazla ilerlemiş olamazdık yani. Bir beş dakikadır falan uyuyor olmalıydım. Sonuçta uykum hafiftir hir çukurda bile uyanırım ben.1
Kimsenin arabadan inmediğini fark ettiğimde koltuğun arasında öne baktım. Gördüklerimle gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Ulaş ve APK sürüm birbirlerini boğazlıyordu!
Ulaş'ı kapıya yaslamış boğmaya çalışıyordu APK sürüm. Ama bizim Ulaş'ta boş durmamış o da hemen APK sürümü boğazlamıştı. Ne oluyor lan?!
Galiba Ulaş'ın seni koruduğunu fark etti.
Ve ben bunlar boğuşurken uyuyordum.
Kendimi gösteremezdim. Ulaş iyice batardı ve bana bir zarar gelebilirdi. Cebime tıkıştırdığım cam parçasını zar zor elima aldım. Onlar boğuşurken kapağı açıp kaçabilirdim belki. Ama ben daha camı zar zor çıkarmışken önden bir haykırış yükseldi. APK sürümün kuyruğuna basmışlar gibi bağırıyordu. Öne baktığımda APK sûrümün kolundan kanların aktığını gördüm. APK sürümün elinde Ulaş'ın bana vurduğu şırıngalardan vardı. Ama bu sefer kesinlikle içi su dolu falan değildi. Kahretsin Ulaş kendini korumak için koluna bıçak saplamıştı ve şu an kapıya yaslanmış öksürmekten geberir durumdaydı. Ciddi anlamda geberir.
Hemen bağlı olan halatları kesmeye başladım. Ulaş dediği gibi çok gevşek bağlamıştı. Böylece kesmem daha hızlı oldu. Hemen halatları bir kenara atarak kapağı açtım ve dışarı çıktım. Hemen Ulaş'ın kapısını açarak onu dışarı çıkardım. Adam benim için geberiyordu. Küçük bir iyilik yapsam birşey olmazdı.
Öksürüğünü bir şekilde durdurmayı başardı ve bir adım attı. "Ne bekliyorsun koşsana." Benim hareket etmediğimi görünce kolumdan tutarak koşmaya başladı. İlerde kolumu kurtardım ve hızlanarak önüne geçtim. Boğazında hala kırmızı şekilde parmak izleri vardı ve bu koşmasını zorlaştırdı. Ulaş'ın durduğunu fark edince kısa bir an arkamı döndüm.
APK sürüm Ulaş'ı yakalamıştı ve arabada saplayamadığı ilacın yarısını koluna sapladı. Ulaş "Koş!" diye bağırırken yere yığılmıştı. APK sürümün neden ilacın helsini değil de sadece yarısını enjekte ettiğini anlamıştım.
Niye?
Diğer yarısını bana enjekte edecekti çünkü!
O zaman koşsana mal! Sadece yarısı koca adamı iki saniye de yere yığdı, bize neler yapmaz!
Arkamı döndüğüm gibi tabiri caiz ise ayaklarım bir yerlerime değe değe koşmaya başladım. Ama yakalanmıştım. APK sürüm kollarımdan tuttu ve kulağıma eğildi. "Bensiz nereye kaçmayı planlıyordun küçük kölem?"1
Ondan sonra sadece APK sürümün koluma sapladığı iğnenin acısını ve damarlarımda dolaştığını hissettiğim zehrin beni APK sürümün kollarına yığdığını hissettim.
Gerisi ise koca bir karanlıktı.6
***
Alıntı gelmedi farkındayım ama affola zaten bölüm kelimesi 1600'ü geçti.
Bir yerde kesip bitirmem gerekiyordu yani kısaca.
Bence iyi bölümdü yani.
Sizce nasıldı?
Bu arada detaya girmem sizi sıkıyor mu?
Her şeyi hakkıyla yazmam gerektiğine inandığım için detaya giriyorum. Ve bu bazılarını sıkabilir.
Fikrinizi lütfen belirtin
Bu arada fantastik ve töre elendi.
Diğer yazacağım kitap gerçek ailem veya anonim.
Sizce
Gerçek Ailem mi?
Yoksa
Anonim mi?
Şimdilik bu kadar.
Öpûldünüz💋
-poltasia-
-devam edecek-
Okur Yorumları | Yorum Ekle |