
“Yan yana olduğumuz her an, hayatın en değerli yolculuğudur.”
Mihre Liva'nın Anlatımıyla;
Gözlerimi açtığımda odanın içi hâlâ geceyi andırıyordu; ince perde arasından süzülen ışık griyle pembenin arasında mahcup bir sabah rengi gibiydi. İlk kez kendi evimde, kendi yuvamda uyandım. İçimde tarifsiz bir huzur vardı. Yanımda, usulca nefes alan Bintuğ… Onu izlerken kalbim sanki daha yavaş atıyor sanki her şey durmuş da yalnızca bu an kalmış gibi oluyordu. Dudakları arasından çıkan nefesin düzeni, yüzündeki dinginlik… Sessizce ellerimi dua gibi birleştirdim içimde: "Allah’ım, bu anı hep koru. Yuvamızı, sevgimizi, huzurumuzu daim eyle."
Kıpırdamadan biraz daha izledim. İnsan sevdiğini böyle izlerken aslında geleceğe bakıyormuş gibi hissediyor. Bütün yollar, bütün zamanlar onun yüzünde saklı gibi…
Sonra çok ses çıkarmamaya dikkat ederek kalktım. Ayaklarım kilime değdiğinde yeni bir başlangıcın yumuşaklığı gibi hissettim. Mutfağa geçerken içimden bir çocuk sevinci yükseldi. Bugün kahvaltıyı ben hazırlayacaktım. İlk kez kendi evimizde, kendi soframızda… Heyecanla küçük tabakları çıkardım; çayı koydum, peynirleri, zeytinleri, ekmeği yerleştirdim. Her bir tabağa dokunurken sanki mutluluğumun parçalarını diziyor gibiydim.
Ve aklımın bir köşesinde akşam vardı: Uzun zamandır hayalini kurduğumuz o küçük yolculuk… Yola çıkacağımız saat yaklaştıkça içimde tatlı bir telaş vardı. Bugün sadece bir sabah değil, bir yol bir başlangıç da vardı.
Sessiz adımlarla odaya döndüm. Yanına eğilip saçlarına dokundum. “Bintuğ…” dedim fısıldayarak. O gözlerini araladığında yüzümdeki gülümseme sanki içimden taşmış gibiydi. Yorgun ama huzurlu bakışıyla bana baktı. Sonra birden, uykulu haliyle öyle tatlı bir şey söyledi ki, kahkaha attım. Onun da bana katılmasıyla odamız sabahın ilk kahkahasıyla doldu.
İşte o an anladım: Bütün yolculuklar; bütün evler, bütün sabahlar aslında sadece biz var olduğumuzda anlamlıydı. Ve ben, yanımda nefesiyle kalbime dokunan bu adamla her yeni güne uyanmayı diledim.
Kahkahanın ardından göz göze geldik. İçimde hâlâ aynı dilek yankılanıyordu: Hep böyle uyanalım, hep böyle gülelim. O yatağın sıcaklığından kalkmak istemese de ben elimden tutup onu kaldırdım. “Hadi,” dedim, “sana bir sürprizim var.” Yarı uykulu, yarı meraklı bir bakışla peşimden geldi.
Mutfağın kapısını açtığında, kendi hazırladığım küçük sofrayı görünce yüzünde çocukça bir tebessüm belirdi. “Sen mi yaptın bunu?” dedi. Gözlerindeki şaşkınlık ve sevinç, hazırladığım her tabaktan daha değerliydi. Başımı eğip utangaç bir gülümsemeyle, “Evet… İlk kahvaltımız olsun istedim” dedim.
Birlikte oturduk. Çayın buharı, sabahın sessizliğine karıştı. Bir an için dışarıdaki dünya tamamen sustu; sanki sadece biz vardık. Küçük lokmalarla, birbirimize bakarak, bazen sessiz bazen kahkahalarla kahvaltıyı sürdürdük. Bintuğ, zeytin çekirdeğini tabağın kenarına bırakırken bana dönüp, “Biliyor musun, bu ev gerçek oldu ya… Ben artık hep buraya dönmek isteyeceğim. Nerede olursak olalım, bu sofraya, bu yuvaya.” dedi.
Sözleri içime işledi. İşte tam da bu yüzden geceki yolculuğa daha çok seviniyordum: Döndüğümüzde artık bizim bir evimiz vardı. Bir yuvaya dönüşün huzuru, yolculuğu daha da anlamlı kılıyordu.
Elini tuttum, masanın ortasında, sıcacık bir dokunuş. “O zaman,” dedim, “bizim yolculuğumuz aslında dün başladı. Ama biliyor musun, en güzeli bu sofrada başlıyor.”
O an bir kez daha kahkaha attık. Kahvaltı masamızda yankılanan sesimiz, yeni evimizin duvarlarına ilk kez dokundu. Ve ben, içimden geçirdim: Bu kahkahalar hiç susmasın.
Kahvaltının ardından evi toparladık, biraz da yola çıkmadan önce dinlenmek istedik. Zaman, yeni evde farklı akıyordu sanki; dakikalar ağır ağır yürüyordu ama ben her saniyenin tadını içime çekmek istiyordum. Öğleye doğru kapı çaldığında kalbim heyecanla çarptı. Daha ilk günümüzde misafirimiz olacaktı: Aydemir ve Duru…
Kapıyı açtığımda kardeşimin yüzündeki gurur dolu tebessümle karşılaştım. Yanında Duru vardı; elinde küçük bir kutu tatlıyla. “Yeni evin ilk kahvesine geldik!” dedi neşeyle. Onları içeri buyur ederken, evin duvarlarının bir anda daha da ısındığını hissettim.
Salonun ortasında dördümüz bir araya geldiğimizde, sanki evimiz ilk kez gerçekten doldu. Kahve fincanlarını hazırlarken mutfağın küçük telaşı içimde tatlı bir heyecana dönüştü. Bintuğ’la göz göze geldik, “Misafirliğin de ilkini yaşıyoruz” der gibi gülümsedi.
Kahveler elimde salona döndüğümde, Aydemir çoktan rahatlamış, koltuğa yaslanmıştı. “Mihre, bu ev sana çok yakışmış,” dedi. Gözlerindeki mutluluğu görmek bana dünyaları verdi. Duru da ekledi: “Sanki hep buradaymışsınız gibi bir sıcaklık var. İçeri girince insan hemen huzur buluyor.”
Kahvelerimizi yudumlarken sohbet uzadı. Gelecek planlarından, çocukluk anılarından, küçük şakalardan söz ettik. O an fark ettim ki sadece evimiz değil, hayatımız da büyüyordu. Yalnız biz değil, ailelerimiz de yeni bir hikâyeye dâhil oluyordu.
Bir ara kahkahalar yükseldi; Aydemir, Bintuğ’un çocuklukta yaşadığı komik bir anıyı Duru’dan öğrenmiş, onu gülerek anlatıyordu. Ben de kahkaha atarken gözüm masadaki fincanlara, içindeki telvelere takıldı. Ne dilek tutmalı? dedim içimden. O an içimden yalnızca şu geçti: Hep böyle olalım. Aynı sofralarda, aynı kahvelerde, aynı kahkahalarda.
Öğle kahvesinin ardından ev sessizliğe büründü. Aydemir ve Duru vedalaşırken sarıldılar, evimizdeki ilk günümüzü paylaştıkları için ikimizin de gözleri parladı. Onlar gidince bir an salonda yalnız kaldık. Evin içinde yankılanan kahkahaların ardından gelen o sakinlik, bana bir kez daha “artık yuvamız burası” dedirtti.
Bintuğ, perdeyi aralayıp dışarıya baktı. Güneş batıya doğru eğilmişti. “Yavaş yavaş hazırlansak iyi olacak,” dedi. İçimde bir kıpırtı, bir telaş başladı. Yolculuğumuz yaklaşırken evin içinde küçük bir koşuşturmaca başladı.
Valizleri çıkardık. Katladığım her kıyafette içimden, “Dönünce yine bu eve gireceğiz” diye mırıldandım. Sanki eşyalar değil, umutlarımızı da yanımıza alıyorduk. Bintuğ bazen şakalaşarak işimi yavaşlatıyordu.
“Bunu da mı götürüyorsun? Bir hafta kalacağız sadece!”
Ben de gülerek karşılık verdim, “Sen beni bilmiyor musun, yedeklerim olmadan rahat edemem.”
Mutfağa uğrayıp termosu doldurdum, küçük atıştırmalıklar hazırladım. Yeni evimizden çıkarken arkamı dönüp baktığımda kalbim hafifçe burkuldu: Sanki yavrusunu evde bırakır gibi bir his… Ama aynı anda tatlı bir sevinç vardı içimde: Dönüşümüz çok daha özel olacak.
Kapıyı kilitledik. Bintuğ anahtarı cebine koyarken bana döndü: “Hazır mısın?” Gözlerimdeki ışıltıyla sadece başımı salladım. Yan yana, valizler elimizde merdivenlerden indik. Akşam serinliği yüzümüze değdiğinde kalbim hızlandı.
Arabaya bindiğimizde, motorun sesiyle birlikte içimde de yeni bir yol açıldı. Yanımda Bintuğ, önümde yollar… O an fark ettim: Aslında nereye gittiğimizden çok, kiminle gittiğimiz önemliydi.
Ve içimden sessizce fısıldadım: Allah’ım, bu yolculuk hep sürsün.
Araba yola koyulduğunda akşam çoktan geceye dönüyordu. Şehrin ışıkları arkamızda kalırken içimde tatlı bir özgürlük hissi yayıldı. Camdan dışarıya baktım; karanlık gökyüzü, yıldızlarla bezeli bir örtü gibi üzerimize serilmişti. Yol kenarındaki lambalar birer birer akıp gidiyor, her ışık sanki yeni bir başlangıcın işareti oluyordu.
Bintuğ direksiyona odaklanmıştı ama yüzündeki huzuru fark etmemek mümkün değildi. Elini uzattı, parmaklarımız birbirine kenetlendi. O an içimden, Yol ne kadar uzun olursa olsun, yanımda sen varsın ya… dedim.
Radyodan hafif bir melodi çalıyordu. İkimiz de sessizliğin tadını çıkarıyorduk. Ara sıra göz göze geliyor, küçük gülümsemelerle birbirimize yetiyorduk. Bazen kelimeye gerek kalmıyordu; sadece yan yana olmak, aynı yolda ilerlemek yeterliydi. Bir süre sonra Bintuğ sessizliği bozdu.
“Hatırlıyor musun, ilk tanıştığımızda sana demiştim, bir gün birlikte yollara düşeceğiz diye…”
Başımı çevirdim, gözlerindeki ışıltıyı gördüm.
“Evet,” dedim fısıltıyla, “ama hayal ettiğimden çok daha güzelmiş.”
Yol uzadıkça içimdeki heyecan dinmedi, aksine büyüdü. Sanki her kilometre bizi birbirimize daha çok yaklaştırıyordu. Camı biraz araladım, içeriye dolan gece serinliği yüzümü okşadı. O anda kalbimden sadece bir dua geçti: Rabbim, bu yolculuk hep sürecek bir hikâyeye dönüşsün.
Arabanın içinde kahkahamız yankılandı, bazen de uzun sessizlikler… Ama her ikisi de aynı derecede güzeldi. Çünkü biliyordum: Gece boyunca, sabah doğarken ve hatta yıllar geçtikçe bile, yanımda hep o olacaktı.
Ve ben, ilk kez kendi evime sahip olmuş bir kadın değil aslında kendi hayat yolculuğuna en doğru yol arkadaşıyla çıkan biriydim.
Araba yavaş yavaş varış noktasına yaklaştığında, gece çoktan koyu bir örtü gibi her şeyi sarmıştı. Ufukta birkaç sarı ışık parlıyordu; bizim için, yolun sonunda bekleyen küçük bir dünya gibiydi. Bintuğ arabayı durdurdu, motoru kapattığında sessizlik sanki bir nefes gibi çöktü arabaya.
Valizleri birlikte indirdik. Soğuk gece havası içime çarpınca, Bintuğ bana sarıldı. Kısa bir an için gözlerimi kapattım; bu an, gün boyu yaşadığımız tüm heyecanın ve sevincin bir özeti gibiydi.
Otele vardığımızda küçük ama sıcak bir odada kendimizi bulduk. Yorgun ama mutlu valizleri açmadan önce birbirimize baktık. Bintuğ gülümseyerek, “İşte bizim ilk gecemiz burada,” dedi. Ben de karşılık verdim, dudaklarımda hafif bir tebessüm: “Ve eminim, en huzurlu gecelerimizden biri olacak.”
Yavaşça odada yürüdüm, pencereden geceyi izledim. Şehir ışıkları uzaktan küçük bir mücevher gibi parlıyordu. İçimden sessizce geçirdim: Rabbim, bu anın huzuru hep bizimle olsun.
Bintuğ kolumu tuttu, yanıma oturdu. Önce sessizlik vardı, sonra birbirimize anlatamadığımız şeyleri sadece bakışlarımızla paylaştık. Gözlerimizdeki yorgunluk, mutluluğa karışmıştı. Sonra hafif bir kahkaha… Çünkü valizlerden biri düşmüştü ve ikimiz de bunu fark etmemiştik. Küçük, tatlı bir anı olarak kaldı.
Yatakta yan yana uzandık. Bintuğ’un nefesi, saçlarımdan yayılan kokuyla birleşince gözlerimi kapattım. İlk günün bütün telaşı, kahkahası ve sessizliği bu tek anda birleşmişti. İçimde hem bir minnettarlık hem de bir merak vardı.
Dönünce kendi evimizde de böyle geceler yaşayacağız.
Ve o an, tüm yorgunluklar, tüm telaşlar, tüm yeni başlangıçlar bir anda anlam buldu. Birbirimize sarılmış, dünyayı unutarak… Sadece biz vardık, ve gece boyunca yan yana olacağımız huzur.
Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Bu bölümü de size aktardıktan sonra diğer bölümü de yazıp burada noktalayacağım. Umarım beğenirsiniz. Sizi seviyorum, oy ve yorumlarınızı da bekliyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim. Finale son iki... Bakalım bu kitabı basıma verdiğimde kaç seri olacak? Ben diğer kitabını da yazmaya başlayacağım lakin o Allah bilir kaç zaman sonra basılır kmdmdmkdmkd 🥹🦋🤍
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 28.31k Okunma |
6.22k Oy |
0 Takip |
71 Bölümlü Kitap |