
“Ev, içinde sevgi olan yerdir; sen yanımda olduğunda, her yer evim olur.”
Mihre Liva'nın Anlatımıyla;
Güne uyandığımda odadaki ışık hâlâ yumuşak, dışarıda sessiz bir sabah vardı. Bintuğ hâlâ uykuda yüzü yastığa gömülüydü. Onu izlerken içimden gülmek geldi; bu kadar huzurlu görünmesi, bana sabahın tatlı bir sürpriz gibi gelmesini sağlıyordu.
“Bintuğ, uyan,” dedim fısıldayarak, parmağımla omzuna dokundum. O, önce inatla dönüp yüzünü yastığa gömdü, sonra mızıldandı.
“Bir dakika… Daha beş dakika…”
“Beş dakika mı? Biz zaten geç kaldık sayılırız!”
Bintuğ sonunda başını kaldırıp gözlerini ovaladı. Gözlerindeki uykulu ifade, anında gülümsememi artırdı. “Sen çok erken uyanıyorsun ya…” dedi, yarı şaka yarı sitemdi.
“Erken değil, seninle kahvaltıyı kaçırmak istemedim!”
Kalktık ve mini bir kahvaltı için otelin küçük restoranına yöneldik. Bintuğ, masaya oturduğunda hâlâ esneyerek, ama gözlerindeki gülümsemeyi gizleyemeyerek, “Peki, bugün ne yapacağız? Şu kahvaltıyı mı yoksa önce odada biraz tembellik mi?” diye sordu.
“Hem tembellik hem kahvaltı olur ama önce kahkaha garanti.”
Kahvaltıda sohbetimiz hemen koyulaştı; çocukluk anılarımızdan, ilk tanıştığımız günlerden ve en komik sakarlıklarımızdan söz ettik. Bintuğ bir yandan bana eski fotoğrafları hatırlattı, ben de karşılık olarak onun utanç dolu anılarını ortaya çıkardım. Kahkaha üstüne kahkaha… Masadaki diğer misafirler bazen bize bakıp gülümsüyordu.
“Hatırlıyor musun,” dedi Bintuğ, “o gün sen kahveyi yanlışlıkla yere dökmüştün?”
“Evet evet! Ama sen de bana suyu saçmalıkla getirmiştin, hatırlıyor musun?”
Birbirimizi azarlamak gibi şakalar yaparken kahkahalarımız restoranda yankılandı. Bintuğ’un gözlerindeki ışıltı, sabahın serinliğini daha da sıcak hâle getirdi.
Kahvaltı sonrası biraz yürüyüşe çıktık. Otelin çevresindeki bahçede yaprakların arasında yürürken, birden Bintuğ ayağıyla bir yaprağı fırlattı. Ben de anında karşılık verdim. Küçük bir yaprak savaşı başladı, ikimiz de kahkahalarla birbirimize yaprak atıyorduk.
O sabah anladım ki; yeni yerler, yeni evler, yeni yolculuklar… Hepsi eğlenceli ve anlamlı oluyordu, yeter ki yanımda doğru kişi olsun.
Ve o an, Bintuğ’un elini tutup, “İyi ki varsın,” dediğimde hem kendim hem o an hem de tüm sabah birden anlam kazandı.
“Biliyor musun, bu yol seninle yürünmek için tasarlanmış olmalı. Yoksa ben her adımda sende takılırım.”
“Ah evet, senin sakarlığınla birleşince bu yol tam bir macera parkı!” diye karşılık verdim.
Bahçede minik bir çeşme vardı. Suyu izlerken, bir an göz göze geldik ve ikimiz de birden güldük: Bintuğ, parmağıyla suya dokunup “Hadi bakalım, kim daha hızlı ıslanır yarışması mı yapsak?” dedi. Sonra sırılsıklam olana kadar birbirimizi suya batırmadık ama hayal gücümüzde yarış başladı.
Ardından otelin yakınındaki küçük kafeyi keşfettik. İçeri girince Bintuğ kahve menüsüne bakarken, bir yandan da yüzümüze bakıp:
“Hangisini seçersen seç, bana sürpriz yapıyor oluyorsun, değil mi?”
“Tabii ki,” dedim, “ama unutma, senin sürprizlerin benimkinden daha tehlikeli olabiliyor!”
Böylece kahkahalar eşliğinde, kahvelerimizi ve tatlılarımızı sipariş ettik. Tatlıları yerken yan yana oturmanın verdiği o rahatlıkla birbirimize ufak şakalar yapmaya devam ettik. Bintuğ, benim tatlımdan bir lokma alırken, “Sen bunu yedikten sonra bana bakamazsın, suçlulukla bakarsın” diye mırıldandı. Ben de anında karşılık verdim: “Peki, o zaman sana savaş açıyorum!”
Öğleden sonra ise otelin çevresindeki küçük dükkanları gezdik. Bintuğ her vitrine bakarken bir yorum yapıyor, ben de onun sözleriyle kahkahalara boğuluyordum. Hatta bir dükkanda ikimiz de birbirimize komik şapkalar takıp aynada birbirimize bakınca neredeyse gözlerimizden yaş geldi gülmekten.
Akşamüstü, valizlerimizi toparlamaya başladığımızda, Bintuğ hâlâ şapkasını takıyordu:
“Bir gün bu şapkayla evin salonunda gülünç bir şekilde yürüyeceğim, sen bana bakarken kahkaha atacaksın,” dedi.
“Evet, ve o anı kaydedeceğim, yarın sabah kahvaltıda sana hatırlatacağım!”
Ve işte o an anladım: Bu yolculuk, sadece bir yere gitmek değildi. Birlikte geçen her saniye, her şaka, her kahkaha… Bunlar unutulmaz bir anıya dönüşüyordu. Araba kapandığında ve yola çıkmadan önce, Bintuğ kolumu tuttu, gözlerimdeki mutluluğu gördü ve sadece fısıldadı.
“İyi ki birlikteyiz.”
Ben de karşılık verdim, kalbim hafifçe çarpıyor, yüzümde mutluluktan geniş bir gülümseme vardı.
“İyi ki.”
Televizyonu açtık, ışıklar kapandı sadece ekranın hafif parıltısı odada kaldı. Filmin içine dalarken, yan yana oturmanın verdiği yakınlık, sessiz bir mutluluk dalgası gibi içimi sardı. Bintuğ, zaman zaman omzumdan elini tuttu bazen de göz göze geldiğimizde sadece gülümsedi.
Film bittiğinde, odada uzun bir sessizlik kaldı. Sadece kalplerimizin birlikte attığını duyabiliyordum. Bintuğ bana döndü, elimi tuttu ve gözlerime bakarken sesinde hafif bir titreme vardı.
“Biliyor musun,” dedi, “film boyunca senin gözlerini izlemekten bir şey anlamadım. Hep sana bakıyordum!”
“Ben de sana bakıyordum ama sen o kadar derindin ki düşüncelere dalmış gibiydin, fark etmedin sanırım,” dedim, alaycı bir gülümsemeyle.
Bintuğ koltuğa uzanıp dram sahnelerinde ağlamış gibi bir ifade takındı.
“Ah! Bu sahne çok dokunaklıydı… Ama asıl dokunaklı olan, senin yanımda oturman,” dedi ve göz kırptı.
Ben de kahkaha atarak ona karşılık verdim: “Sakın! Böyle sahnelerde ağlamaya devam etme. Bir gün gözlerimden yaş akar seninle film izlerken!”
Sonra bir sessizlik geldi. Ama bu sessizlik rahatsız edici değildi; tam tersine, ikimizin de birbirine bakıp gülümseyebildiği, küçük dokunuşlarla yetindiği bir andı. Bintuğ hafifçe başını yasladı omzuma, ben de elini tuttum.
“Biliyor musun,” dedi, “seninle her şey bir oyun gibi, hem ciddi hem eğlenceli. Hayat, film sahnelerinden çok daha güzel olmuş seninle.”
“O zaman sıkı tutun çünkü bu film daha uzun… Bizim filmimiz hiç bitmeyecek gibi,” dedim.
Ve o an, odada yalnızca biz vardık; film bitmişti ama kahkahalarımız, şakalarımız ve göz göze paylaştığımız sessizlik, geceyi daha sıcak ve unutulmaz kılmıştı. İlk defa bir otel odasında hem eğlenceli hem romantik bir akşam yaşamıştık; ve biliyordum ki bu birlikte geçireceğimiz birçok anın sadece başlangıcıydı.
“Mihre… Bazen kelimeler yetersiz kalır ama yine de söylemek istiyorum. Sen, benim hayatımın en güzel rastlantısısın. Seninle geçen her saniye diğer tüm dünyaların anlamını unutturuyor bana. Ve bilmeni isterim ki benim için aşk sadece bir kelime değil; seninle bütünleştiği an… bu evrenin bütün kadınları bile senin kadar özel bir aşkı yaşayamaz.”
Sözleri öylesine içten ve güçlüydü ki kalbim neredeyse duracak gibi oldu. Gözlerim doldu ama gülümsememi de gizleyemedim. Bintuğ, elimi sıkarken devam etti.
“Seninle her şey farklı. Seninle her yolculuk; her kahkaha, her sessizlik… Hepsi anlam kazanıyor. Ve bu aşk, sadece bize ait değil; bana dünyadaki aşkı da hatırlatıyor. Bana, bir erkeğin bir kadının hayatında bir diğerini nasıl sonsuzca sevebileceğini gösteriyor.”
O an, odada sadece ikimiz vardık gibi hissettim. Ama bir yandan da biliyordum ki bu sözler, her kadının ve erkeğin kalbinde kendi aşkını bulabileceği bir rehber gibi yankılanabilirdi. Bintuğ’un bakışı, sesindeki derinlik ve içtenlik, kelimelerin ötesinde bir güven ve huzur veriyordu.
Ve o gece, filmden sonra başlayan o sessiz yakınlıkta birbirimize sarıldık. Sanki zaman durdu dünya sadece bizim nefesimizle, kalp atışlarımızla doldu. Her sözü, her dokunuşu kalbimde bir ömür boyu saklayacağım bir hatıra oldu.
Sabahın ilk ışıkları perdeden sızarken odada hafif bir sessizlik vardı. Bintuğ hâlâ derin uykuda, yüzü yastığa gömülüydü. Onu izlerken içimden tatlı bir gülümseme yükseldi; uyandığımız an, hem yorgunluğun hem de huzurun iç içe geçtiği bir andı.
Sonunda kalktık. Yavaş adımlarla banyoya geçtik, sıcak suyun sesi odada yankılanırken birbirimize hafif şakalar yaptık.
“Dikkat et, suyu sıçratırsan cezalandırılırsın.”
“Beni cezalandırmayı dene bakalım,” diye karşılık verdi Bintuğ, su damlalarıyla oyuna başlamaya hazır bir çocuk gibi.
Giyinirken birbirimize ufak şakalar yaptık; hangi kıyafeti seçeceğimizi tartışırken kahkahalarımız odada yankılandı. Bintuğ bir anda benim tişörtümü alıp dalga geçti.
“Bu tişörtü giyersen, gün boyu gözlerim senden ayrılmayacak!”
“O zaman ben de senin gömleğini alıp ters giyeceğim, bakalım kim daha çok şaşıracak,” dedim gülerek.
Kahvaltının ardından biraz odayı toparladık, arabayı hazırladık. Valizleri düzenlerken bir yandan şakalaşıyor bir yandan da sessizce birbirimize bakıyorduk.
“Hazır mısın?” dedi Bintuğ, arabaya yönelirken.
“Her zaman,” dedim, gülümseyerek.
Yolculuğumuzun son anları geldiğinde, ikimiz de sessizce birbirimize baktık. Arabada geçen saatler, kahkahalar, sohbetler, küçük şakalar… Hepsi artık gerideydi ama her biri kalbimizde tatlı bir iz bırakmıştı.
“Yakında evimiz,” dedi Bintuğ, direksiyona odaklanmış ama gözleri hâlâ parlıyordu.
“Evet,” dedim, gülümseyerek. “Ve bu sefer kendi evimizde, kendi sıcak yuvamızda dinleneceğiz.”
Kapının anahtarını elimize aldığımızda, ilk günkü heyecan gibi bir mutluluk yükseldi içimizde. Evimizin kapısını açtığımızda sanki bütün yolculuk, kahkaha ve maceralar bizi bekliyormuş gibi sıcak bir sessizlik karşıladı.
Valizleri bıraktık, birbirimize sarıldık. İçimde bir minnettarlık vardı: Bu yolculuk, bize sadece yeni yerler değil birbirimizle geçirdiğimiz her anın değerini de hatırlatmıştı.
Bintuğ kolumu tuttu, gözlerimin içine baktı ve hafif bir gülümsemeyle fısıldadı.
“İyi ki buradayız. İyi ki biz varız.”
Ve o an anladım: Ev sadece dört duvardan ibaret değildi. Ev, kahkahalarımızın yankılandığı, sessizliğin bile huzur verdiği, birlikte olduğumuz her anın sıcaklığıydı. Yolculuk bitmişti, ama hayatımızın bu yeni sayfası, kendi evimizde devam ediyordu.
İçimizdeki heyecan ve mutlulukla kol kola mutfağa doğru yürüdük; belki küçük bir kahve yapıp yolculuğun tatlı yorgunluğunu birbirimize anlatarak evde geçireceğimiz ilk akşamın keyfini çıkaracaktık. Ve biliyordum ki bundan sonra her sabah her akşam ve her yolculuk, yan yana olmanın verdiği huzurla anlam kazanacaktı.
Merhabalar, nasılsınız? Finale son bir... O kadar seviyorum bu kitabımı... Bu kitapla nasıl ayrılacağız hiçbir fikrim yok. Bu arada bu kitabın ön sözü de o kadar güzel oldu ki duygulanmamak elde değil... Belki basılırsa ilk sayfada okur beni etiketleyerek paylaşırsınız. Bu hayali bile o kadar tatlı ki anlatamam. Diğer bölümde görüşmek dileğiyle, oy ve yorumlarınızı da bekliyorum. Şimdiden iyi okumalar dilerim. 🤍🦋🥹
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 28.31k Okunma |
6.22k Oy |
0 Takip |
71 Bölümlü Kitap |