
"Tüm savaşlar, tüm kayıplar ve tüm sessizlikler şimdi anlam buluyor; silah arkadaşlarımın anısı, kız kardeşimin sevgisi ve Mihre’nin sıcak varlığıyla birleşiyor. Ve ben, yorgun bir yürekle, bütün hayatımın ödülünü buldum: sevgiyle, dostlukla ve huzurla taçlanmış bir zafer."
Bintuğ Liva'nın Anlatımıyla;
Gözlerimi kapattığımda, sanki bütün hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçiyor. Yüzbaşılık yıllarım… O günleri anımsamak hâlâ kalbimde bir ağırlık bırakıyor.
Göğsümde taşıdığım madalyaların soğukluğu, geceleri yastığa başımı koyduğumda bana huzur yerine sorumluluğun keskin nefesini hissettirdi.
Her komut, her karar, her kaybedilen dost… Hepsi, ruhumun derinliklerinde birer yara izi gibi duruyor ama aynı zamanda bir gurur ve onur kaynağıydı.
O yıllarda öğrendim; cesaret, yalnızca düşmanla savaşmak değil, kendi korkularının önünde dimdik durabilmekmiş.
Ve sonra… Mihre geldi. Hayatımın sessiz ama bir o kadar da keskin köşelerini yumuşatan bir ışık gibi. Onun varlığı, o kasvetli asker günlerinin ardından gelen bir bahar güneşi gibiydi.
Evimiz… Bizim küçük cennetimiz, kalbimin en derin köşesine kök saldı.
Mihre’nin gülüşü, sabah ışığı gibi yavaşça süzüldü ruhuma; gözlerindeki güven ve sevgi, savaşın ve kaybın bıraktığı yaraları iyileştirdi.
Artık kahkahalarla doluydu evimiz; yemekler, sohbetler, bir fincan kahve eşliğinde paylaşılan sessizlikler… Hayatın en basit anları bile, onunla bir anlam kazanıyordu.
Refah… Evet, artık maddi kaygılarımız yoktu. Ama daha da önemlisi, ruhumuzun refahını kazanmıştık. Her sabah birbirimize “İyi ki varsın” diyerek başlıyorduk güne.
Dünyanın ağırlığı hâlâ omuzlarımızdaydı belki ama birlikte olduğumuz her an, o ağırlık bir parça hafifliyordu. Ve ben, her akşam Mihre’nin elini tutarken, geçmişin tüm savaşlarını, tüm kayıplarını affediyor hatta onlara minnet ediyordum; çünkü onlar olmasaydı, bu huzura ulaşamazdım.
Oturup eski günleri düşündüğümde, bir yüzbaşı olarak göğsümde taşıdığım cesareti şimdi başka bir biçimde hissediyorum. Mihre’nin güveni, sevgisi, bana gösterdiği sabır ve anlayış…
İşte gerçek cesaretin, gerçek kahramanlığın ta kendisi buymuş. Artık silahların gürültüsü değil, kalplerimizin ritmi rehberim.
Savaş meydanında değil, hayatın orta yerinde zafer kazanıyorum; her gülüş, her dokunuş, her sessiz an, birer madalya gibi kalbimde parlıyor.
Ve böylece… Yüzbaşılık günlerimin gölgesinde doğan bir hayatın, Mihre ile birlikte inşa edilen bir cennetin içindeyim şimdi. Dışarıda fırtınalar kopsa da içimdeki huzur sarsılmaz.
Çünkü öğrendim ki gerçek zafer; yaşamak, sevmek ve sevilmektir. Her günümü onunla paylaşmak, geçmişin acılarını birer anı olarak bırakmak, bana her şeyden daha büyük bir anlam veriyor.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda, sessizce gülümsüyorum. Yüzbaşılık zamanlarım, kayıplarım, savaşlarım… Hepsi şimdi Mihre’nin yanında huzurla anımsanan birer hikaye.
Ve biliyorum ki hayatın son nefesine kadar onun yanında olmak; en büyük ödül, en gerçek zaferim olacak.
O günleri düşündükçe, kalbim hâlâ bir anlığına hızla çarpıyor. Savaş meydanları… Dumandan, kandan ve çığlıklardan ibaret olan o günler… Bir zamanlar cesaretimi orada ölçtüm; kanlı bir çukura düşen dostlarıma uzattığım elleri, kayıpların soğuk sessizliğini, zafer anlarındaki boşluğu hâlâ hatırlıyorum.
Her komutum bir hayatın kaderini değiştirirdi; her kararım bir başka insanın acısını ya da umudunu belirlerdi. O yıllarda öğrendim ki kahramanlık yalnızca cesur olmak değil; kaybettiğini göğüsleyip yine de ileri adım atabilmekmiş.
Ve sonra, Mihre… Hayatımın en karanlık anlarını bile aydınlatan o sessiz mucize. Onun varlığı, bana savaştan daha büyük bir meydan okuma sundu: kalbimi açmak, korkularımı bırakmak, tüm geçmişin ağırlığını sevgiyle taşımak…
Onun gülüşü, düşlerime sızan güneş ışığı gibi. Karanlık gecelerde bile sadece onun varlığı yeterliydi bana; ruhumda, yavaş yavaş bir huzur çiçeği açıyordu.
Artık sabahları uyanmak bir savaş alarmı değil, onun yumuşak nefesini duymak. Artık komut vermek değil, elini tutmak ve sessizce yanında oturmak en büyük görevim.
Evimizdeki sessizlik bile, geçmişin tüm çığlıklarından daha anlamlı. Refah, sadece maddi güvenlik değil; ruhun dinginliğiymiş meğer.
Mihre’nin sevgisi, kayıpların acısını yumuşatan bir merhem, savaşın bıraktığı gölgeyi yok eden bir ışık gibi.
Her akşam, birlikte yürüdüğümüz bahçede, eski savaş anılarını sessizce anarken, birbirimize bakıp gülümsüyoruz.
Artık kalbimde taşıdığım madalyaların soğukluğu yok; yerine, onun yanında olmanın sıcaklığı var. Ve anlıyorum ki gerçek kahramanlık artık kılıçta değil, kalpteymiş.
Savaş meydanlarında öğrendiğim cesaret, şimdi onun gözlerinde bana geri dönüyor; en zor anlarda bile, aşkın ve huzurun gücüyle ayakta durmayı öğretmiş bana.
Bazen gözlerimi kapatıp geçmişin izlerini yeniden hissediyorum; kayıpların, acıların, gece nöbetlerinin yankısı… Ama bir bakıyorum, Mihre elimi tutuyor, ve tüm o gölgeler dağılıyor.
Savaşın soğuk yüzü artık sadece hatıralarda kalıyor. Şimdi kazandığım zafer, onun yanında yaşamak, her gününe şükretmek ve her anı bir armağan gibi kucaklamak.
Ve böylece… Yüzbaşılık yıllarımın gölgesi hâlâ var ama artık bana yol gösteren bir öğretmen gibi. Mihre ile inşa ettiğimiz hayat, o gölgeleri aydınlığa çevirdi.
Gözlerimi kapattığımda, bir zamanlar savaş meydanlarında attığım adımların, bugün birlikte attığımız sessiz ve huzurlu adımlara dönüştüğünü görüyorum.
En büyük savaşımı çoktan kazandım: geçmişin acısını affetmek ve gerçek huzuru bulmak.
Her gün, her an, onun yanında olmak; en büyük ödül, en gerçek zaferim. Ve biliyorum ki, hayatın son nefesine kadar, bu zafer, içimdeki en derin köşeyi dolduracak: aşkın, huzurun ve yaşamın zaferi…
Her sabah, güneşi birlikte karşılamak artık en büyük ritüelimiz. Mihre’nin yavaşça uyanışı, saçlarının sabah ışığında parlayışı, kahve fincanlarımızın buğulu yüzeyinde dans eden buhar…
Bunlar, bir zamanlar savaşın kükremesiyle sarsılan ruhumun en güzel dinginlikleri.
O anlarda, gözlerimizi birbirimize kilitliyor, hiçbir kelimeye gerek kalmadan anlaşabiliyoruz; geçmişin acıları, savaşın gölgeleri, kayıplar… Hepsi geride kalıyor, sadece şimdinin sıcaklığı kalıyor içimizde.
Yağmur yağdığında, birlikte sokağa çıkıp damlaların üzerimizde dans etmesine izin veriyoruz. Mihre’nin gülüşü, sanki gökyüzünü bile yumuşatıyor; her damla, bir zamanlar omuzlarımda taşıdığım yüklerin birer parçasını siliyor.
O yürüyüşler, sessiz bir dua gibi; her adım, birlikte inşa ettiğimiz hayatın sağlamlığını, birlikte kazandığımız huzurun değerini hatırlatıyor.
Akşamları, evimizin küçük salonunda yan yana oturuyoruz. Mihre elini bana uzattığında, o yılların yorgunluğu, o savaşın ve kayıpların izleri, eriyip gidiyor.
Kitap okuyoruz, birbirimize hikayeler anlatıyoruz, bazen hiç konuşmadan sadece birbirimizi dinliyoruz. O sessizlik, bir zamanlar komutan olarak verdiğim emirlerin yerine geçen en tatlı huzur.
Her kelime, her bakış, bir zamanlar kaybettiğim dostların, geçmişin acılarının affedildiğini hissettiriyor.
Haftanın bir günü birlikte yemek pişiriyoruz. Mihre’nin tarifleri, kahkahalarımızın arasında hayat buluyor.
Mutfaktaki küçük kazalar bile artık endişe değil; gülüşlerimiz, geçmişin kederini bastırıyor.
Yüzbaşı olduğum günlerde öğrendiğim disiplin, şimdi sevgimizin ve hayatın küçük detaylarına gösterdiğimiz özen olarak geri dönüyor.
Ve bazen gecenin sessizliğinde, yıldızlara bakarken birbirimize “İyi ki varsın” diyoruz. İşte o an, tüm savaşların, kayıpların ve acıların anlam bulduğu an.
Kalbimizde bir zafer var; artık silahların gürültüsü değil, sevginin ritmi rehberimiz. Her yıldız, bir zamanlar kaybettiğim cesur arkadaşlarımın anısı gibi parlıyor gökyüzünde ama şimdi onların hatırası, bana Mihre’nin yanında olmanın değerini hatırlatıyor.
Böylece… Yüzbaşılık yıllarımın gölgesi hâlâ var ama artık korkutucu değil; bana geçmişin bilgeliğini ve Mihre’nin sevgisinin büyüklüğünü hatırlatıyor.
Hayatın her küçük ritüeli, her sessiz anı, her kahkaha ve her yağmur damlası, savaşın bıraktığı boşluğu dolduruyor.
Ve ben, her sabah gözlerimi açtığımda onun yanında olmanın verdiği huzuru derin bir nefes gibi içime çekiyorum.
Silah arkadaşlarım… Onlar artık sadece geçmişin birer hatırası değil; ruhumun bir parçası, kaybettiğim dostların ve paylaştığımız zaferlerin simgesi.
Onları düşündükçe, o savaş meydanlarındaki cesaret ve kardeşlik duygusu hâlâ kalbimde atıyor. Her kayıp, bana değer verdiğim her anı daha kıymetli kıldı.
Ve şimdi, sessizce onların hatırasına teşekkür ediyorum; çünkü onlar olmadan bugün olduğum kişi olamazdım.
Kız kardeşim… Hayatın fırtınaları arasında bana sığınacak bir liman oldun. Senin varlığın, en zor zamanlarda bile içimde bir güven, bir umut oldu.
Yüzbaşı olarak gördüğüm her zorluğu, senin sevginin ve desteğinin gücüyle göğüsledim.
Ve şimdi, hayatın tüm karmaşasında, senin varlığın hâlâ bana en derin huzuru veriyor.
Ve şimdi, tüm geçmişin yükü, tüm kayıplar ve savaşlar birer hatıra olarak yanımda duruyor; silah arkadaşlarımın anısı, kız kardeşimin sevgisi, Mihre’nin varlığı…
Hepsi bana, yaşamın ve sevginin gücünü hatırlatıyor. Her yıldız, kaybettiğim dostlarımın ışığı gibi parlıyor gökyüzünde; ama şimdi onların hatırası, bana Mihre’nin yanında olmanın, kız kardeşimin sevgisinin ve silah arkadaşlarımın anısının değerini hatırlatıyor.
Gerçek zafer artık savaş meydanlarında değil. Onun yanında her günü yaşamak, küçük ritüellerle mutluluğu çoğaltmak ve geçmişin tüm acılarını sevgiyle sarmak…
İşte bu, hayatımın en büyük ödülü, en gerçek zaferi. Ve biliyorum ki günlerden bir gün yorgun gözlerimi kapattığımda, yüzbaşılık yıllarımın tüm hikayesi, Mihre’nin yanında huzurla tamamlanmış olacak.
Merhaba arkadaşlar, nasılsınız? Ben çok iyiyim. Bu kitabımı da böyle final vermek istedim. Çünkü devamı gelecek. Evet 70 bölüm lakin daha bu kitap uzar gider. Ön sözü de ekleyeceğim, son sözünü şimdi eklemeyeceğim çünkü bilmem kaçıncı serisini yeni yazmaya başlayacağım.
Umarım her karakterimi sevmişsinizdir. Umarım, eserimi beğenmişsinizdir. Sizi çok seviyorum. Bu bir veda değil sadece kısa bir mola...
Yeni kitabı yazmaya başladığımda, size haber veririm. Hepinizi çok öpüyorum, sağlıcakla kalın. Oy ve yorumlarınızı da bekliyorum. İyi okumalar dilerim. 🥺🤍🦋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 28.31k Okunma |
6.22k Oy |
0 Takip |
71 Bölümlü Kitap |