
Ceren "Beliz, Bulimia hastası... Onu bugün tuvalette kusarken yakaladım." dedi. Ben sınıftan içeri girerken Marsel "Bu yüzden kendi sağlığını hiç eden birisi için derslerimden vazgeçmeyeceğim." dedi ve sırasına oturdu. Ben ikisine de şaşkınlıkla bakarken "Sen nereden biliyordun?" diye sordum Marsel'e. Marsel "Ceren ile birlikte rastladık. Dün gece ailelerimiz bir araya gelmişti de." şeklinde yanıt verdi. Bu daha ilginçti. Aileleri tanışıyordu. Yani Marsel ve Ceren birbirlerine yakındılar. Ah, hey bu neden sinirimi bozmuştu ki? Ben sırama yeni geçmiştim ki ismini hatırlamadığım siyah saçlı bir kadın hoca elinde deneme kitapçıklarıyla içeri girdi. "Neşe... Deneme bittikten sonra müdirenin yanına uğra hayatım." dedi.
Marsel ve Ceren ikisi de bana şöyle bir baktı. Marsel "Çok ilginç." dedi. Ceren "Kesinlikle." şeklinde onu onayladı. Ben ise Marsel ile takılmaktan görevimin olduğunu unutmuştum ve şimdi müdireye ne bahane uydursam diye düşünüyordum. Dolayısıyla Türkçe sorularını cevaplamakta zorlandım. Bir türlü okuduğumu anlamıyordum. Bu yüzden odaklanabilmek için matematik sorularına geçtim. Matematik ve fen bilimlerini halledip yine Türkçe'ye geçtim. O kısmı bir şekilde halledip tarihe geçtiğimde tarihteki olaylar bana ister istemez müdire hanımı aklıma getirmişti. Bir yanım heyecanlı bir yanım ise isteksizdi. Sınava son on dakika kaldığında tarihi daha yeni bitirmiştim. Coğrafya soruları ve felsefe kalmıştı. Felsefenin son beş sorusunu ne yazık ki göremedim. Sınav bitmişti.
Yüzümde mutsuz bir ifadeyle sıramdan kalktım. Marsel bana bakıp "Yetiştiremedin değil mi?" diye sordu. Ona bakıp "Hiç sorma!" şeklinde cevap verdim. Sonra da asansöre binip birinci kata tuşladım. Doğruca müdire hanımın odasının olduğu koridorda ilerledim. Kapıyı tıklattım ve içeri girdiğimde kafamda ne söylesem diye dolaşan bahaneler varken eski iki arkadaşımın orada ağlayarak durmasını beklemiyordum.
Deniz ve Ece ağlıyordu. Ama neden? Bir sorun mu vardı? İçeriye girdiğimde "Beni çağırmışsınız." dedim. Müdire hanım "Gel, Neşe! Otur istersen." dedi koltuklara doğru işeret ederek. Deniz ve Ece'ye baktım. İkisi de kolay kolay ağlayacak tipler değildi. "Bir sorun mu var?" diye sordum. Müdire Hanım "Canım... çok üzgünüm... Rüya'yı kaybettik..." dediğinde ona baktım ve "Nasıl yani? Ne?" diye sordum. "Nasıl oldu bu?" diye sorguladım. "Hani kamp alanına polisler gelmişti ya...Rüya orada 4 yerinden bıçaklanmış bir halde bulunmuştu. Ağır yaralı bir şekilde hastaneye kaldırılmıştı." dediğinde olayları hatırladım ve sonra Marsel ile olan o konuşmalar zihnimden geçti. Bana katili bildiğini söylemişti galiba.
"O kişi Rüya mıymış?" dedim.
"Evet, kamp alanında olan herkesi sorguladı polisler... sorun şu sen ve Marsel yoktunuz. Neredeydiniz Neşe?" diye sordu.
"Ormanda yürüyüşe çıkmıştık." dedi.
"Hımm... peki..." sonra da bana bir fotoğraf gösterdi. Fotoğrafta Marsel'in elinde kanlı bir bıçak vardı. "Bu ne?" diye sordum. Deniz "En yakın arkadaşının katiliyle çıkıyorsun Neşe." dedi sert bir ifadeyle.
Marsel, Neşe'ye o gün yalan mı söylemişti?
Asıl katil Marsel mi?
Marsel'e iftira mı atılıyor?
Rüya neden öldürüldü?
Neşe arkadaşlarından ayrıldığında neler oldu?
Devamında ne olduğunu merak ediyorsanız kitabı takip etmeyi unutmayın.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |