8. Bölüm

8. Bölüm (O Düğün Olmayacak)

queennnn000
queennnn000

 

8. Bölüm (O Düğün Olmayacak)

 

...

Öfke, hayal kırıklığı, kontrol edilmesi zor duygular...

 

İçimde fokurdayan öfkeyi tarif edebilecek kelimelerim yoktu. Şuan tek istediğim gözümün önüne gelen ne varsa yıkıp, kırıp dağıtmaktı. Öylede yapıyordum.

 

Mirza'nın konuşmasından sonra hangi güçle o merdivenleri çıkmıştım bilmiyorum. Asansör yerine neden merdivenleri seçmiştim onu da bilmiyorum. Tek bildiğim içimde yine ve yeniden bir şeylerin koptuğuydu.

 

Gözlerimden akan yaşlar bu sefer acıdan değil sinirdendi.

 

Odada gözüme çarpan ne varsa yere atmıştım, gözüm şimdi yatağın üzerinde ki örtüye takıldığında hiç düşünmeden yatağın önüne gidip örtüyü ellerimin arasına aldım. Tüm gücümle yatağın üzerinde ki örtüyü çekip yere fırlattım, örtüyle birlikte yastıklarda yerlerinden oynamışlardı ama hâlâ daha yatağın üzerindeydiler. Bir kaç adımda yatağın başucuna gidip minderleri de öfkeyle tutup yere fırlattım.

 

Dağılan ve omuzlarımdan sarkan saçlarımı elimle geriye atıp bir iç çektim. Gözlerim odanın içini turluyordu, dağıtacak bir şeyler arıyordu ama gücümde gittikçe azalmıştı. Dizlerim titremeye başlamıştı. Elimi şakağıma koyup nefeslendim. Yarım saattir deliler gibi odayı dağıtıyordum.

 

Başımı eğdiğimde komodinin üzerindeki sürahi gözüme çarptı.

"Sakın!" Diye yükseldi Mirza'nın sesini, başımı kaldırmadan bakışlarımı yüzüne çevirdim. Geldiğinden beri yatağın karşısındaki koltuğa oturmuş adeta cinnet geçirmemi bacak bacak üstüne atıp sigara içerek seyretmişti. Müdahale etmeden, sessizce,

 

Şimdi bakışlarında tehditvari kıvılcımlar vardı.

 

Kaşlarımı saniyelik kaldırıp indirdim ve gözlerinin içine baka baka cam sürahiyi elime aldım. Mirza elindeki sigarayı küfür ederek önündeki masanın üzerinde bulunan küllüğe bastırıp ayağa kalktı.

 

"Sakın dedim" dişlerini sıkarak konuştu. Umrumda değildi. O canının her istediğini yapıp bana çok güzel zarar verebiliyordu.

 

"Ef-"

 

Kelimesini tamamlayamadan cam sürahi içindeki azıcık kalmış su ile zeminle buluştu. Kırılan cam sesi ikimizin arasında kaybolurken

 

"Adım atma!" Diye bağırdı. İlk defa sesi bu kadar yükselmişti ve boynundaki damar belirginleşmişti. Omuzlarım aşağı düşerken bedenimi sakince yanımda ki yatağa bıraktım. Ellerimi geriye yaslayıp bedenimi geriye çekip ayaklarımı yerden kestim.

 

Yatağın ortasında dizlerimi kendime çekmiş bir halde oturuyordum.

 

Mirza diz çökmüş yerdeki büyük cam parçalarını avucuna topluyordu, bir yandan da kısık sesle daha önce hiç duymadığım küfürler ediyordu.

 

Başımı omzuma yaslayıp gözlerimi yumdum, bütün gücüm tükenmiş gibiydi. Soluklarım yavaş yavaş düzene girerken dış dünyaya kulaklarımı tıkamıştım. Yalnızca beynimde ki sesler yankılanıyordu kulaklarımda,

 

Ne olacak diyordu beynim, bundan sonra ne olacak. Nasıl her şey yoluna girecek ya da girecek mi? Ailem ne olacak? Abim şuan nerede ne halde? Sinan ne yapacak? Mirza ne istiyor?

 

Bitmiyordu. Bir gün daha bitiyordu ama sıkıntılar bitmiyordu, sorular azalmıyordu.

 

Gerçekten imam nikahı kıyacak mıydık? Peki ya düğün?

 

Zehra'nın toprağı kurumamıştı daha, nasıl onun giyemediği gelinliği giyerdim? Asiye hanım doğru söylüyordu. Sinan'ın düğünü cenaze olmuştu.

 

Gözümden aşağı usulca bir damla aktı.

 

Düşünmeden edemiyordum, o kaza olmasaydı şuan hayatımız nasıl olurdu acaba diye,

 

En azından bebek yaşıyor olurdu.

 

Kaşlarım çatıldı. Zehra'nın mezarının yanında başka mezar yoktu. Bebeğin mezarı yoktu. Sinan bebekleri olduğunu söylemişti, Zehra hamileydi demişti. Bebeğin mezarı nerede?

 

Yatağın kenarının çökmesi ile daldığım düşünce selinden arındım.

Başımı önce cam olan yere çevirdim, sonrada Mirza'ya görünürde olan bütün cam parçalarını toplamıştı.

 

"Çay ister misin?"

 

Sorduğu soru ile kaşlarım çatılırken ciddi misin der gibi baktım yüzüne,

 

"Kara çay değil, sinirlere iyi gelen çay var ya ondan" kendini açıklamaya çalıştığında başımı yana çevirdim. Ağzından çıkan tek kelime dahi umrumda değildi. Mirza söyleyeceklerini aşağıda söylemişti.

 

Bahsettiği çayda papatya çayıydı. Şuan ki halime değil papatya çayı, papatya tarlası dahi şifa olamazdı. Ama Mirza beyin bundan haberi yoktu. Göremiyordu çünkü, yaptıklarının beni yalnızca sinir etmediğini, daha derinden yaraladığını, kapanmayacak yaralar açtığını göremiyordu.

 

"Trip mi atacaksın yani?"

 

Trip mi?

 

Başımı hiddetle önüme döndürüp gözlerinin içine baktım. Gerçekten insanın halinden anlamıyordu.

 

"Sen kimsinde ben sana trip atayım?" Sinirle söylendiğimde bir kaşı usulca havaya kalktı. "Ne demek sen kimsin?" Diye sordu "Ben senin kocanım" diye de sorduğu soruyu kendince cevapladı.

 

"Sen benim hiçbir şeyim değilsin. Olamazsın da"

 

Kollarımı göğsümün altında kavuşturup derin bir nefes aldım.

"Anlamıyorsun, sen gerçekten etrafında olan biten şeyleri anlamıyorsun."

 

Ne demeye çalışıyordu?

 

Derin bir nefes alma sırası şimdi ondaydı.

 

"O düğün olmayacak"

 

Kalp atışlarım aşağıdaki gibi hızlanırken karmaşık duygularla baktım yüzüne, Mirza yüzüme bakmak yerine başka bir yere odaklanmıştı.

 

"İdris bu düğünün olmasına asla izin vermeyecek"

 

Baba demiyordu ama bu takılmam gereken en son detaydı.

 

"Anlamadım" dedim kirpiklerimi bir kaç kez kırpıştırırken, kalbime birden bire bir ağırlık çökmüştü.

 

Mirza iki elini yumruk haline getirmiş yatağa bastırıyordu ama bunun farkında bile değilmiş gibi gözüküyordu. Konuşmak istemediği her halinden belliydi, kendini açıklamak zorunda olması canını sıkıyor gibiydi. Ama buna alışması gerekiyordu, artık bu hayatı tek başına yaşamıyordu, yaşadığı hayatı benimle paylaşıyordu ve bu durum son bulana kadar açıklama yapmak zorundaydı.

 

"Polat'la aynı düşüncede İdris, şuan ki durumda düğün yapmanın ona daha çok zarar vereceğini o da biliyor"

 

"Ama-" dedim devamını getiremedim Mirza sözümü kesip konuşmaya devam etti.

 

"Aşağıda yapmaya çalıştığı şey ters psikoloji yapmaktı. Kartları açık oynadı, istediğini doğrudan söyleyemeyeceği için kendince bir oyun kurdu"

 

Gözleri gözlerimin içine baktı.

 

"O masada açıkça bana Amerika'ya dön diyemezdi."

 

Sesinde en ufak bir duygu yoktu, ne bir kırgınlık ne çatallaşma hiçbir şey. Ama gözlerinde tarifi zor olan bir duygu vardı. Gizlemeye çalıştığı ama başaramadığı,

 

"Senin ve benim düğün yapmayacağımızı biliyordu. O yüzden beni oradan vurmaya karar verdi. Bir nevi gitmeye mecbur etmeye çalıştı ama bunu sanki benim kararımmış gibi göstermek istedi"

 

Her duyduğum cümle ile yüzümdeki ifade daha da hayrete uğruyordu.

 

Kim daha zekiydi? İdris amca mı? Mirza mı?

 

Neden Mirza'nın gitmesini istiyordu ki? Hangi bir baba evladını yanında istemezdi ki?

 

"Kabul ederek, kurduğu oyunu tersine çevirdim. Şimdi biz değil o bu düğünün olmaması için çabalayacak"

 

Konuşmaya başlamadan önce aldığı derin nefesi vermişti.

 

Başımı aşağı yukarı salladım "Neden?" Diye sordum tüm kafa karışıklığımla "Bilmen gereken her şeyi söyledim" dedi sorumu yanıtsız bırakarak.

 

"Bana güvenmeyi öğrenmelisin Eflin, ben bir şey yaptığımda öfkelenmek yerine bizim için ne en iyisiyse onu yaptığıma inanman gerekiyor. Şartlar öyle gözükmese bile öyle olduğunu bilmelisin"

 

Gözlerimin içine saklanmadan baktı, ona inanmamı istiyordu ama imkansızdı, her ne kadar bizim için en iyisi neyse onu yapacağını söylesede buna inanmak güçtü. Hayatımı zorlaştırmaktan başka yaptığı hiçbir şey yokken sözlerinin samimiyeti inanmak mümkün değildi.

 

"İmam nikahı?"

 

Düğünün olmayacağına beni ikna etmişti. Söyledikleri mantıksız değildi, İdris amcanın neler düşündüğünü bilmesemde Mirza'nın söyledikleri saçma gelmiyordu. Kim böylesi bir durumda düğün diye tuttururdu ki? Hemde namını bu kadar çok önemseyen bir adamken. Saçmaydı.

 

"Kıyılacak"

 

"İstemiyorum"

 

"İstiyor musun diye sormadım"

 

Bana inan diyordu ama aksini düşünmem için elinden geleni yapıyordu. Güzel güzel konuşup sonrasında bozuyordu.

 

Yataktan kalkıp başıma dikildi.

 

"Açsındır, bir şey yiyemedin" dedi akşam yemeğini ima ederek. Kimse bir şey yiyememişti.

 

"Melek'e bir şeyler hazırlamasını söylerim senin için"

Başımı salladım sadece, Mirza'da daha fazla bir şey söylemedi. Başımda biraz daha dikildikten sonra kapıya doğru yürüdü "Ayağa kalkma sakın, ayakkabın yok zaten. Halı makinaya çekilmeden üzerine basma, hâlâ daha üzerinde ince cam parçaları vardır" biraz duygu barındıran bir ses tonuyla söyleseydi bu sözlerini birazcıkta olsa beni düşündüğüne inanabilirdim. Ama adamın sesi öylesine soğuk ve duygusuzdu ki sanki bir insan yerine robot konuşuyordu.

 

Kapıyı açtığında başımı kaldırıp bedenine baktım. Arkası dönüktü, çıkmamıştı odadan.

 

"Melek'e sana sinir yatıştıran çaydan yapmasını da söylerim" diyerek odadan çıktı.

 

Sinir yatıştıran çay.

 

Dudaklarım kendiliğinden kıvrıldığında daha fazla kendimi tutamayıp kahkaha attım. Günler sonra bir ilkti, sesli bir şekilde kahkaha atmıştım. Ama dediği şey gerçekten komiğime gitmişti.

 

Kahkaham tebessüme dönüşürken bacaklarımı uzatıp başımı yatağın başlığına yasladım. Gözlerimi yumarken dudaklarımda ki tebessümde yavaşca silindi.

 

Ben mi bu evdeki herkesi yanlış tanımıştım. Kırk yıl düşünsem İdris amcanın Mirza'nın gitmesi için çabalayacağı aklımın ucundan dahi geçmezdi. Gerçi son zamanlarda aklımın ucundan geçiremeyeceğim ne varsa bizzat yaşamıştım. Ama yinede insanın inanası gelmiyordu. Hayrete düşürüyordu insanı, ben çocukluğumdan beri bu insanların yanındaydım. Yeri geldiğinde kendi evimden çok bu evin sofrasında bulunmuştum. Benim çocukluğum bu evde geçmişti.

 

Tuhaftır ki Mirza'dan bile daha çok anım vardır bu evde...

 

Kapalı olan gözlerimin önüne hayal meyal hatırladığım çocukluğumuz düştü, Mirza'nın yurt dışına gitmeden önceki zamanlar. Bu evin bahçesinde gönlümüzce koşup oynadığımız mutlu olduğumuz o kısacık zamanlar.

 

Bir tebessüm yerleşti yüzüme, gözümün önünde küçük Mirza vardı. O zamanlar şimdi ki gibi değildi saçları, yine koyu kahveydi ama dalgalıydı. Uzun dalgalı saçları vardı. Şuan olduğu gibi koyu kahve değildi gözleri daha açık bir kahveydi. Boyu yaşıtlarına göre uzundu. Her zaman olduğu gibi, Sinan'ın yanından ayrılmazdı. Abisi onun en kıymetlisiydi. Polat abi bizimle pek vakit geçirmezdi arada yanımıza gelip büyük adamlar gibi nasihat ederdi. O zamanlardan belliydi büyüdüğünde nasıl güzel yürekli bir adam olacağı,

 

Mutluyduk ya biz, en azından kısa bir süreliğine üçümüz mutluyduk. Dünyayla ilgili bir derdimiz yoktu, tek amacımız evcilik oynamaktı.

 

Dudaklarımda ki tebessüm gittikçe genişledi. Gözümün önünde bahçede koşuşturan Mirza ve Sinan dönüp duruyordu. Onların peşinden cılız bedeniyle koşmaya çalışan bir de kız çocuğu vardı.

 

Küçük Sinan çok tatlıydı, Mirza'nın aksine daha kıvırcık ve sarı saçlara sahipti. O tam bir civcivdi.

 

"Delirmiyorsun değil mi?"

 

Mirza'nın sesiyle irkilerek gözlerimi açtım. Başımda elinde yemek tepsisiyle dikiliyordu ve kaşları neden güldüğümü anlayamamanın verdiği hisle çatılmıştı. Odaya girdiğini farketmemiştim bile,

 

Kirpiklerimi bir kaç kez kırpıştırıp daldığım geçmişten kurtulmaya çalıştım.

 

"Henüz değil" dedim iğneleyici bir tonda, Mirza başını aşağı yukarı sallayıp elindeki tepsiyi komodinin üzerine koyarak ayaklarımın dibine oturdu.

 

"Hadi ye yemeğini" gözlerimi tepsideki yemeklere diktim. Mercimek çorbası, salata ve et sote vardı. Yemeklerin hepsi şahane gözüküyordu.

 

Omuz silkip Mirza'ya döndüm.

 

"Ne oldu? Beğenmedin mi?"

 

Başımı sallayıp "Güzel gözüküyorlar" diye fısıldadım.

 

"Afiyet olsun o zaman"

 

Konuşmasıyla birlikte kaşlarıyla tepsiyi işaret etmişti almam için.

 

"İmam nikahı istemiyorum. Resmi nikahta boşanma gibi bir hakkım var, ama imam nikahı kıyarsak seni nasıl boşayacağım?"

 

Bana bir yıl sonra boşanacağımıza dair yemin etmişti. Bir yılın sonunda anlaşmalı olarak boşanacaktık. Ama işin içinde imam nikahı yoktu.

 

"Eflin yemeğini yer misin, soğuyor"

 

"Soruma cevap alamadım"

 

Başını önüne eğip sabır istercesine derin bir nefes aldı.

 

"Ben halledeceğim. Sen bana güven"

 

Başımı olumsuz anlamda salladım.

 

"Sana güvenemem."

 

Başını kaldırıp gözlerimin içine dik dik baktı.

 

"Güvenmek zorundasın Eflin"

 

"Babamdan neden nefret ediyorsun? Başta ondan hoşlanmadığını söylememiştin" aklıma yemeğe inmeden önceki tartışmamız gelmişti. Evimden kıyafetlerimi almak istediğimi söylediğimde aşırı tepki göstermişti.

 

"Baban sevilecek bir adam değil"

 

Sırtımı yatak başlığından ayrıp dikleştim.

 

"Nesi varmış benim babamın?"

 

"Senin baban bir katil Eflin"

 

Yüzüme tokat gibi çarpmıştı sözleri, bedenim olduğum yerde titrerken kalbime yine ağırlık çökmüştü. Sertçe yutkunmaktan başka bir şey yapamadım.

 

"Kazaydı" diye fısıldadım başım önüme düşerken.

"Öyle olsun" itiraz etmedi, belkide üzüldüğümü gördüğü için uzatmak istememişti.

 

"Yemeğini ye, soğudular"

 

"Mirza"

 

"Çok konuşuyorsun Eflin, sus ve yemeğini ye"

 

Söyleyeceğim şeyleri ağzıma tıkayıp yataktan kalkıp balkona çıktı. Duyduğum çakmak sesinden sigara yaktığını anlamam zor olmadı.

 

Başımı yana çevirip yemeklere baktım, kendi evimde ailemle birlikte yemek yemeyi özlemiştim. Benim babam katil değildi, kazaydı. İsteyerek olmamıştı, kendi gözlerimle görmüştüm.

 

 

⏳️⏳️⏳️

 

Üzerime çöken ağırlığı tarif edecek kelimelerim yoktu. Dokunsalar ağlayacak gibiydim,

 

Mirza'nın yanımdaki varlığı dahi düşünceleri söküp atamıyordu. Karşımda duran bahçe ve ev, kabuk tutmayan yaralarımı kanatıyordu.

 

"Hadi" dedi Mirza yürümeye başlarken, ayaklarım onun adımlarına eşlik etti. Her adımda kalbimde adımlarıma eşlik etti, hızlandıkça hızlandı.

 

Akşam Mirza balkona çıktıktan sonra getirdiği yemekleri yiyip, Mirza'nın odadan çıkmasını beklemeden uyumuştum. Sabah gözlerimi açtığımda zaten oda boştu, balkon kapısıda kapalıydı. İlk dakikalar kendime gelemezken Mirza hazırlanmış bir şekilde odaya girmişti. Üzerinde yine siyah bir kumaş pantolon vardı, ne çok bol ne de çok dardı, tam olması gerektiği gibiydi. Üzerinde lacivert bir polo yaka tişört vardı onun üstüne ise kış aylarında olduğumuz için deri siyah ceket giyinmişti. Ayaklarında beyaz spor ayakkabılar vardı. Saçı yapılmıştı. O an bakışlarım neredeyse boş olan dolaba kaydı. Ne giyineceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Mecburen ne varsa onu giyinecektim, kıyafetlerimi alana kadar.

 

Elime geçirdiğim düz bir tişört ile bol olan kot pantolunu giyindim. Buraya geldiğim ayakkabılarımı da giyindiğimde gitmeye hazırdım. Saçımı yapacak enerjim yoktu bir an önce evime gitmek istiyordum...

 

 

Mirza zile bastığında derin bir nefesi içime çektim. Kalbim kulaklarımda atıyordu, dizlerimin bağı çözülmüştü, sanki her an bayılacaktım.

 

Başımı usulca yana çevirip Mirza'nın ifadesine baktım, açılmayan kapıya bıkkınlıkla bakıyordu. Beklemekten nefret ettiği net bir şekilde anlaşılıyordu. Sabırsızlıkla tekrardan zile bastı, basarken ağzının içinde bir şeyler gevelemişti ama duyamadım. O kadar ki kısık çıkmıştı sesi,

 

Başımı önüme çevirdiğimde gülümseyerek kapıya baktım. Kapının ardından duyduğum ayak sesleriyle heyecanım iki katına katlanırken saniyeler dakikalar gibi geçti. En sonunda annem söylenerek kapıyı açtı. Büyük ihtimalle yardımcımız olan Sultan ablanın kapıyı açmamasına sinirlenmişti.

 

Annemin sesi Mirza'yı görmesi ile kesilirken, olduğu yerde bir adım geriledi.

 

"Anne"

 

Konuşmam ile annemin Mirza'da olan bakışları benim üzerime kaydı. Vücudumu baştan aşağıya süzüp kaşlarını çattı, bir şey demek için ağzımı açacağım sırada yüzüme kapanan kapı ile olduğum yerde dona kaldım. Kalbimin atışları yavaşlarken, aldığım nefes boğazıma takıldı. Kapanan kapının sesi kulaklarımda nüksetmeye devam ederken omzumda sıcak bir el hissettim.

 

"Ağlayacak mısın?"

Ses tonu aşağılar gibi değildi. Daha çok bulunduğum duruma üzülmüş gibiydi.

 

Gerçekten ağlayacak mıydım?

 

Zorlukla başımı Mirza'ya çevirip yukarıya kaldırdım. Sulanan yeşil gözlerim koyu kahveleriyle buluştuğunda boğazıma takılan nefesimi geri verdim.

 

Ben hep ağlıyordum değil mi? Son zamanlarda konu ne olursa olsun hep ağlıyordum. Gözümden yaş eksilmiyordu.

 

Hızla başımı iki yana salladım.

 

"Hayır" dedim "Ağlamayacağım" kendimden emin çıkmıştı sesim, Mirza afallarken "Eflin daha dün giyinecek ayakkabın olmadığı için az kalsın ağlayacaktın. Ben varım diye tutma kendini"

 

Söyledikleri ile afallayan bu sefer ben oldum. Farketmişti, belli etmediğimi düşünmüştüm ama o anlamıştı. Ama anladığını bana belli etmemişti.

 

"Yirmi beş yaşıma kadar akıtamadığım yaşları-" duraksayıp gözlerinin en içine bakmaya çalıştım. "Son bir haftada abin ve senin yüzünden akıttım." Öfkeyle başladığım konuşmamı öfkeyle devam ettirdim "Ama bir daha ne sen ne de abin gözyaşlarımın sebebi olamayacaksınız. Değil bir yıl hayatımın sonuna kadar ne o yayla evini ne de sonrasında olanları unutmayacağım" öfkem adımlarıma yansırken sinirle arkamı döndüm, şaşkınlığını gizleyemen Mirza'ya...

 

Birlikte geldiğimiz yolları tek başımı kalbim ağzımda ata ata döndüm. Her adımımda içimde ki öfke biraz daha harlandı. Her şeyin sorumlusu kendisiyken masum rolü yapmasına katlanamıyordum. İyi birisiymiş gibi davranması canımı sıkıyordu. Başımı dertten derde sokarken bilmiş tavırları onu boğma isteğimi körüklüyordu.

 

Ailem bile düşman olmuştu bana, annem ya annem kapıyı yüzüme kapatmıştı. Evime almamıştı beni, ben evsiz kaldım.

 

Ama bu son damlaydı, bardağı taşıran son damla, gözümden akan yaşı elimin tersi ile sildim. Bu yaşadıklarımın hesabını hepsine tek tek soracağım. Şimdi ki aklım olsa asla bu evliliği kabul etmezdim, babamın hapse gireceğini dahi bilsem etmezdim.

 

Adımlarım gittikçe hızlandı. Adım gibi ezberlediğim yolları hızlı adımlarla yürüdüm.

 

İnsan psikolojik olarak çöktüğü dönemde neyin iyi neyin kötü olduğunu anlayamıyordu. İnsanın o an manipüle edilmesi çok kolay oluyordu. Bende de öyle olmuştu, direnmeye çalışmıştım ama iyi düşünemediğimden dolayı manipüle olmuştum. Oysaki babam bir yolunu bulup bu işten sıyrılırdı, o güçlü bir adamdı soyadı olan bir adamdı.

 

Mirza kurnazca davranıp en zor anımda çıkmıştı karşıma, en çaresiz olduğum, en savunmasız olduğum anda...

 

Duyduğum korna sesi ile olduğum yerde irkilirken Mirza arabanın camını aşağıya indirip başını onu görebilmem için eğdi.

 

"Bu kadar tek kalmak yeter. Bin hadi" dedi arabayı işaret ederek, itiraz etmeden kapıyı açıp ön koltuğa oturdum.

 

"Emniyet kemeri" uyarır bir tonda söylemişti. Başımı sallayıp emniyet kemerini taktım. Araba gitmeye başladığında başımı cama yaslayıp yürürken düşündüğüm düşüncelere daldım.

 

Ben hiçbir zaman bu kadar pasif bir insan olmamıştım. Bu Eflin asla gerçek Eflin değildi.

 

...

 

Arabanın aniden durması ile başımı yasladığım camdan kaldırdım. Gözlerim karşımda duran üç katlı kocaman eve takıldı, sıkıntılı bir nefes dudaklarımın arasından kaybolup gitti.

Bakışlarım hâlâ daha evdeyken bir elimle emniyet kemerini çıkardım, diğer elimle kapıyı açtım ve bedenimi sıcak arabadan çıkararak soğuk havaya bıraktım.

 

Başımı evden çekip aralık olan kapıdan Mirza'ya baktım, başıyla kapıyı kapatmamı işaret ettiğinde bir şey demeden kapıyı kapattım. Arabanın motor sesi yükseldiğinde Mirza'nın benimle gelmeyeceğini anladım. Hızlı bir hamleyle arabayı döndürerek gözden kayboldu.

 

Bir şey demeden öylece gitmişti. Gerçi diyecek neyi vardı ki? Başıma bunca dert açtıktan sonra ne diyebilirdi ki?

 

Geriye giden adımlarla ilerledim evin kapısına, zile basmamak için direndi elim ama basmaktan başka çarem yoktu.

 

Derin bir nefes aldım kapının açılmasını beklerken, kapı çok geçmeden Melek tarafından açıldı. Melek'in güler yüzüne karşılık yalandan bir tebessüm yerleştirdim dudaklarıma, kayıtsız kalmamak adına, Melek başını eğerek selam verip kenara çekildi, adımlarım usulca beni boğan, cehennemem olan eve girdi.

 

Bakışlarım seslerin yükseldiği asansör bölüme kaydı hızla, soru sormak için sağıma döndüğümde Melek'in çoktan gitmiş olduğunu gördüm. Kaşlarım kendiliğinden çatılırken

 

"Senin için" Sedef'in sesiyle başım oturma salonunun kapısına döndü. Çatılan kaşlarım gevşerken merakla "Nasıl yani?" Diye sordum. Olduğum yerde dikilmeye devam ederek. Sedef yüzüne yerleştirdiği tebessüm ile yanıma geldi.

 

"Mirza" dedi sonra panikle "Mirza Kutay" diye düzelterek konuşmasına devam etti. Neden kimsenin ona Mirza demesine izin vermiyordu? Onun olmadığı ortamda dahi ona Mirza demekten çekiniyorlardı.

 

"Evliliğiniz aceleye geldi, çeğiz falan yapılmadı. İhtiyaçlarının hiçbirini alınmadı. Mirza Kutay'da onları aldırmış, sizin kattaki boş bir odaya yığıyorlar eşyaları, bir sürü kıyafet paketide vardı aralarında"

 

Kaşlarım bu sefer duyduklarımın şaşkınlığı ile yukarı kalkmıştı. Mirza benim için alışveriş mi yapmıştı?

 

Hâlâ üzerimdeki şoku atlatamazken Sedef abla omzuma dokunup kendime gelmemi sağladı.

 

"Üst kat çok karışık şuan, istersen bahçeye geçelim"

 

Başımı belli belirsiz bir halde salladım ve Sedef'in peşinden ilerledim. Bahçeye çıkana kadar Sedef ablanın sözleri beynimde dönüp durdu.

 

Ben evlilik meselesini tamamen unutmuştum, Mirza imam nikahının kıyılacağını söylemişti. Düğünün olmayacağını bilmek içimi rahatlatsada, imam nikahı içimi kemirip duruyordu.

 

Bahçeye çıktığımızda bizi karşılayan soğuk hava düşüncelerimi bölerken kapalı çardağa ilerleyip oturduk.

 

"Evdekiler nerede?"

 

Ev son günlerin aksine fazlasıyla sessizdi, bir yerlerde bağıran ya da kriz geçiren kimse yoktu.

 

"Annemin tansiyonu düştüğü için uyuyor, Sare erkenden derse gitti, babamla Polat'ta şirkete gittiler."

 

Herkes rutin haline dönmüş gibiydi.

 

"Sinan" dedim kısık bir sesle, en merak ettiğim oydu. Fazlasıyla sessiz duruyordu, yukarıda ki konuşmamız dışında henüz hiçbir hamle yapmamış olması ister istemez içime kurt düşürüyordu. Bu kadar sakin kalacağını hiç düşünmemiştim. Kurduğumuz oyuna körü körüne inandığını da düşünmüyorum.

 

"O dün gitti, daha gelmedi"

 

Başımı aşağı yukarı salladım.

 

Bakışlarım karşımda oturan Sedef ablanın önce yüzünde oyalandı, onu ilk görüşüm değildi ama belkide ilk defa böylesine yüzüne dikkatli bakıyordum. Çok güzel bir cildi vardı, teni bembeyazdı, çoğu insanın hastalıklı olabileceğini düşüneceği kadar beyazdı. Koyu siyah saçları teniyle bütünleşiyordu, gözlerine örtülen perçemleri ona farklı bir hava katıyordu.

 

Sedef gerçekten güzel bir kadındı.

 

"Bu evdekiler-" bakışlarımı Sedef'in arkasında kalan eve çevirdim. "Hep mi böylelerdi?" Yoksa ben mi onları hiç tanıyamamıştım?

 

Aldığı nefesi yüzünü buruşturarak geri verdi. Gözlerinden belli belirsiz bir duygu seli geldi geçti. Sanki gözlerinin önünde anlık bir anı silsilesi geçip gitmiş gibiydi. Bakışları durgunlaştı.

 

"Bu evin içindekilerin iki hali var Eflin. Birinci halleri evin içindekilere davranışları-" duraksayıp gözlerini gözlerime dikti. "Yani yeni şahit olduğun halleri, ikincisi ise evin dışındakilere karşı davranışları, o hallerini zaten biliyorsun"

 

Kalbime birden bire bir ağırlık çökmüştü. Nasıl olurda böylesine gerçek benliklerini saklayabilirlerdi?

 

"Bende Polat'la evlenmeden önce onların mükemmel bir aile olduğunu düşünüyordum. Ama evlendikten sonra hiçte öyle olmadıklarını anladım."

 

Aldığım nefes boğazıma takılırken bu evde yaşadığım anlar film şeridi gibi geçip gitti gözlerimin önünden. Benim çocukluğum bu evde geçmişti.

 

Bakışlarım bahçeyi turlarken kahkaha atarak koştuğum anlar gözümün önündeydi.

 

"Yalnızca kapalı kapılar ardında kendin olabiliyorsun, yalnızca odanda hislerini belli edebiliyorsun. Odandan çıktıktan sonra mutsuzda olsan gülmek zorundasın. Hislerin o odanın içinde kalmalı"

 

Verdiği nefesin boğazına takıldığını hissettim, başımı çevirip gözlerinin içine baktım. Anlattıkları canımı yakmasına rağmen onun yüzünde tebessüm vardı, gözleri derin bir uçurumdu. İfadesiz zifiri karanlık bir uçurum...

 

"Ama-" dedim dediklerini anlamaya çalışarak "Ben bu bahçede koşturdum. Bu evin salonunda büyüdüm" yüzüm buruşurken konuşmaya devam ettim "Hiç kimse kendini yıllarca saklayamaz. Ben burada büyüdüm"

 

Derin bir nefes çekti içine, anlayışla gözlerimin içine baktı. Kafamın karışmış olduğunun o da farkındaydı, söylediklerine yalan demiyordum ama inanması da güçtü.

 

"Şahin olmayan hiç kimse onların gerçek yüzünü bilmez."

 

Kaşlarım karmaşayla çatıldı,

 

"Şahin olduğun için artık onların gerçek yüzünü gördün. Düşündüğün gibi son yaşananlardan dolayı bu halde değiller, onlar hep böyleydi."

 

Gözlerim duyduklarıma inanamamanın verdiği his ile kısıldı.

 

"Boşanınca" devamını getiremeyip sustum.

 

Başını alaycıl bir şekilde salladı,

 

"Boşanmak mı? Bir kere Şahin olabilirsin ve ölene kadar da öyle kalırsın."

 

Nabzımın hızlandığını hissettim. Mirza'nın sözleri kulaklarımda çınladı.

 

"İnsanlar anlaşamayınca boşanırlar, bu çok normal bir durum"

 

Başını önüne eğdi, gözleri gözlerimden kaydı.

 

"Şahin'ler için değil."

 

Başımı iki yana salladım.

Bizimki normal bir evlilik değildi. Biz bir yılın sonunda boşanacaktık.

 

Ya boşanamazsak? Ya izin vermezlerse?

 

Oturduğum yerden usulca ayağa kalktım. Sedef'in başı da bedenimle birlikte yukarıya kalktı,

 

"Eflin"

 

Cevap vermedim. Duyduklarım kulaklarımda çınladı. Sersem adımlarım kapıya doğru ilerledi. Ben az önce neler öğrenmiştim. Her şey yalandı. Bu evin içerisinde ki herkes kocaman bir yalandı.

 

Şahin'ler kocaman bir yalandı...

 

 

⏳️⏳️⏳️

 

"Eflin"

 

Kulaklarıma dolan ses, omzumda hissettiğim baskı, çekildiğim derin karanlıktan sıyrılmamı sağlarken Mirza bir kez daha adımı seslendi. Uyuşan bedenim yavaş yavaş kendine gelirken, karanlığa alışan gözlerimi zorlukla açtım. Açılan gözlerim fazla ışıktan dolayı kısılırken başımda dikilip üzerime eğilmiş olan Mirza'ya baktım. Gözlerimi açtığımı farkeder etmez bedenini doğrultup bir adım geri gitti.

 

Başımı önüme çevirdiğimde açık olan perdelerden havanın çoktan kararmış olduğunu gördüm. Kaç saattir uyuyordum? En son duyduklarımdan sonra buraya nasıl geldiğimi bir Allah biliyordu. Beynimde Sedef'in sözleri tekrar edip dururken bir yandan da annemin kapıyı yüzüme kapatması gözlerimin önünde dolanıyordu. Bütün bu olanlar başımı ağrıtırken saatlerdir uyumam normaldi.

 

"Yemek saati yaklaştı. Toparlanda aşağıya inelim"

 

Mirza odanın içerisinde yürümeye başladığında yatakta doğrularak esnedim.

 

"Tamam" dedim net bir sesle ve ayaklarımı yataktan sarkıtıp derin bir nefes aldım.

 

"Kıyafetlerin ve ihtiyacın olan eşyalar boş olan odaya yerleştirildi. Sen onları kendi isteğine göre yerleştirirsin" bir yandan konuşurken diğer yandan koltuğa oturmuş başını arkaya yaslayarak bakışlarını tavana sabitlemişti.

 

"İstersen odanı da değişebilirsin. Bu odadan daha büyük boş bir oda var. Orayı kendi istediğin gibi dekore edersin."

 

Başımı salladım ama o görmedi. Benim hayatım için yine benden önce kararlar alıyordu ama engel olmak şöyle dursun sesimi dahi çıkaramıyordum.

 

Bıkkınlıkla ayağa kalkıp adımladım. "Yemeğe inelim" dediğimde başını indirip bedenimi göz ucuyla süzdü. Bir şey demek istiyormuş gibi dudakları aralansada sonrasında vazgeçip susmayı tercih etti. O sırada ben konuşmayı tercih ettim, düşüncesizce

 

"Şahin'ler nasıl bir aile, bu evin içerisinde ki insanlar nasıl insanlar?"

 

Daha fazla duyduklarımı içimde tutup kendime eziyet edemezdim. Bu evde gerçekleri konuşabileceğim maalesef ki tek kişi de Mirza'ydı. Eskiden olsa düşüncelerimi hiç sakınmadan dile dökerdim ama şuan bu mümkün değildi. Galiba bende onlar gibi oluyordum.

 

Kaşlarım farkına vardığım gerçeklerle çatılırken hızla başımı iki yana salladım. Benim ki mecburiyettendi, ben duygularımı saklamak zorundaydım. Onlar gibi isteyerek değildi.

 

Mirza oturduğu yerden kalkıp önümde dikildi. Uzun boylu olmasından dolayı yüzüme bakabilmek için başını öne eğdi. Bende aynı onun gibi yüzüne bakabilmek için başımı yukarı kaldırdım.

 

"Hâlâ nasıl olduklarını anlayamadın mı?"

 

Anlamıştım, hemde çok iyi anlamıştım. Yalancılardı.

 

"Neden böyleler?"

 

"Varlıklarını sürdürebilmek için. Eflin Karadenizin batısından doğusuna hangi iline gidersen git kime sorarsan sor hepsi Şahin'leri tanır. O insanların arasında dost kadar düşmanda var. O yüzden özünde nasıl olursan ol dışarıya mükemmelmişsin gibi göstermek zorundasın."

 

Yüzüm saçma düşüncelerinden dolayı buruşurken konuştum.

 

"Ben bu evde büyüdüm, bu insanlar beni kendi kızları gibi gördü. Bu kadarı fazla değil mi? Yakının olan birine rol yapmak iğrenç değil mi?"

 

Derin bir nefes aldı ciğerlerine,

"Şahin olmadığın sürece kimse kendi yüzünü göstermez. Sen Keskin'din ve bu yüzden onları mükemmel görmen gerekiyordu."

 

"Saçmalık" dedim isyan edercesine, Mirza'nın omuzları inip kalktı. "Sende-" diyerek duraksadım sormak üzere olduğum soruda gerçekten emin miyim diye düşündüm. Emindim. "Sende onlar gibi mi düşünüyorsun?" Mirza daha Şahin olmadan bana gerçek yüzünü göstermişti. Hiçte mükemmel olmadığını bizzat beni babamla tehtid ederek belli etmişti aslında,

 

Başı yana düştü. Gözleri usulca kısıldı.

 

"Ben şahsi düşüncelerimi herkesle paylaşmıyorum"

 

Herkes kelimesine özellikle vurgu yapmış, bir şey dememi beklemeden yanımdan geçmişti.

 

"Bugünde geç kalmayalım"

 

Derin bir nefes alıp yüzüme sahte bir tebessüm yerleştirdim. Aynı diğerlerinin yaptığı gibi.

 

Mirza'nın yanına geldiğimde birlikte odadan çıkıp asansöre bindik. Asansör durduğunda asansörün kapısının açılması ile çıkmak için adım atacağım sırada elime dolanan el ile başım hızla elime düştü. Mirza soğuk eliyle titreyen elimi sıkıca kavramıştı. Göğsünün inip kalkmasından derin bir nefes aldığını anlamıştım.

 

Yürümeye başladığında bende onunla birlikte yürüdüm. Salonu el ele yürüdüğümüzde, uzun olan salon daha daha uzun gelmişti gözüme, ama sonunda oturma salonuna girdiğimizde rahatlamıştım.

 

Dün oturduğumuz yerlerimize ilerlerken masada tanımadığım bir adamın olduğunu gördüm.

 

Sare'nin yanına otururken Mirza'da dün ki gibi yanıma oturmuştu.

 

İdris amca yine baş köşede oturuyordu. Sinan'ın yeri boştu, belliki hâlâ gelmemişti. Asiye'de her zaman ki yerinde oturuyordu. Sedef'te öyle, Polat abi de yine baş köşedeydi.

 

Tanımadığım adam bakışlarını Mirza ve benim üzerimde tutarken Melek yemekleri masaya koyuyordu.

 

"Bu" dedi İdris amca tanımadığım adamı işaret ederek "Nikahınızı kıyacak olan imam" duyduklarım ile bakışlarım adamın üzerinde donarken, nabzım kulaklarımda atıyordu.

 

İmamı getirmişti, tanımadığım adam imamdı.

 

"Yemekten sonra hayırlısıyla imam nikahınızı kıyacak" İdris amcanın keyifli sesi kulaklarımı doldursada tepki veremedim. Ben dahil kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes nefesini tutmuş İdris amcanın dediklerini idrak etmeye çalışıyordu. Başım istemsizce Mirza'ya döndü. Yüzünde en ufak bir duygu yoktu, donuk bakışlarıyla babasına bakıyordu.

 

Engel olmayacaktı. İmam nikahı bu akşam kıyılacaktı.

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 24.12.2024 20:01 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...