

iyi okumalar dilerim
küçük bir rica
buraya kadar geldiyseniz yorum yapmayı ve
yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen
BÖLÜM ON DOKUZ
Saray
“pek beklenmedik bir hadise oldu tabi ama ben çok sevindim bu habere. Senin ne kadar yetenekli bir genç olduğunu biliyordum zaten. Emir Hazretleri’nin de bunu fark etmiş olması çok güzel.”
“inşallah ne kendimi utandırırım ne de Emir Hazretleri’ni hayal kırıklığına uğratırım.”
“inşallah Mavi. Lakin kulağıma gelen bazı şeyler beni çok üzdü.”
Mavi oturduğu yerde kıpırdanarak “hayırdır Hüma Sultan. Sizi üzen şey nedir?” diye sordu alacağı cevabın ne olduğunu çok iyi bildiği halde.
“kubbe altında çalışmaya başlayalı bir ayı geçti. Lakin Fatma Vezir seni hala yok sayar daha ciddi bir görev vermezmiş.”
Mavi tebessüm edip “Fatma Vezir sıkı kuralları olan bir Hatun, onun gözüne girmek de haliyle çok zor. Ancak ben elimden geleni yapıyorum.”
“onunla konuşmamı istersen-“
“hayır Sultan’ım,” dedi Mavi hemen. “kubbeye girişim gibi orada ki yükselişim de kendi emeğimle olsun istiyorum”
Hüma Sultan aldığı cevaptan memnun bir şekilde başını salladı. “Mavi seni bir kardeş gibi görüyorum bunu biliyorsun değil mi?” diye sordu Hüma Hatun konuyu aniden değiştirip. Mavi kafasını sallayıp “elbette Sultan’ım” dedi hemen.
“nice zamandır sana demek isteyip diyemediğim bir şey var.” Mavi sesini çıkartmadan dinlemeye devam etti. “seni sıkıntıya sokan bir durum var. Bunu görebiliyorum. Ancak ne olduğunu kestiremiyorum. Eğer sen de beni bir ablan gibi görüp kabul ediyorsan anlat bana derdini. Yardım etmeye çalışayım.”
Mavi üzüntüsünü saklayamadığı gerçeğine şaşırmamıştı. Çünkü zihni ne zaman boş kalsa ailesini düşünüyor ve kahroluyordu. Ağabeyi ne babası ne amcası ne de kendisiyle konuşuyordu. Mavi annesine karşı hala soğuktu. Ağabeyine gidecek cesareti yoktu. Özi Mülkü herhalde tarihinde hiç olamadığı kadar sessizlik içindeydi.
“Sultan’ım” dedi Mavi sıkıntı içinde. “hakkı aliniz var. Lakin mesele çok hassas ve ailevidir. Eğer sadece benimle alakadar olsaydı inanın size her şeyi anlatırdım.”
“anlıyorum.” Hüma Hatun gülümseyip kızın elini tuttu. “Aile, bizim gibi insanlar için her şey demektir. Tamam, bana ne olduğunu anlatma. Ama şunu söyle. Düzeltmek için bir şeyler yapıyor musun?” Bu soru Mavi’nin canını acıttı. Çünkü hiçbir şey yapmıyordu. Utanç içinde kafasını iki yana salladı. Tam o anda kapı açıldı ve içeri Yakut Sultan ve bakıcısı girdi.
“Sultan’ım ısrarla Mavi Hatun’u görmek istedi.”
Mavi gülümseyip ayağa kalktı. Yakut yanına gelip kollarını açınca onu kucağına alıp sımsıkı sarıldı. “benim dünyalar güzeli Sultan’ım” dedi Mavi içten gelen bir sevgiyle konuşuyordu. Masum çocuk kokusunu içine çekip “seni çok özledim.”
“ben de seni özledim Maviş” diye şakıdı Yakut Sultan. Alev kızılı saçları gür ve parlaktı. Mavi Hüma Sultan’ın yanına oturup Yakut’u da kucağına aldı. Saçlarını okşarken “anlat bakalım Yakut Sultan,” dedi. “Sarayda neler yapıyorsun?”
“bütün bakıcılarının sabrını sınıyor,” dedi Hüma Hatun gülerek. Yakut ise Mavi’nin kolları arasına saklanıp “hepsi çok sıkıcı!” diye şikayet etti. Minik Sultan dört yaşındaydı ama oldukça zeki ve bilmiş biriydi.
“Zehra Yakut Akdağ” dedi annesi uyarır bir ses tonuyla. Bir köşede bekleyen bakıcıya bakıp “onlar senin için uğraşıyor ama sen şikayet ediyorsun öyle mi?”
“ama anneciğim beni anlamıyorlar,” dedi Yakut. Mavi gülümsemesini bastırıp “aaa Sultan’ım haksızlık ediyorsunuz ama” diye araya girdi. Hüma ona bakınca tebessüm edip devam etti. “Yakut Sultan gibi zeki bir kız şikayet etmenin ne kadar kötü bir huy olduğunu biliyor olmalı.”
Hüma Hatun yapmacık bir sesle “tabi canım öyledir şüphesiz,” diye oyuna katıldı.
Mavi kızın başına ufak bir öpücük kondurdu. “hem Yakut onlara ne istediğini ne istemediğini güzelce söylerse bakıcıları da sıkıcı olmaktan çıkar ve birlikte çok güzel vakit geçirirler.”
“ben de öyle yapıyorum zaten,” dedi Yakut Sultan ama ikisi de yalan söylediğini biliyordu. Bir çocuğun en masum tarafı yalan söylerken kızaran yanakları ve kaçırdığı gözleri olmalıydı.
Hüma Hatun kahkahasını bastırıp “aferin sana” dedi. Yakut Sultan, Mavi’nin kucağından atlayıp çocukça bir heyecanla parlayan gözleriyle “biliyor musunuz ben bu sarayda en çok Mübahat Hatunu seviyorum. Biz yalnızken beni çok güldürüyor.”
Mavi yeni öğrendiği bu bilgi karşısında kaşlarını kaldırıp “öyle mi?” diye sordu. Dışarıdan çok ciddi ve soğuk gözüken Mübahat Hatun’un böyle kabiliyetleri de mi vardı?
“evet o çok komik bir kadın. Beni de çok seviyor. Ben de onu seviyorum.”
“ne güzel,” dedi Mavi onun sevincine katılarak. Bir çocuk için dünya ne kadar basit ve saftı. Mavi Yakut’a bakarken birden Şifa’yı ne kadar çok özlediğini fark etti. Ağabeyini o akşam yemeğinden beri görmemişti. Her ne kadar kalbini kırmış olsa da onu da çok özlemişti.
“saray dışından da en çok seni seviyorum Maviş,” dedi. Mavi kahkaha atıp “ben de seni çok seviyorum minik Sultan’ım” diye karşılık verdi. Hüma ikisini seyrederken kızının en iyi anlaştığı kişilerden birinin Mavi olduğunu düşünüyordu. İkisi arasındaki kimya o kadar iyi tutmuştu ki birbirlerini çok sık görmemelerine rağmen her görüştüklerinde böylesine sevgi dolu konuşmalar geçiyordu aralarında. Mavi onu hiç sıkılmadan dinliyor sorularına ciddiyetle cevap veriyor ve onu çok doğru yönlendiriyordu. Hüma ileride onun Yakut’un rehberi olmasını diliyordu. Emir Hazretleri’nin bu dileğini yerine getireceğinden emindi. O, asla karısını kırmazdı.
Aklından geçen bu düşünce ile birlikte kapı açıldı ve içeri Emir Hazretleri ve Safiye Sultan girdi. İkisi de ayağa kalktı. Mavi kenara çekilip kafasını eğip ellerini önünde birleştirdi. Yakut, babasını görünce koşarak onun kucağına atladı.
Safiye Sultan sarayda kalmaya devam ediyordu ancak annesi yani Hala Sultan sarayı terk edeli çok olmuştu. Kulağına gelen bir fısıltıya göre onun gitmesini Emir Hazretleri istemişti çünkü Hala Sultan, Hüma Hatun’u çok incitmişti.
“Emir Hazretleri” dedi Hüma şaşkınlık içinde. Mavi göz ucuyla Emir Hazretleri’ne bakıp yutkundu. Hesap sormaya geldiğinden kesinlikle emindi. Bir an gözlerinin önü kararır gibi oldu.
“canım” dedi Emir Hazretleri karısına. Ağzından ilk defa böyle bir kelime çıktığını duyuyordu. Dayanamayıp ikisine baktı. Aralarında ki sessiz konuşmayı dinledi. Hayran kalmıştı. Emir Hazretleri göğsüne yatmış kızının başından öpüp tıpkı Mavi gibi kokusunu içine çekti. Kızının bakıcısına ve diğer iki hatuna bir bakış atınca hepsi dışarı çıktı sessizce. Mavi keşke bana da o bakışı atsaydı da ben de buradan çekip gitseydim diye düşündü.
Emir Hazretleri üzerinde ki siyah kadife kaftanı ve her zaman ki gibi dik duruşuyla odayı doldurmuştu bile. Yumuşak bir ifade ile karısının yanına gelip yanağını okşadı. “ Hayatım,” dedi bir kez daha. “Yakut’u odasına götürür müsün?”
Hüma kenarda duran Mavi’ye baktı. Kocasına bakıp “elbette” dedi. Yakut’u aldı. Anında bir iş döndüğünü anlamıştı ama bunu Mavi’nin yardım dileyen bakışlarından anlamıştı. Yapacağı hiçbir şey yoktu. Ağzını açmadan odadan dışarı çıktı.
Mavi durduğu köşeye iyice sinmiş başına gelecek şeyleri bekliyordu. Çünkü iki hafta önce keşfettiği gerçeği hala Emir Hazretleri’ne söyleyecek bir fırsat yakalayamamıştı. Dolayısıyla herkes onun ne yaptığını kestiremiyor ve hakkında türlü çeşit dedikodu çıkıyordu.
“Aliye Hatun” dedi Safiye Sultan. Her zaman ki gibi ortamı yumuşatmak için ilk konuşmaya başlayan o olmuştu. “sanırsın ki canını almaya geldik.” Tebessüm edip dayıoğluna baktı. Çatık kaşlarıyla kızı korkuttuğunun farkında bile değildi.
“estağfurullah Sultan’ım,” dedi Mavi. Başını kaldırıp kadına baktı. “Canımı almaya, siz gelecek değilsiniz ya.”
Emir Hazretleri bu cevap karşısında tebessüm edince Mavi şaşırdı. Bu sefer direk ona bakmaya cesaret edip “ne için geldiğinizi biliyorum Bey’im,” dedi.
“anlat o vakit” dedi Emir Hazretleri. Karısının yerine oturup eliyle oturun işareti yapınca Safiye Sultan yanına oturdu. Mavi ayakta kalmayı tercih ederek karşılarına geçip demin ki duruşuna geri döndü.
“seni dinliyoruz.”
“Katrani’nin eserini inceledim Bey’im. Beyitlerde ki gizemi de çözdüm.” dedi Mavi. Bir sessizlik oldu. Mavi başını kaldırıp devam etti. “Beyitler bize üç farklı adres veriyor. Birisi Salahdar. İkincisi Salahdar’ın Saray ilçesi. Üçüncüsü de Saray ilçesinde ki Eski Pazar.”
“Eski Pazar?” dedi Safiye Sultan.
“evet Sultan’ım. Bu adres büyük ihtimalle ilk Cüda belgesinin saklandığı adres, bulunup bulunmadığını bilmiyorum çünkü kaynaklarda hiç böyle bir bilgiye rastlamadım.”
“peki nasıl çözdün bunu?” diye sordu Emir.
“Bey’im, beyitler arasında geçen kelimeleri çaprazlama yaparak inceledim. Yani bu denediğim pek çok yöntemden biriydi. Yine de anlamsız şeyler buldum. Lakin zihnimde ki tarih bilgilerini zorlayınca Katrani’nin çok zeki bir şekilde bu bahsettiğim adresi verdiğini gördüm. Salahdar şehrinin en bilinen simgelerinden birisi de kale surlarının meşhur kapısıdır. Katrani bundan bahsediyordu. Ama bundan emin olmamı sağlayan şey o kapının adlarından birinin de Cüda kapısı olarak geçmesiydi.”
“cüda kapısı mı? Hiç duymadım” dedi Safiye Sultan.
“çok az bilinir. Çok eski ve unutulmuş bir bilgi. Ben bile nerede gördüğümü hatırlayamıyorum hala. Ama eminim. Böylece beyitte geçen ilk bilginin Salahdar olduğunu çözdüm.”
“peki diğerleri?”
“eski bir destan.” dedi Mavi. “ilk okuduğumda gözüme çarptı. Destan zaten eski olur. Neden bunu vurgulasın ki dedim. Ama sonra anladım. Katrani yazarken yeniydi çünkü. Bir şekilde günümüze atıfta bulunmuş. Kendisinin yaptığı işi o kadar yüce görmüş ki destanlaşacağından eminmiş neredeyse. Kendisinin mezarı, Saray ilçesinde biliyorsunuz. Ve vasiyeti üzerine buraya gömülmüş. Böylesine kendini beğenmiş bir adam, böyle bir istekte bulunduysa kesinlikle bir iş olmalı diye düşündüm. Beyitte geçen eski bir destan beni hala rahatsız ediyordu. Saray ilçesi hakkında biraz araştırma yaptığımda yine çok kenarda kalmış ve neredeyse unutulmuş bir bilgiye zar zor rastladım. Saray ilçesinin ilk adlarından biri de Destan’dı.”
“devam et” dedi Emir Hazretleri. Pür dikkat dinliyordu. Mavi nefes alıp devam etti. “bu andan sonra fark ettim ki Katrani hep bilinmeyen eski isimleri kullanarak bize bir bulmaca bırakmıyor bizimle adeta dalga geçiyordu.”
“lakin kabul etmek gerekir ki pek bilgili ve zeki bir adammış.”
“kesinlikle öyle Sultan’ım” diye onayladı Mavi. Bu da onun büyük bir hata yapmasına sebep olmuş. Üçüncü adres Eski Pazar demiştim. Bilirsiniz Eski Pazar’ın en büyük mimari özelliği girişinin ve çıkışının aynı kapı olmasıdır. Katrani bundan önceki iki beyitte ki gizemi çözemeyeceğimizden o kadar eminmiş ki burada bir kelime oyunu bile yapmaya gerek görmemiş. Ya da ilk iki adresi çözen kişiye bir ödül olarak bu kadar basit bir şekilde adresi göstermiş olabilir. O kapının adı Babu’l Bidaye ve’n Nihaye’dir.”
“başlangıç ve bitiş kapısı” dedi Emir. Etkilenmişti. “tebrik ederim. Bir ayda çözdün demek.”
“iki hafta” diye düzeltti Mavi. “lakin hiçbir işe yaramadı Bey’im. Verilen bilgi sadece ilk cüda belgesi hakkındaydı. Ben de araştırmaya devam ettim. Siyasetnameyi dikkatlice okudum. Satır aralarında ki bilgiler beni, sizin bana anlattığınız şu belgeleri hazırlayan örgütün kuralarını nereden aldıklarına götürdü. Her otuz senede bir hazırlanmasından tutun da, ihanet edenin cezasına kadar neyin nasıl olacağını Katrani, ince ince anlatmıştı. Lakin bu da sorunu çözmüyordu. Çünkü bu bilgiler dışında herhangi bir adres yoktu. Ben de araştırmaya devam ettim. Elbette Katrani’nin yaşadığı dönem ile günümüz arasında çok fark var. Bu belgeler elle yazılamayacak kadar gelişen bir toplumun içinde yaşıyoruz. O zaman bu belgeyi kütüphanelerde değil minik minik çiplerde aramalıydık. Benim düşünceme göre aradığımız belge yıllar önce Buz Kesen ülkelerinde ortaya çıkan Anka Dosyalarından başka bir şey değil.”
Mavi sustuğunda odada ki sessizlik on saniye sürdü. Emir, kafasını salladı. “Anka dosyaları benim de hep aklımdaydı. Yine de hiçbir ihtimali es geçmek istemediğim için ilk önce işe en eskiden başlamak istedim.”
Mavi kafasını sallayıp onayladı. Safiye Sultan “o vakit senin işin bitti.” dedi Mavi’ye. Mavi kadına bakıp “Emir Hazretleri ne buyurursa o” diye cevapladı.
Emir Hazretleri “devam etmek istiyor musun?” diye sordu. “seni ilk belgeyi aramak üzere bir ekiple birlikte Eski Pazara gönderebilirim. Böylece mesleğini icra edebilirsin. Ya da Fatma Vezirin yanına atayabilirim. Gereken araştırmayı arkanda hiçbir iz bırakmadan yapman gerektiğini biliyor olmalısın.”
“Emir Hazretleri” dedi Mavi. “bu işe devam etmek istiyorum. Lakin bahsettiğiniz araştırmayı yaparken yanımda teknik konulardan ve siber ağlardan anlayan birinin olması kesinlikle zaruri.”
Emir Hazretleri şimdi düşünüyordu. Mavi’ye hak verdiği ortadaydı ama nasıl bir çözüm bulmalıydı?
“bizim İbrahim sana o konuda yardım eder.”
“İbrahim?” diye sordu Mavi. “Kartal İbrahim Ağa”
“evet o”
“ama nasıl? Herkes onun kim olduğunu biliyor”
Emir Hazretleri yan bir tebessümle “sadece o istediği zaman” diye düzeltti. Vakti kıymetli bir adamdı. Ayağa kalkıp Mavi’nin karşısına geçti. “iyi işti Aliye Hatun”
“sizin güveninize layık olduysam ne mutlu bana Bey’im”
“bundan sonrasında çok daha dikkatli olmalısın. İbrahim gibi bir adamı senin yanına veriyorum. Buradan bile bu belgelerin devlet için ne kadar ehemmiyetli olduğunu anlamış olmalısın.”
“evet Bey’im.”
“bana söylemek istediğin bir şey var mı?” diye sordu Emir. Mavi kafasını kaldırıp adama baktı. Boyu çok uzundu. O gün duyduklarını söyleyip söylememek arasında kararsız kalmıştı. Nitekim Emir bunu hemen fark etti. Ama sesini çıkartmadı.
“hayır Emir Hazretleri.” dedi Mavi kesin bir sesle. Gözlerini kaçırmamak için kendini zorluyor Emir Hazretleri ise ona bakışlarıyla adeta işkence edip ne bildiğini söylemesini emrediyordu. Mavi yine de sustu.
“peki öyleyse. Bir daha ki görüşmemiz de senden iyi haberler bekliyorum”
Mavi kafasını eğip bir adım geri çekildi. Emir Hazretleri odadan çıkarken işin bundan sonraki kısmında başına neler geleceğini çok merak ediyordu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.05k Okunma |
326 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |