27. Bölüm

20. BÖLÜM

RabiaSofi
rabiasofi

Havva'nın hikayesinde +15 yaş sınırı vardır

iyi okumalar dilerim

BÖLÜM YİRMİ

Reşadiye, Kuyucuk

Havva, gazı kökleyip son yokuşu da çıktı. Karanlıkta ki tek ışık arabanın farlarıydı. Arabadan fırlayıp koşarak köy yoluna girdi. Etrafta bir ölüm sessizliği hakimdi ve bu hiç hoşuna gitmiyordu. Silahlarını yokladı. İki tabancası iki çakısı ve bir kaması vardı. Bir sis bombası çok işine yarardı. Ama yoktu.

Bir çığlık sesi yükseldiğinde gitmesi gereken evin hangisi olduğunu anladı. Çok dağınık bir yerleşme olduğu için tek tük evler vardı. Tepede ki kırmızı boyalı eve çıktığında adımları yavaşladı. Şimdi temkinliydi ama acele etmesi gerekiyordu. Açık duran odunluğa girip yokladı kimse yoktu. Dışarı çıktığında yüzünde kar maskesi takılı bir teröristle burun buruna geldi. İlk hamleyi terörist yaptı ama Havva geri çekilip bir yumruk attı. Ardından kamasını çıkartıp sapladı. Yere düşen adamı orada bırakıp evin kapısına yöneldi. Kapı zaten açıktı içeri girdiğinde bir adamın ağlama seslerini duydu. Silahını sıkıca kavrayıp ilerlemeye devam etti. Holü geçip oturma odasının kapısının kenarına saklandı ve içeriyi gözetledi. İçeride beş terörist vardı. Biri elinde kamera tutuyordu. Samir Velid kanlar içerisinde kendinden geçmiş bir şekilde ağlıyordu. Teröristlerden ikisi başında duruyor ve ona bağırıyorlardı.

“dediklerimizi tekrar et. Ve daha fazla acı çekmeden işini bitirelim!”

Ama Samir Velid onları duymuyor gibiydi. Üzerinde bir delilik hakimdi. Neler olduğunu anlamıyordu ama ilk önce adamın tepesinde dikilen iki teröristi indirmeye karar verdi. Bir adım geri çekilip silahını doğrulttu. Susturucu takılıydı. Nişan alıp ilk eli ateşledi. Terörist ne olduğunu anlamadan yere düştü. İkinci eli ateşlediğinde diğer adam da yere yığılınca diğerleri hiç düşünmeden ateş açmaya başladılar. Havva geri çekilip ne yapacağını düşündü. Üzerine çelik yelek giymekle çok iyi etmişti. Derin bir nefes alıp bu sefer oturma odasına daldı ve saklanmayı bile akıl edemeyen diğer iki teröristi de indirdi. Beşincisi akıllı çıkmıştı. Havva geri çekilip içeriye seslendi.

“eğer adamın kılına zarar verirsen seni anında gebertirim.”

“gitmeme izin ver.” dedi kaba bir ses. Havva içeriye baktığında çoktan Samir Velid’in kafasına bir silah dayanmış halde olduğunu gördü. Elinde sımsıkı tuttuğu tabancasıyla içeri girip nişan almaya çalıştı ama tehlikeliydi. Bütün bu olanlar Samir Velid’i etkilemişe benzemiyordu. Bomboş bakan gözleri farklı bir alemdeydi.

“silahını indir” dedi terörist.

“adamı bırak” Havva’nın silahını bırakmaya niyeti yoktu. Samir’in karısının ve kızının nerede olduğunu merak etti. Belki şans eseri komşuya gitmişlerdi.

“adamı bırakmak yok” terörist sıkıca tuttuğu adama bakıp sırıttı. “biz onunla çok eğlendik değil mi?” diye sordu. Sesinde ki tını Havva’nın tüylerini diken diken etti. Samir gözleri irileşerek haykırmaya başladı aniden. Delilik tüm ruhunu kaplamıştı. Ezici bir kuvvetle adamı itip haykırmaya devam etti.

Havva vakit kaybetmeden Samir’i kenara itip teröristin üzerine atladı. Bir yumruk savurdu ama terörist kaya gibiydi hiç etkilenmedi. Aksine sırıtıp Havva’yı boğazından yakaladı ve kaldırdı. Parmaklarının ucunda zar zor duran Havva nefes alamıyordu. Belinde takılı kamasını çıkartıp savurunca dizlerinin üzerine düşüp derin derin nefesler aldı. Öksürüyordu. Terörist ise kanlar içinde kalmıştı ama yıkılmasına engel değildi. Yerde duran Havva’ya tekme attı ve Havva savruldu. Omzu sızlıyordu. Acı içinde inleyip kalkmaya çalıştı ama adam kollarından tutup onu yere yapıştırdı. Tekrar boğazını sıkmaya niyetlendiği anda bir çift silah sesi odayı doldurdu. Terörist fal taşı gibi açılmış gözlerle yere devrilirken Havva ayağa kalkıp kendini kurtardı. Olan biteni anlamak için etrafına baktığında Samir’in titreyen elleriyle silahı zar zor tuttuğunu gördü. Bakışları hala boştu.

“Samir” dedi hırıltılı bir sesle. Aşağılık herif öyle sıkmıştı ki boğazını gerçekten öleceğini sanmıştı. “tamam geçti artık. Bırak silahı”

Ama Samir onu duymuyordu. Havva ona yaklaşınca silahı ona doğrultup “gelme” diye bağırdı. Yüzü şişmiş ve kanlar içindeydi. Saçları dağılmış başından kan damlıyordu.

Havva ellerini kaldırıp “sana zarar vermeye gelmedim.” diye kendini savundu. Eğer kabul etseydi bu savunmasız adamı mı öldürecekti?

“biliyorum” dedi Samir. Sonra Havva’yı şaşırtan bir şey yaptı ve silahı kendi kafasına dayadı. Havva şok içinde atlayıp silahı ondan almaya çalıştı. Ama adamın bırakmaya niyeti yoktu. Boğuşmaya başladıklarında Samir “Allah rızası için bırak bacım” diye yalvardı. “yaşayamam artık ben. Yaşayamam.”

“olmaz. Seni kurtarmak için çok uğraştım,” dedi Havva. Silahı çekip aldı elinden. “karına kızına yazık değil mi?”

“kızım,” dedi Samir acı içinde yere çöküp inlemeye başladı. Havva o an aklına gelen ihtimali yok sayıp “onlar nerede?” diye sordu. Ama Samir yine kendi kabuğuna çekilmişti. “kızım, kızım” diye sayıklayıp duruyordu.

Havva dizlerinin üstüne çöküp tekrar sordu. Silahı tutan eli gevşemişti. “nerede onlar?”

“içerideler” dedi Samir. “uyuyorlar.” Havva gözlerini kapatıp gerçeği sindirmeye çalıştı. O an anlamıştı ki Samir Velid’in bedenini kurtarmış ama ruhunu kurtarmaya yetişememişti. Samir tekrar o çılgın haline büründüğünde Havva’nın elinden silahı çekip göğsüne dayadı. Şahadet getirmeye başladığında Havva silahı tutup “sizin dininizde cana kıymak en büyük günah değil mi?” diye sordu. “rabbine nasıl hesap vereceksin Samir? Yoksa inanmıyor musun?” Samir’in gözünden akan yaşlar Havva’nın gönlünü ıslatıyordu adeta. “artık yaşayamam” dedi çaresizlik içinde. Havva “yaşarsın” dedi inançla. “seni kurtarmak için çok şeyi feda ettim Samir.”

“neden bacım?” diye sordu karşısında ki zayıf çelimsiz adam. Havva gözünden akan bir damla yaşın farkında olmadan “bilmiyorum” dedi. İkisinin de elleri silahı tutuyordu. Biri öldürmek için biri yaşatmak için.

“sen öldür o zaman beni.” Samir yalvararak tekrarladı “öldür beni bacım. Ben yaşayamam artık.”

“olmaz Samir olmaz.” Havva silahı aniden çekip fırlattı. Odanın bir ucuna doğru giden silah büyük bir gürültü çıkarttı. Samir “bacım” dedi feryat içinde “ne yaptıklarını bilmiyorsun. Onların ne yaptığını bilmiyorsun. Çığlıklarını duydum. İkisi de bana yalvarıyordu. Onları kurtarmam için bana yalvarıyorlardı ama ben kurtaramadım.” Samir elleriyle başını tutup kendine vurmaya başlayınca Havva engel olmaya çalıştı. Bu adamı gerçekten de kurtarmış mıydı?

Samir bir süre sonra kendinden geçti. Havva, onu tutup yere yatırdı. Sonra ayağa kalkıp yatak odasına geçti. Gördüğü manzara karşısında neredeyse kusacaktı. Elini ağzına götürüp öğürtüsünü bastırmaya çalıştı. Samir’in karısı yerde yatıyordu. Her yer kan içindeydi. Tecavüze uğradığı belliydi. Havva olduğu yere çakılmıştı. Kadının gözleri açıktı ve sanki hala yaşadığı vahşet gözlerinde parlıyordu. Havva titreyen bacaklarıyla kadının yanına gidip gözlerini kapattı. Yorganı çekip üzerini örttü. Vücudundan soğuk terler akıyor ve kulakları uğulduyordu. Birden dehşet içinde çocuğun burada olmadığını fark etti. Ayağa fırlayıp başka bir odaya daldı. Bu oda minik bir kız çocuğuna ait olmalıydı. En azından birkaç saat önce öyle olmalıydı. Şimdi ise dünya üzerinde yapılabilecek en canice şeye şahitlik etmiş sessizlik dolu bir yerdi. Havva, minik kızın yerde yatan cesedine ikinci kez bakamadı bile. Yılları sokaklarda acı içinde geçmişti. Kalbinin taş kestiğini sanıyordu ama Havva minik kızın yatağının kenarına çöküp ağlamaya başlamıştı. Gözlerini kapatıyor ve cesedi görmemeye çalışıyordu. Bir çocuğa bunu yapmak! Havva’nın aklı almıyordu. Derin bir nefes alıp yorganı çekti ve kızın üstüne attı.

Samir’in neden canına kıymak istediğini anlamıştı. Bir an gidip uykusunda onu öldürmeyi düşündü. Bir eksik ya da bir fazla onun için fark etmezdi.

Ama aniden gelen baskınla bu düşüncesini gerçekleştiremedi. Havva onu tutup ayağa kaldıran kişiye buğulu gözlerle baktı.

“Havva?” dedi karşısında ki adam. Havva dikkatini verip adama baktığında Necip Çavuşu gördü.

“Çavuş” Havva adama baktı. “Samir Velid yaşıyor.” dedi. Gözyaşları durmuştu. “ama karısı ve kızı için aynı şeyi söyleyemem.”

“anlaşıldı.” Necip Çavuş durumu anlamış ve Havva’yı tutup dışarı çıkartmıştı. Temiz havayı içine tekrar tekrar çeken Havva eksi on derecenin altında kendine gelmişti. Olanları anlatmak ve kurtulmak istiyordu. “teröristler” dedi önce. Boğazı o kadar çok acıyordu ki nefes almak gittikçe zorlaşıyordu. “ben geldiğimde adama zorla bir şeyler söylettirip kaydetme derdindeydiler. Ben hepsini indirdim. Hayır hayır” Havva zihnini yoklayıp “sonuncusu beni öldürmek üzereydi. Samir adamı vurdu.” diye düzeltti.

“kendini zorlama” dedi Necip Çavuş. Evin bahçesi çok düzenliydi. Kurumuş mısır koçanlarının önünde duruyorlardı. Etraftaki telaş ve kalabalık gittikçe artıyordu. Tabip efendinin evine ne olduğunu öğrenmek isteyen halk evin etrafında birikmeye başlamış askerler evi koruma altına almış sağlık görevlileri ise içeride cesetleri topluyor ve Samir ile ilgileniyorlardı. Havva duymamış gibi anlatmaya devam etti.

“sonra Samir kendini öldürmek istedi. Artık yaşamak istemediğini söyledi ona engel oldum. Sonra Samir ağlamaktan kendinden geçti. Ben de kalkıp diğer odalara baktım. Önce karısını buldum.” Havva sustu. Boğazı çok acıyordu. Omzunda ki sızı gittikçe artıyordu ve başında ki ağrı katlanılmaz derecedeydi.

“sonra” dedi Necip Çavuş

“sonra onun gözlerini kapattım. Üzerini örttüm. Odadan çıkıp ç-çocuğun odasına git-tim” artık konuşurken zorlanıyordu. Ve hiç beklemediği bir şey oldu. Kendini daha fazla tutamayıp kustu. Öğürürken bir çift elin saçlarını tutup onu rahatsız etmesini engellediğini fark etti. Bu kişi Necip Çavuştu. Öğürmesi bitince ayağa kalkmak için hamle yaptı ama neredeyse düşüyordu Çavuş onu tutup ayağa kaldırdı kollarından tutup “yaralısın” dedi.

“iyiyim” dedi Havva ama ses tonu aksini söylüyordu. Dengesini bulmak için ellerini adamın göğsüne yaslayıp gözlerini kapattı. “iyiyim” dedi bir kez daha.

Ne olduğunu anlamadan kendini Necip Çavuş’un kucağında buldu. “çavuş” dedi hayret içinde. “bırak beni.”

“gidiyoruz” Çavuş, Havva’yı arabasına bindirip emniyet kemerini çekti. “askerlerime ne yapmaları gerektiğini anlatıp geri geleceğim. Sadece iki dakika Havva” dedi ve kapıyı kapatıp arabayı üstüne kilitledi. Söz verdiği gibi iki dakika içinde geri gelip şoför koltuğuna oturdu ve arabayı çalıştırdı. Köy yolundan inerken Havva küçük bir arabayla gelseydi köy yolunu daha hızlı çıkabileceğini ve belki de kadınla kızı da kurtarabileceğini düşündü. Sessizlik içinde giderken Havva’nın gözünden akan yaşlar bir türlü dinmiyordu. Necip Çavuş arada ona bakmasa ağladığını fark etmeyecekti bile. Sadece gözünden yaşlar akıyor ne burnunu çekiyor ne de yüzünü oynatıyordu.

Salahdar Askeri Üssüne vardıklarında kapıdan geçerken Havva toplanmaya çalıştı. Gözlerini silip kuruladı. Şifahaneye geldiklerinde Çavuş kapıyı açıp Havva’nın inmesine yardımcı oldu. Kolundan tutup yürümesine yardım ederken Havva “sizin orada ne işiniz vardı?” diye sordu.

“istihbarat” dedi Necip Çavuş sadece. Havva kafasını salladı. İçeri girdiklerinde hemen hasta bakıcılar yanlarına gelip onu tekerlekli sandalyeye oturttular. Bundan sonraki süreçte Havva istemediği pek çok işleme tabi tutuldu. Ama verdikleri ağrı kesicilere minnettar kalmıştı. Omzundaki bilmem ne kemiği incindiği için omuzluk taktılar. Yaralarını sarıp incinen boynunu hareket ettirmemesi için boyunluk taktılar. Onunla işleri bittiğinde Havva hiç memnun değildi. Bütün hareket kabiliyeti kısıtlanmıştı ve üzerinde mavi renkli hasta kıyafeti vardı. Yatakta yatarken damlayan serumu inceledi bir süre. Tabip ona bu gece şifahanede kalması gerektiğini söylemişti.

Beş dakika sonra kapı çalındığında Havva neredeyse uyumak üzereydi. Gözlerini açıp toparlanmaya çalıştı. Kapı usulca açıldı ve içeri Necip Çavuş ve Binbaşı girdi. Havva istemsiz olarak kalp atışlarının hızlandığını fark edince kendine kızdı.

“binbaşı” dedi artık sesi iyice kısılmıştı. “sizi sabah bekliyordum.”

“neler olup bittiğini öğrenmek için acelem yok. Sadece iyi olup olmadığını görmeye geldim.” dedi adam aynı babacan tavırla. Havva gözlerini kaçırıp “iyiyim” dedi. “iyi olacağım” diye düzeltti sonra.

“biliyorum” binbaşı yatağın başına gelip Havva’nın saçlarını okşadı. “sağlam kızsın.” Havva dolan gözlerini kırpıştırıp kendine tekrardan kızdı. Sonra aniden “o çocuğu kurtarmak için kendi canımdan vazgeçerdim” cümlesi döküldü dudaklarından. Kısık sesi çatlamıştı. “ama yetişemedim.”

“kendini suçlama” bunu diyen Necip Çavuştu. Havva kendini suçlamamayı reddetti. Suçluydu. Kendi gururu yüzünden susmuştu. Eğer Samir Velid’in hedef olduğunu öğrendiği gece gelip Salahdar’a haber verseydi o çocuk böyle bir vahşet yaşamazdı. Samir Velid’i gerçekten kurtarmış olurdu.

“benim yüzümden oldu her şey.” dedi. İtiraf etmeliydi. Suçu neyse çekmeliydi. “Samir Velid’i öldürme emrini ilk ben aldım. İki gün önce, Yüzbaşı Sam Wilroad’dan onu öldürme emri aldım. Kafamda sürekli lanet olası bir sorgulama vardı. Onu öldürmeli miydim, öldürmemeli miydim? Düşünüp durdum. Onu araştırmaya karar verdim. Ölmeyi hak edip etmediğine kendimce karar verecektim.” Havva sustu. Gözünden akan bir damla yaşı silmek istedi ama bir kolu askıdaydı. Diğer kolunda da serum vardı. Burnunu çekip itirafına devam etti. “Reşadiye bölgesine sızdım. Zümrüttepe’nin hapishanesine girdim. Bilgi işlemden Samir Velid hakkında ki tüm bilgileri çaldım. Lanet olasıca kafam sonunda onun ölmeyi hak etmediğine karar vermişti. Aceleyle oradan çıktım ama toplu infaza denk geldim. Zümrüttepe yetkilileri güya teröristlerle iş birliği yaptıkları için on bir kişiyi infaz etti. Bir tanesi çocuktu. Ölürken gözlerimin içine baktı. Yine bir şey yapamadım. Çok acizim. İşe yaramazın tekiyim. Çok bencilim.” Havva çıldıracak gibi hissediyordu. Binbaşı onu sakinleştirmek için “sadece neler olduğunu anlat” diyerek onu yönlendirdi.

“oradan çıktıktan sonra Yüzbaşı yolumu kesti. İçeri girmeme yardım eden adamı öldürdü. Bana saldırdı. Onu ve adamlarını geberttim. Durmadan devam ettim. Kuyucuk’a vardım. Gerisini Necip Çavuş’a anlattım zaten” Havva o kadar yorgun hissediyordu ki kendiliğinden gözleri kapandı. Uyku onu aniden içine çekmişti. Uykuya dalmadan önce Binbaşının elini saçlarında hissetti. Güvende hissediyordu.

Sabah uyandığında yattığı odada kimse yoktu ama kolunda ki serum çıkarılmıştı. Kenardaki sandalyenin üzerine bırakılmış temiz kıyafetleri görünce yataktan çıkmak istedi ama tüm vücudu uyuşmuş gibiydi. Sandalyenin yanında bir poşette üzerinden çıkarttıkları asker kıyafetleri vardı. Havva cebindeki bellek kartını hatırladı. En kısa zamanda onu binbaşıya teslim etmeliydi. Bu kadarını yapmalıydı. İyi ve kötü arasında bir ayrım yapması gerekiyorsa iyi tarafın binbaşı ve askerleri olduğuna karar vermişti. Kötü tarafsa o çocuğu gözünü kırpmadan infaz eden teğmendi. Peki ya küçük bir kız çocuğundan cinsel haz alan varlığa ne denirdi? Hangi kötü kelime onu tanımlamaya yeterdi? Daha fazla düşünmemek için gözlerini kapatıp biraz daha uyumaya karar verdi ama kapı açılınca gözlerini açtı. Karşısında minik Havva’yı görünce kalbi duracak gibi oldu.

“abla” dedi minik Havva. “şükürler olsun iyisin.” Yatağın kenarına oturup elini tuttu ve öptü.

“iyileşmişsin” Havva konuştuğunda kendi sesinden korktu. Minik Havva gözlerini korkuyla açıp “aman yarabbi ne oldu abla sesine?” diye sordu.

“hasar gördü” diye cevapladı Havva. “ama iyileşecek.”

“sen merak etme abla” minik Havva kararlılıkla elini sıkıp “ben sana çok iyi bakacağım. Hemen iyileşeceksin” dedi. Havva tebessüm edip “tamam” dedi sadece. O sırada elinde tepsi tutan bir hemşire içeri girdi. “kahvaltı vakti”

Tepsiyi tekerlekli masaya koyup Havva’nın önüne itti. Minik bir tabakta duran ilaçları gösterip “kahvaltı bittikten sonra içilecek” dedi. Hemşire dışarı çıkarken Havva bir an Necip Çavuş’u görür gibi oldu. Yoksa bütün gece hastanede mi beklemişti?

Havva’nın baktığını görünce minik Havva “Necip ağabey dışarıda bekliyordu. Ona mı bakıyorsun?” diye sordu. Havva kafası karışmış bir şekilde “yok hayır” dedi hemen. “ona bakmıyordum.”

“tamam o vakit. Hadi yemeğini ye” minik Havva kendi elleriyle yedirdi ablasına. Havva sesini çıkarmadan çiğnedi lokmaları. İlaçlarını içtikten sonra minik Havva masayı kenara çekti. “kıyafetlerini değiştirmek ister misin?” diye sordu. Havva kafasını salladı. Yataktan çıkarken kollarından tutup onun kalkmasına yardım etti. Kıyafetini değiştirdikten sonra Havva kendini daha iyi hissediyordu.

Tabip gelip Havva’nın çıkışını onaylayınca minik Havva sevinç içinde “evimize gidelim hadi.” dedi. “Seyhan ve Zarife seni görünce çok mutlu olacak”

“emin misin?” diye sordu Havva dalga geçerek ama Minik Havva ciddiyetle “seni çok özlediler,” diye karşılık verdi. Havva’nın asker kıyafetlerinin olduğu poşeti aldı.

Havva nedense utanıp kafasını çevirdi. Kapıdan çıktıklarında Necip Çavuş’u aradı gözleri. Gittiğini düşündü ama köşeden dönünce onu gördü. Adam yanlarına geldiğinde geceyi burada geçirdiğini anladı hemen. “sizi eve bırakacağım,” dedi.

“Necip ağabey onlar ablamın ilaçları mı?” diye sordu Havva. Çavuş kafasını sallayıp poşeti kıza verdi. Havva poşeti alıp ablasının koluna girdi. Üçü yan yana yürürken Havva çaktırmadan adama baktı. Necip Çavuş direk karşıya bakıyordu.

Arabaya bindiklerinde arkaya geçen minik Havva ortada durup hiç durmadan bir şeyler anlatıyordu. Havva yüzünde bir tebessümle onu dinliyor ve kafasını sallıyordu. Gözleri kendiliğinden kapanmıştı. Araba durduğunda kendine geldi. Toparlanıp dışarı çıkarken Minik Havva hemen yanına gelip koluna girdi.

“teşekkürler Çavuş” dedi Havva berbat sesiyle. Necip kafasını salladı. “geçmiş olsun.” Adam arabaya binip devam ederken ikisi eve doğru yürümeye başladı. Havva burayı özlediğini fark etti. Yuvasına gelmiş gibi hissetti.

Daha gelmeden giriş kapısı açılınca bir an durdu. Zarife ve Seyhan dışarı çıkıp koşuştular. “abla iyi misin?” diye sordu Zarife. Seyhan ise gözleri kocaman açılmış “kim dövdü seni?” dedi.

Havva gülümsedi. Çocuklar ona kızgın değildi. Aksine onların da gözlerinde kendisininkinde olan bir özlem vardı ama Havva bunu göremeyecek kadar kördü hala.

“sen bir de karşı tarafı gör” dedi. Sesini duyunca ikisi de yüzlerini buruşturdu ama minik Havva kaş göz yapınca yorum yapmadılar.

“Havva abla dinlenecek” dedi sakince. “sonra başını şişirirsiniz.”

Eve girdiklerinde Havva ürperdi. Kendini ne ara bu kadar bir şeylere bağlamıştı. İster istemez odasını aradı. Ağır adımlarla adaşı onun merdivenleri çıkmasına yardım etti. Odasına girdiklerinde hiçbir şeyin bozulmadığını görünce şaşırdı ama üstüne çok düşünmedi.

“sen güzelce uyu şimdi. İlaç vaktin gelince ben seni kaldırırım abla”

“tamam” karşı çıkacak hali yoktu. Teslimdi.

“sana güzel bir çorba yapacağım. Şifa olacak inşallah. İstediğin başka bir şey var mı?” Havva kafasını salladı. Yatağın içine kıvrılıp yorganı üzerine çekti.

Minik Havva tam kapıdan çıkacakken dayanamayıp “bana kızgın mısın?” diye sordu. Çocuk yüreğinde bin tane sıkıntı taşıyıp inadına gülümseyen adaşı ise “geri döneceğini biliyordum ki” dedi sadece. Dışarı çıkıp kapıyı ardından kapattı.

Düşünecek çok şey vardı ama Havva’nın hali yoktu. Gözlerini kapattı. Kendini uykuya teslim etti.

Bölüm : 24.01.2025 16:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...