
BÖLÜM YİRMİ ÜÇ
Vezir Kubbesi
“Beynim artık çalışmıyor galiba İbrahim abi” dedi Mavi fısıltıyla. Adam kapıya bakıp “el-Rahmi” diye düzeltti hemen. Bir haftadır dosyalara gömülmüşlerdi. İbrahim, elinin altında ki sistemi çok iyi kullanıp Mavi’nin ona getirdiği iki dosyanın içinde ki hukuk kuruluşlarının siber hatlarına girmiş sonuç olarak ellerinde sadece iki kuruluş kalmıştı. İbrahim bir tek bu iki kuruluşun siber hattına içinde bulunduğu vezir kubbesinden sızamamıştı. Birisi özel bir kuruluştu. Bir paşa ailesine aitti. Başında da Mavi’nin ismen tanıdığı Rauf Feza Paşa vardı. Ötekisi ise kısmen devlete bağlı olsa da özelde Diyar-ı Şems’in en ünlü hukuk mektebiydi. Hem eğiten hem de işleyen bir kurumdu. Pek çok eğitimcisi olmasına rağmen idarecisi Mavi’nin hiç duymadığı birisiydi. Yağız Beşler. Lakin İbrahim Ağabey adamı tanıyordu. Zaten dünya üzerinde tanımadığı birisi yok gibiydi.
“el-Rahmi” diye tekrarladı Mavi.
“lakin işi bitirdik sayılır. Emir Hazretleri bu işten çok memnun olacak.”
“sen olmasaydın ben bu işi nasıl yapardım” dedi Mavi.
İbrahim abi yan bir sırıtışla “daha dur” dedi. “işin son kısmı en zor kısmı olacak.”
Mavi ona sorarcasına baktı. İbrahim “artık iş bizden çıktı. Biz üzerimize düşeni yaptık.” diye cevapladı onu. “tebrik ederim Mavi bacım. Emir Hazretleri’nin verdiği görev senin için bitmiştir.”
“nasıl yani?” diye sordu Mavi.
“elimizde iki adres var. Cüda dosyası ya Diyar’ı Şems’te ya da Salahdar’da. Yarın ortaya çıkacak.”
“nasıl yani?” diye sordu Mavi ikinci kez. İbrahim bu kes daha net bir şekilde sırıtıp “şu anda biz konuşurken Emir Hazretleri’nin en iyi iki siber casusu bahsettiğimiz iki kuruluşun siber hattına sızmakla meşgul.”
Mavi şok içinde adama bakakaldı. Bunun anlamı görevinin bitmiş olduğuydu. Tam o anda İbrahim ağabeyin kolunda ki saatin ekranı parladı. Mavi dışarıdan normal bir saat gibi duran şeye bakıp kaşlarını çattı.
“belge bulunmuş Mavi” dedi İbrahim. İlk defa bir heyecan göstermişti. Mavi ise ayağa fırlayıp “nerede?” diye sordu.
“Diyar-ı Şems’te.”
“mektebe saklamışlar yani” dedi Mavi. Sonra koltuğa çöküp derin bir nefes aldı. Üzerinden büyük bir yük kalkmıştı. Başarmıştı. Bitmişti. İki ayın sonunda Emir Hazretleri’nin ona verdiği görevi bitirmişti.
“eh benim de burada ki işim bitti.” dedi İbrahim ayağa kalkıp. Mavi rahatlamaktan uyuştuğu için adamın dediği şey bir iki saniye sonra idrak edebildi. “peki bundan sonra ne olacak?”
“Bey’imiz ne derse” dedi adam.
“senin için öyle” Mavi şimdi büyük bir ikilem içindeydi. “ben burada çalışmaya devam mı edeceğim yoksa-“
“bunları düşünme. Görevini layığıyla yerine getirdin. Ben biten her görevimden sonra Fetih suresini okur, iki rekat şükür namazı kılarım. Sen de böyle yap. Bizi ayakta tutan tek şey Allah’a kulluğumuzdur. Dünya halim nasıl olacak diye endişe etme. İşi Allah’a bırak.” Mavi tebessüm içinde başını sallayıp “eyvallah” dedi. Rahatlamıştı. Lakin aklına takılan başka bir şey vardı şimdi.
“el-Rahmi’ye ne olacak peki?”
“acil bir işi çıkacak ve Aziziye’ye geri dönmek zorunda kalacak. Hem de yarın.”
İkisi aynı anda gülmeye başladılar. Dışarıda çoktan akşam olmuş pek çok kişi evlerine dağılmıştı bile.
“o halde Allah’a emanet ol abi” dedi Mavi ayağa kalkıp. “bu gece güzel bir uyku çekeceğim. Elhamdülillah Bey’imize mahcup olmadık.”
“sen de Allah’a emanet ol bacım.”
“seni düğünüme mutlaka bekliyorum abi.”
“inşallah.”
“sen olmasaydın ben bu işi beceremezdim.”
“asıl sen bu kadar nizamlı bir şekilde o dosyaları toplayıp bana getirmeseydin ya da eğitim kurumu olduğu için Diyar-ı Şems’i eleseydin biz daha hala dosya arıyor olurduk bacım. Bu iş senin titiz çalışman sonucu bu kadar çabuk bitti. Bunların hepsini Bey’imize bizzat ben ileteceğim. Sen gerçekten de çok zeki bir kızsın.”
Mavi utanç içinde başıyla selam verip “Devletim ve halkım için canım feda olsun” dedi ve odadan çıktı. O an İmran’ın şehit olursam ardımdan üzülme deyişi geldi aklına. İlk defa ne demek istediğini anlamıştı sanki. Çalışmak hem de Allah’ın rızası yolunda devletin için çalışmak, kul olana şeref için yeterdi. Üstüne canını vermek ise makamların en güzeliydi. Yüce Allah; Bakara Suresi’nde “Allah yolunda canlarını verenlere ölüler demeyiniz. Zira onlar ölü değildirler. Siz anlayamazsınız.” Buyurarak şehitlik makamını peygamberlikten sonra ki en şerefli makama yükseltmişti. Mavi biliyordu ki İmran da her asker gibi şehit olmanın hayalini kuruyordu. Mavi ilk defa bu akşam onun bu hayaline ortak olmuştu.
Kubbeden çıkarken yüzünde ki gülümseme solmuştu çünkü yaver Cüneyt’i görmüştü. Karşı karşıya geldikleri o anda adamın yüzünde dost canlısı samimi bir ifade oluşsa da Mavi ağırbaşlılıkla selam verip yoluna devam etmek niyetindeydi ancak Cüneyt “Vezir Kerimesi!” diye seslenince durmak zorunda kaldı.
“Yaver Cüneyt.”
“gidiyor musunuz?” diye sordu adam. Mavi kafasını salladı. “size hayırlı akşamlar.”
“teşekkürler” dedi adam. Mavi sohbeti o kadar kısa kesmişti ki biraz kabalaşmıştı ama adamda onu iten bir şeyler vardı. İçinden bir ses kaç diyordu sanki. Olabildiğince uzağa kaç!
Eve girdiğinde babasını salonda bulunca şaşırdı. Annesi ise ondan uzak bir köşede oturuyordu Mavi görünce gülümsedi. En son konuşmalarından beri hiçbir şey olmamış gibi davranıyordu.
“Mavi de geldi.” dedi neşeyle. “sofrayı kurdurayım. Oturup hep birlikte yemek yiyelim. Ailecek.”
“iyi düşünmüşsün Hatun” dedi babası. Mavi onun yanına gidip oturdu. Sevinçliydi. Dayanamayıp başını göğsüne yasladı. “yarın mübarek Cuma. Hem de kandil” dedi.
“öyle” dedi babası. Eli başındaydı. Mavi babasına iyice sokulup “sizi evde görmeyi özlemişim babacım” dedi.
“ben de seni böyle neşeli görmeyi özlemişim” dedi babası. Yıllarca süren suskunluğundan sonra evlatlarına karşı hiç olmadığı kadar yakın davranmaya başlamıştı. Arslan ise hala Diyar-ı Şems’te dedesinin yanındaydı. Mavi dedesini ve anneannesini çok özlemesine rağmen onların yanına gidecek vakit bulamıyordu. Birden aklına yarın iş olmadığı geldi. Çünkü yarın hem kandil hem de cumaydı. Herkes ailesinin yanında olacaktı.
“yarın Diyar-ı Şems’e gidelim” dedi aniden. Kendini çekip babasına baktı. “yarın kandil. Dedemi görelim. Hem hanesi yarın kim bilir nasıl bereketli olur. Yarın Berat kandili baba. Beratımızı dedemin yanında alalım. Ne dersin?”
“çok isterdim” dedi babası “ancak işlerim çok yoğun.”
“ya” Mavi hayal kırıklığını saklamaya çalışarak “o zaman yarın hep birlikte Ahmet amcamlarda toplanalım. Ahmet amcam bize o güzel tilavetiyle bir Kur’an okusun. Buna itiraz istemiyorum ona göre”
Babası gülüp kafasını salladı. “tamam bak bu olur işte.”
“hem belki abim de gelir” diye ekledi Mavi kendini tutamayıp. Babasının yüzünde ki parıltı anında sönüp gitti. “kim bilir” dedi sadece. O sırada içeri Ceylan girdi. Mektepten yeni döndüğü belliydi. Yorgun gözüküyordu.
“hayırdır?” diye sordu.
“yarın kandil için Ahmet amcamlarda toplanmaya karar verdik.”
“iyi düşünmüşsünüz. Arslan da olsaydı keşke” dedi Ceylan da. Mavi kafasını sallayıp “mübarek üç ayları yarılamışız. Üstelik yarın kandil. Arslan, dedesinin eşiğini bırakıp hayatta gelmez. Onu anca bayramın ikinci günü görürüz artık.”
Bir zamanlar küçük oğlunun da ilmi siyasi ile uğraşmasını çok isteyen babası Mavi vezir kubbesine girdiğinden beridir bu isteğinden vazgeçmiş artık oğlunun çizdiği yolun en büyük destekçilerinden biri haline gelmişti. “dokunmayın Arslan’ıma” dedi nitekim.
“dokunduğumuz yok canım. Sadece özledim.” diye savundu kendini Ceylan.
Ceylan herkesten çok Arslan’a düşkündü. Her zaman kardeşler içinde Mavi İshak ağabeyine Ceylan da Arslan’a daha yakın olmuştu. Lakin son olaylardan sonra her şey gibi bu durum da sarsılmıştı. Mavi ağabeyiyle konuşmuyordu. Arslan ise evden her geçen gün daha da uzaklaşıyor dedesinin eşiğine yaklaşıyordu. Onu düşünürken birden telefonu çalmaya başladı.
Arayan kişi Arslan’dı. Mavi hemen açıp “canımın içi” dedi sevgiyle. Kardeşinin gülen yüzünü görür gibi oldu.
“selamun aleyküm ablaların en güzeli.”
“aleyküm selam kardeşlerin en yakışıklısı. Nasılsın? Şimdi aklımdan seni geçiriyordum.”
“biliyorum” dedi Arslan. Mavi tebessüm edip “nereden biliyorsun?” diye sordu. Arslan buna cevap vermedi. “hayırlı kandiller demek için aradım.”
“dur bekle” dedi Mavi. Telefonun sesini açtı. Şimdi herkes onu duyabilecekti. Annesinin de içeri girdiğini gördü. “Arslan” dedi telefonu işaret ederek. Annesi gözleri parlayarak “oğlum” dedi. “ne zaman geleceksin?” diye sordu hemen. Anne yüreği oğlunun gelmeyeceğini biliyor lakin dili yine de soruyordu.
“bilmiyorum anneciğim. Nasip. Hepinize hayırlı kandiller demek için aradım.”
“kandil yarın efendi.” dedi Ceylan hafif dalga geçerek.
“yarın arayamayacağım.” Arslan’ın bu cevabından herkes halvete gireceğini anladı. Babası “gönlünden düşürme bizi yeter oğul. Dualarında an yeter.”
“her daim baba, hepiniz Allah’a emanet olun. Rabbim Berat’ınızı mübarek etsin.”
“senin de oğlum” dedi annesi. Tam o anda Mavi dedesinin gürül gürül çağlayan sesini işitti arkadan. “ARSLAN!”
Salonda ki herkes –babası da dahil oturduğu yerde toparlanıp oturuşunu düzeltti. Dedesinin sesi bile herkesi toplamaya yetmişti.
“buyurun şeyhim” dedi Arslan. Herkes sessizce aralarında ki konuşmayı dinliyordu.
“telefonu kapat!”
“tamam şeyhim. Kızınıza söyleyeceğiniz-“
“bilmez misin Arslan’ım, ben söyleyeceğimi ete kemiğe, kana cana karşı söylerim.”
Mavi tebessüm etti. Dedesi bıraktığı gibiydi. Asla telefonda konuşmaz hayat memat meselesi olmadıkça hanesinde bu tarz şeyleri kullandırtmazdı. Lakin buna rağmen anneannesinin bu tarz aletleri kullanmasına da ses çıkartmazdı.
“sizin söyleyeceğiniz bir şey olmasa da Şeyh babam ben sizin ellerinizden öperim. En kısa zamanda nur dolu hanenize torunlarınızla birlikte geleceğim inşallah.”
Annesinin sesinde ki özlem ve sevgi Mavi’nin kalbinde ki buzları yerinden oynattı. Dayanamayıp annesinin elini tutup sıktı. Annesi ona baktı. Şaşırmıştı ama bırakmasından korkar gibi sıkıca tuttu Mavi’nin elini.
“hayırlı kandiller şeyh dedem” dedi Ceylan.
“hayırlı kandiller şeyhim.” Bunu diyen babasıydı. Mavide “hayırlı kandiller can dedem.” dedi saygıyla.
Bir cevap gelmedi karşı taraftan. Zaten kimse de bir cevap beklemiyordu. Lakin bir an sonra “çok uzatmadan kapat” dediğini duydu dedesinin. Bu demek oluyordu ki Arslan’a biraz daha müsaade çıkmıştı.
“Şeyhim hepinize kafasını salladı. Haberiniz olsun.” dedi Arslan.
“oğlum anneannen nerede?” diye sordu annesi.
“mutfakta anne” diye cevapladı Arslan. “hanenin eşiğine bir sürü yolcu geldi. Anneannem onları rahat ettirmek için uğraşıyor.”
“çok yorulmuyor değil mi?”
“Hatunlar ona iş yaptırmamaya çalışıyor lakin onu bilirsin. Tez canı tembellikten nefret eder.”
“bilmem mi” dedi annesi. “yine de gözün üzerinde olsun. Çok yorulmasın. Sağ kolunda ağrısı oluyor arada. İlaçlarını aksatmadan alıyor mu ki acaba?”
“telaş etme anne. Sevde teyzem ona iyi bakıyor.”
Annesi başını sallayıp “Sevde ’ye de selam söyle” dedi. Sevde teyze, annesinin ahretliğiydi. Küçük yaşta öksüz yetim kalınca dedesi hanesine almış evlatlık olmuştu. Lakin Sevde teyzesi hiç evlenmemiş anneannesinin eşiğinden hiç ayrılmamıştı.
“aleyküm selam anne. Siz de Kerim amcama, İmran abime, Ahmet amcama, Zeynep yengeme, ağabeyime selam söyleyin.” Arslan bir an durdu. “Asiye’ye de selam söyleyin. Kandili mübarek olsun. Hepsinin mübarek olsun. Şimdi kapatmam gerekiyor. Hepiniz Allah’a emanet olun.”
“sen de” dediler hep bir ağızdan. Ceylan ve Mavi birbirine bakıp sırıtmalarını saklamaya çalıştılar. Telefonu kapatıp sofraya geçtiklerinde herkesin yüzünde uzun zamandır olmayan bir tebessüm vardı. Sessiz sakin huzurlu bir şekilde yemeklerini yediler.
Mavi Ceylan ile birlikte yatsı namazını kıldıktan sonra Siyer okudu. Hendek Gazvesini okurken gözyaşlarını tutamadı. Bolca salavattan sonra kitabı kapatıp yerine koydu, önce Asiye’yi arayıp yarın kandil için hanelerine geleceğini haber verdi. Asiye bu habere fazlasıyla sevindi. Konuşurken Ceylan telefona kulağını dayamış Mavi’yi rahat bırakmıyordu.
“bu çok iyi oldu abla. Sizi çok özledim.”
“biz de seni çok özledik tabibe hanım” diye bağırdı Ceylan kulağının dibinde. Mavi kendini çekip kulağını kapattı. Ceylan dil çıkartıp tekrar dibine geldi.
“şey herkes gelecek değil mi?” diye sordu Asiye çekingen bir sesle. Mavi tebessüm edip ses tonunu gayet normal tutmaya çalışarak “Arslan yok bir tek” dedi.
“ya öyle mi?” Asiye’nin sesinde ki hayal kırıklığını duymamak imkansızdı.
“lakin bizi aradı. Amcama da sana da selamı var. Asiye’nin kandili mübarek olsun dedi.” Ceylan manidar bir şekilde gözlerini kırpıştırıp dururken Mavi ona hafifçe vurup “şşş” işareti yaptı.
“onun da kandili mübarek olsun” dedi Asiye utangaç bir sesle.
“iletirim canım” Mavi boğazını temizleyip “o halde yarın görüşürüz inşallah.”
“inşallah ablacım. Allah’a emanet olun. İkinizi de öptüm.”
“biz de seni öptük” dedi Ceylan yine bağırarak. Mavi telefonu kapatıp gülümsedi.
Ceylan ise büyük bir sırıtışla “aman da aman pek bir üzüldü.” diye yorum yaptı hemen. Mavi kafasını salladı. “dur bakalım. Belki biz abartıyoruzdur.”
“hiç de bile” diye karşı çıktı Ceylan. “görürsün bak. İleride gelinimiz Asiye olacak.”
Mavi onunla aynı heyecanı paylaşıyordu lakin yine de dile döküp vebal altına girmek istemediğinden kardeşini uyarma ihtiyacı hissetti.
“daha yaşları olgunlaşmadı. Lakin ikisinin de mizaçları birbirine çok uygun. Arslan gibi içine kapanık sessiz sakin ağır bir insanı Asiye gibi sorumluluk sahibi sevgi dolu bir insandan başkası taşıyamaz. Yine de vakti gelmeden böyle şeyleri dillendirmeyelim bacım. Allah bilir, biz bilemeyiz.”
Ceylan, ablasının uyarısını anlamış kendini toparlamıştı. Konuyu kapatıp “hadi Zeynep yengemi ara” dedi.
“tamam.” Mavi yengesinin telefonunu arayıp cevap vermesini bekledi.
“efendim”
“hayırlı geceler yenge” dedi Mavi fısıltıyla. Ceylan yine kulağını telefona dayamıştı. “nasılsın?”
“elhamdülillah. Siz?”
“hamd olsun. Ağabeyim ne yapıyor?”
“salonda. Şifa ile oynuyor. Bu gece bir türlü uyumadı.”
“hayırdır hasta mı?”
“yok canım. İnatçı.”
Mavi gülümseyip “yarın kandil için Ahmet amcamlarda toplanacağız. Lütfen ağabeyimi ikna et. Siz de gelin.” dedi.
“inşallah kuzum” dedi yengesi. “yine de söz vermeyim.”
“eyvallah” Mavi buruk bir tebessümle “Allah’a emanet olun.”
“siz de.”
Telefonu kapattıklarında Ceylan kafasını salladı. “benim uykum geldi. Malum daha sahura kalkacağız.”
“hadi yat sen. Ben bir de İmran’ı arayacağım. Kerim amcam da ayrı bir dert zaten!”
“eniştem ikna eder onu” Ceylan yatağına girerken esnemeye başlamıştı bile. Kısa altın rengi sarı saçları alnına dökülmüştü. Mavi saçlarını arkaya doğru atıp başını okşadı.
“hayırlı geceler.”
“sana da”
Odadan çıkmadan üstüne bir şal alıp bahçeye indi. Salıncağa oturup bağdaş kurdu. Dışarısı epeyce soğuktu. Telefonu kulağına dayayıp sevdasının cevap vermesini beklerken gökyüzünde ki aya bakıyordu. Bu gece ay pusluydu.
“hayatım” diye açtı telefonu İmran.
“nasılsın nişanlım?” Mavi’nin sesinde ki neşeyi ve rahatlığı hemen fark eden İmran “seni yaratana kurban olayım! Senin sesin ne güzel geliyor öyle.”
“hamd olsun. Bugün benim için çok önemli bir mesele nihayete erdi.”
“öyle mi? Neymiş o mesele?”
Mavi bir an ne diyeceğini düşündü. “işle ilgili bir mesele.”
İmran bu belirsiz cevap karşısında ısrar etmemeye karar verip “sen işini bilirsin sevdam.” dedi sadece.
“yarın kandil için Ahmet amcamlarda toplanacağız.”
“öyle mi?”
“Kerim amcamı da al gel. Bitsin artık şu küslük. Mübarek kandil vesile olsun.”
“tamam sevdam.”
“İmran” dedi Mavi yüreğinde ona söyleyecek çok şey birikmişti. Lakin nasıl söyleyeceğini bilemiyordu.
“Bir şey mi oldu Mavi?”
“hani sen bana bir keresinde şey demiştin-“
“ne?”
“eğer bir gün şehit olursam ardımdan üzülme!” Mavi sustu. İmran ise sessizlik içinde dinliyordu. Mavi derin bir nefes alıp “bugün ilk defa neden böyle söylediğini anladım. Aynı şeyi ben de sana söyleyebilir miyim?”
“nasıl yani?” diye sordu İmran şüphe içinde.
“eğer şehadet şerbeti bana nasip olursa sen de benim ardımdan üzülme Yüzbaşı.” Mavi kalbi küt küt atarken İmran’ın bir tepki vermesini bekliyordu. Lakin telefonun karşı hattı sessizlik içindeydi.
“İmran?” dedi sonunda dayanamayıp.
“sanırım şimdi ben de seni anladım.” dedi İmran boğuk bir sesle.
“neyi anladın?”
“böyle bir cümlenin insanın yüreğine nasıl kor bir alev düşürdüğünü” Mavi tebessüm etti. Birbirlerini anlamışlardı sonunda.
“seni çok seviyorum Yüzbaşı.”
“ben de seni çok seviyorum Vezir Kerimesi.”
Mavi gülümseyip “hayırlı geceler” dedi. “Allah’a emanet ol.”
“sen de”
Telefonu kapatıp odasına çıkarken ses çıkartmamak için parmak uçlarında yürüdü. Odasına çıkıp kapıyı kapattı. Ceylan derin bir uykudaydı. Yatağına girdiğinde aklı yarın olabilecek şeylerdeydi.
......
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.05k Okunma |
326 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |