6. Bölüm
RabiaSofi / SALAHDAR SERİSİ 1.KİTAP (VEZİR KUBBESİ) / 5. Bölüm

5. Bölüm

RabiaSofi
rabiasofi

hayal ülkemin karanlık yüzü Boğaz bölgesi... burası acımasız ve şiddet ögeleri barındıran tehlikeli bir yer.

İYİ OKUMALAR :)

BÖLÜM BEŞ

(Boğaz Bölgesi)

Gecenin karanlığında sokaktan gelen içki ve sidik kokusu burun deliklerini yaktı. Hava saldırısı sırasında mahvolan mahallelerden birinde, üst katı çökmüş iki katlı terkedilmiş binanın girişinde saklanıyordu. Holün sonunda ki odadan gelen inilti seslerinden birkaç tane serserinin hap yutup kendinden geçtiğini anlamıştı. Sessiz adımlarla saklandığı karanlık köşeden çıkıp kendini dışarı attı. Sokak sessizdi. Ancak ürkütücü bir sessizlikti bu. Bozuk taşlı dar kaldırımda hızlı adımlarla ilerleyip sola döndü ve bir başka köşeye saklandı. Çaprazında dikilen bina bir genelevdi.

Boğaz’ın Zümrüttepe kontrolünde ki topraklarındaydı. Ancak Zümrüttepe burada hiçbir zaman mutlak otoriteyi sağlayamamıştı. Boğaza hakim olmak isteyen terörist grup tarafından bomba yağmuruna tutulan bölgede çok sayıda masum insan hayatını kaybetmişti.

Boğaz’da işler çok uzun zamandır yolunda gitmiyordu. Ancak Zümrüttepe yönetimi ne buraya gereken yardımı yapıyor ne de Salahdar ve Aziziye yetkililerinin yapmasına izin veriyordu. Havva, Boğaz'da doğan binlerce çocuktan biriydi. Ne annesinin kim olduğunu biliyordu ne de babasının. Boğaz’ın pis sokaklarında büyümüştü.

Genelevden gelen sesler rahatsız ediciydi. Pek çoğunun kahkahası sahte pek çoğu acı içindeydi. Ancak kimsenin umurunda değildi. Havva deminden beri beklediği adamın kapıdan dışarı çıktığını gördü. Üzerindeki gömleği yanlış iliklemişti. Ayakta zor duruyordu. Yüzüne peçesini takıp karanlıkta yalpalayarak yürüyen adamı takip etmeye başladı. Adam bağıra bağıra bir şarkı söylüyordu. Sarhoştu. Yürürken bir anda durdu. Havva hemen sırtını yıkık duvarlardan birine yasladı. Sokakta ışık olmadığı için şükretti. Görünmemesi lazımdı. Adamsa Havva’nın varlığından habersiz ona sırtını dönüp duvara işemeye başladı. Tiksinerek adamı izledi. Biraz sonra öldüreceği bu adam bir pezevenkti. Sahipsiz birçok çocuğun vatanı olan Boğaz’da pek çok çocuğu alıkoyup genelevlere satıyordu. Havva, şimdi kurtarılmayı bekleyen on üç kız çocuğu için sabredip adamı öldürmüyordu. Çünkü yarın sabah kızları sattığı adama teslim edecekti ve şimdi o kızların yanına gidiyordu. Havva da bu sayede kızların yerini öğrenecekti.

İşemeyi bitiren şerefsiz fermuarını çekip yürümeye devam etti. Karmaşık ve dar sokaklarda o kadar uzun süre yürüdü ki Havva onun yolu kaybettiğini düşündü. Saatine baktı. 3:40’tı. Hava aydınlanmadan kızları alıp onları bekleyen bota bindirmeliydi. Lakin bu aptal herif onu oyalıyordu.

En sonunda Çukurca Mahallesine girdiğinde Havva geldiklerini anladı. Burası olmalıydı. Mahalleye girince yanıp sönen bir sokak lambası onları karşıladı. Havva fark edilmemek için arayı biraz daha açtı. Adam dik bir yokuşu tırmanmaya başladığı sırada yokuşun başından gelen bir çığlık sesinin ardından cam kırılma sesleri geldi. Ancak ikisi de oralı olmadı çünkü Boğaz’da bu tür seslere karşı herkes ilgisizdi. Çünkü normaldi.

Adam üç katlı, kırmızı boyası dökülmüş bir apartmanın önünde durunca Havva geri çekilip üç bina gerisindeki duvara sırtını dayayıp saklandı.

Telefonunu çıkartıp birsini arayan adam beş saniye sonra “ben geldim kapıyı aç.” dedi. Hemen sonra kapı yukarıdan açıldı ve herif içeri girdi. Havva bir süre bekledi. Sonra da harekete geçip apartman kapısının önüne gitti. Yanına gelen kediyi kovup kapının kilidini kırıp içeri girdi. Apartman üç katlıydı. Her katta iki bina vardı. Mavi, giriş kattaki kapıları dinledi. Birinden hiç ses gelmiyordu. Ötekinden ise acayip bir müzik sesi vardı. Sessizce taş merdivenleri çıkıp orta kata girdi. Orta katın ışığı bozuktu. Havva soldaki binanın kapısını açık görünce içeri girip baktı ve boş olduğunu gördü. Sağdaki binanın kapısına kulağını dayadığında bir kız çocuğunun hıçkırığını duydu. Bir an kanı çekilir gibi oldu.

“evet evet. Kızlar hazır. Dokuz yaşından on altıya kadar. Hepsi tazecik. Merak etme memnun kalacaksın. Birazdan yola çıkacağız. Seninle Madpeas’te buluşalım. Orası tenha. Zümrüttepe askerlerinin dikkatini çekmez. Peki, tamam”

Havva kapının aralığından süzülen sarı ışıkta bir ileri bir geri giden gölgeye baktı. Şerefsiz herif kızları satıp parasını o leş genelevde yiyecek bitince yine aynı trajediyi oynayacaktı. Havva sabırla kenara çekilip kapının açılmasını bekledi. On iki dakika sonra kapı açıldı. Kafasını dışarı uzatıp bakan herif karşısında Havva’yı görünce fal taşı gibi açılmış gözlerle kalakaldı. Havva ilk yumruğu burnuna indirdi. Gerileyen herifin ardından içeri dalıp kapıyı kapattı. El ele tutuşmuş kızlar korku içinde Havva’ya bakarken Havva ikinci yumruğu çenesine indirdi. Neye uğradığını şaşıran adamın bir hamle yapmasına fırsat vermeden ensesinden tuttu ve kafasını duvara çarptı. İlk hamlede acı içinde çığlık atınca karanlık odadan eli silahlı Beyaz atletli iki adam fırladı. Adamı bırakınca yere yığıldı. Gelen adamlardan biri silahı ateşledi ama Havva kaçmayı başardı. Adamın üstüne atlayınca boğuşmaya başladılar. Diğer adam ise ortağını vurmaktan çekindiği için silahı ateşlemeye korkuyordu.

Havva bacağında asılı duran hançerini çekip adamın böbreğine sapladığı an diğer adamın silahını ateşleyeceğini anladı ve kanlar içinde kıvranan adamı üzerine siper etti. Sırtından vurduğu arkadaşı cansız bir şekilde Havva’nın üzerine yığılınca adam küfretti. Kızlardan birini kapıp başına silah dayadı. Havva ise adamı üzerinden atıp silahını aldı. Nefes nefese kalmıştı. “bırak kızı,” dedi sert bir sesle.

“hepsinin beynini dağıtırım. Yemin ederim ki yaparım.”

“bırak kızı,” dedi Havva bir kere daha.

“sen silahı-“ adam cümlesini tamamlayamadan beyninin yarısı duvara fışkırmıştı bile. Elinden kurtulan küçük kız diğer arkadaşlarının yanına koşarak gitti. İçlerinde en büyüğü olduğu belli olan çocuk hepsini arkasına toplayıp kendini Havva’ya karşı siper edince Havva güldü. Yürekli kıza benziyordu. Ancak işi daha bitmemişti. Aldığı darbenin etkisiyle yerde inleyen köpeğin üzerine çöküp saçından çekti ve hançeriyle tek hamlede boğazını kesip üzerindeki gömleğe hançerini sildi ve ayağa kalktı.

Korku içinde bir köşeye sinmiş olan kızlara dönüp peçesini açtı. Kızlar karşılarında bir kadın beklemedikleri için şaşırdılar. Üzerindeki şalvar ve bol gömlekle cinsiyeti belli olmuyordu Havva’nın. Her zaman siyah giyerdi. Siyah örtüsünü ensesinin arkasından bağlardı.

“s-sen bizi kurtaracak mısın?” diye sordu liderleri olan kız. Havva başını salladı.

“bizi satmayacak mısın?” diye sordu aralarından biri. Adamın konuştuklarını duymuştu ama bu çocuk en fazla yedi yaşındaydı. Tüyleri ürpererek kafasını salladı. İpek gibi saçları parlak parlak bakan gözleri vardı. Havva gülmeye çalıştı. “sizi kurtaracağım,” dedi kalın sesiyle. Sonra karşısında ki manzaraya daha fazla bakamadığı için sırtını dönüp öldürdüğü adamların üzerlerini aramaya başladı. Böbreğini deldiği adamın kanlı cebinden çıkarttığı anahtar bir araba anahtarıydı. Büyük ihtimalle kızları taşıyacakları arabanın anahtarıydı. Havva kızlara dönüp “kurtulmak istiyor musunuz?” diye sordu. Az önce patlayan silahtan çıkan ses yüzünden acele etmesi gerektiğini biliyordu.

Kızlar hep birlikte kafalarını sallayınca “sessizce beni takip edin o zaman” dedi Havva. Kapıyı açıp “hızlı ve sessiz olun. Çıt çıkartmak yok anladınız mı? Ben dur dediğimde duracaksınız, koşun dediğim zaman koşacaksınız. Birbirinizin elini bırakmayın sakın.”

“tamam,” dedi liderleri fısıldayarak. Sonra işaret parmağını dudaklarına götürüp kızlara sus işareti yaptı. Havva kafasını sallayıp peçesini yüzüne kapattı ve kapıyı açtı silahı elinde sımsıkı tutuyordu. Yukarı kattan bakan iki meraklı kafaya silahını doğrultunca hemen ortadan kayboldular. Sessizce merdivenlerden inip dışarı çıktıklarında Havva silahını indirdi. Saat 4:10’du. Havanın aydınlanmasına yirmi beş dakika kalmıştı. Havva anahtarın otomatik kilidine bastı sol taraftan gelen kilit sesine doğru koşmaya başladılar. Siyah bir otobüsü görünce koşup kapısını açtı kızları bindirip yolcu koltuğuna oturdu ve gazı kökledi. Mahalleden çıkıp anayola saptı. Sahile doğru giderken yol kenarında bekleyen askeri araçlar onu tedirgin ediyordu.

Sahile indiğinde hava aydınlanmaya başlamıştı. Onları bekleyen botu gördü. Arabayı durdurup kızları dışarı çıkarttı.

“sessiz olun ve beni takip edin.” dedi hemen. Arabadan indiklerinde karanlık denizde onları bekleyen bota doğru koşar adımlarla gittiler. Burası sahilin arka kesimlerinde kaldığı için tenha oluyordu. Hepsi birden bota binince hareket ettiler. Onları bekleyen adam Salahdar askerlerinden biriydi.

“geç kaldınız” dedi öfkeyle.

“adam sokaklarda çok oyalandı,” dedi Havva. Peçesi rüzgar yüzünden açılınca içinden küfretti.

“yüzünde kan lekesi var,” dedi adam. Siyaha yakın gözleri küçüktü ve açık tenliydi.

“fark etmez” diye cevap verdi Havva. Neyse ki Necip Çavuş dönüp ikinci kez bakmamıştı. Açık denizde onları bekleyen tekneye ulaştıklarında hava iyice aydınlanmıştı. Kızları tekneye bindirip geri dönmek istedi ama adam, “Binbaşının seninle konuşmak istediği şeyler var,” diye durdurdu onu.

“binbaşına selamlarımı ilet” dedi Havva ukala bir tavırla, “ama ben onun için çalışmıyorum. Ben parama bakarım.”

“para mesele değil.”

“duymayı sevdiğim bir cümle” dedi Havva.

“istediğim anda seni etkisiz hale getirip binbaşıya teslim edebilirim.” dedi adam.

“beni hafife alıyorsun Necip.” dedi Havva.

“seni hafife almıyorum hatun” dedi Necip. Necip Çavuş, Binbaşının has adamlarından biriydi. Kıdemli uzman çavuştu. Oldukça yetenekli bir askerdi. Havva onun adını en çok Zümrüttepe komutanlarından duyuyordu ve o taraflarda hiç sevilmiyordu. “Yeteneklerini biliyorum ve diyorum ki istediğim anda seni etkisiz hale getirebilirim.”

Havva oldukça karanlık bir ses tonuyla konuşan adamın suratına bakıp “paramı aldığım sürece sorun yok,” dedi ve tekneye çıkıp Salahdar bölgesine doğru gitmeye başladılar.

Havva teknenin kıç tarafına gidip tek başına oturdu. Binbaşı ondan ne isteyecekti bilmiyordu. Merak da etmiyordu. O sadece aldığı parayla ilgilenirdi. Yaptığı işi sorgulamaz, öldür dediklerinde öldürür, kaçır dediklerinde kaçırır, tehdit et dediklerinde tehdit ederdi.

Salahdar karasularına girdiklerinde tekne yavaşladı. Havva peçesini tekrar kapattı. Kıyıya geldiklerinde kızlar, askerler öncülüğünde indiler. Onları karşılayan görevliler güler yüzlüydüler. Boğazın en barışçıl bölgesi Salahdar hakimiyeti altında kalan topraklardı ama buna rağmen buradaki sorunlar bile bitmek bilmiyordu.

“korkmanıza gerek yok” dedi kadınlardan biri. “artık güvendesiniz. Sizin için enfes bir kahvaltı sofrası hazırladık.”

“öncesinde güzelce bir yıkanacaksınız.” dedi bir başka görevli. Kızlar ise hala korkaktılar. Her an bir ihanete uğrayacakmış gibi bekliyorlardı. Liderleri olan en büyük kız aralarından ayrılıp Havva’nın yanına geldi. Kapkara gözleri minnetle bakıyordu.

“teşekkür ederim abla” dedi gözü yaşlı bir şekilde.

“cesur kızsın” Havva kızın başını okşamaya çalışıp “hadi git” dedi. Eğer içinde kalmış olsaydı kıza merhamet gösterebilirdi ama bitmişti.

“hiç bitmeyecek bir kabustan kurtardın bizi. O pislikleri öldürdün. Allah razı olsun senden.” Kız aniden Havva’nın elini tutup öptü. Havva elini çekip “para için yaptım hepsini,” dedi sertçe. “Git şimdi.”

“Allah razı olsun senden,” dedi kız bir kez daha.

“dedim ya para için yaptım,” Havva gittikçe öfkeleniyordu. Kimsenin ona minnet duymasını istemiyordu. “Eğer para vermeselerdi o adamların elinden sizi kurtarmazdım. Umurumda bile olmazdınız. O yüzden bana borçlu olduğunu düşünme sakın. Git şimdi. ”

Karşısında ki kız gözyaşlarını silip tebessüm etti. “ne garip dünyada yaşıyoruz dimi abla,” dedi karşısında ki denize bakıp gözlerini kapattı. Havva on altısındaki bu kıza hayran kalmıştı. Gözlerinden belliydi zaten bedeni çocuktu belki ama ruhu büyümüştü. Ruhu belki yüzünü devirmişti. Boğaz’da doğan her çocuk gibi bu kız da hiç çocuk olamamıştı. Sokakta dilediğince koşturamamış, oyun oynayamamış bir aileye sahip olmanın nasıl bir şey olduğunu hiç tadamamıştı. Havva gibi. Boğaz’da ki her çocuk gibi…

“sen yine de hakkını helal et. Ben sana her zaman dua edeceğim.”

Kız yanından giderken bir an durup Havva’ya baktı. Havva ise hiçbir şey hissetmiyordu. Sadece ardından bakıyordu öylece. “adın ne abla?” diye sordu kız aniden.

“Havva” dedi hemen. Normalde adını söylemezdi kimseye. Onlar öğrenirlerdi. Onlar gelirler. Onlar yaptırırlardı işlerini. Parasını aldığı sürece herkes için çalışırdı. Salahdar için de çalışırdı. Aziziye için de, Zümrüttepe için de. Ama bu kıza adını deyivermişti hemen. Kendisi de şaşırdı yaptığına.

“benim de.” diye güldü kız. Sonra arkasını dönüp diğerleriyle birlikte gitti. Havva ilk defa çok uzun zaman sonra ilk defa boğazında bir yumru hissetti. Yutkunduğu gibi geçti gitti.

Bölüm : 08.12.2024 11:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...