

İYİ OKUMALAR :)
BÖLÜM YEDİ
Salahdar Boğaz Askeri Üssü
Havva, uzun koridorda yürürken ona binbaşının emir eri eşlik ediyordu. Soldaki kapının önüne geldiklerine asker kapıyı çaldı.
“gel” sesini duyunca kapıyı açıp içeri girdi. Binbaşına selam verip sola kaydı. Havva içeri girdiğinde binbaşının yalnız olmadığını gördü. Çocukları buraya getiren Necip yüzünde öfkeli bir ifadeyle ayakta dikiliyordu. Havva’yı görünce Binbaşına selam verip odadan çıktı. Binbaşı ardından bakıp rahatsız bir tavırla kımıldandı.
“beni istemişsiniz.” dedi Havva. Herkesle değil ama bazı adamlarla konuşmasına dikkat ederdi. Binbaşı da onlardan biriydi. Bembeyaz saçlarına zıt dinç bir görüntüsü vardı. Dimdik duruşuyla Binbaşı etkileyici bir adamdı. On bir yıldır Boğaz’ın askeri üslerinin başındaki birliğin içindeydi. Ortalama bir boyu vardı ama kaslı bir vücuda sahipti. En azından Havva öyle olduğunu tahmin ediyordu. Ellili yaşlarının başındaydı.
Binbaşı emir erine bakınca asker dışarı çıkıp ardından kapıyı kapattı. Mavi boyalı geniş odanın içinde sadece Binbaşının çalışma masası bir lavabo ve ayna bir de Binbaşının üniformasının üstünü asmak için askı vardı. Binbaşı “tebrikler” dedi. Eliyle otur işareti yaparken.
“ne için?” diye sordu hemen Havva sandalyeye oturup.
“kızları sapasağlam getirdiğin için.”
“sağlam olduklarını mı düşünüyorsunuz Binbaşı?” Havva adaşının o halini hatırladı. On beş yaşında ama bin yıl yaşamış gibi bakan gözlerini hatırladı minik Havva’nın… o kızların hiç biri sağlam değildi. Hepsi kırıktı.
Binbaşı bu soruya cevap vermedi. “Necip’i tanıyorsun değil mi?” diyerek konuyu değiştirince kaşlarını çatıp baktı. “hani sizi buraya getiren-“
“kim olduğunu biliyorum.” dedi Havva sözünü kesip. “konumuzla ne ilgisi var?”
“sana hiç güvenmiyor.”
“akıllı adammış” dedi Havva sırıtıp. Binbaşı kalın kaşlarının gölgelediği bakışlarıyla hiçbir tepki vermeden Havva’ya baktı. Havva ise neler döndüğünü anlamaya çalışıyordu.
“sana hiç güvenmediği için de biraz sonra sana yapacağım teklifi yapmamı hiç istemiyor.”
“dedim ya akıllı adammış,” diye tekrarladı Havva bu sefer hiç sırıtmadan ve gözlerini kaçırmadan söylemişti bunu.
“minik Havva ile tanıştın mı?” binbaşı konuyu yine değiştirince Havva iyice rahatsız olmuştu. Sadece kafasını salladı. Pencereden izlendiklerini biliyordu. Binbaşı ufacık bir zaaf gördü mü anlayacak bir adamdı.
“on beş yaşında.” dedi usulca. “aslında Salahdar ülkesinden. Ama on iki yaşındayken kaçırılıp Boğaz’a getirilmiş. Ailesi bulunması için çok çaba sarf etti.”
“ne mutlu onlara” Havva kızın ailesinin olduğunu öğrenince şaşırmıştı. Kızın geçmişi sandığı gibi çıkmamıştı.
“maalesef annesi ve babası geçtiğimiz ay öldü.” Havva minik kızın ailesinin öldüğünü duyunca hiçbir şey hissetmedi. Sadece meselenin ne olduğunu çözmeye çalışıyordu.
“ve onu teslim edebileceğimiz kimse yok.”
“üzüldüm” dedi Havva. Ama sesi ve yüzü o kadar boştu ki kimse onun üzgün olduğuna inanmazdı.
“Havva Ademoğlu”
“Ademoğlu?”
“annesi ve babası yetimhaneden çıkıp evlenmişler.”
“o yüzden hiç akrabası yok.” dedi Havva.
“neyse konumuz bu değil zaten.” Binbaşı üçüncü kere konuyu son hızla değiştirince Havva “neler oluyor Binbaşı?” diye sordu.
“sana vermeyi düşündüğüm çok önemli bir görev var. Lakin bu görev kesin bir dönüşü gerektiriyor.”
“nasıl bir dönüşten bahsediyorsunuz?”
“eğer teklifimi kabul edersen artık sadece Salahdar ülkesinin dolayısıyla sadece Bey’imiz Ali Emir’in casusu olacaksın. Başka birine çalışmak yok. Sadece ve sadece Emir Hazretleri’nden dolayısıyla benden emir alacaksın.”
“düzenli bir maaşım da olacak mı peki?” diye dalga geçti Havva ama adamın suratına bakınca ciddi olduğunu anladı. “ben ülke için çalışmam. Çünkü bir ülkem yok. Bunu biliyorsun Binbaşı.”
“belki de artık bir toprak parçasına bağlanmanın vakti gelmiştir.”
“bizim gibiler için söz konusu bile olamaz.”
“reddediyorsun yani.”
“baştan söylemiştim. Ben kim daha çok para verirse ona giderim.”
“seni şimdi tutuklayabilirim.”
“ben de kaçarım.”
Binbaşı ilk defa kahkaha atıp “biliyorum yaparsın” dedi. “neyse şimdiki cevabını kabul etmiyorum.”
“binbaşı-“
“sus” dedi adam ve Havva siniri bozulsa da sustu. “bu üst de bir hafta geçirmeni istiyorum. Her gün için belli bir miktar para alacaksın. Eğer bir haftanın sonunda cevabın hala aynı olursa gitmene izin vereceğim. Ama eğer gidersen bundan sonra asla Salahdar askeri birliği için iş yapamayacaksın.”
Havva bu ilginç teklif karşısında gerçekten şaşırmıştı. Adamın aklından neler geçtiğini merak ediyordu. İlk defa hiç çalışmadan para kazanabileceği bir teklif gelmişti ayağına. Bir haftalık tatil gibi düşündü. Sıcak bir banyo yapardı. Biraz dinlenirdi. Sonra da çeker giderdi. Makul bir teklifti. Sonrasında ise bir daha Salahdar için hiç çalışmayacaktı. Havva bunu da düşündü ve illa ki işlerinin bir gün tekrardan kendisine düşeceğini Havva’ya mecbur kalacaklarına karar verdi. Yüzünde yan bir sırıtışla kafasını sallayıp “tamam,” dedi. “Dolanırım buralarda.”
“güzel,” Binbaşı memnun bir ifadeyle “Burhan onbaşı sana kalacağın odayı gösterecek. Git onu bul şimdi.”
Havva ayağa kalkıp dışarı çıkınca binbaşı bir süre dalıp gitti. Kızın son derece yetenekli biri olduğunu biliyordu. Tek umudu minik Havva’nın onu buraya bağlayacağıydı. Casus Havva bu kızın büyüsüne kapılırsa güzel olacaktı. Aksi halde herkes için çalışan paralı bir casusu kendi sınır bölgelerinde tutmak akıllıca bir iş değildi. Binbaşı, Havva’nın hayatının değişmesi için dua etti. Öte yandan yakında Boğaz’da işler çok karışacaktı.
Havva ise kapıdan çıktığında az önce onu bu odaya getiren emir eri geldi yanına. On sekiz- on dokuz yaşlarında gencecik bir çocuktu. Kızıl saçları, çilli bir suratı ve yeşil gözleri vardı. Üniforması üzerine büyük gelmişti. Güleç bir tipti.
“Burhan sen misin?” diye sordu Havva. Çocuk kafasını sallayıp “benimle gelin” dedi. Binadan çıktıklarında Havva şaşırdı ama sesini çıkartmadı. Denizin kokusu genzini yaktı. Ama bu hissi severdi. “siz bugün gelen çocukların bir kısmı ile birlikte şu karşıdaki dairede kalacaksınız.”
“bir kısmı?”
“yarısından fazlası Boğaz’dan çıkartıldı bile. Salahdar’a doğru güvenli bir uçuş yapmaktalar.”
“kalanlar?”
“fazla değil,” dedi Burhan gülerek, “ama onlarla ilgili karar ne bilmiyorum.”
Havva iki katlı daireye girdiğinde şaşırdı. Beklediğinden daha güzeldi. Havva içi ürpererek yuva gibi diye düşündü. Salon vardı. Mutfak küçük ama güzeldi. Balkon kocamandı. Çıkıp sigara içebilirdi burada. Belki bulursa biraz alkol alırdı. Sonuçta kafasını dinlemeye gelmişti. Burhan onbaşı yukarı katı gösterip “sizin odanız holün en sonunda ki oda. Zaten üç tane kapı var. Birinde siz kalacaksınız. Diğerinde minik Havva… Ötekisi de tuvalet banyo. Diğer iki kız da aşağı kattalar. Şimdilik hepsi bahçede”
Havva rahatsız bir tavırla burun kıvırıp kafasını salladı. Asker dışarı çıkınca Havva çaktırmadan balkona çıkıp bahçeye baktı. Üç tane kız çocuğu vardı. Hepsini tanıdı hemen. En büyükleri kalmıştı. Havva onlara baktı. Hiç çocuk gibi durmuyorlardı. Konuşmuyorlar oyun oynamıyorlardı. Bahçedeki hamakta hafif hafif sallanıyorlar ve dalgın gözlerle etrafa bakıyorlardı. Ne yani şimdi Havva onlara bakıcılık mı yapacaktı? Binbaşı olacak herif ne tür bir oyun oynuyordu? Havva hışımla balkondan çıktı. Geri dönüp vereceği paranın cehenneme kadar gidebileceğini söyleyecek ve buradan çekip gidecekti. Tam çıkacakken gözü yansımasına takıldı. Yüzünde ki kan lekesi kurumuştu. Peçesi yanda sarkıyordu. Başlığı kaymıştı. Üzerinde ki kıyafet pislik içindeydi. Küfredip yukarı kata çıktı. Kendisine verilen odaya girdi. Uzun zamandır kendisine ait odası olmamıştı ama bundan güzeline de sahip olacağını düşünmüyordu. Yani tamam çok lüks yerlerde de takılmıştı ama kendisine ait bir şey olmamıştı hiç. Tertemiz bir odaydı burası. Yerdeki halıyı görünce ayakkabılarını çıkardı. Müslümanlar temizlik takıntısı olan kişilerdi. Evin içinde de ayakkabısız dolaşmaya karar verdi. Tek kişilik yatağın üzerinde yeşil bir örtü vardı. Tek gözlü dolabı açıp baktığında içinde üç beş parça kıyafet olduğunu gördü. Belki de durup biraz tadını çıkarabilirdi. Üstündekileri çıkarıp yere fırlattı. Sonra da banyoya gitti. Sıcak suyu açıp orada duran sabunları bolca kullandı. İşi bittiğinde bir havlu bulup kurulandı ve odasına geçip dolapta duran pantolonla ince kazağı giydi. Saçlarını taramadı. Kurulandığı havluyu da diğer giysilerin üzerine attı. Sonra da yatağa yatıp vücudunun her bir noktasının aslında sızladığını fark etti.
Bir süre sonra yemek yemek için aşağı kata indi. Merakına yenilip tekrar balkona çıktığında kızların hamakta oturmaya devam ettiğini görünce şaşırdı. Salak mıydı bunlar? Niye kımıldamıyorlardı? Bir an sonra minik Havva ile göz göze geldiler. İkisi de buğday tenli kahverengi gözlüydü. Dış görünüşleri birbirlerine benzemiyordu aslında. Ama Havva ruhlarının benzediğini düşündü. Bu kızda değişik olan bir şey vardı.
Bakışlarını kaçırıp içeri girdi. Kendisine yiyecek bir şeyler bulup yine odasına sığındı. Bu sefer aklı kızlarda kalmıştı. Bir süre sonra bunun gereksiz olduğuna karar verdi. Yemeğini de yemişti ve üzerine bir rehavet çökmüştü. Uyumalıydı. Tam uykuya dalacakken aşağıdan gelen gürültü yerinden zıplamasına sebep oldu. Hemen silahına sarılıp aşağıya koştu. Mutfakta yere düşen tavaya korkuyla bakan üç kız görünce silahını indirip tuttuğu nefesini bıraktı.
“özür dileriz abla,” dedi Havva hemen.
“dikkatli olun,” sesi sert çıkmıştı. Zaten duruşu, sesi bakışları hepsi çok sertti. Sokakta büyümenin sonuçlarıydı bunlar.
“tamam. Seyhan acıkmıştı da.”
Havva dönüp Seyhan olduğunu tahmin ettiği kıza baktı. On-on bir yaşında olmalıydı. “sen misin Seyhan?” Seyhan ürkekçe kafasını salladı. Sapsarı saçları ve yeşil gözleri vardı.
“kaç yaşındasın sen?”
“bilmiyorum ki abla,” dedi. Havva gülmemek için kendini tutup “senin adın ne?” diye sordu ötekine. O kadar korkak bakıyorlardı ki Havva’nın artı bir şey yapmasına gerek kalmamıştı sanki. “Zarife!”
“sen kaç yaşındasın?”
“bilmem ki”
Havva kafasını salladı. “eyvallah” dedi. Havva da tam yaşını bilmezdi. Çünkü onu ne zaman doğurduğunu söyleyecek bir annesi olmamıştı. “on diyelim o zaman.” Zarife kafasını salladığı zaman kabarık kıvırcık saçları onunla birlikte oynadı. Tombul yanakları kırmızıydı. Teni ise beyaz. Gözleri ise küçüktü ama kirpikleri uzundu.
“ben on beş yaşıma yeni girdim abla,” dedi minik Havva. Havva ise kafasını salladı. Hepsi ona beklentiyle bakıyordu şimdi. Zarife yine korkarak ama çocukluğuna yenilerek “abla sen çok güzelmişsin,” dedi. “o siyah kıyafetleri giyme bir daha. Onların içinde erkek gibi duruyorsun.”
Havva kızın suratına bakıp göz kırptı. “her ne yapacaksanız dikkatli olun. Ses çıkarmayın. Uyuyacağım”
“tamam abla” dedi Havva.
Tekrardan odasına çıkarken minik Havva’nın “sakın ses çıkarmayın” diye fısıldadığını duydu. Gülümsemesini bastırıp odaya çıktı ve bu sefer gerçekten uykuya daldı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.05k Okunma |
326 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |