15. Bölüm

BÖLÜM 11 KISIM 2

RabiaSofi
rabiasofi

....

Ertesi sabah uyandığında farklı bir enerjiyle kalktı yataktan. Banyoya gitti. Duş aldı. Saçlarını taramak gibi bir adeti yoktu ama sırf tarak olduğu için saçlarını taradı. Hava gittikçe soğuyordu bu yüzden kalın giyindi. Aynada yüzü takıldı gözlerine. Boynunda ki yara izine baktı. Ölümü kıl payı kaçırdığı sonsuz andan birinin hatırasıydı. Alnının saç diplerinde kalan yarası ise en acı olanlarından biriydi. Bir de kaburgalarında kızları kurtarırken aldığı darbenin sızısı vardı hala. Gözlerinin altında ki morluklar kaybolmuştu. İki gündür gece yatıp sabah kalktığı için olmuş olmalıydı.

Odasından çıktığında kapısının önünde bekleyen Zarife ve Seyhan çekingen bir tavırla ona bakıyorlardı.

“ne var?” diye sordu. Çocukları görünce belinde ki silahın ağırlığı artıyordu sanki. Seyhan, Zarife’yi dirseğiyle dürtükleyince Zarife tombul yanakları daha da kızararak bir adım öne çıktı. Boğazını temizleyip “şey abla acıktın mı?” diye sordu.

“Ben her zaman açım.”

“O zaman bizimle gel.”

Havva ikisine de karanlık bir bakış atıp merdivenleri işaret etti. Kızlar önüne düşünce onları takip etti. Mutfağa girdiğinde masanın üzerinde dört kişilik bir kahvaltı kurulu olduğunu görünce içinden güldü. Dışından ise “ne oldu?” diye sordu.

“e ye işte!” diye atıldı Seyhan. Havva oldukça eğleniyordu. Birden Havva’nın yokluğunu fark etti.

“başınız nerede sizin?” diye sordu.

“boynumuzun üzerinde,” dedi Zarife saf saf. Seyhan onu yine dürtükleyip “onu mu soruyor şaşkın?” diye terslendi. “Havva abla nerede onu soruyor?”

“haaaa” dedi Zarife olay onun için aydınlanmıştı. Havva yanağının içini ısırıp tepki vermedi. Hala bir cevap bekliyordu. Seyhan ise ikisi arasında gözü açık olandı.

“Havva ablanın ateşi var. Yataktan kalkmaya çalışıyor.” Seyhan üzgün bir şekilde söyledi bunu.

“tamam,” dedi Havva. “siz oturun. Ben onu getirip geliyorum,” tekrar merdivenlerden çıkarken kendi kendine söyleniyordu. O zayıf bedeniyle bütün gece soğuk toprakta yatarsa tabii hastalanırdı. İşte dün tam olarak bundan bahsediyordu ama o salak çocuk inat etmişti.

Kapıyı açıp içeri girdiğinde Havva’yı yatakta kıvranır halde buldu. Yanına oturup ateşine baktı. Elini çekip üzerindeki yorganı aşağıya attı. Boncuk boncuk ter akıyordu yüzünden.

“üşüyorum,” dedi minik Havva.

“yanıyorsun!” diye bağırdı Havva. Aşağıya inip telefonu açtı. Askeriyenin revirini arayıp durumu anlattı. Telefonda ki kadın “biz beş dakika içinde geliyoruz. Biz gelene kadar ateşini düşürmeye çalış,” dedi ve kapattı. Havva buzdolabından buz alıp bir kabın içine attı. Kaba su doldurup mutfaktan bir bez aldı.

“ne oluyor abla?” diye sordu Seyhan. Havva onları yeni fark etmiş gibi bakıp bir an cevap veremedi. Sonra kafasını toparlamaya çalıştı. “ablanız hasta. Ateşini düşürmeye çalışacağım. Siz burada kalın gelen doktoru yukarı gönderin.”

“Doktor?” diye sordu Zarife.

“Tabip! Tabip! Şifacı!” diye düzeltti Havva.

Yukarı çıkıp yatakta kıvranan Havva’yı düzeltti önce. Başının altında ki yastığı aldı. Üzerindeki geceliği çıkarttı. İçindeki atleti çıkarırken Havva’nın karşı çıkışlarını duymazlıktan geliyordu. Sırtının terini sildikten sonra temiz bir atlet giydirdi. Bezi ıslayıp alnına koydu. Havva ise ateşten sayıklamaya başlamıştı.

“Anne! Baba!”

“merak etme tabip gelecek şimdi.”

“annemi istiyorum”

“yok artık annen,” dedi Havva. Minik Havva ağlamaya başlayınca yaptığından pişman oldu. Yanına oturup “dedin ya hani,” diye düzeltmeye çalıştı durumu. “senin rabbin onları yanına aldı. Artık daha iyiler.”

“iyiler,” dedi Minik Havva. “gördüm onları. Rüyama geldiler.”

Havva kızın görmeyeceğini bildiği halde kafasını salladı. “bak sen de görmüşsün.”

“senden bahsettiler,” dedi Minik Havva. “Bana seni anlattılar.”

Havva, kızın sayıkladığını biliyordu ama yine de rahatsız olmuştu. Kalbinde hiç hissetmediği bir çarpıntı vardı. Konuşmadan bezi alıp ısladı. Boynuna koydu bu sefer.

“abla” dedi Havva. Çırpınışları azalmıştı. “Bırakma beni. Beni bırakma olur mu?”

“buradayım işte”

“bırakma ama”

“yanındayım dedim ya!”

“gitme bir yere,” Havva daha fazla konuşmadı. Bezi alıp yine ısladı. Çok çabuk ısınıyordu. Bezi ikiye ayırıp birini bir kolunun altına diğerini de ötekine koydu. Sıcak tenine değen soğuk yüzünden her seferinde irkiliyordu çocuk.

“Başka kimsem kalmadı.”

“Sus artık” Havva sinirlenmeye başlamıştı. Neden böyle davranıyordu? “Sana üşüteceksin demiştim dimi? İşte böyle ateşlenir saçma sapan konuşursun! Salak çocuk. Salak! Hak ettin sen bunu!”

Minik Havva ablasının azarlamasına sesini çıkarmadı. Bir zaman sonra aşağıdan gelen ayak seslerini duyunca yataktan kalkıp kapıyı açtı. İçeri gelenlere “yatakta,” dedi ve kendini dışarı attı. Bahçeye çıkıp bir sigara yaktı hemen. Aslında sağlam bir içkiye ihtiyacı vardı. Kafasını dağıtmak için ihtiyacı olan tek şey buydu. Fazla ayık kalmayı sevmiyordu Havva. Yaprakları yerde uçan bir ağacın gövdesine yaslanıp art arda iki sigara içti.

Aniden arkasında beliren Necip Çavuş’u görünce ağzından bir küfür çıktı. Necip Çavuş ise istifini bozmadan duruyordu.

“Lanet olsun Çavuş! Ödümü patlattın. Bu herkesin yapabileceği bir iş değildir.”

“Övünmeli miyim?” dedi Necip Çavuş. Ama yüzünde hiçbir ifade yoktu.

“Elbette.” Havva her zaman ki umursamaz havasına bürünüp “sonuçta karşında ayı Maksim’i tek hamlesiyle indirmiş bir casus var.”

“Biliyorum,” Necip Çavuş bunu da ifadesiz söylemişti. “Oradaydım.”

“Ne? Dalga geçiyorsun.” Havva daha da aldırmaz bir havadaydı. “Nasıl indirdim ama?”

“disiplinsiz, tekniksiz ve rast gele,” diye cevapladı Necip Çavuş onu. Havva’nın suratı asıldı. Bu herif kendini ne sanıyordu böyle?

“kız nasıl oldu?” diye sordu Havva. Necip Çavuş bu soru karşısında ilk defa duruşunu değiştirip dikkatlice Havva’ya baktı. “iyi,” dedi sadece.

“iyi!” diye taklit etti onu Havva. Ama içi rahatlamıştı. Sonra kendi kendine kaçıncı kez tekrarladığını hatırlamadığı o cümleyi tekrarladı. “Umurumda değil”

“Eve,” dedi Necip Çavuş sesindeki küçümsemeyi bastırmaya çalışmadan. “Binbaşının teklifini kabul etmeyeceğini ikimiz de biliyoruz öyle değil mi?”

Bu açılış cümlesi Havva’nın kollarını birleştirip meydan okurcasına Necip Çavuşun tam karşısına dikilmesine sebep oldu. Necip Çavuş ise ellerini arkadan birleştirmişti ve Havva’ya tepeden bakıyordu. Üzerindeki üniforması duruşuna ayrı bir özgüven katıyordu. Üzüm karası gözleri parlaktı. Etrafını çevreleyen kirpikleri bir erkeğe yakışmayacak kadar gür ve kıvrıktı. Siyah saçları alnına dökülüyordu. Çehresi sertti. Açık teni gelip geçen yazdan dolayı biraz yanmıştı. Daha iki üç saat önce tıraş olmuşa benziyordu.

“öyleyse burada durmanın amacı ne?”

“dinlenme payım,” dedi Havva. Artık onun yüzünde ve sesinde de herhangi bir tepki yoktu.

“hava kararınca buradan defol git.”

“binbaşının bu konuşmadan haberi olmadığını sanıyorum.”

“ben hesabını veremeyeceğim hiçbir iş yapmam.”

“benim işime burnunu sokma Çavuş. Yoksa o güzel burnunu yerinde bulamazsın.”

Necip bu tehdit karşısında homurdanır gibi güldü sadece. Bu ise Havva’nın sinirlerini daha çok bozdu.

“bu sana son uyarım. Yarın sabah seni bu üstte görmek istemiyorum.”

“bu sana kalmış bir karar değil.”

“benim ülkemin senin gibi ne olduğu belli olmayan bir Boğaz piçine ihtiyacı yok.”

Havva, piç kelimesinden hiç hoşlanmazdı. Nitekim gözlerinin karardığını hissetti yine. Boynunu esnetip ruhundan yükselen o karanlığı geri itmeye çalıştı. Necip Çavuş ise karşısındaki manzarayı zevkle izliyordu.

“ne var biliyor musun Çavuş? Son günün son saatinin son dakikasının son saniyesinin son salisesine kadar bu evde kalmaya devam edip senin! ülkenin yemeklerini yiyip elektriğini kullanacağım. İstersen aksini yapmaya çalış.”

Necip Çavuş bu cevap karşısında dişlerini sıkıp tehditkar bir şekilde Havva’ya doğru bir adım atıp işaret parmağını kaldırdı. “Senin gibileri iyi bilirim Eve. Senin gibiler sülük gibidir. Yapıştığı yerin kanını emmeden bırakmaz ama ben de senin gibileri söküp yok etmede iyiyimdir.”

Necip Çavuş giderken Havva arkasından sinirle yere tükürdü. Binbaşının teklif edeceği görev her ne ise Necip Çavuş bunun bir piçe kalmasını istemiyor gibiydi. Havva gittikçe bu işin ne olduğunu merak etmeye başlıyordu. Nedense birinin düğmeye basmış olduğunu hissetti bir an. Geri sayım başlamıştı sanki. Üç, iki, bir…

 

Bölüm : 20.12.2024 12:56 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...