18. Bölüm

BÖLÜM 13 KISIM 2

RabiaSofi
rabiasofi

...

Havva eve gittiğinde kalbi hala hızla çarpıyordu. Yatağının üzerine oturup sakinleşmeye çalıştı. Elleri titriyordu. Siyah sırt çantasının içine birkaç parça eşya attı. Gece bir bot bulup Zümrüttepe tarafına geçecekti. Çok öncesinden yarım kalan bir işini halledecekti. Hem Yüzbaşı Sam iyi para teklif etmişti.

Evet, evet paraya tutunması iyi bir şeydi. Parasını alır ve keyfine bakardı. Hem birkaç pisliği daha öldürmekten kime zarar gelirdi. Senin ruhundan başka kime zarar gelir ki? diye düzeltti içinden hiç tanımadığı bir ses. Kafasını sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Burada gereğinden fazla kalmıştı. Banyoya gidip soğuk suyla duş aldı. Su onun titremesine sebep olmuştu ama iyiydi. Şimdilik ayık kalması gerekiyordu. Gece Zümrüttepe tarafına geçer Sam’i bulur ve işi yapacağını söylerdi. Sonra parasını alır ve bir yerlerde kendini kaybederdi. Bir daha da burada geçirdiği hiçbir anı hatırlamazdı. Ne Binbaşının ona teklifini ne Necip Çavuş’un ona hakaretlerini ne Seyhan ve Zarife’nin ona olan hayranlık dolu bakışlarını ne de- Havva’nın insanın ruhuna işleyen o kocaman kahverengi gözlerini!

Havva gözlerini ovuşturdu. Üzerine siyah üniformasını giydi. Saçlarını topuz yaptı. Henüz başlığını ve peçesini takmamıştı.

Aşağıya inip bir şeyler atıştırmaya karar verdi. Minik Havva’nın nasıl olduğu zerre umurunda değildi. Gidip ona bakmayacaktı. Salak çocuk kendi kendini hasta etmişti. Çocukken kaldığı mahallelerden birinde ayyaşın tekinin sürekli tekrarladığı bir söz vardı. “Başınıza gelenler başınıza getirdiklerinizdir.”

Buzdolabında hazır ayran görünce onu kapıp çıkardı. Müslümanlar özellikle Salahdar ülkesi ayran içmeyi severdi. Ama tüm İslam âleminin ortak içeceği çaydı.

Tezgâhın üzerinde duran tencerede pilav gördü. Bir kaşık alıp tencereyi önüne koydu ve yemeye başladı. Karnını doyurduktan sonra alt katta kalan Zarife ve Seyhan’ın sesini duyunca ilk başta umursamadı. Ama sonra sesler artınca yerinden kalkıp sinirle odalarının kapısını açıp çarptı. Siyahlar içindeki Havva’ya korku ile bakan iki kız geri çekilip sindiler.

“neyi paylaşamıyorsunuz?” diye sordu Havva. Ses tonu çok sertti.

“şey abla-“

“ablan değilim ben senin,” diye tersledi Havva Zarife’yi. “Yeter! Bıktım sizden artık!”

“gelme o zaman,” diye terslendi Seyhan. Havva kendisine karşı gelecek kadar cesur olan bu çocuğun gözlerinde yanan ateşi iyi tanıyordu.

“gece buradan gideceğim ve siz iki sal- ve siz o vakte kadar sesinizi çıkartmadan odada duracaksınız. Kafamı dinlemek istiyorum.”

“geri dönecek misin peki?” diye sordu Seyhan.

“hayır!” Havva öfkeyle söylemişti bunu.

“peki,” dedi Zarife. Terk edilmeye alışkın çocuklar çok soru sormazdı.

Odadan çıkarken kapıyı kapatmadan önce ikisinin fısıldaşmalarını dinledi bir süre. Zarife, Seyhan’a “nereye gidecek ki?” diye sordu.

“bilmiyorum,” dedi Seyhan. “Hem nereye istiyorsa oraya gitsin. Bizim kimseye ihtiyacımız yok.”

“öyle ama onun bize ihtiyacı var gibi gözüküyordu.”

“yokmuş demek ki.”

Havva yumruklarını sıkarak kapıyı kapattı ve odasına çıktı. Yatağına yatıp tavanı seyrederken dalıp gitmişti. Müslümanlara günün en son vakti olan yatsıyı hatırlatan ezan okunmaya başladığında yerinden kalktı. Neden beş vakit hiç bıkmadan aynı şeyi yaptıklarını hiç anlayamıyordu. İnsan neden her gün aynı şeyi yapar ve bundan huzur duyardı?

Üzerinde daha fazla düşünmedi. Gece vakti yaklaşmıştı. Kalkıp başlığını taktı. Arkasında uçuşan siyah tülü burup başlığının üzerinden geçirdi ve ensesinin altına sıkıştırdı. Sağ kulağına peçesini takıp bıraktı. Çıkarken yüzünü kapatacaktı. Çantasını kapının yanına bıraktı.

O aptal kız hala uyuyor olmalıydı. Usulca kapısının önüne gidip içerisini dinledi. Hiç ses yoktu. Eli kapı kolunda kaldı bir süre. Sonra yavaşça açıp içeri girdi. Kız yatağında uyuyordu. Üzerindeki yorgan açılmıştı. Onu geri çekip kızın üzerini örttü. Yastığına yayılan saçlarına baktı.

Dizlerinin üzerine çöküp kızı seyretti. Masumdu. Kabul ediyordu bunu. Ama böylesine masum birinin neden kendisi gibi karanlık bir eli tutmak istediğini anlayamıyordu. Neden sayıklamıştı. Neden beni bırakma diye yalvarmıştı?

Baktı, baktı, baktı… Belki de uyanıp onu gitmekten vazgeçirmesini bekledi. Ama uyanmadı. Veda vaktinin geldiğini camdan gözüken hilali görünce anladı.

“ben-“ dedi titrek bir sesle. Ne diyeceğini bilemedi. “ben gidiyorum. Uyandığın zaman bana çok kızma. Gideceğimi biliyordun zaten.”

Tam kalkacakken bir an dizlerinde derman hissetmedi. Avuçlarını yere dayayıp bir süre bekledi. Güç toplamaya çalışıyordu. “Annen ve baban için çok üzgünüm. Yani öyle olmalıyım herhalde. Bu hissettiğim şeyin adı ne bilmiyorum. Duygularla aram pek iyi değildir. Ama sen iyisin. Kendine dikkat et. Seni, senin rabbine emanet ediyorum.”

Havva çekingen bir tavırla kızın başını okşadı. Bir tutam saçını alıp kokusunu içine çekti. Kalbi öylesine sancıdı ki o an. Neler olduğunu anlayamadı bile. Tek bildiği şey gitmesi gerektiğiydi. Eğer gitmezse kendisi olmaktan çıkacaktı.

Boğazını temizleyip peçesini kapattı. Ayağa kalkıp arkasına bakmadan çıktı. Çantasını alıp sırtına taktı ve gitti. Bir daha geri dönmeyeceğini bilmek acı veriyordu.

sizce hikaye nasıl gidiyor?

nasıl bir beklentiniz var?

ilginizi çeken ve sizi sıkan yönleri neler.

 

 

 

Bölüm : 24.12.2024 20:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...