20. Bölüm

BÖLÜM 15 KISIM 1

RabiaSofi
rabiasofi

iyi okumalar dilerim,

desteklerinizi ve oylarınızı bekliyorum

 

BÖLÜM ON BEŞ

Özi Mülkü

Ailecek kahvaltı yapmışlar Arslan bir konu hakkında hocasına danışmak için erkenden gitmişti. Ceylan, muallimlik yapmak üzere mektebe gitmiş babası ise en son evden çıkmıştı. Annesi ile evde kaldıklarında Mavi eline bir kitap alıp oturma odasına geçmişti. Annesi mutfaktaydı. Çünkü akşam yemeğine Kerim amcası ve Ahmet amcası gelecekti. Akşam dananın kuyruğu kopacak ve herkes eteğindeki taşları dökecekti.

Bunu hatırlayınca kitabın kapağını pat diye kapatıp koltuğun boş kısmına attı. Sıkıntıyla iç geçirip önüne düşen saçlarını arkaya attı. Odasına çıkmaya karar verdiğinde telefonuna gelen mesajı gördü. Saraya çağırılıyordu. Ancak gelen davetin kimden olduğunu anlayamamıştı. Doğrudan harem dairesine çağrıldığına göre Hüma Sultan olmalıydı. Ama Hüma Sultan asla ama asla daha önceden konuşmadan ya da haber vermeden kendisini saraya çağırmazdı. Yine de ondan başka seçenek yoktu. Ancak bu durum hiç iyi olmamıştı. Akşam için hazırlık yapması gerekirken saraya gidip gelmek ona bir hayli vakit kaybettirecekti.

Kalkıp hazırlandı. Düz yeşil elbisesini giyip başına siyah başlığını taktı. Alnına gelen kısımda minik gümüş akçeler vardı. Üzerine geçirdiği siyah şalını iki yanından iğnelerle tutturup sağ tarafını sol omuzunun üzerine attı. Sol tarafıyla da sırtını örttü. Krem rengi kaşe üstlüğünü üzerine giyip tek düğmesini kapattı. Ayakkabılarını giyip çantasını aldı ve aşağıya inip annesine durumu haber verdi. Saraya bu kadar sık girip çıkmasından hiç memnun olmayan annesi ise çaresiz kafasını sallayıp “Allah’a emanet ol kızım,” dedi. Bir yandan da Safiye Sultan ve Hala Sultan’ın bir an önce kendi hanelerine dönmesi için dua etti. Böylece kızını siyasetten çekip kurtarabilir ve normal bir hayat yaşamasını sağlayabilirdi.

Mavi ise son hız evden çıkıp arabaya bindi. Sonbahar mevsiminin yollara döktüğü yapraklar keyfi seyirdi adeta. Saraya vardıklarında Mavi direk harem kısmına geçti. Burası her daim Emir ve ailesine olan saygıdan dolayı sessiz ve sakindi.

Giriş basamaklarında Mübahat Hatunu görünce gülümseyip selam verdi. Mübahat Hatun ise her zaman ki mesafesiyle selamını alıp “beni takip edin Vezir Kerimesi,” dedi sadece. Mavi ilerlerken bir an duraksamıştı aslında. Bu ciddiyetin sebebini merak etmeye başlamıştı. Gergin bir şekilde Mübahat Hatunu takip ederken Sultan’ın odası yerine Bey’in, haremin başka bir ucuna gittiklerini fark etti. Yine de sesini çıkartmadı. Haremin aşağı katına inip uzun taş bir yolu birlikte yürüdüler.

“nereye gidiyoruz Mübahat Hatun?” diye sordu Mavi

“gidince öğrenirsiniz Vezir Kerimesi,” dedi Mübahat Hatun sadece. Taş yolun sonunda bir kapı vardı. Kapının önüne geldiklerinde Mübahat Hatun kapıyı çalıp açtı sonra geri çekilip Mavi’ye yol verdi. Mavi içeri girerken Mübahat Hatun kapıyı ardından kapattı. Şaşkınlık içinde burasının Emir Hazretleri’nin Haremdeki şahsi dairesi olduğunu idrak etti. Normalde Harem sadece Baş Hatun’un çalışma alanı sayılırdı ancak Mavi okuduğu kitaplardan birinde haremde Bey’e ayrılmış bir yer olduğunu hatırlıyordu.

Bey’in şahsi alanına ilk kez giren Mavi dairenin ve dahi çalışma odasının Bey’in şahsi zevkine göre döşendiğini hemen anladı. Daire üç kısımdan oluşuyordu. Bey’in çalışma odası, hol ve aşağı bahçeye açılan kapı. O kapı kapalıydı. İki büyük ayna ile döşenmiş dikdörtgen holden geçip çalışma odasına girdiğinde Emir Hazretleri’nin boydan boya yükselen pencereden dışarısını izleyen vücudunu gördü. Oda çok lüks kervansarayların en lüks odalarına benziyordu. Bir tarafta kadife bir koltuk takımı kocaman bir ekran diğer tarafta minik bir mutfak diğer tarafta banyo olduğunu tahmin ettiği bir kapı ve birkaç spor aleti vardı. Bir duvar boydan boya kitaplıktı. Sol köşede Bey’in çalışma masası vardı. Masanın üzerinde ki duvarda asılı iki yuvarlak çerçevede Allah ve Muhammed yazılıydı. Masanın önünde Safiye Sultan oturuyordu. Yüksek tavan ve açık renk duvarlarıyla oda tam Beylere yaraşır bir seviyedeydi.

Yutkunup başına neler geleceğini merak etti. Emir Hazretleri’nin şahsi dairesinde ne işi vardı. Emir Hazretleri’nin burada ne işi vardı? Mavi’nin burada ne işi vardı? Safiye Sultan’ın burada ne işi vardı? Allah'ım yine ne yaptım acaba? diye sordu kendi kendine. Babasının bu durumdan haberi var mıydı?

Kalbi güm güm atarken bayılacak gibi hissetti. Heyecandan sırtından soğuk terler boşaldı. Ancak bu durum Emir Hazretleri ona yüzünü döndüğü vakit hissettiği şeyin yanından bile geçmezdi. Korkuyordu çünkü Emir Hazretleri’nin yüzünde ki ifade çok ciddiydi. Ama daha korkuncu suratında herhangi bir duygu yoktu. İlk defa bu kadar yakından gördüğü adamın aslında çok daha genç olduğunu fark etti. Hemen ellerini birleştirip kafasını eğdi.

Safiye Sultan sesini çıkartmadan ikili arasında ki sessiz iletişimi izliyordu. Dayıoğlu şüphesiz bir üstünlük içindeydi ama Mavi daha konuşmaya başlamamıştı. O şimdi yakalanıp bir hücreye kapatılan vahşi bir hayvan gibiydi. Avdı ve etrafındaki tehlikenin ne olduğunu sezinlemeye çalışıyordu.

“Aliye Bahar Özi,” dedi Emir Hazretleri tok bir sesle. Mavi usulca kafasını kaldırdı ama göz teması kurmadı. “Emredin Bey’im,” bunu söyledikten sonra kısacık bir an Emir’e bakıp sonra bakışlarını karşıya sabitledi.

“niçin korkuyorsun? Sana bir zarar vereceğimi mi düşündün yoksa?”

Mavi bu soru karşısında heyecanını bastırıp karşısında ki güç abidesine baktı. Gerçekten de etkileyici bir adamdı. Uzun boylu, geniş omuzlu heybetli bir dış görüntüsü vardı. Gözlerinde ki sürmeler ona farklı bir hava katıyordu. Üzerinde mavi-kahverengi kadife işlemeli bir kaftan vardı. Yandan düğmeleri hakim yakasına kadar ilikliydi. Pantolonu siyah renkteydi.

Tüm cesaretini toplayıp “zarar görmeyi hak edecek bir şey yapmadım ki zarar görmekten korkayım.” diye cevapladı Emir Hazretleri’nin sorusunu.

“bak sen!” Ali Emir ellerini arkasında birleştirip bir adım attı. Mavi ise sabit duruyordu.

“o zaman ne için korkuyorsun?”

“ne düşündüğünüzü bilmediğim için korkuyorum Emir Hazretleri.”

Ali Emir tebessüm edip “korkmak için güzel bir sebep,” diye onayladı. Sonra Safiye Sultan’a dönüp “bahsettiğin kadar varmış,” dedi.

“Mavi akıllı bir kız,” Safiye Sultan yerinden kalkıp “ülkemiz için çok iyi şeyler yapabilecek biri,” diye ekledi.

“estağfurullah Sultan’ım. Teveccüh buyurdunuz.” Mavi o an hakkında söylenen şeylerden zerre hoşlanmamıştı. Safiye Sultan’ın kast ettiği o iyi şeyler ne olabilirdi ki acaba?

“sır tutabilir misin Aliye Hatun?” diye sordu Ali Emir. Mavi bu sorunun cevabını daha önce Hüma Hatuna da vermişti.

“Hak içinse tutarım. Zulüm içinse yayarım.” diye cevapladı yine. Cevabı hoşuna gitmiş olacak ki Emir Hazretleri gülüp “eyvallah” dedi.

“duydum ki senin en büyük hayalin bir vezir olmakmış,” Mavi bu cümle karşısında aniden başını kaldırıp şaşkınlıkla Bey’e baktı. Gözlerinde ki soru işaretine “benim her yerde kulağım vardır.” diye cevap verdi Emir.

“herkesin bir hayali vardır,” Mavi bu olayın nereye doğru gideceğini merak ediyor ancak sormaya da cesaret edemiyordu. İçinden durmadan rabbine dua edip bir anda kendini bulduğu durumdan kurtulmak istiyordu.

“söyle bana Aliye Hatun ülken için neler yapabilirsin?”

“bilmiyorum,” Mavi bu soruya çok dürüst cevap vermişti. Bir insan ülkesi için canını verebilirdi. Peki ya senden istenilen şey canın olmazsa? O zaman ne kadar ileri gidebilirdi?

“neleri feda edersin?”

“neleri feda etmemi isteyeceksiniz?” diye sorusuna soruyla karşılık verdi Mavi. Emir yine tebessüm edip “ailenin senin hakkında yanlış düşüncelere sahip olmasını kaldırabilir misin? Onlara başkaldırdığını düşünecekler.”

Mavi yutkundu. Ürpermişti. “Emir Hazretleri benden ne istediğinizi bilmeden size dürüst bir cevap veremem.”

“seni Fatma Hatunun Vezir kubbesine sokmayı düşünüyorum.” Şok içinde kafasını kaldırıp Bey’e baktı. Ne demişti? Vezir Kubbesi mi? Ama bu bir Özi evladı için Vezir adayı olmak demekti. Kendisi Vezir olursa ağabeyi ne olacaktı?

“lakin bu durumdan kimsenin haberi olmayacak. Herkes Vezir kubbesine benim isteğimle değil sen, beni bir şekilde bu göreve layık olduğuna ikna ettiğin için girmiş olduğunu düşünecek.”

“yani ağabeyime rakip olacağım,” diye fısıldadı Mavi. İşte hayatla ilgili en büyük sıkıntı buydu. Bir şeyin hayalini kurmak ne kadar güzelse, o hayal gerçekleştiğinde bununla yaşamak da bir o kadar zordu. “lakin anladığım kadarıyla bu sadece dış görüntü.”

“kesinlikle öyle.”

“peki ya benden gerçekten istediğiniz şey nedir?”

“sen bir müverrihsin öyle değil mi?”

Mavi kafasını salladı. Karşısında duran adama merakla bakıyordu artık.

“senden işini yapmanı istiyorum aslında. Benim için ülke için çok önemli bir belge var. Kimsenin bilmemesi gereken bir belge. Onu arayacaksın.”

“bu belge,” dedi Mavi. Konu şimdi dikkatini çekmişti. “Ne ile ilgili?”

“pek çok şey! Cüda belgeleri diye geçiyor.”

“ayrılık?”

Emir kafasını salladı. “evet, ayrılık anlamında. Senden istediğim arşivde bu belge ile ilgili araştırma yapman.”

“ama bu çok-“ Mavi ne diyeceğini bilemiyordu. Emir Hazretleri ondan imkânsız bir şey istiyordu. “bu çok zor”

“bak bu belgeler bir gelenek gibi.”

“nasıl?” Mavi’nin aklı iyice karışmıştı artık.

“Cüda belgelerinin yaklaşık olarak üç yüz elli yıllık bir geçmişi var. Abdurrahman Sinan Katrani’yi bilir misin?”

“her tarihçi Katrani’yi bilir. Çok değerli bir devlet adamıydı. Ama daha önemlisi çok değerleri bir müverrihti.”

“Sebepler ve Hakikatler en önemli eseridir.”

“Evet. Siyasetname türünün değerli örnek-“ Mavi konuşurken durdu. Aklına gelen şey onu durdurmuştu. “Cüda” dedi kendi kendine. “eserin başında ki yedi Beyitlik şiir. Hepsi Cüda kelimesi ile kafiyeli.”

Safiye Sultan gülüp “akıllı kız” dedi.

“Cüda belgelerinin başlangıcı, Katrani’nin kurduğu gizli bir örgüte dayanır. Her otuz senede bir hazırlanan belgelerin içinde her türlü yolsuzluktan tut en gizli anlaşmalar her değerli insanın en büyük zaafları bazen de antika eserlerin gömülü olduğu yerleri gösteren haritalar dönemin en önemli icraatları hakkında bilinmeyen tüm detaylar. Hepsi yazılıdır.”

“ama bu çok ürkütücü” daha önce hiç böyle bir şey duymamıştı Mavi. “bu belgeleri hazırlayan kim? Ya da kimler?”

“bilmiyoruz. Dışarıdan çok sıradan insanlar gibi gözükürler. Asla kim olduğunu bilemezsin. Bu örgüt bunu insanlık yararına yaptığını söylüyor. Her otuz yılda bir birlik yeniden kurulur. Süreç uzun tabi. Eğer ölümler ya da ihanet olursa gereken yapılır.”

“peki bu sadece Salahdar için mi geçerli.”

“ilk başta öyleydi. Ancak zamanla tüm dünyaya yayıldı. Tabi belgenin içeriği de değişti. Katrani ve ekibinin hazırladığı ilk belge ile sonrakiler arasında çok büyük farklar var.”

“benden istediğiniz şey-“

“belgenin bizi ilgilendiren kısmını bulman”

Mavi kaşlarını çatıp “bizi ilgilendiren kısım?”

“eh tek bir belgeden bahsetmek imkansız artık. Pek çok yerde pek çok Cüda belgesi var. Hepsini birleştirmeye kalksan Salahdar Kütüphanesini doldurur herhalde.”

Emir Hazretleri konuşurken gözünün saate kaydığını gördü. Mavi hızlanması gerektiğini fark etti. Bir karar vermeliydi.

“o zaman ilk olarak ‘Sebepler ve Hakikatler’ i incelemek lazım gelir. Orijinal el yazması eserde Fatma vezirin kubbesinin arşivlerinde tabii” dedi Mavi. Neden Fatma Vezir’in yanına verildiğini de anlamıştı.

“bu teklifimi kabul ettiğin anlamına mı geliyor?”

“Emir Hazretleri tek bir soru soracağım. Eğer dürüst olarak cevap verirseniz o belgeyi bulmak için elimden geleni yaparım.”

Emir Ali bu cevap karşısında hoşnut olmasa da kafasını sallayıp Mavi’ye baktı. Kıza kendi ismi yerine neden Mavi dediklerini bu kadar yakından görünce anlamıştı. Gözlerinde mavi renginden bir sürü yıldız parlıyordu sanki.

“neden ben?”

“çünkü bu işi yapabilecek kadar zeki olduğuna karar verdim. Ama ondan da mühimi sır saklayacak kadar dirayetli bir kızsın.”

Mavi acı bir şekilde tebessüm edince Bey kaşlarını çatıp “vaktim değerlidir Hatun!” diye uyardı onu. “ne diyeceksen de!”

“gerçeği demediniz.” dedi Mavi. Bey’inin gözlerinde yanan ateşi görse de geri çekilmedi. “öyle olsun. Yine de yapacağım. Sizin yolunuza canım feda.”

Emir bu sefer şaşırmıştı. Kız gerçekten iyiydi. “eyvallah” deyip kafa salladı. “şimdi git. Ayrıntıları sana Safiye Sultan anlatacaktır.”

“Allah yolunuzu açık etsin Bey’im.” Mavi arkaya doğru bir adım atıp sırtını döndü. Tam kapıdan çıkacakken Ali Bey “Aliye Hatun,” diye onu durdurdu. Mavi hemen dönüp “buyurun Bey’im,” dedi.

“sen kubbede ki gözüm kulağım olacaksın. Ne görürsen ne duyarsan gelip bana söyleyeceksin. Anlaşıldı mı?”

“anlaşıldı Bey’im” dedi Mavi. Görevine bir de casusluk mu eklenmişti?

“devlet işleri şakaya gelmez bunu bilirsin değil mi? Sende babanın hamurundan görürüm.”

“beni babam yetiştirdi Bey’im. Siyasetle ilgili bildiğim ne varsa ondan öğrendim.”

“bilmek yetmez. Siyaseti anlamak için kabiliyet gerekir.”

Mavi bu tespit karşısında sadece kafasını bir kez salladı. Emir Hazretleri’nin ne demeye çalıştığını kestiremiyor ama aklına gelen ihtimal onu ürkütüyordu.

“eğer” dedi Bey şehadet parmağını kaldırıp devam etti. “eğer o kubbe altında bana ve tüm ülkeye aslında ne kadar kabiliyetli bir siyasetçi olabileceğini gösterirsen bir an bile düşünmem Şura’da ki masama ağabeyini değil seni alırım.”

Mavi’nin önce içi yandı. Ağabeyine ihanet etmek aklının ucundan bile geçmemişti. Ama siyaset hatır gönül dinlemezdi ki! Her kim hak ediyorsa, makama o geçmeliydi. Hırs ile söylemiyordu bunu Mavi. Aklında sadece ve sadece doğru olan ile yanlış olan vardı.

“siz en iyisini bilirsiniz Bey’im.” dedi ve kapıdan çıktı. Kendine gelmek için yavaş hareket ediyordu. Düşünmeliydi. Şimdi işin bir batıni yönü vardı bir de zahiri. Sonra bir anda neyi kabul ettiği dank etti aklına. Eli istemsiz olarak ağzına gitti. Gözleri açıldı. Ne diyecekti babası? Babası bunu kabul eder miydi? Peki ya İmran? O ne diyecekti? Ve aklına geldikçe içi yanan ağabeyi? O ne diyecekti?

Bu düşünceler içinde saraydan ayrıldı. Vakit bir hayli geç olmuştu. Yemeğe geç kaldığını anladığı an tedirginliği bin kat arttı. Bugün babası saray dışında görüşmeleri olduğu için eve daha erken gelmiş olmalıydı. Kerim amcası ve Ahmet amcası da gelmiş olmalıydı.

Eve vardığında salondan gelen sesleri işitti. Gözükmeden içeri girip baktı. Ağabeyi hariç herkes oradaydı. Zeynep yengesi özellikle gelmişti. Cesaretini toplamak için derin bir nefes aldı. Yüzünü ovuşturup aldığı nefesi ağzından geri verdi. Elleri soğuktu ve avuç içleri terliyordu. Yüzüne bir gülümseme oturtturup içeri girdi.

evet, artık iki kardeş resmen rakip oldu

sizce Mavi aldığı görevi yerine getirebilecek mi?

Bölüm : 30.12.2024 16:25 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...