21. Bölüm

BÖLÜM 15 KISIM 2

RabiaSofi
rabiasofi

iyi okumalar dilerim

buraya kadar geldiyseniz küçük yıldızı parlatıp destek olmayı unutmayın lütfen

…“cümleten hayırlı akşamlar,” dedi normal bir tavırla.

“kızım nerede kaldın Allah aşkına?” dedi annesi hemen. Mavi usulca kendi yerine geçerken İmran’la göz göze geldiler. Mavi hemen gözlerini kaçırdı. Sonra içinden kendine kızdı. İlk yanlış hareketini yapmıştı bile.

“sohbet tatlıydı.” diye ağzında bir şeyler geveledi. Ama çok tedirgin hissediyordu.

“yüzün çok solgun gözüküyor abla,” dedi Asiye. “hasta mısın?” Mavi bir an donakaldı. Boş bir ifade ile Asiye’ye baktı. Sonra gözlerini kırpıştırıp gülmeye çalıştı.

“iyiyim canım.” Ama bu sefer de babasının delici bakışlarını üzerinde hissediyordu. Çaktırmadan yan yan ona baktı. Önüne konulan çorbadan bir iki kaşık alıp yiyormuş gibi gözükmeye çalışsa da heyecandan yemek yiyemez haldeydi. Bu akşam hakkında planları çok farklıydı ama hiç tahmin etmediği şeyler olmuştu.

“keşke İshak da gelebilseydi.” dedi annesi Zeynep yengesine. Zeynep “çok önemli bir toplantısı çıktı son anda.” diye gayet ustaca kayınvalidesini geri püskürttü. Hâlbuki toplantı haftalar önce belirlenmişti. İshak ağabeyi de yemek kararının aniden alındığını zannediyordu.

Mavi artık korkuyordu. Başına neler geleceği hakkında en ufak bir fikri yokken nasıl korkmazdı ki? Emir Hazretleri’ni düşündü. Kaç kişiyi böyle gizli işler için halden hale sokuyordu? Kendini kurban gibi hissetti. Ama gönüllü bir kurbandı bu. Allah için Allah yolunda can kurbandı. Bunu düşününce rahatladığını hissetti. Kalbinde ki sıkışıklık azaldı aniden. Tabii ya! Dedi kendi kendine. Rabbim için yapıyorum. Başka hiç kimse için yapmam. “Allah’ım sen yolumu açık et. Zihnime güç kuvvet ver. Mücadele etmek için gayret nasip eyle. Gelecek olan için sabır nasip eyle. Sen yârim ve yol gösterenimsin. Ne olur beni kaldırabileceğimden fazlasıyla sınama.”

“Mavi?” sağ tarafında oturan İmran “neler oluyor?” dercesine bakınca Mavi bu sefer bakışlarını kaçırmadı. Aksine ona “durum fena” der gibi baktı. İmran iyice endişelenmiş gözüküyordu. Mavi çaktırmadan telefonunu masanın altına sokup İmran’a mesaj yazdı.

“yarından itibaren Fatma Vezir’in kubbesi altında çalışmaya başlayacağım.”

İmran mesajı okuyunca gözleri faltaşı gibi açıldı. Mavi’ye baktı. Sonra kendini toplayıp “nasıl oldu bu iş?” diye sordu.

“aniden” diyebildi Mavi sadece. Çünkü babasının bakışları ikisi üzerindeydi.

“ama İshak ağabey-“

“biliyorum. Ama benim bir suçum yok.”

“elbette senin bir suçun yok,” dedi İmran. Mavi ona yalvarırcasına bakıyordu çünkü. Ne olur beni suçlama dercesine bakıyordu. Nasıl ona kızabilir, onu yargılayabilirdi? Onun yanında olacaktı. Sadece neler olduğunu bilmek istiyordu?

Mavi ise nişanlısı böyle söyleyince biraz daha rahatlayıp ferahladı. İmran yanındaydı. Şimdi her şeyle daha rahat mücadele edebilirdi.

“hepinize hayırlı akşamlar Özi ailesi!” İshak ağabeyi aniden içeri daldığında Mavi neredeyse yerinden sıçradı. Bunu fark eden İmran kısacık bir an “korkma,” dercesine elini tutup sıktı.

“oğlum,” annesi İshak ağabeyini görünce yüzünde güller açarak yerinden kalkıp ona sarıldı. “hoş geldin. İşin erken mi bitti? Kübra! Hemen bir tabak getiriver.”

“yok anam ben aç değilim. Zira öyle bir haber aldım ki-“ tam bu noktada durup Mavi’ye baktı. İşte tam o anda Mavi anladı. Biliyordu. Her şeyi biliyordu. “çok güzel doydum.”

Mavi gözlerini kapatıp sakinleşmeye çalıştı. Ceylan atlayıp “hayırdır ağabey?” diye sordu. O da bir gariplik olduğunu anlamış aksileşmişti.

“hayır, hayır,” dedi İshak dalga geçer gibi. Arslan yerinde rahatsız bir şekilde kıpırdandı “merak ettik şimdi”

“ailemiz için çok önemli” dedi İshak ağabeyi. Babası ona gözlerini ayırmadan bakıyordu.

“İshak?” dedi Zeynep yengesi şüphe içinde. Annesi ise endişeden bayılacak gibi duruyordu.

“benim ilk göz ağrım. Bacım!” dedi İshak. Mavi’ye öyle bir baktı ki içi acıdı. İhanete uğramış gözleri açıkça Mavi’yi suçluyordu. “yarından itibaren Fatma Vezir 'in kubbesi altında vazife yapacakmış.”

Haber masanın ortasına bomba gibi düşmüştü. İmran bu sefer elini sıkıca tuttu Mavi’nin. İçten içe sinirlendi her şeye. Çünkü eli titriyordu sevdasının. Soğuktu. Avuç içi terlemişti.

“Aliye?” babası ona bakınca Mavi yutkundu. “doğru mu bu?”

“doğru baba” dedi Mavi fısıltıyla. Ama herkes duymuştu tabii. İlk tepki veren kişi hiç beklemediği biri olmuştu.

“böyle bir şeyi nasıl yaparsın?” diye sordu Ceylan. “bilmiyor musun Vezir masasında iki akraba oturamaz!”

“ben-“ dedi Mavi. “biliyorum”

“o zaman neden?” Ceylan bunu daha yüksek bir sesle söylemişti. “vezirlik ağabeyimin hakkı!”

“ben-“ Mavi gözlerinin dolduğunu hissetti. “çok üzgünüm”

“üzgün olman durumu değiştirmiyor ama” bu sefer konuşan annesiydi. Onu ilk defa bu kadar kızgın görüyordu.

“anneciğim-“

“yeter!” annesi masadan kalktı. “bana söz vermiştin. Bu işlerden uzak duracağım demiştin. Sözünü çiğnedin Aliye! Beni çok şaşırttın!”

“bir dinleseniz.” dedi Mavi çaresizce. Ağabeyine baktı ama karşılık alamadı.

“neyini dinleyeceğiz?” Ceylan öfkeyle baktı ablasına. “Allah aşkına Vezir olma hayalleri kurmak başka sırf bu hayali gerçekleştirmek için ağabeyimi, tüm aileni karşına almak başka. Aklım almıyor abla. Neden bu kadar hırslısın?”

“hırslı değilim” dedi Mavi ağlamaklı bir sesle. Masadan kalkıp odasına gitmeye karar verdi. Bu akşam herkes çok sinirli olacaktı. Belli olmuştu. Yavaşça sandalyesini kaydırıp ayağa kalktı. “odama gidebilir miyim?” diye sordu babasına.

“hayır” babası yerinden kalkmamıştı. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. “her şeyi anlat!” diye emretti sadece. Kerim amcası da Ahmet amcası da sessiz kalmayı tercih etmişlerdi. Ahmet amcası da bir vezir kubbesi altında çalışıyordu ancak onlar hiç rakip olmamışlardı. Ahmet amcası adalet kubbesine girdiğinde babası çoktan vezir olmuştu. İkisi de endişeli gözlerle Mavi’ye bakıyordu şimdi.

“Safiye Sultan’a danışmanlık ettiğim bu süreç içinde benim kabiliyetimden etkilenmiş ve beni Emir Hazretleri’ne tavsiye etmiş. Bana bu işi isteyip istemediğimi sordu. Ben de istiyorum dedim. Bugün Emir Hazretleri’nin huzuruna çıktım. Oldukça isteksizdi. Ama ben bana bir fırsat vermesini istedim.” dedi Mavi durağan bir sesle. Ezberden konuştuğunun farkındaydı. Diyeceklerini arabada gelirken tasarlamıştı.

Ceylan sert bir kahkaha atıp “hırslı değilim demiştin değil mi? Bu senin hırslı olmayan halin mi? Sen, siyasetten ne anlarsın ki? Tahsilini bile görmedin!”

Mavi birden çok kötü bir hissiyatın içine düştü. Kör, karanlık bir öfke onu esir aldı. Bu ani değişiklik tüm uzuvlarını uyuşturdu. Bu yaşına kadar hiç bu kadar öfkeli hissettiğini hatırlamıyordu ama neden kardeşi durmadan onu yargılayıp aşağılıyordu? Bu durumun nesi bu kadar yanlıştı. Kendisi erkek olsa idi vezirlik yarışına girmesi pek tabii karşılanacakken neden ailesinin hatunları kendisine karşı bu kadar tavır almıştı? Peki ya ağabeyi? O çok saygı duyduğu ağabeyi neden ilk önce kendisine gelip neler olup bittiğini sormak yerine küçük bir çocuk gibi annesi ve babasına şikâyete gelmişti?

“yeter,” dedi dişlerinin arasından. Kendini zor zapt ediyordu.

“yetmez.” Annesi kızının karşısına dikildi. “söyle gözün bu kadar mı kör oldu? Ne yaptığının farkında değil misin? Söylesene kızım.” Omuzlarında tutup onu sarstı. “yarın gidip bu vazifeyi yerine getiremeyeceğini Fatma Vezir’e bildireceksin anladın mı? Derhal yarın gidip bunu yapacaksın!” konuşurken daha fazla sarsıp kollarını sıkıyordu. Canı yandığı için yüzünü buruşturunca İmran araya girip “yenge kendine gel!” diye bağırdı. Mavi’yi alıp arkasına çekti. “kendi kızının canını yakıyorsun.”

Annesi bir an havada kalan ellerine baktı. Sonra ne yaptığını fark etmiş olacak ki pişmanlık içinde Mavi’ye baktı ama Mavi ona bakmayı reddetti. İmran’ın arkasına sığınıp akan gözyaşlarını sildi.

“sen karışma İmran,” dedi İshak ağabeyi. Mavi şok içinde ona baktı. Öfke ona tüm kontrolünü kaybettirmişti. Buna daha fazla tahammül etmeyecekti.

“benimle ilgili her meselede İmran’ın da söz hakkı vardır.” dedi sert şekilde. “Asıl sen!” suçlayarak parmağını ağabeyine doğrulttu. “Asıl sen karışma! Sana ne oluyor ki Vezirlik makamına kendini benden daha layık görüyorsun? Hepinize neler oluyor? Benim soyadım Özi!” diye bağırdı Mavi. “Yani evet! Eğer o koltuğa oturacaksan önce beni geçeceksin. Eğer ben hak edersem de sesini çıkartmadan bunu kabul edeceksin. Kendine gel artık. Öfkeni kontrol et.”

“sen bana emir mi veriyorsun?” diye parladı İshak. Üzerine yürümeye kalkışınca babası fırtına gibi masadan kalkıp oğlunun kolundan tuttu ve onu durdurdu.

“YETER!!!”

Celal Vezir öyle bir kükredi ki bütün ev titredi sanki. İmran tam Mavi’nin yanında elini sımsıkı tutuyordu. Sadece bu Mavi’ye güç veriyordu o an. Şimdi herkes ayağa kalkmıştı. Arslan, Mavi’nin diğer tarafına geçip boştaki elini tutunca kardeşine minnetle gülümsedi. Anlamıştı. Arslan da yanındaydı.

“Zeynep!” dedi babası. Yengesi hemen atılıp “evet baba,” dedi. Korku içinde bir kocasına bir de Celal Vezir’e bakıyordu. “kocanı al ve hanenize götür. Yoksa elimden bir kaza çıkacak.”

İshak kolunu sertçe çekip “Celal Vezir!” diye bağırdı. “artık karşında susturup odasına gönderebileceğin o küçücük oğlan çocuğu yok. Hiçbir yere gitmiyorum. Aliye bana hesap verecek.”

“verilecek bir hesap yok,” dedi babası. “Özi ailesi, vezir ailesidir. Senin kadar Aliye’nin de vezirlik makamında hakkı var. Emir Hazretleri makam için kimi uygun bulursa onu seçer.”

“tabii” dedi İshak. Şimdi ikinci ihaneti yemişti. Mavi şok içinde babasına baktı. Demek ki o da yanındaydı. Gözyaşları yanaklarından süzülürken burnunu çekti.

“Celal Vezir sözünü söyledi konu kapandı öyle değil mi?” diye sordu İshak alayla “o dediyse kim onun üzerine söz söyleyebilir ki?”

“oğlum,” diyecek oldu annesi ama İshak elini kaldırıp onu susturdu. “bu adama karşı yeterince susmadık mı anne?” diye sordu. “onun zulmüne yeterince boyun eğmedik mi? Bizi hapsettiği bu mutsuz bu karanlık dünyaya yeterince katlanmadık mı?”

Mavi bir anda baba oğul hesaplaşmasına dönen bu tartışmanın kendi yüzünden çıktığı için iki kat daha üzgündü. Ama belki de gerçekler artık ortaya çıkacaktı.

“söylesene baba, anneme ne yaptın?” diye sordu ağabeyi. Havadan sudan bahseder gibi. Ama o anda düşünüyordu. Yıllardır babasına sormaya cesaret edemediği o soruyu nasıl en can yakıcı şekilde sorabilirdi. “Ne yaptın da kadın senden kaçıp ölüme sığındı?”

Celal Vezir gözlerini kapatıp gelen soruyu sindirmeye çalıştı. Oğlu gözünü kırpmadan ona bakıyordu. “benden kaçtığı doğru” dedi babası. Kerim amcasına baktı bir an. Mavi içi yanarak izliyordu babasını. İlk defa gözlerinde her türlü acıyı görüyordu. Koşup ona sarılmak istedi. Sarılıp kalbinde ki tüm acıları dindirmek, ama yapamadı. Donup kalmıştı. Hayır hayır! Uyuşmuştu.

“ama ölüme sığınmak için değil oğlum. Başka bir adama sığınmak için.” İshak bu itiraf karşısında tokat yemiş gibi bir adım geriye doğru sendeledi. Mavi gözünden akan bir damla yaşı gördü. Reddediyordu. İnanmayan bakışları babasında sabitlenmişti.

“N-ne?” diye kekeledi. Gözlerini kırpıştırıp kendine gelmeye çalıştı. Bir elini duvara dayadı yoksa yıkılacaktı. “yalan söylüyorsun.” dedi.

“söylemiyor” Kerim amcası topallayarak bir adım öne çıktı. Kadınların gözü yaşlıydı. Herkes şaşkın ve afallamıştı.

“nereden biliyorsun amca?” diye sordu İshak ağabeyi. Hala reddediyordu. “belki- belki yalan söylüyor. Belki iftira atıyor anneme.”

“hayır” dedi amcası. “çünkü Hülya’nın kaçtığı adam bendim.”

İşte bu itiraf ağabeyini yıktı. Yere düşerken büyük bir gürültü koptu. Herkes atılıp toplamaya çalıştı ama babası elini kaldırıp durdurdu. Şimdi kimse hareket edemiyordu. Mavi biraz önce ağabeyine bağırıp çağırdığı için vicdan azabı çekiyordu. Acı içindeydi. Gözlerinden akan yaşları silip burnunu çekti.

“baba,” dedi İmran. Biliyordu her şeyi ama yine de dayanamamıştı. Bunu babasının ağzından duymak çok garipti. Kerim amcası oğlunun yüzüne bakamadı. Kafasını çevirdi. Daha fazla ayakta durmaya hali olmadığı için sandalyelerden birine oturdu. Artık kaçacak yer yoktu.

“annen beni hiç sevmedi.” dedi babası. “o sadece tek bir kişiyi sevdi. Bense ona olan kızgınlığımdan ona ait her şeyi sildim attım hayatımdan.”

İshak zorla ayağa kalktı. Bu anlatılanları duymaya hazır değildi. Zeynep yengesi atılıp onu tuttu. “gidelim buradan” dedi İshak. Zeynep onu dışarı çıkarırken Mavi arkalarından baktı. Şifa ise her şeyden habersiz çalışanlardan birinin kucağında herkese el sallıyordu giderken.

Babası hiçbir şey demeden çalışma odasına çıkınca, Ahmet amcası Asiye’yi alıp ayrıldı. Ayrılırken usulca Mavi’nin yüzünü sevip gözyaşlarını sildi. Kerim amcası bastonuna tutunup ayağa kalktığında Mavi ve İmran atılıp ona yardım ettiler. Kerim amcası utanç içinde başını kaldırmadan salondan çıktı. İmran peşinden giderken endişe içinde Mavi’ye baktı.

“git” dedi Mavi. “yalnız bırakma onu.”

“sen?”

“beni iyi olacağım.”

İmran, aklı sevdiğinde kaldığı halde yürümekte zorlanan babasının koluna girip uzaklaşırken Mavi onları izledi. Nasıl da darmadağın olmuşlardı.

İçeri geri döndüğünde annesinin sandalyelerden birine çöküp duvara boş boş baktığını gördü. Ceylan, annesinin elini tutmuş endişe içinde ona bakıyordu. Arslan ise uzak duruyordu. Tüm bu hengâmenin içinde olmak istemiyormuş gibi bir hali vardı. Mavi de onun gibiydi. Bir şey demeden salondan çıkmaya karar verdi ama kapıda annesi onu durdurdu.

“gel buraya!” dedi sertçe. Demek hala öfkeliydi. Mavi ise uğraşamayacak kadar yorgundu. Yine de geri dönüp annesinin karşısına dikildi. Annesi ağır bir şekilde ayağa kalkıp ellerini tuttu. Mavi’nin yüzünde hiçbir ifade yoktu. Kolları sızlıyordu hala.

“bana söz vermiştin kızım,” dedi makul olmaya çalışan bir ses tonu ile. “neden sözünü yıkıp geçtin? Bak yaptıkların neye mal oldu? Ağabeyin ne hale düştü? Bu kadar çok mu istiyorsun Vezir olmayı?”

“anne sen benden o sözü zorla aldın.” Mavi konuşurken boğazının sızladığını fark etti. Ellerini çekti. “istemiyorum anlamıyor musun? Hayatımı senin istediğin şekilde geçirmek istemiyorum.”

“böyle olmamalıydı.” dedi Ceylan. Şimdi az önceki halinden daha sakin gözüküyordu. Ceylan çabuk sinirlenir çabuk sönerdi. Ama Mavi’nin söylediklerini unutmaya niyeti yoktu.

“sen benimle konuşma!” Ceylan’a bakıp devam etti. “sen bu akşam kime karşı kimi savundun Ceylan?”

“abla-“

“abla?” dedi Mavi alayla. “ablan olduğum yeni mi aklına geldi?”

“öyle konuşmamalıydım.”

“ama konuştun!” dedi Mavi gözleri dolarak. “nasıl yaptın bunu? Değer miydi Ceylan?” Mavi gözlerini silip kendini topladı. “farkında değil misin? Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Aklına gelen şeyleri öylece söyleyemezsin.” Mavi şehadet parmağını Ceylan’ın şakağına dokundurup “düşün” dedi. “biraz düşün ve öyle konuş! Söylediklerimin sonucu ne olur? Kırar mıyım? Döker miyim? Düşün!”

“tamam” dedi Ceylan. Şimdi pişmanlık içindeydi. “sadece ağabeyim bunu hak etmedi. Görmedin mi halini?”

“o halinin benimle bir ilgisi yok. Annesinin onu bırakıp Kerim amcama kaçtığını öğrendiği için yıkıldı. Bana olan öfkesi yüzünden değil!”

“yine de iki olay üst üste gelmemeliydi. Yani başka gün yapamaz mıydın bu işi?”

“kızım” annesi araya girip konuşmanın daha kötü bir yere gitmesini engelledi. “yapma ne olur. Vazgeç bu sevdadan. Her şey üst üste geldi. Bir de sen yıkma İshak’ı. Ağabeyin-“

“ağabeyim!” dedi öfkeyle. “anne sen, ağabeyime bir kere bile bağırmadın değil mi? Bir kere bile elini kaldırmadın. Çünkü onun annesi ölmüştü. Hem de ne kötü kadın çıkmıştı değil mi? Kalbi kırıktı. Sana emanetti. Ben sana hep saygı duydum bu yüzden. İçimde hiç kıskançlık yoktu. Onu bizden daha fazla sevdin sen.”

“yapma” annesi gözyaşlarını silip Ceylan’ın elini tuttu. “kimseyi kimseden çok sevmedim ben.” Arslan’a baktı annesi. İkna etmek istercesine, ama Arslan ona bakmayı reddetti. Konuşmuyor ama tam olarak ablasının arkasında durarak kimin yanında olduğunu ortaya koyuyordu.

“onu bizden çok sevdin.” diye tekrarladı Mavi. “Merak etme anne. Kırılmadım. Darılmadım hiç. Kıskanmadım. Hiçbirimiz kıskanmadık. Biz de senin kadar çok sevdik hatta. Allah şahidimdir ben sadece seninle gurur duydum.”

“Aliye-“

“ama bu akşam anne, bu akşam sen hiç düşünmeden ağabeyim için benim tüm hislerimi tüm hayallerimi tüm isteklerimi tüm hayatımı elinin tersiyle ittin. Hiç düşünmedin.”

“hayır” dedi annesi ama kızının söylediklerinde doğruluk payı vardı. Bu yüzden sesi pek cılız çıkmıştı. Kendi doğurduklarının yüzüne bakamadı. İçi yandı. Anneliğinden utandı. Kızı gerçeği suratına çarpınca nefes alamadı sanki.

“öyle anne” dedi Arslan. “sen ablamı gerçekten düşünseydin böyle yapmazdın.”

“Arslan oğlum” annesi ne diyeceğini bilemeden “size olan sevgimden neden şüpheye düşüyorsunuz?” diye sordu.

“sevginden şüpheye düşmüyoruz,” Arslan yumuşak bir ses tonuyla gidiyordu. “ama sen bu sevginin ardına sığınıp bize istemediğimiz şeyler yaptıramazsın. Ablam senin onun için hayalini kurduğun hayatı değil kendi kararlarını yaşamak istiyor. Ama sen buna izin vermiyorsun. Birimiz için ötekinden vazgeçiyorsun anne.”

“hayır.”

“sen bu akşam karşı karşıya gelen iki canın da annesiydin. Senin bu akşam ki vazifen taraf tutmak olmamalıydı. İki evladın için de annelik vazifeni yerine getirmeliydin.” Arslan, annesinin yaptığı hatayı o kadar net söylemişti ki kimse karşı çıkamadı.

“ne deyim ben şimdi sana anne?” diye devam etti Mavi gözleri dolarak. Sesinde ki acı tüm uzuvlarına yayılıyordu. Arslan söylemek istediği her şeyi söylemişti aslında. Ceylan sessizce kafasını eğmiş akan gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu. “ben de çok yorgunum desem halimden anlar mısın? İstemiyorum hiçbir şey. Başımı senin omzuna yaslayıp ağlayasım gelmiyor artık. Bu akşam canımdan çok sevdiğim annem beni çok incitti.”

Mavi hiç durmadan arkasını dönüp salondan çıktı. Merdivenlere yaslanıp birkaç derin nefes aldı. Elleri titriyordu hala. Nasıl olduğunu anlamadığı bir şekilde kendisini babasının çalışma odasının önünde buldu. İçeri girip girmeme konusunda kararsızdı. İçeri girse ne diyecekti? Tek istediği ondan daha güçlü iki elin başını okşamasıydı. Babasına ihtiyacı vardı. Bu ihtiyaç ona içeri girme konusunda destek verdi. Kapıyı tıklayıp usulca açtığında babasını koltuğuna çökmüş halde buldu. Başını kaldırıp gelen kişiye baktı.

“baba” dedi Mavi. Celal Vezir kızının harap olmuş halini görünce ayağa kalktı

“hayırdır kızım?” diye sordu hemen. Mavi adım bile atacak halde değildi. Sürünerek biraz yaklaştı babasına. Herkesi, her şeyi şikâyet etmek istiyordu ama onun yerine bir anda yere çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Çaresizlik tüm bedenini ele geçirmiş gibiydi. Ağlıyor, ağlıyor ve ağlıyordu. Celal Vezir telaşla yanına gidip omuzlarından tuttu.

“kızım! Ne oldu?”

Mavi babasının ellerini tutup bağrına bastı. “affet ne olur” diye yalvardı. “affet ne olur baba. Ne olur affet beni.”

“affedilecek bir şey yok kızım,” dedi Celal Vezir. Her şeyden korumak istercesine kollarını sarıp göğsüne yatırdı. Bebekken nasıl babasının kucağında susuyorsa öyle sustu Mavi. Dindi ağlaması. Hatta uykusu geldi.

“babam” dedi Mavi kalbinin en derinlerinden. “Babam. Allah seni başımızdan eksik etmesin.”

Celal Vezir kızının yüzünü iki elinin arasına alıp sevdi. Yıllardır aynı evin içinde tüm evlatlarına hasret, kendine küs, kendinden uzak yaşamıştı. Ama şimdi en sonunda bu akşam onu tutup kör bir kuyuya hapseden o sırrı herkesin önünde dile getirmiş ve rahatlamıştı. Onu yiyip bitiren bu sır artık bilmesi gereken kişinin kucağındaydı. Bundan sonra oğlu bu gerçekle yüzleşecek ve ne yapacağına karar verecekti. Celal Vezir kızını şefkatle tutup ayağa kaldırdı. “asıl siz beni affedin.” diye fısıldadı. Bir kadının cezasını tüm ailesine kesmişti.

“hiç kızmadım ki affedeyim” dedi Mavi. Babasının ellerini tutup öptü. “ağabeyim gerçeği biliyor artık.”

“siz? Siz ne kadardır biliyordunuz?”

“çok olmadı.” dedi Mavi. “öğrendiğimden beri kaç defa yanına gelip sana sarılmak istedim. Tüm acılarını alıp yüklenmek istedim.”

“bense tüm hayatım boyunca sizden kaçtım.” dedi Celal pişmanlık içinde.

“hayır baba.” Mavi başını salladı. “sen sadece kendinden kaçtın. Ne olur kaçma artık. Yüzleş her şeyle. Herkesle. Bunca sene sustunuz. Ama o yara hiç geçmedi. Belki konuşursanız. Anlatırsan içindeki her şeyi; geçer. Acıtmaz artık.”

Celal Vezir karşısında duran genç kıza baktı. Akıllı, dürüst ve olgundu. Gerçekten de ona verilen vazifeyi hakkıyla yerine getirebilecek kapasitedeydi.

“güzel gözlüm” dedi babası ilk defa. Mavi gülümsedi. Bir kız evlat en çok babasına hayran kalır, en çok ondan gelecek o güzel sözü beklerdi. Bir baba evladının vatanı olurdu. Babası göçüp giden evlat, vatansız kalırdı. Mavi’nin vatanı babasıydı. Gölgesine sığındığı, varlığıyla güç bulduğu kişi babasıydı. O an anladı ki yıllarca babasını usanmadan sıkılmadan beklemiş en sonunda ona bu gece kavuşmuştu. Artık ne sımsıkı tuttuğu o elleri bırakır ne de kimsenin onu incitmesine izin verirdi. “sen ne ara bu kadar büyüdün?”

“ben senin yanında hep çocuğum baba,” dedi Mavi usulca. “sen hep mutlu ol. Hep iyi ol. Benim sana canım feda. Benim sana hayatım feda.”

“Aliye’m ben senin yanındayım,” babası bir kez daha omuzlarından tutup duruşunu düzeltti kızının. “eğer bu yola gireceksen çok dikkatli olacaksın bana söz ver.”

“söz” dedi Mavi.

“bundan sonra sen benim talebemsin. Ben de senin hocan.”

“nasıl istersen babacım.”

“şimdi git ve dinlen. Yarın ben seni Fatma Vezir’in kubbesine götürüp bırakacağım”

“tamam.” Mavi gülümsedi. İçini yakan onca şeye rağmen, aldığı onca sorumluluk ve yüklendiği onca sırra rağmen kendini güçlü hissediyordu şimdi. Çünkü babası yanındaydı. “hayırlı geceler babacığım.” Mavi babasının elini öpüp alnına koydu.

“Allah utandırmasın” diye dua etti babası.

“amin” Mavi odadan çıkınca banyoya gidip abdest aldı. Yatsı namazını kılıp Kur’an okudu. Evdeki herkes kendi kabuğuna çekilmişti. Mavi ise Ceylan’la aynı odada kalmak istemediği için misafir odasında yattı.

 

Bölüm : 03.01.2025 12:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...