
...
Bir an ne yapacağını bilemeden üç katlı evine baktı. Araba çoktan gitmişti. İki eliyle tuttuğu çantasını bırakıp sırtını eve döndü. Aklı karmakarışıktı. İşin içinden nasıl çıkacağını bilmiyordu. Birden bu el yazması eserle gereğinden fazla ilgilendiğini düşündü. Belki de bundan hiçbir şey çıkmayacaktı. Bilimin bu kadar geliştiği bir devirde neden eskide bu kadar boğuluyordu.
“yeni cüda” diye mırıldandı tekrar. “Otuz yılda bir hazırlanır. Peki sonra ne olur?” O belgelerin hepsinin ayakta kalmadığını biliyordu. Çoğu yok ediliyordu. Birden aklına beş yıl önce yaşanan bir olay geldi. Buz kesen ülkelerinin birinde Anka Dosyaları diye bir skandal patlak vermişti. Dosyanın içerisinde paravan bir hukuk şirketine bağlı olarak yapılan yolsuzluklar tek tek açıklanıyordu. Dosyanın içinde siyasetçilerden iş adamlarına pek çok isim vardı. Anka dosyaları diye anılmasının sebebi hukuk şirketinin adının Anka olmasından kaynaklanıyordu. Ama artık Mavi olayın bu kadar basit bir şey olduğunu düşünmüyordu. Mavi Anka Dosyalarının Cüda belgeleri olduğunu düşünüyordu. Elbette zaman değişmiş artık Cüda belgeleri de bu değişime ayak uydurmuş olmalıydı. Mavi’nin aradığı şey işte buydu! Dosyaların önünde ki sahte kimliği bulmalıydı. Dosya nerede saklanıyor olabilirdi? Belki tıpkı Anka’da olduğu gibi paravan bir yapının içinde saklıydı.
“yeni cüda,” dedi bir kez daha. Bu iki kelimede onu rahatsız eden, gözünden kaçan bir şeyler olduğunu hissettiren şey neydi? Sıkıntıyla iç geçirip çantasını aldı ve kapıyı çalıp içeri girdi. Annesi hemen yanına gelip “nerede kaldın kızım?” diye sordu. “Merak ettik.” Mavi ona baktı. “İş uzadı,” dedi.
“haber verseydin.”
“aklıma gelmedi.” Mavi ayakkabılarını çıkarıp kenara koydu. Kabanını çıkartıp astı ve çantasını alıp odasına çıkmak üzere merdivenlere yöneldi.
“aç mısın?” diye sordu Gülsüm Özi. Mavi’nin karnı açtı ama kafasını salladı. Odasına çıkıp üzerini değiştirdi. Ceylan odada yoktu. Mavi tek başına uyumakta zorlandığı için Ceylan’la aynı odada kalıyorlardı. Ama son zamanlarda kafası o kadar doluydu ki misafir odasına gidip uykuya dalmakta hiç zorlanmıyordu. Tek başına uyuma korkusunu şimdilik unutmuş gibiydi. Ama bu durumun kardeşini ne kadar üzdüğünün farkına varamamıştı henüz. Aslında o kadar meşguldü ki annesi ve kardeşini affedecek iç hesaplaşmayı yapmaya bile vakit bulamıyordu.
Farkında olmadan yaptığı işlerden biri de İmran’ı ihmal etmiş olmasıydı. Ama İmran ona karşı o kadar anlayışlıydı ki Mavi bunu da anlayamıyordu. Aklında sadece Cüda belgeleri ve bir şey bulamazsa Emir Hazretleri’ne veremeyeceği hesap vardı. Mavi’nin korkularının sebebi değişmişti artık.
Kapı çalındığında seccadesini yeni toplamıştı. İçeri giren Ceylan’dı. Mavi onun yüzüne bakmadan çıkmaya yeltendi ama Ceylan kolundan tutup “abla,” dedi, “artık odanda uyumayacak mısın?”
Mavi ona baktı. İçindeki öfke tazeliğini kaybetmiş yerini ezici bir hayal kırıklığına bırakmıştı. Usulca kolunu çekip “benim meselelerim seni rahatsız etmesin diye uğraşıyorum sevgili kardeşim,” dedi. “Benim saçma sapan heveslerim yüzünden gece uykuların kaçmasın.”
“özür dilerim,” dedi Ceylan pişmanlıkla. Gerçekten de vakit geçtikçe ettiği hakaretlerin ağırlığı altında daha çok ezilmeye başlamıştı. “Dilim kopsaydı da sana o lafları söylemeseydim.”
“düzgün konuş,” dedi Mavi hemen. Ceylan buna karşılık buruk bir tebessümle “pişmanım abla,” diye devam etti. “Görmüyor musun?”
“görüyorum,” dedi Mavi “ama unutamıyorum. Aklım almıyor hala. Bir insan ablasına nasıl böyle-“ Mavi sustu. “seni affettim say Ceylan. Ama kırgınlığımın geçmesi için bana vakit ver.”
Ceylan kafasını salladı. “eğer bir gün bana eskisi gibi gülümseyeceksen ben sabırla beklerim.”
Mavi iki haftadan sonra ilk kez Ceylan’a doğru düzgün baktı. Usulca elini kaldırıp yanağını okşadı. Ceylan bu hareket karşısında umutla dolmuştu. Mavi elini çekip “hayırlı geceler kardeşim,” dedi. Odadan çıkıp mutfağa indi. Etrafta kimse olmadığı için sevinmişti. Akşamdan kalan yemekleri ısıtıp tabağa koydu. Masaya geçip yemeye başladığında uzun zamandır hissettiği burukluğun sebebini anlamıştı en sonunda. Mavi buruktu çünkü bundan sonra hayatında hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. İster istemez pis bir dünyanın içine adım atmıştı. Aslında herkes ona siyasetin çok pis bir iş olduğunu ve temiz kalmanın imkansız olduğunu söyleyip duruyor ve hiçbir şey bilmediği için ona acıyordu. Mavi bunun farkındaydı.
Yapacağı işin ne boyutta bir iş olduğunu kestirebiliyordu. Son zamanlarda kendi içine kapanıp kalmıştı. İşten gelip odasına çekilen babasını daha iyi anlar olmuştu. Gelen ayak sesleriyle düşüncelerinden çıkıp yemeğini yemeye devam etti. İçeri giren annesiydi. Onu yemek yerken görünce “hani aç değildin,” diye hesap sordu.
“acıktım,” dedi kısaca.
“kızım neden böyle yapıyorsun? Kubbede ki ahvalinden hiç bahsetmiyorsun. Başkalarından öğreniyorum. Ağzından iki kelime laf alabilmek imkansız oldu.”
“yoruluyorum anne,” dedi Mavi.
“arşivde çalışmak insanı senin yorulduğun kadar yormaz. Bu işte başka bir iş var.”
“ne alakası var anne?” diye parladı Mavi. “gelme üstüme Allah aşkına!”
“endişeleniyorum senin için,” Mavi gözlerini devirip kaşığını sertçe masaya bıraktı. Öfkelendiğini hissediyor ama sebebini kestiremiyordu.
“yapma o zaman. Git oğlun için endişelen! Ben başımın çaresine bakarım.”
Annesi gözlerini kapatıp gelen bu darbeyi sindirmeye çalıştı ama Mavi bu sözleri söyler söylemez pişman olmuştu bile. Neden bu konuyu bir türlü kapatamıyordu? Daha sakin bir ses tonu ile devam etti. “Ben iyiyim.” Ama sesi buz gibi çıkıyordu. “Hayırlı geceler,” masadan kalkıp etrafı topladı. Annesi bu süreç boyunca onu izleyip durdu. Mutfaktan çıkıp misafir odasına geçtiği vakit ışığı yakıp sırtını kapıya yasladı. Usulca yere doğru çökerken gözünden süzülen bir damla yaşı silip bir süre yerde oturdu. Kalbi acı ile doluydu. Kırgındı. Bir daha asla eskisi gibi olamayacağı için buruktu. Yorgundu.
Besmele çekip ayağa kalktı ve çantasından şiiri çıkarıp son iki beyiti sesli bir şekilde okudu.
Hesap vermek kalmaz akşama
Adaleti yayan haksızlıktan cüda
Kayıp hazine dolu şu cihanda
Sorsan hepsi viran, arayandan cüda
Mavi okuyor ama odaklanamıyordu. Bu seferde zihni akşam duyduğu o konuşmanın içinde kaybolmuştu. Kimdi o adam? Neden Sevinç Hatunu peşine takmıştı? Kim olduğunu bilmiyordu ama sesinde ki tını tüylerini diken diken ediyordu. Bunu Emir Hazretleri’ne söylemeli miydi? Nedense bunu söylemeyi gereksiz buluyordu. Sanki söylerse kendini çok önemli biriymiş gibi gösterme çabasına girmiş olacaktı. Bunu istemiyordu haliyle. Düşünürken nedense şiirin son ikiliği tekrar gözüne çarptı.
“kayıp hazine dolu şu cihanda, sorsan hepsi viran, arayandan cüda”
Mavi yerinde kıpırdanıp tekrar tekrar son beyiti okudu. O an anladı. Gizem şiirde falan değildi. Gizem eserin içindeydi. Siyasetnamenin içinde! Ve Mavi bu sefer kesinlikle ne olduğunu biliyordu. Ama bu durum Emir Hazretleri’nin hiç hoşuna gitmeyecekti. Çünkü çözülen bu gizem sadece ilk Cüda belgesi ile ilgiliydi.
Mavi aklına gelen Anka dosyalarını hatırladı. Şimdiki Cüda belgesi kesinlikle öyle bir şey olmalıydı. O vakit Mavi’nin daha fazla arşivlerde tıkılıp kalmasına gerek yoktu. Onun gitmesi gereken bölüm direk Fatma Vezir’in yanıydı. Ama bu nasıl olacaktı? Daha çalışmaya başlayalı ay olmadan Fatma Vezir’in yanına giderse insanlar ne derdi? Kubbenin ana bölümü olan İçtimai idare kısmına girip ülkedeki tüm beşeri hukuk ve idare şirketlerini incelemeliydi. Hepsini tek tek inceleyip bir açık bulmalıydı. Bu eseri inceleyerek fazlasıyla vakit kaybetmişti. En kısa zamanda Emir Hazretleri ile görüşüp son gelişmeleri ona aktarmalı ve daha fazla vakit kaybetmeden araştırmasına başlamalıydı. Mavi çalışma dosyasını kapatıp masanın üzerine koydu. “rabbim bana yardım et. Zihnimi aç gerçeği bulmayı nasip et!” diye dua etti. O kadar yorgundu ki başını yastığa koyar koymaz uyumuştu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.05k Okunma |
326 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |