
İyi okumalar dilerim
lütfen oy vermeyi unutmayın
BÖLÜM YİRMİ BİR
Vezir Kubbesi
Sosyal ve Kültürel İdare Bölümü olarak geçiyordu. Tam adı buydu yani. Fatma Vezirin kubbesinin en üst birimiydi burası. Sosyal idare ve kültürel idare olarak ayrılıyordu. Mavi Sosyal İdare Bölümünün Hukuk birimine atanmıştı. Çünkü Fatma Vezir öyle uygun görmüştü. Elbette Adalet Kubbesi başlı başına ayrı bir birimdi lakin Fatma Vezir’in kubbesi de hukuk alanıyla alakadardı. Şimdi herkes diyordu ki Fatma Vezir arşivlerde Vezir Kerimesinin sabrını ölçmüştü. Çünkü hukuk birimi en zor alanlardan biriydi. Ancak Mavi hem tarihçiydi hem toplum bilimi uzmanı hem de vezir ailesiydi. Yani yetenekliydi. Donanımlıydı. Nitekim değişik enerjisi ve zekasıyla birimindeki insanların çoğuna kendini sevdirmişti. Fatma Vezir bile ona eskisi kadar sert davranmıyordu.
Evin içindeyse durumlar değişikti. Aile bireyleri arasında ki sessizlik gittikçe büyümüştü. Mavi bu hengamenin içinde bir tek Ceylan ile arasını düzeltebilmişti. Arslan ise bir hafta önce Diyar-ı Şems’e dedesinin yanına gitmişti. Annesi ile konuşmaları sıradanlaşmıştı. Babası bu aralar çok yoğun çalışıyordu. Kerim amcası odasından çıkmıyor ve İshak abisi de herhangi bir aile üyesiyle iletişim kurmayı reddediyordu.
Mavi ise o kadar yoğundu ki bu durumu düzeltmek için değil bir şeyler yapmak bir şeyler yapmak için düşünecek vakti bile bulamıyordu.
Emir Hazretleri’nden gelen bilgiye göre Mavi burada iki hafta tek başına çalışacak ve etrafındaki insanlara kendini kabul ettirecekti. İki hafta sonunda İbrahim Ağa hukuk birimine katılacaktı.
Mavi iki hafta boyunca idareye kayıtlı tüm hukuk kuruluşlarının listesini çıkartmış ve hiç dikkat çekmemişti- çünkü işi buydu. Ardından bu hukuk kuruluşlarının başında ki kişilerin bir listesini çıkartmış ve incelemeye başlamıştı.
İki hafta dolduğunda Mavi’nin gözü artık dışarıdaydı. İbrahim Ağa’yı bekliyordu. Nasıl geleceğini merak ediyordu. İşin aslı İbrahim Ağa’nın iş yükünü biraz hafifleteceğini ve ailesiyle ilgilenecek vakit bulabileceğini umuyordu.
“Vezir Kerimesi” diye seslendi biri dosyaların içine gömülmüşken. Mavi kafasını kaldırıp gelene baktı. Bu hukuk biriminin asistanlarından biriydi. “evet” dedi Mavi. “bugün birimde çalışmaya başlayacak yeni bir avukat gelecek. Fatma Vezir onun Azizi olduğunu söyledi. Yurt dışında çok önemli davalara bakmış. Bizim birime de gözetmen olarak gelecekmiş.”
“öyle mi” dedi Mavi. Gelen kişi İbrahim Ağa olmalıydı. “Fatma Vezir seni yanına çağırdı. Ama ben ne diyeceğini duydum. Gelen bu gözetmene hukuk birimini sen gezdirecekmişsin. Burada olacağı altı ay boyunca onun yardımcısı olacakmışsın.”
“peki Lale Hatun” Mavi yerinden kalkıp Fatma Vezir’in odasına gitti. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde Fatma Vezir’in yanında hiç tanımadığı bir adam duruyordu. Kısa boylu cılız bir adamdı. Yüzünde Mavi’yi daha ilk bakışta rahatsız eden bir şeyler vardı.
“beni çağırmışsınız Fatma Hatun,” dedi Mavi. Fatma Vezir önündeki dosyaya bir şeyler yazıp kapattı ve yanında duran adama “gerisini sen hallet Cüneyt” dedi. Adam dosyayı alırken “merak etmeyin Vezirim” dedi. Mavi sesini ilk defa duyduğu adamın yüzüne tekrardan baktı. Evet bu oydu. O akşam arşivlerde Sevinç Hatun ile konuşan adamın sesiydi bu. Mavi ürperdiğini hissetti. Dikkat çekmemek için kafasını indirdi.
“inşaatın gelirleri Çınarlı Ailesi tarafından karşılanacaktı. Lakin bir tek onların üstüne kalmasını istemiyorum. Hikmet Paşa ile bu konu hakkında irtibata geçelim. Ayrıca bu ay mekteplerde Akif Safa Efendi ile ilgili çalışmalar yapılmasını istiyorum. Maarif Veziri ile bu konu hakkında bir istişare düzenleyelim.”
Mavi Akif Safa Efendiyi biliyordu elbette. Çok ünlü bir şairdi. Boğaz direnişi sırasında şehit edilmişti. Şehit edilişinin 55.yıldönümüydü.
“Ölüm hediyedir hakikat fidanına
Yeter ki güneş yansısın gönül aynasına”
Mavi ağzının içinde mırıldanmıştı ama Fatma Vezir onu duyup tebessüm etti. “şiir sever misin Mavi?” diye sordu. Mavi kafasını salladı. “maalesef pek aram yoktur. Ancak Akif Safa efendinin şiirleri bir kere okumakla gönle kazınan cinsten”
“iyi insanlar çabuk gidiyor” dedi Cüneyt. Mavi ona baktı. Cüneyt “sizinle en sonunda karşılaşabildik Vezir Kerimesi.”
Mavi yüzünde zoraki bir tebessümle “ben de sizin kim olduğunuzu düşünüyordum” diye karşılık verdi.
“Cüneyt benim yaverimdir” dedi Fatma Hatun. “yıllardır birlikte çalışırız. Sen buraya geldiğinde o bir iş için şehir dışına çıkmıştı. Dün geri geldi.”
“yaver Cüneyt” Mavi bu ismi kafasına kazıyıp “tanıştığıma memnun oldum” dedi. Cüneyt aynı şekilde karşılık verip odadan çıkarken son kez göz göze geldiler. Mavi sanki o akşam konuşulanları duyduğunu bildiğini hissetti.
“gel otur Mavi” dedi Fatma Vezir. Mavi sandalyelerden birine oturup “beni çağırmışsınız Fatma Hatun,” diye tekrarladı.
“evet. Biliyorsun ki senin bu birime atanman benim fikrim değildi. Lakin iki haftada gösterdiğin gayret bu işte yetenekli olduğunu kanıtlar nitelikte. Yine de senin buradaki konumunla ilgili söz sahibi olan kişi ben değilim. Emir Hazretleri.”
Mavi bu kadının bu kadar açık konuşmasından rahatsız mı olsa yoksa memnun mu kalsa bir türlü karar verememişti.
“altı aylığına Azizi bir dostumuzu burada ağırlayacağız. Kendisi son derece başarılı bir yargıç ve fıkıhçıdır. Adı Hüseyin el-Rahmi. Gözetmen olarak hukuk birimine gelecek. Onunla ilgilenmen için Emir Hazretleri’nden bizzat buyruk aldım. Bundan sonra asli görevinle birlikte el-Rahmi ile de ilgileneceksin. Onun yaveri olacaksın yani.”
“elbette Fatma Hatun, kendisi ne zaman teşrif edecek?”
Fatma Hatun ağzını açmıştı ki kapı çalındı ve içeri Aziziye kıyafetleri içinde uzun kahve saçlı yeşil gözlü heybeti İbrahim Ağa’yı çağrıştırsa da hafif kambur duruşlu bir adam girdi. Beyaz uzun bir gömlek ve yeşil bir şalvar giymişti. Boynunda aynı renkten bir şal vardı. Başında ise Aziziye erkeklerinin taktığı kırmızı siyah başlıklardan vardı.
“Fatma Vezir” dedi değişik bir aksanla. “Hüseyin el-Rahmi”
“Hoş geldiniz” dedi Fatma Hatun. Mavi’nin karşısındaki sandalyeyi gösterip “oturun lütfen” diye işaret etti.
El-Rahmi aksak adımlarla sandalyeye oturup Mavi’ye bir bakış attı. Evet kesinlikle İbrahim Ağaydı.
“biz de sizden bahsediyorduk. Aliye Bahar Özi. Size yaverlik edecek kişi. Kendisi-“
“Baş Vezirin kızıdır” diye tamamladı el-Rahmi ya da İbrahim Ağa. Fatma Vezir kafasını salladı. Özi soyadı, ünlü bir soyadıydı.
“büyük şeref” dedi İbrahim Ağa. Mavi kafasıyla selam verip “karşılıklı” diye teveccühte bulundu.
“sizin için koridorun sonunda ki mavi odayı hazırlattım. Umarım memnun olursunuz.” İbrahim Ağa “elbette, elbette” dedi o değişik aksanıyla. Mavi onun geleceğini bilmese hayatta kılık değiştirdiğini anlayamazdı. Hoş hala emin değildi. Çünkü karşısında duran adamın onun hatırladığı İbrahim abisiyle uzaktan yakından alakası yoktu. “benim için hiç fark etmez. Nerede olursa olsun çalışırım. Yeter ki hizmet edelim. Katkımız olsun.”
Fatma vezir yüzünde hoşnut bir ifadeyle “Aliye Hatun size odanızı göstersin. Yarın da işe başlarsınız.”
“nasıl isterseniz.”
Mavi ile birlikte ayağa kalktıklarında ikisi de Vezire selam verip odadan çıktı. Mavi normal davranmaya çalışıyordu. “beni takip edin lütfen.”
Birlikte koridordan ilerlerken herkes yeni gelen adamı inceliyordu. Belki de bu kadar dikkat çekici bir kılığa bürünmesi hataydı. Mavi odanın kapısını açıp yeni gözetmeni içeri buyur etti.
“Lale Hatun” diye bağırdı. Adını işiten Hatun koşturarak geldi. “buyurun Vezir Kerimesi.”
“bana masamın üzerinde duran iki kırmızı dosyayı getir lütfen.”
“hemen” Hatun uzaklaşırken Mavi’ de içeri girip kapıyı kapattı. Şimdi rahatsız edici bir sessizlik vardı. Mavi hala adamın kim olduğunu çözmeye çalışıyordu. Kısılmış gözleriyle hedefine odaklanmıştı. Hiç konuşmadan durdular. Ta ki kapı çalınıncaya kadar, Lale Hatun elinde dosyalarla içeri girince Mavi başıyla gel işareti yaptı. Dosyaları elinden alıp “teşekkürler” dedi sadece. Lale Hatun geldiği gibi sessizce dışarı çıktı.
Mavi dosyaları çoktan masanın başına geçmiş olan adamın önüne koyup “bunlar devlete bağlı hukuk kuruluşları ve özel hukuk işletmelerinin olduğu dosyalar,” dedi. Şimdi vereceği tepkiye göre adamın kim olduğunu çözecekti.
“hepsini tek tek araştıracak vaktimiz yok. En şüphe çekenlerini inceleyip diğerlerini elemeliyiz” dedi İbrahim Ağa o kalın tok sesiyle. Mavi tuttuğu nefesini bırakıp “ama bu çok baştan savma olur.”
“vaktimiz yok Vezir Kerimesi.”
Mavi kapıya bakıp fısıltıyla konuştu “neler oluyor İbrahim Ağabey?”
“Boğaz’da işler karıştı. Şu dosyayı bir an önce bulmak zorundayız. Yoksa oradaki karışıklık Salahdar’a da zıplayacak. Eğer o paravanın ardındaki isimleri bulmazsak sonuçlarını tüm ülke ödeyecek.”
Mavi bunları duyunca kalbi korkuyla atmaya başladı. Neden her seferinde Boğaz karşısına çıkmak zorundaydı? Kafasını sallayıp dosyalardan birini eline aldı.
“devlete bağlı toplam 17 kurum var. Özelde ise sayı bunun iki misli. Bunlar benim şahsi elemem sonucu ulaştığım rakamlar. Paravan olacak kadar büyük çaplı ama aynı zamanda dikkat çekmeyecek kadar ortalama kurumlar. Arada sırada patlak veren skandallar da cabası. Beklenmedik işten çıkarmalar. Üst düzey kademeler arasında ki çatışmalar. Kurum içi gruplaşma ve dahası. Elimizde 48 kurum var. Özel içinde olanlar nedense bana daha akla yatkın geldi. Madem işimiz acele ilk onlardan başlayalım.”
“çok güzel. İki haftada bayağı toplamışsın.”
“sen gelene kadar elimizde bir şeyler olsun dedim”
“tamam o zaman ben bu akşam bu dosyayı inceleyim. Yarın birkaç eleme daha yaparız. Sen bugün için izinlisin.”
“gerçekten mi?” diye sordu Mavi inanamayarak. Kubbe altında çalışmaya başladığından beri hava kararmadan eve giremez olmuştu. İbrahim gülümseyip “git hadi” dedi. “ben bir şeyler söylerim. Git ve dinlen. Yarından itibaren daha hareketli bir süreç bizi bekliyor.”
“tamam Ağa’m.” Mavi ayağa kalktı. İbrahim Ağabeyi çocukluğundan hatırlıyordu. İshak ağabeyi ile yakındı o vakitler. Bir dönem ikisi de Vezir’de görev yapmışlardı. Ama çok uzun zamandır onu sadece uzaktan uzağa görür olmuştu. “bu arada söylemeden geçemeyeceğim. Seni kendi annen bile tanıyamaz İbrahim Ağabey” diye fısıldadı. Karşısında ki adam gülümseyip “biliyorum” dedi. Mavi kapıdan çıkarken İbrahim çoktan dosyaya gömülmüştü bile.
Mavi çantasını alıp üstünü giyerken Cüneyt ile göz göze geldi. Odasının camından onu izliyordu. Yakalanınca hafif bir tebessümle geçiştirmeye çalıştı. Mavi’nin ise yüzü donmuş gibiydi. Bu adamda onu çok rahatsız eden bir şeyler vardı. Zorlukla hafifçe başını oynattı ve kubbeden çıktı.
Merdivenlerden inerken hiç beklemediği biriyle karşı karşıya geldi. İshak abisini karşısında görünce bir an boş boş baktı. Sonra durumu idrak edip kaşlarını çattı. O akşamdan beri abisini ilk görüşüydü. İlk olarak zayıfladığını fark etti. Gözlerinin altında belli belirsiz bir çöküntü vardı. Zaten hiçbir zaman kilolu bir adam olmamıştı hep zayıftı ama bu sefer dokunsa kemiklerini hissedeceğine adı gibi emindi.
Yalnız değildi. Koskoca Salahdar valisi yalnız dolaşamazdı elbette. Yanında bir yardımcısı ve şoförü vardı. İkisi de merakla bakıyordu. Çünkü iki kardeş arasında bariz bir gerilim vardı. Mavi abisine olan öfkesi ile acıma duygusu arasında sıkışıp kalmıştı. İshak ağabeyi ise buz gibiydi. Yine de etrafta bu kadar insan varken onu görmezlikten gelemezdi.
“Aliye bacım” dedi sanki hiçbir şey olmamış gibi. “erkencisin.”
Mavi tebessüm etti. Arkasında duran iki adama kaçamak bir bakış atıp “öyle oldu ağabey” diye karşılık verdi. “işim erken bitti. Senin de Vezir efendi ile bir görüşmen var sanırım.”
“öyle tabi. Pek ani oldu kendisinin bile haberi yok geleceğimden.”
Mavi zoraki bir şekilde “haberimiz olsaydı hazırlık yapardık elbet.” İshak bu iğneleme karşısında sadece tebessüm etmekle yetindi.
“hayırlı günler o vakit” dedi Mavi sessizlik devam edince. Ağabeyi kafa salladı. Mavi yanından geçip giderken diğer beylere de selam verdi. Merdivenden birkaç basamak aşağı inmişti ki dayanamayıp arkasından baktı. İçinde ona olan sevgisi ile ona olan öfkesi çok derin bir çatışmadaydı. Yine de Mavi bir gün ona olan sevgisinin galip geleceğini biliyordu. Tıpkı annesi gibi Mavide ağabeyine kıyamazdı. Dalıp gitmişken aniden abisi dönüp ona baktı. Göz göze geldikleri o ilk anda Mavi’nin yüzündeki kederi gördü İshak. Sanki aynada kendi yansımasına bakıyordu. Kardeşini o akşamdan sonra ilk görüşüydü ve bacısı o kadar yorgun gözüküyordu ki içi yanmıştı. Bütün bu olanlardan sonra af dilenmesi gereken tek kişi Aliye idi. Lakin tüm gücü bitmişti. Bir şeyler yapacak hali kalmamıştı. Her gün yüzüne bir maske takip valilik makamına oturuyor Salahdar için canla başla çalışırken ailesi için ya da ailesinden geriye ne kaldıysa onlar için bir şeyler yapabilecek gücü kendinde bulamıyordu. İshak çok derin bir yara almıştı. Yarası hala kanıyordu. Bu kan kaybı onu halsiz koyuyor ama ölmesine izin vermiyordu.
Mavi neredeyse merdivenleri koşarak çıkıp boynuna atlayacaktı. Ama kendini tuttu. Gözünden süzülen bir damla yaşı silip gülümsedi sadece. Ağabeyi hafif bir tebessümle kafasını oynattı. O an ikisinin de içine bir parça ümit doğdu. İshak, kubbeye girerken Mavide onu bekleyen arabaya binip oradan uzaklaştı.
Eve gitmek için daha çok erkendi. Mavi birden bir karar verip “Salahdar Kara Birliği’ne gidelim” dedi. İmran’ı görmeye gidecekti. Nişanlısının yüzünü o kadar az görüyordu ki içi yanıyordu. Bir an önce evlenip hiç olmazsa akşamları omzunda huzur bulmak geceleri yüzüne doyasıya bakmak sabaha gözlerini onunla açmak istiyordu. Nikâhlarının kıyılmasına dört aydan az kalmıştı.
Bütün bu Cüda dosyaları meselesi bitince kubbe altından çekilip ilmi tarih ile uğraşmaya karar vermişti. Yüce rabbi ona bu devlet için yapabilecek bir görev vermişti. Mavi bunu layığıyla yerine getirmek istiyordu ama ne kubbe içinde kalıp ağabeyinin vezirlik hakkına ortak çıkmak istiyordu ne de İmran’ı beraber yürüyecekleri bu hayat yolunda yalnız bırakmak.
Yine de çalışacak ve işe yarar bir şeyler yapmaya devam edecekti. Sadece siyasetten elini eteğini çekecekti. Cüda dosyalarını bulup Emir’e sağ salim teslim ettikten sonra düğün hazırlıklarıyla ilgilenecekti.
Kara üssüne vardıklarında Mavi şoföre “sen Özi Mülkü’ne git Muzaffer ağabey” dedi. “ben İmran ile birlikte dönerim”
“peki Vezir Kerimesi” diye onayladı yaşlı adam. Mavi arabadan inip girişteki nöbetçi askere “Yüzbaşı İmran Özi ile görüşmek için geldim” dedi. “ben nişanlısıyım.”
Nöbetçi asker bunu duyunca duruşunu düzeltip “Hoş geldiniz Vezir Kerimesi” diye karşılık verdi. “kimliğinizi görebilir miyim?”
Mavi çantasından kimliğini çıkartıp askere gösterdi. Bundan sonra demir kapı Mavi için açıldı. Mavi içeri girerken yanına Hatun bir görevli geldi hemen. “beni takip edin lütfen Vezir Kerimesi”
Mavi taş duvarlı iki katlı bir binanın içine girip koridorun sonunda ki odaya girdi. Burası İmran’ın odasıydı. Masasına baktı. Oldukça düzenliydi. Üzerinde kendisinin bir resmini görünce gülümsedi. Duvarlar sarı boyalıydı. Etrafta fazla bir şey yoktu.
“ben geldiğinizi haber vereyim.” dedi Hatun görevli. Mavi gülümseyip “teşekkürler” dedi.
Pencerenin önüne gidip dışarı baktı. Askeriye koskocaman bir araziyi kaplıyordu. Bu binanın tam karşısında enlemesine giden başka bir bina vardı. Duvarları kiremit taşıyla kaplıydı. Girişinde bir şeyler yazıyordu ama Mavi okuyamamıştı. Talim alanı olduğunu düşündüğü etrafı çitlerle örülü boş bir arazinin bir kısmı gözüküyordu. Hava kapalıydı. Büyük ihtimalle esaslı bir yağmur gelecekti. Hatta belki kar bile yağabilirdi. Kış artık gelmişti.
Kapı aniden açılınca Mavi yerinde zıplayıp kapıya döndü. İçeri telaş içinde ki İmran girdi. “ne oldu?” diye sordu hemen. “birine bir şey mi oldu?”
“hayır sakin ol” dedi Mavi gülerek. “seni görmek istedim o kadar. Habersiz geldim kusura bakma.”
“sevdam” dedi İmran rahatlayarak. “aklım çıktı.”
“bugün işim erken bitti. Ben de seni görmek istedim. Hem belki dışarı çıkarız diye düşünmüştüm. Ama meşgulsen hemen giderim.” Mavi buraya gelirken İmran’ın müsait olup olmadığını hiç düşünmemişti. Şimdi bu yaptığından utanmıştı.
“saçmalama sadece korktum o kadar.”
“İmran özür dilerim” dedi tekrardan. Kızardığını hissetmişti. “düşüncesizlik ettim.” Kafasını yere eğince İmran’ın asker botlarını gördü. Üniforma nişanlısına kimseye yakışmadığı kadar çok yakışıyordu. Ellerini yüzünde hissedince kafasını kaldırdı. İmran’ın gece mavisi gözleri şefkatle ve sevgiyle bakıyordu. “hoş geldin sevdam” dedi. “seni çok özledim” diye fısıldadı. Mavi tebessüm etti. Kalp atışları hızlanmıştı.
“ben de o yüzden geldim zaten” diye karşılık verdi. İmran ellerini çekip odayı gösterdi. “nasıl buldun odamı?”
“oldukça sade, düzenli ve güzel” dedi Mavi güzel kelimesini masanın üzerinde duran resmine bakıp söylemişti. İmran onun baktığı şeyin ne olduğunu biliyordu. Masasının başına geçip sandalyeyi çekti “mademki binbaşı beni ziyarete gelmiş o vakit onu en iyi şekilde ağırlamalıyım.”
Mavi kocaman bir sırıtışla şalını arkasına atıp “binbaşıya yol verin” dedi ve geçip sandalyeye oturdu. İmran da karşısında ki sandalyeye geçti. Mavi ona bakıp “ee ben gelmeden önce ne yapıyordun?” diye sordu.
“birkaç dosya işi önemli değil.”
“gerçekten mi?” diye sordu Mavi emin olmak istercesine. İmran kafasını salladı. “peki ya sen? Bu güzel ziyareti neye borçluyum?”
“bugün işim erken bitti.” dedi Mavi. Eğer İmran onun sadece Vezir kubbesinde çalışmakla kalmayıp hem tüm ülkeyi ilgilendiren çok önemli bir belgenin peşinde olduğunu hem de Fatma Vezir’in kubbesinin Emir’e çalışan casusu olduğunu bilseydi ne tepki verirdi acaba? Mavi bunu düşününce ürperdi.
“eh benim işime yaradı o zaman.” Mavi gülümsedi. “biliyor musun çıkarken ağabeyimle karşılaştım. Oldukça zayıflamıştı.” İmran bir karşılık vermeyince Mavi onun da kızgın olduğunu fark etti. Konuyu kapatmaya karar verip “eğer senin de önemli bir işin yoksa dışarı çıkalım mı? Biraz dolaşırız.” diye sordu.
İmran üzgün bir ifadeyle “bırakıp gidemem güzel gözlüm” dedi. “bir saat sonra önemli bir toplantım var.”
“öyle mi?” dedi Mavi. Hevesi kursağında kalmıştı ama çaktırmamaya çalıştı. “tamam o zaman ben de bir saat boyunca seni rehin alırım. Sonra da giderim Yüzbaşı.”
“şimdi ben bir saat boyunca senin yüzüne doyasıya bakabilecek miyim yani?” diye sordu İmran. Mavi’nin o çok sevdiği ses tonuyla. Utanıp gözlerini kaçırınca İmran masanın üzerinden uzanıp elini tuttu. “acaba amcama gidip nikahı bir hafta sonra kıymak istediğimizi mi söylesek?”
“İmran” dedi Mavi yarı kızgın yarı çocuksu bir ses tonuyla. Daha da utanmıştı. Elini çekmeye çalıştı ama İmran bırakmadı. “ben ne yapayım sevdam hasretin hicranım oldu artık. Aynı çatı altında yüzünü göremez oldum.”
“bak sen” dedi Mavi. “çok mu özledin beni?”
“özlemez olur muyum hiç? Seni düşünmeden uykuya dalamaz oldum.”
Mavi artık yanaklarından çıkan ateş yüzünden başını kaldıramıyordu. Bu çocuk onu utandırmaktan özel bir zevk alıyordu galiba.
“beni buraya geldiğime pişman ettin.” dedi ama ses tonu aksini iddia ediyordu. İmran sırıtıp elini bıraktı en sonunda Mavi elini kucağına saklayıp gözlerini pencereye dikti. Şimdi bu kadar utandığı için kendine kızıyordu. İçinde bulunduğu ikilemi fark eden İmran “utanmak en çok sana yakışıyor sevdam” dedi güzel sesiyle. “senin yanına sığınana kadar o kadar çok pislik gördüm o kadar çok pisliğin içine battım ki şimdi senin yanında senin saflığında kendimi tekrardan buluyorum. O yüzden utanmak, ar etmek sana çok yakışıyor.”
Mavi duydukları karşısında şaşırmıştı. İmran’ın geçmişini ondan sır gibi sakladığını biliyordu. Anlatmasını istiyor ama bir yandan da duyacaklarından çekiniyordu. Yine de dayanamayıp sordu.
“Annen” dedi fısıltıyla. “nasıl bir kadındı?”
...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.05k Okunma |
326 Oy |
0 Takip |
36 Bölümlü Kitap |