

Bölüm yüklemek gibi bir niyetim yoktu
ama içimden geldi:)
iyi okumalar
BÖLÜM
Beklenti
“çok beklettim mi?” diye arkasından gelen sesle irkilen Nergis dönüp baktığında beklemenin bile güzel geldiği o adamı gördü. Gülümseyip baş parmağı ile işaret parmağını birleştirip “birazcık,” diye cevap verdi.
“hepsi trafik yüzünden,” dedi Oğuz, “bana kalsa sana koşa koşa gelirdim.”
Nergis alayla “hadi oradan,” diye karşılık verdi, “hangi erkek arabasını bırakıp da koşmaya yeltenir?”
“trafiğe takılmış bir erkek?” diye tahmin yürüttü Oğuz aynı muziplikle “onu çok güzel bir kadının beklediğini bilen bir erkek?”
“nihayetinde mühendis bey,” dedi Nergis aldığı iltifattan hoşnut “ne trafiğe takılmak ne de seni bekleyen güzel bir kadının olması seni arabandan vazgeçirmeye yetmedi.”
“ah!” dedi Oğuz kalbini tutup “kurşun tam buraya isabet etti doktor hanım.”
“halbuki başını hedef almıştım,”
Oğuz gülmeye başlayıp başını sallarken “beni yendin,” dedi ellerini kaldırıp “haklısın biz erkekler arabalarımıza biraz fazla kıymet veriyoruz sanırım.”
Konuşurken bir yandan da usul usul yürümeye başlamışlardı. Ocak ayına geldiklerinde kış güneşi biraz biraz yüzünü göstermişti. Nergis de bu güneşin tadını çıkartmak ve dün zor geçen nöbetin izlerini silmek için yürüyüş yapmak istemişti.
“neden acaba?” dedi Nergis
“bir sosyoloğa sormak lazım.”
“tanıdık bir sosyolog var aslında.”
“doğru,” dedi Oğuz “Nurcihan sosyoloji mezunuydu değil mi?”
“hatırladın ve artı bir puan kazandın.”
“seninle ilgili detayları unutmuyorum ki hatırlayayım.”
Nergis kıkırdayıp “ve bir artı puan daha,” dedi. Ona anlattığı şeyleri unutmaması Nergis için gerçekten çok kıymetliydi.
Yürümeye devam ederlerken dün yağan şiddetli yağmur yüzünden yolun çamurlaştığı bir noktaya geldiler. Oğuz kolunu uzatıp “istersen koluma gir,” dedi.
Nergis, bir an tereddüt etti. Ardından elini uzatıp adamın koluna girdi ama bir mesafe de bıraktı. Oğuz’un elleri ise kabanının ceplerindeydi.
Yavaşça yürümeye devam ederlerken Nergis o an içinde büyük bir huzur hissetti. Bu adam doğruydu. Peki neden hiç- cümlesini yarıda kesip bu düşünceyi zihninden uzaklaştırmaya çalıştı.
“günün nasıl geçti?” diye sordu Nergis içindeki sesi susturmak için.
“yoğun, ofisteydim bugün. Çok gürültülüydü.”
“her zaman gürültülü mü olur?”
“her zaman değil,” dedi Oğuz “ama bu aralar herkes bir miktar gergin.”
“neden?”
“çok önemli bir iş aldık, Rusya ve Kazakistan ile ortak bir iş yapacağız.”
“ne üzerine?”
“tıbbi aletler,” dedi Oğuz
“vay,” Nergis adama yan bir bakış atıp gülümsedi, “şimdiden başarılar dilerim.”
“teşekkür ederim,” Oğuz ona bakan kadına karşılık verip gözlerine takıldı bir an. Ne güzel bakıyordu. Oğuz ise hala ciddi bir adım atamamıştı.
“peki ya sen?”
“bildiğin gibi, hastalar, acil, Ülkü!”
“hala seninle mi uğraşıyor?” dedi Oğuz şaşkınlıkla
“benimle yarışıyor,” diye düzeltti Nergis “İrem Hoca’nın hastalarına göz dikmiş.”
“buna bacım da mı dahil?”
“maalesef evet.”
Oğuz huysuz bir şekilde başını iki yana sallayıp “Allah akıl fikir versin,” dedi sadece ve ekledi “eğer haddini aşan bir şey yaparsa bana haber ver.”
“yapmaz merak etme,” dedi Nergis kendinden emin bir şekilde
“nereden biliyorsun?”
“çünkü onun asıl derdi kendiyle, benimle değil.”
Oğuz bu yorum üzerine sesini çıkartmadı. İleride bir kafeyi gösterip “hadi çay içelim,” dedi.
“tamam,”
Kafeye geçip oturduklarında hemen çay söylediler. Nergis gelen çayı iki eliyle tutup ısınmaya çalıştı bir müddet. Dışarısı hala soğuktu. Başı öne eğik olsa da Oğuz’un onu izlediğinin farkındaydı.
“sana bir şey sormak istiyorum,” dedi Oğuz aniden. Nergis kendini tutmaya çalışsa da heyecanlandı. Yoksa sonunda beklediği soru mu gelecekti?
“sor,” dedi sakin durmaya çalışarak.
“annemlerle tanıştığın gün; sana ‘nasıl gidiyor?’ diye bir mesaj atmıştım. Hatırlıyor musun?”
Nergis hayal kırıklığını belli etmemeye çalışarak başını salladı sadece. Oğuz masanın üzerinden biraz eğilip devam etti.
“sen de bana önemli bir şey konuşuyoruz demiştin.”
“evet,”
“neydi o önemli şey?”
“bunca zamandır bunu mu merak ediyordun?” diye sorusuna soruyla karşılık verdi Nergis. İster istemez sesi durgun çıkmıştı.
“aklıma takıldı desem daha doğru olur.”
Nergis dudaklarını ıslatıp iç çekerek “kısır,” dedi. Oğuz kaşlarını çatıp “ne?” dedi.
“kısır,” diye tekrar etti Nergis.
“tıbben mi?”
“yok, gıda olarak.”
Oğuz’un yüzündeki ifade o kadar komikti ki Nergis kendini tutamayıp gülmeye başladı. Az önceki hayal kırıklığını unutmuştu. Oğuz kendini hazır hissedince ciddi bir adım atacaklarına inanıyordu. O zamana kadar sabırla beklemeye karar vermişti. Güzel giden bir ilişkileri vardı. Bunu bozmak istemiyordu.
“yani önemli mesele kısır mıydı?”
“Elife Teyze o an Hatay kısırının inceliklerini anlatıyordu ben de kaçırmak istemedim.”
Oğuz tam o anda olayın saçmalığına gülmeye başlarken aklından evlenme teklifi etmek geçti. Bunu istiyordu. Nergis’i istiyordu ama bir şey onu tutuyordu. Çok derinden gelen bir korku onu geri çekiyordu. Ağzını açmak ve evlen benimle demek istiyordu ama yapamıyordu. Üstelik Nergis’in de böyle bir teklif beklediğinin farkındaydı.
“Nergis,” dedi kendini toparlayıp “sen iyi ki geldin,”
Gözlerindeki yoğunluk Nergis’in gözlerinin dolmasına sebep olmuştu. Sevdiği adama bakarken içi akıp gidiyordu sanki.
“sen de,” diye karşılık verdi, “sen de iyi ki geldin.”
“sana çok kıymet verdiğimi biliyorsun değil mi?”
“biliyorum.”
“seni üzgün görmekten nefret ettiğimi de biliyorsun değil mi?”
Nergis başını salladı. Sanki Oğuz kendince ondan af diliyordu. Bir türlü cesaret edip de ciddi bir adım atamadığı için. Ona sevgi sözleri söyleyemediği için.
Öte yandan Oğuz, İzel’e neredeyse adıyla hiç hitap etmemiş onu hep aşkım, canım, hayatım diye çağırmıştı. Şimdi kafasının içinde bütün bu sevgi sözleri anlamını yitirmiş, önemsizleşmişti. Bu yüzden Nergis’in bu kelimeleri duymaya ne kadar ihtiyacının olduğunu anlayamıyordu. Nergis’in bu ilişkiyi sahiplenen tek taraf olduğunun farkında değildi. O kadar yaralı, o kadar temkinliydi ki kalbinde olanı dahi fark edemiyordu.
Bir müddet daha oturduktan sonra Nergis “yarın erken uyanacağım,” dedi ve ekledi, “artık kalkalım.”
“nasıl istersen.”
Vedalaşıp ayrıldıktan sonra Nergis istemsizce ağlamaya başlamıştı. Bir şekilde kalbinin kırıldığını hissetmişti. Eve girene kadar ağlayıp kendini toparlamak için yavaş yavaş yürüdü. Yürüdükçe dinginleşti. Yürümek ona her zaman iyi gelirdi. Çocukken de annesi ile tartıştığında kendini sokağa atıp yürürdü sonra fakültede işler zorlaştığı zaman da yine hemen yürüyüşe çıkardı. Onu üzen şeylerden yürüyerek uzaklaşıyormuş gibi hissederdi.
Dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına geri döndüğünde onu annesi karşıladı.
“hoş geldin,” dedi annesi. Elinde iğne oyası vardı. Nergis botlarını çıkarıp ayakkabılığa koydu, “hoş buldum.”
“erkencisin,”
“öyle oldu,”
“Nergis,” dedi annesi tam arkasını dönüp odaya giderken “gel biraz konuşalım.”
Genç kadın gözlerini kapatıp kendini yeni bir düelloya hazırladı. Derin bir nefes alıp verdikten sonra annesine dönüp “konuşalım,” dedi.
Oturma odasına girip annesinin oturduğu koltuğun diğer ucuna yerleşti. Babası evde değildi ve kardeşi de odasında olmalıydı.
“belli ki hayatında biri var,” diye lafa girdi annesi. Zaten oldum olası lafı eğip bükmek gibi bir huyu hiç olmamıştı. En acısını en kısa şekilde dile getirip Nergis’i paramparça ederdi hep. Belki de Nergis’in annesinden aldığı tek özellik buydu. O da lafı evirip çevirmeden söylemeyi tercih ederdi.
“hem de epeyce süredir değil mi?” Elindeki işi bırakmadan konuşuyordu. Nergis inkar etmeyince devam etti.
“adı ne?”
“Oğuzhan,”
“ne iş yapar?”
“makine mühendisi”
“iyi,” dedi annesi şaşırtıcı bir şekilde ılıman gidiyordu.
“nerede tanıştınız?”
“bir hastamın abisi, hastanede tanıştık.”
“kimdir, kimlerdendir?”
“ailesi kalabalık, beş kardeşler. Oğuzhan ortanca. Hepsi okumuş, görgülü insanlar.”
“hepsiyle tanıştın mı?”
“annesi ile tanıştım.”
Tam bu noktada Asude Hanım elindeki işi bırakıp kızına döndü, “biz ne zaman tanışacağız bu çocukla?” diye sordu, “baban beni sıkıştırıp duruyor.”
“yakında,” diye kaçamak bir cevap verdi Nergis gözlerini kaçırıp.
“öyle olsun.”
Asude Çetin, gözlerini kısıp kızına dikti ve “bilmem gereken bir şey var mı?” diye sordu. Nergis ellerini bacaklarının arasına sıkıştırmış öylece dururken annesi “Nergis!” diye uyardı.
“Oğuz önceden evliymiş,” dedi fısıltıyla.
“ne?” Asude Çetin eliyle dizine vurup “belliydi zaten,” diye söylendi, “onca övüp durdun ben de altından ne çıkacak diye bekliyordum.”
“anne-“
“senin bulacağın adam bu kadar olur zaten. Boşanmış adam mı getireceksin şimdi bu kapıya?”
Nergis her biri füze ağırlığında olan cümleleri sayısını unuttuğu kez sindirip sakin bir tavırla “anne lütfen” diye rica etti, “boşanmak yasak mı?”
“konu komşu, eş, dost akraba konuşsun diye mi buldun adamı?” diye devam etti annesi duymazdan gelerek. “Bana inat olsun diye mi kızım?”
“ne alakası var?”
“niye boşanmış peki?”
“kadın yalancıymış, kandırmış hepsini.”
“bu kadar mı?”
“yetmez mi?”
“a benim akılsız kızım,” dedi Asude Çetin “a benim salak kızım. Adam sana bunu söyledi sen de inandın öyle mi?”
“ya niye yalan söylesin anne?”
“niye doğruyu söylesin?” diye çıkıştı annesi. “Senin gibi kerizi bulmuşken neden doğruyu söylesin?”
Nergis gözlerini kapatıp annesinin kalbine şüphe düşürmesini engellemek istedi ama başaramadı. Usulca ayağa kalkıp “ben Oğuz’a güveniyorum,” dedi içinden geçenlerin aksine. “Vakti gelince sizinle de tanıştıracağım. Şimdilik bu konu hakkında daha fazla konuşmak istemiyorum.”
“ay haspam,” dedi annesi o çok iyi bildiği küçümseyici ses tonuyla “kontes konuşmak istemiyormuş.”
“ben odamdayım,”
“kaç bakalım,” dedi annesi arkasından “yarın öbür gün ağlayarak yanıma gelirsin.”
Nergis odasına girip kapıyı sıkıca kapattı ve yere çöküp ağlamaya kaldığı yerden devam etti. İçindeki boşluk gün geçtikçe büyüyordu.
Herkese, her şeye kırgındı Nergis. En çok da annesine kırgındı. Bir türlü sevgisini kazanamadığı için kendine kızgındı. Babasına öfkeliydi hatta kardeşine bile kırgındı. Şimdi bu kırgınlıklara bir de Oğuz eklenmişti. Hiç geleceğe dair konuşmayan Oğuz’a. Öyle ki sanki tavrıyla Nergis’e bile izin vermiyordu. Nergis kendi içinde bile gelecekle ilgili hayal kuramıyordu.
Gözlerini kurulayıp ayağa kalktı ve üstünü değiştirip yatağına girdi. Yorganı üzerine çekerken gözleri kendiliğinden kapandı.
....
kopmak üzere olan fırtınanın sesini duymaya başladınız mı?
lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın
bir aksilik olmazsa pazartesi bir yeni bölüm daha gelecek
ondan sonra ufak bir ara vereceğim
malum bayram tatili başlıyor ben de kaçıyorum:)
hepiniz Allah'a emanet olun:)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |