

iyi okumalar dilerim
BÖLÜM
Talep ve Kabul
“peki bu gece ne olacak?” diye sordu Neva aynadaki yansımasına “salak kız!” diye kızdı, “nikah kıyılmasını kabul ederken bu hiç aklına gelmedi değil mi?”
Sinan bu gece yanına gelirse ne olacaktı? Neva ne yapacaktı? Kaldı ki Sinan’ın bu nikahın kıyılmasını neden istediğini bile anlayamamıştı. Bir yanı Neva’nın evin içinde rahat olması için bu nikahın kıyılmasını istediğini söylüyordu. Diğer taraftan acaba başka bir sebebi mi var diye düşünmekten içi içini yiyordu.
Sinan’ın ona- ki düşüncesi bile imkansızdı- bir şeyler hissediyor olması ihtimali bile Neva’nın midesine kramplar girmesine sebep oluyordu.
“sakin ol,” dedi Neva kendi kendine “karşındaki kişi Sinan. Onca yıldır seni bir kere bile görmemiş, fark etmemiş Sinan. Bundan sonra da değişen hiçbir şey olmayacak. O da tıpkı senin gibi bu evdeki yaşamı üçümüz için de daha kolay ve rahat hale getirmek istiyor hepsi bu.”
Neva odasından çıktığında Ömer’in aşağı kattan gelen kahkahalarını duyunca şaşırdı. Oğlunu odasına bırakıp hazırlanmak için yatak odasına geçmişti. Merakla aşağıya inip salonda ikisini görünce “ne ara aşağı indiniz?” diye sordu şaşkınlıkla.
Ömer, Sinan’ın kucağındaydı ve keyfi oldukça yerindeydi. Annesini görünce ona el salladı.
“5-10 dakika önce,” dedi Sinan. Gün geçtikçe eski görüntüsüne geri dönüyordu. Beyaz gömleğinin üstüne bisiklet yaka siyah bir kazak giymişti. Pantolonun rengi de siyahtı.
Neva, o günden güne iyileşirken tekrardan bir gölge gibi hissetmekten kendini alamıyordu, “ben hazırım,” dedi aklına dolan vesveseleri kovmaya çalışır gibi gözlerini kırpıp başını hafifçe sallarken.
“çıkalım o zaman,” dedi Sinan hemen. Neva’nın yanına gelip “çok güzel olmuşsun,” dediğinde genç kadın hiç beklemediği bu iltifat karşısında adama bakakaldı. Yutkunup “t-teşekkür ederim,” diyebildi gözlerini kaçırıp. Ekru renginde çan şeklinde eteği olan hakim yaka güzel bir elbise giymiş, başını elbisesine uygun bir şalla örtmüş üstüne de koyu bej renginde kaşe bir palto giymişti.
“Neva,” dedi Sinan kapının önünde “içine sinmeyen bir şey mi var?”
“yok,”
“ama yüzüme bakmıyorsun bile.”
Sinan, son birkaç gündür karısının içine kapandığının, sessizleştiğinin farkındaydı. Bunun nedenini deli gibi merak etse de sabırla nikahın kıyılmasını bekliyordu. Onunla bu gece konuşmak istediği çok fazla şey vardı. Sadece bu eve kendisini kocası olarak kabul etmiş bir halde dönmek istiyordu o kadar.
“yok öyle bir şey,” dedi Neva kendini zorlayıp başını kaldırdı ve kocasına baktı. Sinan ona yaklaşıp gözlerinin ötesini görüyormuş gibi iri kahve gözleriyle kalbine baktı sanki. Nihayetinde “korkuyorsun,” dedi usulca. Neva yerinde hafifçe zıplayınca bunu inkar edemedi. Yakalanmıştı.
“neden?”
“çok fazla şey, çok hızlı şekilde değişiyor,” diye açıklamaya çalıştı Neva. Sinan anlayışlı bir tebessümle başını bir kere sallayıp “içini ferah tut,” dedi Neva’nın duymaya hemen alıştığı o güzel ses tonuyla “her şey çok daha güzel olacak Allah’ın izniyle.”
“inşallah,” dedi Neva kendini daha da korkmuş hissederek “inşallah.”
….
Evlendikten sonra ilk defa geldiği kayınvalidesinin evinde çok iyi karşılanmıştı. Bu kez herkesin yüzünde umutlu bir ifade vardı. Kendi annesi ve babası bile Sinan’ın çekim alanına girmiş gibiydi. Neva ise ilk Elife teyzenin elini öpmüştü. Kadın ona sarılıp iki yanağından öptükten sonra “hoş geldin kızım, sen bize hoşluklar getirdin,” diye onu taltif etmişti.
Kayınpederinin elini öptükten sonra yaşlı adam usulca yüzünü sevip “Allah’ım iki cihanda seni ve senden gelenleri bahtiyar etsin,” diye dua etti.
Neva onların gözlerindeki minnetin sebebinin Sinan’daki değişim olduğunu biliyordu. Ama ona kalırsa bu değişimin kendisiyle en ufak bir alakası yoktu. Sinan iyileşmeye karar vermiş ve iyileşmişti. Nitekim şimdi bile abileriyle birlikte oturup kahkahalar atarken derin bir sohbete dalıp gitmişti. O artık tamamen Sinan Kaya idi. Neva da yine onu izliyor ama bir karşılık alamıyordu. Yine ilk gençlik zamanlarına dönmüştü sanki. Karşılıksız aşkını içinde büyüttükçe büyüten çaresiz, görünmez kız Neva Tamay Birsel!
Halbuki onu geride bırakmayı başarmıştı. Kalbinde Arif için bir yer açıp oraya sığmış ve o hayatı sevip kabullenmişti. Sinan onun için artık yoktu. Neva böyle zannetmişti ama Allah’ın takdiri başkaydı. Sadece Neva son zamanlarda kaderini anlayamamaya başlamıştı. Kalbi hep karışıktı ama güvendiği aklı da onu terk ederse ne yapardı bilmiyordu.
“gelin kızım,” diyen sesle kendini toparlayıp yanına oturan Neslihan’a baktı. Tebessüm etmeye çalışıp “efendim abla,” dedi. Neslihan onun koluna girip “maşallah karı koca birbirinize bakmadan duramıyorsunuz,” dedi. Neva ona sorar gibi bakınca “Sinan sana bakmadan duramıyor sen de ona,” diye açıkladı.
“Sinan bana bakmaz ki,” dedi Neva hiç düşünmeden öylece konuşuvermişti. Neslihan’ın bakışları değişince “yani demek istediğim baksana hallerine,” diye toplamaya çalıştı Neva “dalıp gitmişler artık ne hakkında konuşuyorlarsa.”
“onların muhabbeti bitmez,” dedi Neslihan “Allah daim etsin.”
“amin”
“ama sen Sinan’ın sana olan bakışlarının farkında değil gibisin.”
“nasıl yani abla?” diye sordu Neva heyecanını dizginlemeye çalışarak. Neslihan ona sır verir gibi eğilip “ben kardeşimin ciğerini bilirim,” diye fısıldadı “daha önce kimseye sana baktığı gibi baktığını görmemiştim.”
Neva yutkunup istemsizce tekrar Sinan’a baktığında genç adam hissetmiş gibi ona karşılık verdi. Göz göze geldiklerinde Sinan’ın dudaklarının kenarında titreşen tebessüme takılı kaldı bir an. O da kocasına gülümsemeye çalıştı. Sinan halinden memnun muhabbete geri dönerken Neslihan da dirseğiyle Neva’yı dürtüp “işte bundan bahsetmiştim,” diyerek son noktayı koydu ve kalkıp genç kadını kendi düşünceleri ile baş başa bırakarak gitti.
Salonun diğer köşesinde oturan beyler ise hevesle bahar ayında hepsi için uygun bir hafta sonu kaçamağı ayarlamaya çalışıyorlardı.
“ben Mart’ta bir haftalığına mecburen yurt dışına gideceğim ama Nisan komple boş,” diyen Oğuz’a “benim de Nisan ayım dolu geçecek gibi,” diye karşılık verdi Alparslan.
İsmail “benim için hava hoş,” dedi, “ben her türlü size uyarım.”
“ben de ayarlarım bir şeyler,” diye ekledi İlyas. Gökalp “baba ben de gelmek istiyorum lütfen sınavlarıma denk getirmeyin annem hayatta izin vermez,” deyince İlyas, oğlunu kolunun altına alıp “ben ananı ikna ederim sen korkma,” dedi. Gökalp “aslan babam,” diye haykırdı coşkuyla “babaların en hası!”
“tamam ulan abartma,” dedi İlyas ama halinden memnundu.
O sırada ortalarında oynayan Yusuf Ali “aslan baba!” diye tekrar etti ve babasının kucağına koştu. Oğuz onu alıp öperken “yavru aslanım benim,” dedi gururla.
Hasan, Ömer’in yanındaydı. İsmail’i gösterip “babam,” dedi Ömer’e. Ömer o an hiç düşünmeden Sinan’ı gösterip “baba!” diye tekrar etti coşkuyla. Sinan donup kaldı önce. Ömer’e bakıyordu.
Herkes onu duymuştu. Neva gözlerinin dolmasını engelleyemezken hemen biri ona mendil uzattı. Bu kayınvalidesiydi. Gözlerini kurularken içinden “Allah’ım sen evladımın yüreğini koru. İkinci kez aynı yerden incinmesine izin verme.” Diye dua etti. Ömer, baba olarak çoktan Sinan’ı seçmişti.
Yusuf Kaya, kardeşi gibi sevdiği dünürünün dizine birkaç kez vurup “hayırlı olsun,” dedi.
“amin Yusuf abi,” diye karşılık verdi adam içtenlikle.
İsmail donup kalan kardeşini hafifçe dürtüp “iyi misin Sinan’ım?” diye sordu kimsenin duyamayacağı bir sesle. Sinan gözlerini kırpıp başını salladı. Birkaç damla yaş süzülüp kazağını ıslatmıştı. Beyler onun yaşlarını görmemiş gibi yaparken burnunu çekip gözlerini kuruladı. Kendini toparlayıp kollarını açtı ve “gel oğlum,” dedi Ömer’e şefkatle. Ömer halinden memnun Sinan’ın yanına gitti. İki bacağı arasına girip başını dizine yasladığında Sinan “ben buradayım,” dedi ona saçlarını okşayıp, “ben buradayım.”
“yakışır benim koçuma,” dedi İlyas.
Herkesin şahitliğinde gerçekleşen bu olay en çok Neva’yı etkilemişti elbette. Artık kolay kolay kopmayacak bir bağ ile Sinan’a bağlandığının farkındaydı. İkinci kez göz göze geldiklerinde Neva ona teşekkür eder gibi baktı.
…
Akşamüzeri nikahı kıymak üzere hoca geldiğinde yemekler yenmiş, tatlılar midede sindirime geçmişti bile. Nikah kıyıldıktan sonra herkes dağılacaktı.
Karı koca birlikte hocanın karşısına geçtiklerinde ikisinin de yüreğinde saklayamadıkları bir heyecan vardı. Nikah şahitleri bu kez Oğuzhan ve İlyas’tı.
Neva elleri dizlerinin üstünde otururken Sinan da yanındaydı. Bir an başını kaldırıp ona baktı. Sanki bu anın rüya olmadığına emin olmak ister gibiydi. Sinan’a olan aşkından kafayı yemiş de hayaller görmeye mi başlamıştı acaba?
Bir yerde yazarlık yapan kişilerin hayalle gerçeği birbirine karıştırmakta usta olan sanatçılar olduğunu okumuştu. Ama Sinan ona hayallerinde bile şimdi baktığı gibi bakmazdı ki. Dudakları bir şey söylemek ister gibi hafifçe aralandı ama hoca konuşmaya başlayınca başını öne eğdi.
“gelin kızımız mehir olarak ne istiyor?” diye sordu hoca. Neva bunu hiç düşünmemişti.
“bir şey istemiyorum,” dedi cılız bir sesle.
“olmaz öyle şey,” diye karşı çıktı Elife Kaya hemen ve hocaya dönüp yine gayet cömert bir mehir söyledi. Neva tam itiraz edecekti ki Sinan’ın bakışlarını gördü. Kocası başını iki yana hafifçe sallayıp “rakam fazla geldiyse sonradan infak edersin,” diye fikir verdi muzip bir tavırla.
Gülüşmeler yükselirken hoca “damat işi biliyor,” dedi. Neva onun bu tavırlarına hep hayrandı zaten. Tebessüm edip “düşünürüz bir şeyler,” diye karşılık verince arkadan Zeynep “etme yenge etme!” diye sululuk yaptı.
Bu kısacık an Neva’nın tüm gerginliğini alıp götürmüştü. Hocanın üç kere peş peşe sorduğu “kabul ettin mi?” sorusuna “ettim” diye cevap verirken Sinan’ın yanı başında tebessüm ederek onu dinlediğini gördü. Ardından o da üç kez “ettim” diye cevap verdi. Nikahları kıyıldığında hoca nikah akdini Sinan’a uzattı. Sinan akdi alıp Neva’ya verdi ve “sende kalsın,” diye fısıldadı usulca. Bakışlarında bir şeyler değişmişti bunun farkındaydı.
Neva, annesi ile babasının elini öperken Sinan da peşindeydi. Elini öptüğü Mehlika Hanım “Allah’ım bir ömür boyu yoldaşlığınızı mübarek eylesin,” diye dua etti.
“amin anne,” dedi Sinan içtenlikle. Neva ise bu yoldaşlığın hangi yöne evirileceğini düşünmeden edemiyordu. Elife Kaya ona sarılıp “hayırlı olsun,” derken Neva da onun elini öpüp “her şey için çok teşekkür ederim,” dedi.
“ben de kızım,” Elife Hanım sadece onun duyabileceği bir tonda “oğlumu bana geri getirdiğin için teşekkür ederim,” diye ekledi.
“Sinan size geri dönebilmek için aştı bütün o zor yolları,” dedi Neva. Ne aklı ne de kalbi bir türlü Sinan’ın iyileşmesinde bir payı olduğunu kabullenemiyordu.
“senin desteğinle, senin yarenliğinle,”
“Elife teyze ben-“
“ne teyzesi?” dedi kadın tatlı sert bir tonda. Neva mahcup bir tebessümle başını sallayıp “anne,” diye düzeltti ve ekledi, “sana bir şey sormak istiyorum.”
“sor elbette,”
“neden ben?”
Elife Kaya oğluna bakıp manidar bir ifadeyle “çünkü ben gözümün gördüğünden çok kalbimin gördüğüne inanırım,” diye üstü kapalı bir cevap verdi. Öyle ki Neva bir an için şüphelendi. Kendinden bile sakladığı sevdasını Elife Kaya’nın bilmesi ihtimali var mıydı?
Neva bir karşılık veremeyince Elife Hanım şefkatle kolunu tutup “ona bir şans ver kızım,” diye fısıldadı, “kendine de öyle. Korkma! Hayat korkarak yaşamak için çok kısa. Ki sen bunu en acı şekilde tecrübe ettin zaten.”
Neva ağlamamak için dudaklarını birbirine bastırıp başını kadının göğsüne saklar gibi ona sarıldı. Elife Kaya hanesinin en küçük gelinini bağrına basıp “ailemize hoş geldin Neva kuşum,” dedi sevgiyle.
“hoş buldum anne,” dedi Neva.
Nikahtan sonra Elife Kaya onları evlerine gönderirken Ömer’i kucağına alıp alnından öptü.
“cennet kokulum,” dedi sevgiyle. Ömer ona merakla bakıyordu. Yanında duran Yusuf Bey bebeğin başını okşayıp cebine yüklü miktarda bir harçlık bıraktı. Sonra Neva ve Sinan’a bakıp “ben torunlarımı sık sık görmek isterim,” diye hatırlattı, “arayı çok açarsanız da gönül koyarım haberiniz olsun.”
“yok baba,” dedi Sinan hemen “arayı açmak yok.”
“siz de bize gelin baba,” dedi Neva. Yusuf Kaya onun yüzünü sevip “geliriz tabi güzel kızım,” diye karşılık verdi ve ekledi “hem duyduğuma göre çok güzel yemekler yapıyormuşsun.”
Neva biraz utansa da gülümseyip “sana daha da güzellerini yaparım,” dedi içtenlikle. Yusuf Bey halinden memnun güldü, “senin elinin değdiği her şey güzelleşir zaten kızım.”
Belli ki Sinan iltifat etme yeteneğini babasından almıştı. Neva’nın yüzündeki tebessüm de bunu kanıtlar nitelikteydi.
….
Onlar için bir taksi çağırmışlardı. Eve gidene kadar takside fazla konuşmadılar. Sitede inip evlerine doğru yürürlerken Sinan, annesinin kucağındaki Ömer’i alıp “biraz da ben taşıyım,” dedi. Ömer başını onun omzuna yaslayıp “ey, ey, ey!” dedi yine. Yani uykusu gelmişti.
“dayan minik kuşum,” dedi Sinan sevgiyle “eve girelim hemen yatıracağım seni.”
Ömer’in gözleri kapanmaya başlamıştı zaten. Neva anahtarı çıkartıp kapıyı açtığında Sinan besmele çekip eve öyle girdi. Neva da ardından besmeleyle girip kapıyı kapattı. Birlikte Ömer’in odasına çıkıp çoktan uyumuş yavruyu beşiğe yatırıp üstünü değiştirdiler. Üstünü örtüp sessiz adımlarla dışarı çıktıklarında bir anlık sessizlik oldu.
Yine holün ortasında birbirlerine bakıp kaldıklarında Neva ne diyeceğini bilemeden parmaklarını tedirgin bir şekilde karnının üstünde birleştirip ortadaki yuvarlak halının olmayan desenlerini incelemeye başladığında Sinan “seninle konuşmak istediğim bir mesele var,” dedi sessizliği bozup. Neva başını kaldırıp ona baktı.
“ne hakkında?” diye sordu hemen.
“on dakika,” dedi Sinan. Neva sorar gibi bakınca “on dakika sonra yanına geleceğim. O sırada sen de ben de kendimizi biraz toplamış oluruz,” diye açıkladı genç adam ve merdivenlere yönelip çatı katındaki odasına doğru gözden kayboldu.
Neva arkasından bakarken içinde yükselen heyecan ve endişe kalp atışlarını ele geçirmişti bile. Çaresiz yatak odasına girip kapıyı kapattı. Çılgınca bir an kapıyı kilitleyip yatıp uyumayı düşündü. Mecbur ışığı yakıp banyona gitti. Şalını çıkarıp yüzünü yıkadı. Makyaj masasının önündeki pufa oturup topuzunu açtı. Saçları sırtına döküldüğünde bir an ne yapacağını şaşırdı. Eğer başını örterse bu Sinan’a saygısızlık olacaktı. Örtmezse de… kendini nasıl hissedecekti? Kalbini yokladığında Sinan’ı kocası olarak kabul ettiğini hissettiğinde artık buna gerek olmadığına karar verdi.
Fırçayı alıp saçlarını taradı. İnci renkli kelebek tokayı eline alıp saçlarını iki yandan tutup arkaya doğru birleştirdi ve tokayı taktı. Heyecandan yanakları pembeleşmiş, ela rengi gözleri irileşmişti.
Elbisesini çıkartmadan odanın içinde beklemeye başladı. Bir an sonra kapısı tıklandığında olduğu yerde sıçradı. Elini kalbine götürüp “gel,” dedi sadece.
Sinan kapıyı yavaşça açıp içeri girdi. Karısı onu ayakta bekliyordu. Sinan onu ilk defa saçları açık halde gördüğünde “demek uğruna yandığım nârın telleri bunlarmış!” diye geçirdi içinden.
Parlak alevleri anımsatan açık bakır rengindeki saçları sırtında salınan Neva ise kocasına bakıyordu. Üstündeki kazağı çıkarmış bir tek beyaz gömleğiyle kalmıştı. Gömleğinin önündeki iki düğmeyi açmış kollarını da sıvamıştı. O kadar iyi gözüküyordu ki Neva ona bakmaktan kendini alamıyordu.
Sinan onun tam karşısında durduğunda Neva’nın göğsü hızla inip kalkıyordu. Sinan yavaşça ellerini uzatıp onun iki elinden tuttuğunda bayılacak gibi oldu.
“gel,” dedi Sinan yumuşacık bir sesle “karşılıklı oturalım, konuşalım.”
Ellerinden tutup onu yatağın ayakucunda duran divan benzeri ıhlamur yeşili kadife kaplı koltuğa oturttu. Hala el ele tutuşuyorlardı. Sinan avuçlarının arasında kaybolan ellere bakarken gülümsedi. Neva ise başını hafifçe yana eğmiş ona bakıyordu.
“aslında kaç gündür sana söyleyeceklerimi kafamın içinde prova edip duruyordum,” dedi Sinan sonunda. Başını kaldırıp ona baktı. Karısının ela gözleri ona bakarken parlıyordu. Kızıl kahve kaşları ve kirpikleri yüzüne öyle yakışıyordu ki Sinan bir tabloya bakıyormuş gibi hissediyordu.
“ama şimdi,” dedi gözlerini gözlerinden ayırmadan “bütün kelimeler zihnimden uçtu gitti sanki.”
Sinan karısının saçlarını parmaklarının arasında hissetmek arzusuna daha fazla dayanamayınca tek elini kaldırıp Neva’nın tokasını açtı usulca. Genç kadın bir şey söylemeyince önüne dökülen tutamları arkaya doğru okşar gibi atıp parmaklarının tersiyle yanağını okşadı. Neva ürperdiğini hissetti. Gözlerini kapatıp titrememek için kendini tutarak başını kocasının avucun içine bıraktı.
“Neva,” diye fısıldadı Sinan. Genç kadın ne yaptığını fark etmiş gibi gözlerini açıp başını çekti hemen. Sinan ise ona biraz daha sokulup “ben, sana talibim,” dedi bir kerede. Neva ona bakakaldı yine. Sinan ona gülümsedi.
“ben,” diye devam etti, “bu evin içinde bir aile olmak istiyorum, sana gerçekten yoldaşlık etmek istiyorum.”
Neva kesin rüya görüyordu. Bunun başka bir açıklaması olamazdı. Birazdan uyanacak ve baba evindeki yatağından kalkıp final sınavlarına yetişmek için koşa koşa otobüs durağına gidecekti. Uyanmak için beklerken Sinan da bir cevap almak ümidiyle ona bakmaya devam ediyordu.
Neva sonunda uyanmadığını, bunun gerçek olduğunu, bu anın gerçekten yaşandığını idrak edebildiğinde Sinan’ın sıkıca tuttuğu elini çekip ayağa kalktı. Dolaptaki aynada yansıması çarptı gözüne. Şaşırmış, korkmuş ve –sevinmiş bir Neva’ydı ona bakan.
Bir an sonra arkasında Sinan belirdi. Aynadan onun yüzüne baktı. Neva onun göğsüne kadar anca geliyordu. Ona dönüp baktı. Gözlerindeki beklentiye ne cevap vereceğini bilmiyordu.
“bir şey söyle lütfen,” dedi Sinan rica eder gibi. Neva’nın sessizliği uzadıkça biri kalbine hançer saplayıp duruyormuş gibi hissediyordu.
“ya hayır dersem?” dedi Neva fısıltıdan farksız bir sesle. Sinan yutkunup “hayır dersen, seni hiçbir şeye zorlamam. Her şey sen nasıl istersen öyle olur,” diye cevap verdi gözlerini kaçırmadan.
Neva deli gibi evet demek istiyordu. Ancak aklının bir köşesinde Arif vardı. Madem Sinan’a kavuşacaktı Arif hayatına neden girmişti o zaman. Kalbindeki bütün güzel renkleri öldürmek uğruna Sinan’ı yüreğinden kazıyıp atmak için neden o kadar çok mücadele etmişti kendisiyle. Sinan’a kavuşmak için ödediği bedel bu kadar ağır olmak zorunda mıydı?
“sana düşünmek için biraz zaman vermem lazım sanırım,” dedi Sinan sonunda. Yüzüne hüzünlü bir ifade yerleşmişti. Neva dalıp gittiği kuytudan çıkıp onun yüzüne baktı. Hayal kırıklığı yerleşmişti gözlerine. Neva o gözlerin kendisi yüzünden böyle kederlenmesine dayanamayıp “zaman,” diye tekrar etti.
“zamana ihtiyacın var?”
Başını salladı genç kadın, “sana hayır demeyeceğim,” dedi ve ekledi “ama sana yoldaş olabilmek için zamana ihtiyacım var Sinan.”
Sinan tebessüm etmeye çalışıp “anlıyorum,” diyebildi, “sen benimle evlenmeyi Ömer için kabul ettin. Ömer benim de kıymetlim artık sadece ben gerçekten bir aile olmak istemiştim.”
“bunu ben de istiyorum,” dedi Neva içtenlikle. Sinan ona umut eder gibi bakınca “seninle aile olmayı istiyorum,” diye tekrar etti.
“o zaman-“
“içimde aşamadığım bazı şeyler var,” diye açıklamaya çalıştı Neva kendini “hala kabullenemediğim şeyler-“ bu noktada bakışlarını anlık kaçırdı, “yasını tutmaya devam ettiğim, kendimi, kalbimi duymaya çalıştığım bir dönemdeyim. Senin hayatıma dahil olduğunun farkındayım, iyileştiğini görmek, hayata devam ettiğini görmek, bana iyi geliyor ama Sinan ben de çok yaralıyım.”
“biliyorum,” dedi kocası hemen
“yaralarım iyileşmeye devam ediyor, kendime gelmeye çalışıyorum hala. Şimdi sana evet dersem seni de kendimi de kandırmış olurum.”
“Neva-“
“ama,” dedi kadın onun gözlerinin içine bakıp “sana hayır demek de istemiyorum.”
“umut edebilir miyim Neva?” diye sordu Sinan. Genç kadın başını salladı. Gülümsemeye çalışıp “bugün bizim için bir başlangıç olsun,” dedi.
“o zaman ben de sabırla bekleyeceğim.”
“teşekkür ederim,”
Sinan bir an tereddüt etse de cebinden minik bir kutu çıkarıp açtı. Bir çift alyans çarptı gözüne Neva’nın. Kalbi yeniden deli gibi atmaya başladı.
“başka şeyler hayal etmiştim ama” diye mırıldandı Sinan ve ekledi “ama madem bir başlangıçtan bahsettik yüzüklerimizi takalım artık.”
Neva yüzüklerden gözünü alıp tekrar kocasına baktı. İnanmakta hala zorluk çekse de Sinan onun karşısında durmuş elinde yüzüklerle bir başlangıç yapmaktan söz ediyordu. Yutkunup Sinan’ın gümüş alyansını alıp elini tuttu. Yüzük parmağına alyansı takıp “nikahımız hayırlı olsun,” dedi sadece.
Sinan da Neva’nın altın alyansını alıp kutuyu yatağın üstüne bıraktı ve nazikçe karısının elini tutup alyansı taktı. Elini bırakmadan gözlerinin içine bakıp “nikahımız hayırlı olsun Neva Kaya,” dedi ince bir tebessümle. Ardından elini usulca öptü, “iyi geceler,” diye fısıldadı ve geldiği gibi odadan çıkıp gitti.
Neva ise parmağındaki yüzüğe bakıp durdu bütün gece.
.
.
.
evet Sinan için sabretme zamanı
peki sizce Sinan beklerken uslu duracak mı ?
lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın
Allah'a emanet olun
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |