60. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 16. BÖLÜM

16. BÖLÜM

RabiaSofi
rabiasofi

Hepinize merhabalar

iyi okumalar ve mutlu umutlu günler ve geceler :)

BÖLÜM

Ölümle Kalım Arasında

 

Omzunu duvara yaslamış, elleri önlüğünün cebinde camdan dışarı dalıp gitmişti. Üzgün ve yorgun hissediyordu. Bugün öylesine durgundu ki Ülkü bile ona yanaşmamıştı. Annesi ile olan kavgasından sonra sabah evden kimseyle konuşmadan çıkmış ve öğle arası gelene kadar sadece çalışmıştı. Çalışmak onun için bir nimetti. Çalışıyor, elinden geleni yapıyor ve daha iyi hissetmeye çabalıyordu.

“Nergis?” diyen sesle kendine gelip arkasına döndü. Alparslan’ı görünce gülümsemeye çalışıp “ben de sizin yanınıza geliyordum,” dedi. Alparslan deneyimli avukat gözleriyle “bir sorun mu var?” diye sordu hemen “çok- yorgun gözüküyorsun.”

“sabahtan beri koşturup duruyorum ondandır,” dedi Nergis. Alparslan karşısına geçip kollarını birleştirirken ona ‘inanmadım’ dercesine baktı.

“dün akşam Oğuz’u ailenle tanıştırmışsın,” dedi usulca “nasıl geçti?”

“güzel,” diye cevap verdi ama sesi ve ifadesi tam aksini söylüyordu, “Oğuz sana anlatır.”

“sanmıyorum,” dedi Alparslan

“neden?”

“Oğuz ve ben-” Alparslan derin bir iç çekip devam etti, “çok iyi bir başlangıç yapamadık maalesef. “

“anlamadım,” dedi Nergis “aranız kötü mü?”

“bilmiyor musun?” diye sordu Alparslan şaşırarak sonra hemen kendini toparlayıp “neyse boş ver,” diyerek konuyu kapatmaya çalıştı ama Nergis başını iki yana sallayıp “Oğuz’un beni karanlıkta bıraktığı çok fazla mesele var Alparslan,” dedi üzüntüyle “bari siz bana karşı açık olun.”

Alparslan kıza bir an merhametle baktı. İçinden bir ses işinin çok zor olduğunu söylüyordu.

“Oğuz bana her baktığında hatırladığı şeyden hoşlanmıyor Nergis. Ailesinin geri kalan üyeleriyle bağ kurmama içerleniyor çünkü-“

“evet,”

“çünkü İzel; onu benim kardeşimle aldattı.”

“ne?” diyen Nergis’in sesi istemsizce yüksek çıkmıştı. Öğrendiği bu yeni bilgiyle şaşkına dönen genç kadın “na-nasıl?” diye kekeledi.

Alparslan yüzünde derin bir kederle olan biteni kısaca anlattı. Anlatırken zihnindeki süzgeçten eleyerek kelimelerini dikkatle seçti.

“inanamıyorum,” dedi Nergis sadece.

“bugünlere gelene kadar çok sancılar çektik Nergis,” diye devam etti Alparslan “bizim Neslihan’la olan birlikteliğimizi kabullenmek Oğuz için çok zor oldu. Ama o iyi bir adam. Elinden geleni yapıyor, çabalıyor. Bense her gün ona unutmaya, geride bırakmaya çalıştığı şeyi hatırlatıyorum.”

“siz ikiniz, Neslihan için anlaşmanın bir yolunu bulmuşsunuz Alparslan,” dedi Nergis saygıyla “bence önemli olan bu.”

Alparslan acı bir gülümseme ile “sağ ol,” dedi ve ekledi “ben karımın yanına dönüyorum. Onsuz hayat çok sarmıyor da.”

Nergis bu cümleye güldü, “tamam, birazdan ben de geleceğim,”

Adam gittikten sonra öğrendiklerini sindirmek için bir müddet daha camdan dışarı bakmaya devam etti. Düşündükçe zihninde bir takım parçalar biraz daha yerine oturdu. Oğuz’u biraz daha anladı ama yine de- tam olarak sindiremediği şeyler vardı. Tam o sırada hemşire yanına koşarak geldi ve “Neslihan Hanım,” dedi “kanaması başladı.”

Nergis, koşar adımlarla asansöre binip Neslihan’ın kaldığı odaya gitti. Aklında ihtimaller ve olasılıklar dolanıp duruyordu.

“ne oldu bilmiyorum,” dedi Alparslan onu görür görmez “kanaması başladı,”

“fazla değil,” dedi Neslihan titrek bir sesle.

İrem Hoca seri kanlı bir şekilde odaya gelip Neslihan’ı tetkik ettikten sonra “ameliyata alıyoruz,” dediğinde Nergis başını sallayıp hemen Neslihan’ı hazırlamaya başladı.

“Alparslan,” dedi “Neslihan’ın kan grubuyla aynı olan kardeşlerinden kan alınması lazım. İhtiyaç olabilir. O işi halledin.”

“tamam,” dedi Alparslan. Karısının elini bir an olsun bırakmıyordu. Neslihan ise taş kesilmiş gibiydi. Yüzü solgundu.

“hazır mıyız?” diye sordu hasta bakıcılara.

“evet,”

“üç deyince,”

Sayıp Neslihan’ı sedyeye taşıdılar. Neslihan odadan çıkartılırken Alparslan “her şey yolunda gidecek canım,” diye karısını sakinleştirmeye çalıştı. Neslihan usulca başını sallayıp “biliyorum,” dedi. Karı koca o an konuşmadan anlaşıyorlardı. Asansörün önüne geldiklerinde “bundan sonrası bende,” dedi Nergis.

Alparslan, Neslihan’ın elinden öpüp “sizi seviyorum, sizi bekliyor olacağım,” dedi.

“biz de seni seviyoruz,” diye karşılık verdi Neslihan.

Asansörün kapısı açıldı sedyeyi içeri ittirdiler. Alparslan, Nergis’e bakıp “onları bana sağ salim getir lütfen,” dedi gözlerinde korkunun her tonu vardı.

“elimizden geleni yapacağız,” dedi Nergis “dua edin.”

“Allah yardımcınız olsun.”

Bundan sonrası çok hızlı ilerledi. Neslihan ameliyathaneye alınırken İrem Hoca ile Nergis yan yana kendilerini dezenfekte ediyorlardı. İrem Hoca “kanama başlaması hayra alamet değil,” dedi.

“biliyorum,” diye karşılık verdi Nergis “sizce bebek-“

“ben inançlı bir doktorum Nergis. Çok defa mucizelere tanık oldum bu soğuk yerde. Biz elimizden geleni yapalım.”

“evet hocam,”

“gerisi Allah’ın takdiri.”

Birlikte ameliyathaneye girdiklerinde Neslihan çoktan derin bir uykuya dalmıştı.

…..

Haberi alır almaz hastaneye koşup yetişen ilk kişi Oğuzhan olmuştu. Alparslan’ı tek başına beklerken görünce yanına gidip “ne oldu?” diye sordu.

“ameliyata aldılar,” dedi Alparslan “daha beş gün vardı ama kanaması başladı.”

Oğuz, kalbinde keskin bir acı hissetti. Alparslan ise bembeyaz olmuştu. Her an bayılacak gibi gözüken adamın kolundan tutup “gel otur,” dedi.

Alparslan sesini çıkartmadan ameliyathane önündeki koridorlara yerleştirilmiş banklardan birine oturdu. Oğuz otomattan su alıp adama uzattı.

“bacım seni bu halde görmesin,” dedi dostça. Alparslan adama minnetle bakıp suyu aldı. Birkaç yudum içip “sağ ol,” diyebildi.

“ne kadar oldu?”

“yarım saat önce içeri aldılar.”

“Nergis de içeride mi?”

“evet,”

“merak etme, ikisi de bize geri dönecek.”

“inşallah Oğuz,” dedi Alparslan gözü kapıda “inşallah”

Dakikalar geçip giderken ailenin geri kalan üyeleri de tek tek geldiler. En son İlyas abisi geldi. Annesinin elini tutup “haber var mı?” diye sordu.

“yok,” dedi Leyla “bekliyoruz.”

“çocuklar?”

“Selvi ablaya bıraktım.”

“tamam”

İlyas, sesi soluğu kesilmiş Alparslan’a baktı ama bir şey söylemedi. O sırada asansörden kan vermekten dönen Sinan ve İsmail çıktı. Neslihan’la kanları uyumlu olan onlardı. Oğuz ve İlyas’ın kan grubu ise babalarıyla aynıydı. Sinan, eniştesinin yanına gitti hemen. Alparslan’ın annesi ve kız kardeşi de gelmişti.

Yusuf Bey sürekli ezberinden Kur’an okuyup duruyordu. Elife Hanım ise eli böğründe dualar ederek bekliyordu.

Oğuz koridorda volta atarken bir sezaryen ameliyatı için gereğinden fazla süredir içeride olduklarını düşündü. Bunun herkes farkındaydı ancak henüz kimse bunu sesli dile getirmemişti. Aklına artık başka başka senaryolar gelmeye başlamıştı.

Bir on beş dakika daha bekleyiş içinde geçip gittikten sonra Elife Hanım artık dayanamayıp “ay yok!” diye feryat etti “kızıma bir şey oldu.”

Kalbini tutup ağlarken “kızıma bir şey oldu,” demeye devam etti. Alparslan gözlerini kapatıp başını ellerinin arasına aldı ve resmen çöktü. Annesi ve kız kardeşi onu tuttular. Saadet hanım oğlunun sırtını okşayıp “anne yüreği,” diye fısıldadı “hiçbir şeye benzemez. Korktuğundan böyle konuşuyor.”

Sonra kalkıp dünürünün yanına gitti. Elinden tutup “Elife dua edelim,” dedi şefkatle “dua edelim kızımız da torunumuz da iyi olacaklar inşallah.”

“inşallah Saadet inşallah,” diye hıçkırırken kadın, dünürünün elini sıktı. Leyla gözyaşlarını çaktırmadan silip titreyen ellerini hemen sakladı.

Saniyeler dakikalar, dakikalar saatler gibi akıp giderken nihayet kapı açıldı. İçeriden İrem Hoca ile Nergis birlikte çıktılar. İkisinin de başında ameliyat kepi takılıydı. Yeşil üniformaları içinde çok uzaktan gelmiş gibi gözüküyorlardı sanki.

“Hocam,” dedi Alparslan ayağa fırlayıp “ne oldu? Karım nasıl? Kızım nasıl?”

Şimdi herkes nefesini tutmuş bekliyordu. İrem Hoca, Alparslan’a bakıp “Neslihan’ın tansiyonu bizi çok zorladı,” diye başladı, “Kanamayı kontrol altına almakta epeyce zorlandık, kan takviyesi yaptık, yapmaya da devam ediyoruz. Neyse ki tansiyonu normal seyrine döndü. Şimdi tedbiren bir gece yoğun bakımda tutacağız.”

“iyi olacak mı?” diye sordu Elife Hanım.

“yarın sabah değerleri stabil hale gelirse odasına alacağız.”

“şimdi göremeyecek miyim kızımı?”

“maalesef,” dedi İrem Hoca

“kızım?” diye sordu Alparslan. İki doktorun yüzündeki ifade ciddileşti. Nergis özellikle herkesten gözlerini kaçırıyordu sanki.

“planladığımızdan daha erken bir doğum gerçekleşti. Bebek çok küçük doğdu Alparslan. Maalesef ciğerleri çok zayıf.”

“ya-yani,” dedi Alparslan “ne demek bu?”

“kuvözde kalacak. Önümüzdeki bir hafta çok kritik,” İrem Hoca iç çekip ekledi, “siz her türlü duruma hazırlıklı olun.”

Elife Hanım hıçkırığını eliyle kapamaya çalışıp gözyaşlarına boğulurken İrem Hoca “çok geçmiş olsun,” diyerek yanlarından ayrıldı.

Nergis, dağılmış aileye bakıp “geçmiş olsun,” dedi fısıltıdan yüksek olmayan bir sesle ve ekledi, “eğer bebeği görmek isterseniz yeni doğan kısmına geçebilirsiniz.”

Alparslan gözlerinden akan yaşı kurulayıp “Neslihan?” diye sordu.

“birkaç saat daha uyandırmayacağız,” diye cevapladı Nergis “çok kan kaybetti, dinlenmesi lazım.”

“lütfen onu göreyim,”

“Alparslan yarın sabahtan önce göremezsin,” Nergis’in yüzündeki ifadede daha önce hiç görmedikleri bir ciddiyet vardı.

“şimdi gitmem gerekiyor,” dedi, “nakil işlemlerini halledip Neslihan’ı servise götüreceğiz.”

“buradan çıkmayacak mı?” diye sordu İlyas.

“hayır İlyas abi başka bir çıkış daha var. Bu gibi durumlarda orasını kullanıyoruz.”

Nergis tekrar ameliyathane kapısından içeri girip gözden kaybolurken Alparslan olduğu yerde gerileyip dengesini kaybeder gibi oldu. Sinan ve Oğuz atılıp onu tuttu.

“başım döndü,” dedi Alparslan.

“Alparslan’ı dışarı çıkarın,” dedi Yusuf Bey “hava alsın, kendine gelsin.”

İki kolunda Sinan ve Oğuz varken Alparslan itiraz edecek oldu ama Oğuz “hadi,” dedi “sen de güç kaybedersen ne karına ne de kızına zerrece faydan olmaz.”

Birlikte dışarı doğru çıkıp gittiklerinde Yusuf Bey “hadi biz de torunumu görmeye gidelim,” dedi o gür çıkan sesiyle “yavrum kendini kimsesiz hissetmesin.”

…..

Geceye doğru Neslihan yavaş yavaş kendine gelmeye başladığında gözlerini açıp etrafına baktı. Kulağına ritmik şekilde gelen bip sesi ile nerede olduğunu anlamaya çalıştı.

“Neslihan,” diyen sese baktığında Nergis’i gördü.

“kı-zım,” kelimesi çıktı dudakları aralanır aralanmaz. Nergis elini tutup “yaşıyor,” diyebildi. Verebildiği tek dürüst cevap buydu şu anda.

Neslihan anestezi ve ilaçların etkisindeydi hala. Gözleri tekrar kapanırken Nergis de elini bıraktı. Değerleri düzeliyordu. Bu çok iyiydi.

Yoğun Bakım servisinden çıktığında onu bekleyen üç kişi vardı. Sinan yanına gelip “uyandı mı?” diye sordu.

Nergis gülümseyip “uyandırdık,” dedi ve ekledi “değerleri istediğimiz seviyede seyrediyor. Sabaha karşı odasına alacağız inşallah.”

“oh,” dedi İlyas rahatlayıp “Allah’ım şükürler olsun.”

“bir şeyler dedi mi?” diye soran İsmail’di. Nergis başını sallayıp “kızını sordu,” dedi.

Üç erkek kardeş birbirlerine endişeyle baktı. Nergis de aynı endişeyi onlarla paylaşıyordu.

“Yusuf amcalar çok yoruldu,” dedi konuyu değiştirip “burada beklemenin bir anlamı yok eve gidip dinlenseler daha iyi olur.”

“zorla gönderdik,” dedi İlyas “Leyla da onlarla gitti. Bebeğin yanında bir tek Alparslan’ın kız kardeşi var. “

“o nerede?”

“Oğuz’la birlikte dışarıdalar.”

“tamam, gidip ona da haber vereyim.”

“sağ ol Nergis,” dedi İsmail. Sinan da başını salladı. Nergis yanlarından ayrılıp dışarıya çıktı. Gece ayazı başlamıştı. Ellerini siyah kapüşonlusunun ceplerine sokup aradığı kişileri bulmak için göz gezdirdi.

Yakınlardaki bir bankta oturuyorlardı. Sırtları kapıya dönük olduğu için Nergis’i görmediler. Nergis usulca onlara yaklaşırken çok özel bir konuşmanın ortasına daldığını çok geç fark etti.

“seni bu kadar çabuk kabul etmelerine içerledim doğru,” diyordu Oğuzhan. İki adam konuşurken birbirlerinin yüzlerine değil karşıya bakıyorlardı.

Nergis istemsizce kalın kolonlardan birinin arkasına saklanıp onları dinlemeye başladı.

“ama daha çok-“ şimdi Oğuz zorlanıyor gibiydi “kıskandım,” diye itiraf ettiğinde Alparslan ona kısacık bir bakış attı.

“sanki benim hayatım paramparça olmuşken kimsenin mutlu olmaya hakkı yokmuş gibi bencilce, aptalca düşüncelerle savaştım.”

“normal değil mi bu?” dedi Alparslan. Sesi de duruşu da o kadar bitkindi ki konuşabildiğine hayret etti Nergis.

“değil,” dedi Oğuz “hastalıklı bir düşünce bu!”

“Oğuz, ne kadar üstünü örtmeye çalışsak da Gökhan bizim aramızda her daim olacak. O benim kardeşim. Senin gözünde bir şerefsiz olabilir- ki buna diyecek hiçbir şeyim yok. Ama o benim elimde büyüyen kardeşim. Onu hayatımdan uzaklaştırmak, aramıza koca bir mesafe koymak benim için sandığımdan daha zor oldu.”

Oğuz ona baktı, “onun ömrü boyunca ödeyeceği bedel bu demiştin hatırlıyor musun?”

“ödüyor da,” dedi Alparslan “Neslihan’ın ailesi yani sizler o bedeli bana da ödetmediğiniz için çok şanslıyım aslında.”

“beni sayma,” dedi Oğuz açıkça “ben senin de o bedeli ödemeni istedim.”

“biliyorum, ama sonra da kabul ettin.”

“içtenlikle değil,” Oğuz yine kendi ile savaşıyordu. Sonunda ağzını açıp “sen aileme her yakınlaştığında, her gün biraz daha ailemin bir parçası olurken, abilerimle, anne babamla özellikle de Sinan’la bağ kurarken seni söküp atmak istedim.”

Alparslan yutkundu. Oğuz ise kendi haline acır gibi homurdanıp başını iki yana salladı.

“ne kadar salakmışım, ne kadar boşmuş her şey.”

“insanın sevdikleri; ölümün kıyısına gelince geri kalan her şey anlamını yitiriyor,” dedi Alparslan acıyla, “tek istediğim karımla kızımı alıp buradan gitmek.”

“bacım da yeğenim de sağ salim çıkacaklar buradan. Güzel günler bizi bekliyor,” dedi Oğuz inançla.

“inşallah”

Nergis artık ortaya çıkmanın vakti olduğunu düşünüp sessizce geri döndü ve bu kez kendini gösterip “Oğuz!” diye seslendi. İki adam dönüp ona baktıklarında el salladı. Alparslan hemen yanına gelirken Oğuz da arkasındaydı.

“bir şey mi oldu?” diye sordu Alparslan.

“Neslihan’ı uyandırdık,” dedi Nergis “değerleri de iyi gidiyor, sabaha karşı odasına alacağız inşallah.”

Alparslan, sabahtan beri ilk kez gülümseyip sevinçle Oğuz’un kolundan tutup sıktı. Oğuz da rahatlamıştı.

“şükürler olsun,” dedi sadece “şükürler olsun.”

“Alparslan, Neslihan’ı ayrı bir odaya alacağız. İmzalanması gereken birkaç evrak var. Bankoya gidip onları hallet de nakil sırasında sıkıntı çıkmasın.”

“tamam Nergis,” dedi Alparslan ve koşar adımlarla içeri girdi. Oğuzhan’la baş başa kaldıklarında Nergis ona bakıp “nasılsın?” diye sordu.

“tükenmiş,” diye cevap verdi adam, “sen?”

“tükenmek üzere.”

“eve gidip dinlen. İşinin çoktan bittiğini biliyorum.”

“siz buradayken mi?” dedi Nergis “hayatta olmaz.”

Oğuz yutkunup karşısında duran bu güzel, genç kadının yüzüne baktı. İnce bir tebessümle elini kaldırıp yanağına avcunu yasladı. Nergis adamın soğuk parmakları tenine değince ürpermemek için kendini zor tuttu. Gözlerini kapatıp kendini bıraktı.

“seni seviyorum,” dedi Oğuz usulca. Nergis, başını adamın avucuna gömmek istese de zihninde canlanan bir hatıra buna engel oldu. Oğuz, ona ilk defa ‘seni seviyorum’ dediğinde peşinden ona eski karısının ismiyle seslenmişti. Gözlerini açıp kendini bir adım geri çekerken Oğuz, kadının ona inanmadığını gördü. Nergis ona inanmıyordu. Ama yine de onunla evlenmek istiyordu.

“aslında,” dedi Nergis gözlerini kaçırıp “bir tuvalete gitsem fena olmayacak, içeride görüşürüz.”

Resmen kaçıp giderken Oğuz arkasından baktı. Sevgisine inanmayan bir karısı mı olacaktı?

.

.

yeni bölümde görüşmek üzere

Allah'a emanet olun

Bölüm : 17.04.2025 14:36 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 16. BÖLÜM
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...