61. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 17. BÖLÜM

17. BÖLÜM

RabiaSofi
rabiasofi

Hepinize iyi okumalar :)

BÖLÜM

İl-ay

Neslihan’ın odaya çıkar çıkmaz ilk işi “kızımı görmeye gideceğim,” diye tutturmak olmuştu. Annesi “kızım biraz daha kendine gel,” dese de Neslihan katiyen kabul etmemiş, böylece tekerlekli sandalye üstünde başında bir yemeni, sırtında sabahlığı yeni doğan bakım ünitesinin yolunu tutmuşlardı.

Asansörde onları karşılayan Nergis “çok inatçı olduğunu söylemiş miydim?” dedi elleri belinde. Neslihan hala solgundu ama gözlerinde farklı bir ışık vardı.

“evet öyle olduğumu söylerler,” diye kabul etti nitekim. Alparslan başını iki yana sallayıp “inadını sevdiğim biraz söz dinlesen ne olur sanki” dese de karısının yanından bir an olsun ayrılmıyordu.

Camekânın önüne geldiklerinde Nergis eliyle sağdan ikinci kuvözü gösterip “işte orada,” dedi. Gözünde beyaz bir bant vardı. Işık onu rahatsız etmesin diye takılmıştı. En küçük boy bez bile o kadar büyük gelmişti ki Neslihan onu görür görmez ağlamaya başladı.

“kızım,” dedi hıçkırıklar içinde “bak annen geldi buradayım yavrum.”

Alparslan da kızını ilk kez görüyordu. Neslihan uyanmadan kızının yanına gidememişti. Kendini suçlu hissetmiş, karısı olmadan kızının karşısına çıkamamıştı. Şimdi ise küçücük bedeni ile yaşam mücadelesi veren kızını görür görmez âşık olmuştu. Kalbi büyümüş ve güzelleşmişti.

“İlay’ım,” dedi sevgiyle adam, “kızım.”

Nergis ve Elife Hanım arkada onları izlerken Elife Hanım sessizce burnunu çekip gözlerini kuruladı. Nergis destek vermek ister gibi kadının elini tutup sıktı. Elife Hanım, taze gelinine bakıp “Allah senden razı olsun kızım,” dedi saygıyla “dünden beri bizimle birlikte sen de çırpınıp durdun. Kızımın hayatını kurtardınız. Allah elinizi titretmesin.”

“amin Elife teyze,” dedi Nergis içtenlikle “biz bir aileyiz, elbette elimden gelenin daha fazlasını yapacaktım.”

Elife Hanım yüzünde takdir ve gururla “hem iyi kalplisin hem de cesursun kızım. Gözlerinde görüyorum bunu,” dedi ve ekledi “kaderini kaderimizle birleştiren Allah’a hamd olsun.”

Nergis, kadının elinden öpüp “sen çok iyi bir annesin Elife teyze,” dedi hüzünlü bir tebessümle. Kadın da onun yüzünü okşayıp “sen de çok iyi bir evlatsın,” diye karşılık verdi. Nergis ilk defa birinin ağzından kendine dair çıkan bu övgü dolu sözleri işitince aslında bunu duymaya ne kadar ihtiyacı olduğunu hissetti. Birilerinin ona iyi bir insan, iyi bir evlat olduğunu söylemesine ihtiyacı vardı. Minnetle başını sallayıp yutkundu. Ne kadar yutkunursa yutkunsun boğazındaki yumru geçmiyordu.

“evet,” dedi boğuk bir sesle “ziyaret saati sona ermiştir, hemen odanıza geri dönüp dinlenmeye devam ediyorsunuz Neslihan Kaya Akman.”

Neslihan halsiz ama boyun eğmiş bir tavırla başını salladı. Onları odasına gönderdikten sonra kendisi de artık kapanan gözlerine direnemeyip soyunma odasındaki koltuğa yatıp uykuya daldı.

Kritik bir haftayı beklenenden daha iyi bir şekilde geçiren İlay, anne ve babasının yüzünü güldürüp kuvözden çıktığında Neslihan taburcu olalı on gün olmuştu. Kızını kucağına alıp kokladığında gözyaşları epeyce akıp gitmişti. İlay, annesinin kucağında olduğunu anlamış ve ona naz yapar gibi sesler çıkarmaya başlamıştı.

Gözlerinde yaşlarla onları izleyen Alparslan burnunu çekip “hadi gidelim,” dedi. Neslihan, kızını pusete yerleştirip üstünü örttü.

“Nergis,” dedi kollarını açıp. İki kadın birbirlerine sımsıkı sarıldılar. Neslihan “teşekkür ederim,” diye fısıldadı “her şey için.”

“rica ederim,” dedi Nergis birbirlerini bırakırken “ben ne yapmam gerekiyorsa onu yaptım.”

“fazlasını yaptın,” dedi Alparslan kucağında puset yüzünde memnun bir gülümseme ile babalık şimdiden çok yakışmıştı.

“akşam görüşürüz,” dedi Neslihan.

“görüşürüz,” dedi Nergis.

Elife teyze herkesi evinde toplayıp ailecek bir yemek yemek istemişti. Geçip giden zor günlerin ardından bir arada olabilmenin şükrünü paylaşmak gerek demişti ona. Kadın bilgeydi ve Nergis her geçen gün ona daha da hayran kalıyordu.

İşine geri dönüp çalışmaya devam etti. Son iki hafta o kadar yoğun ve karmaşık geçmişti ki ne annesini ne de Oğuz’u düşünmeye vakti olmamıştı. Annesi her zamanki gibi davranıyordu zaten. Sanki o tartışma hiç olmamış, Nergis hıçkıra hıçkıra ağlamamış gibi davranıyordu. Oğuz ise- yanındaydı ama değil gibiydi. O gece, ona seni seviyorum demişti ama Nergis karşılık vermemiş hatta yanından kaçıp gitmişti. Evlendikten sonra ne olacaktı peki?

Bunları düşünmek istemiyordu. Dikkatini toplayıp dosyayı okumaya devam ederken koridorun diğer ucundan bir feryat yükseldi. Bir adam bağırıp ağlıyor Ülkü ise onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Biraz sonra güvenlik görevlileri geldiğinde adamı zapt etmekte zorlanınca kriz geçiren adama iğne yapıp sedyeyle odaya taşıdılar. Bütün bu olan biteni herkesle izleyen Nergis, Canan hemşireyi görünce “ne oldu?” diye sordu.

“adam, hem karısını hem de karnındaki yavrusunu kaybetmiş. Ülkü ilgileniyordu hastayla. Yazık baksana o da çok kötü oldu.”

Nergis, kızın allak bullak olmuş yüzüne baktı. Ağlamamak için kendini zor tutuyor gibiydi. Adamı götürdükten sonra hızlı adımlarla yanlarından geçip giderken kimsenin yüzüne bile bakmadı.

Nergis, karışmaması gerektiğini biliyordu. Uzak durması ve konuşmaması lazımdı ama içinden bir ses kızın birine ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Dayanamayıp peşinden gitti ve bir an sonra köşedeki bir depoya girip kapıyı arkasından kapattığını gördü. Kapının önünde durup kulağını dayadığında kızın hıçkırıklarını duyunca bir an gitmeyi düşündü ama sonra kendi hali geldi aklına. O akşam kendi evinde saatlerce ağlarken kimse yanına gelip onu teselli etmemişti. Oysa bir sıcak kucaklamaya, bir çift güzel söze ne kadar çok ihtiyacı vardı.

Kapıyı açıp içeri girdiğinde loş ve soğuk depoda duvarın dibine çökmüş, dizlerini kendine çekip kollarını dolamış ve yüzünü kucağına gömüp sarsılarak ağlayan Ülkü’yü gördü.

“git buradan,” dedi kız öfkeyle. Kimin geldiğinden haberi olsa daha çok delirirdi belki. Nergis usulca yanına gidip onun gibi yere çöküp bağdaş kurdu. Başını duvara yaslayıp “bana sayıp söv de rahatla diye geldim,” dedi yavaşça. Ülkü başını kaldırıp ona baktı. Gözleri ve burnu kıpkırmızı olmuştu. Hıçkırıklarının arasına “zaferini görmeye mi geldin?” dedi acı içinde “sen kazandın ben kaybettim.”

Nergis bir karşılık vermeden ona bakmaya devam etti. Ülkü ise sinirle gözlüğünü geri takıp “sen benden daha iyi bir doktorsun, çok mükemmel bir ailen, sana aşık bir adam ve onlarca dostun arkadaşın var tamam mı? kabul sen benden daha iyisin git şimdi buradan beni rahat bırak.”

“bazen annemin benden nefret ettiğini düşünüyorum,” dedi Nergis acı içinde. Bu itiraf Ülkü’yü de şaşırtmıştı. Susup içini çekmeye devam ederken, Nergis duvara bakarak konuşmaya devam etti.

“bütün hayatım onun bana olan öfkesini taşımakla geçti. Ne yaptıysam ne olduysam ne seçtiysem hiçbirini beğenmedi ve hep beni aşağılayacak bir şey buldu.”

“sen-“

“babamsa annemden uzak durmak için bulduğu her fırsatta evden kaçıp gitti. Ne benim için ne kardeşim için anneme dur demedi. Bazen çok nadir zamanlarda belki ama çocukluğum kimsesiz geçti gitti.”

Nergis, dikkatle onu dinleyen kıza bakıp “ne mükemmel aile değil mi?” dedi acı bir alayla. Depoya bir anlık derin bir sessizlik çöktü.

“Oğuz’la evleniyoruz biliyor musun?”

“tebrik ederim,” dedi Ülkü sadece.

“bana kalırsa Oğuz beni sevmiyor, aklı hala o kadında.”

“eski karısı mı?”

“bana onun adıyla seslendi,” diye itiraf etti Nergis. Sesli dile getirene kadar bunun canını ne kadar yaktığını saklamıştı kendinden.

“ne?”

“ben de onu terk ettim ama sonra ne yaptım biliyor musun?”

Nergis gözlerini kurulayıp “sırf annem onu istemediği için evlenmeyi kabul ettim. Yani ben de onu kandırdım. Kendimi iğrenç hissediyorum.”

“ben, bunları bilmiyordum.”

Nergis, haline şaşırıp “ben de buraya gelene kadar bunları sana anlatacağımı bilmiyordum,” dedi ve ekledi “sanırım artık sen kazandın demezsin bana.”

“sen iyi bir doktorsun,” dedi Ülkü “buna da itiraz edemezsin.”

“biz iki iyi doktoruz Ülkü,” diye düzeltti Nergis onu “ama bizim sihirli ellerimiz yok. Elimizden geleni yaparız ve bekleriz.”

“o adam-“ Ülkü az önce yaşananları hatırlarken gözlerini kapatıp kendini sıktı, “o adam bana inanıyordu.”

“ben de inanıyorum,” dedi Nergis “elinden gelenin en iyisini yaptığını biliyorum.”

Ülkü gözlerini açıp ona ikinci kez şaşkınlıkla bakakaldı. Ağzını açıp “sağ ol,” dedi ve ekledi “bunu yapmak zorunda değilsin,”

“aslında tek başına ağlamanın nasıl yıkıcı bir etkisi olduğunu biliyorum. İnsan birine ihtiyaç duyuyor. Ben ağlarken yanımda kimse yoktu.”

Ülkü, minnetle titreyen bir tebessümle başını salladı, “haklısın, bu iyi geldi.”

Nergis ayağa kalkıp kıza döndü ve elini uzattı, “belki düşmanlığı bir kenara bırakıp dostluğa bir şans vermenin vakti gelmiştir.”

Ülkü bir Nergis’e bir de ona uzattığı eline bakıp ikinci kez düşünmeden o eli tuttu ve ayağa kalktı.

“eh,” dedi Ülkü gülümseyip “işte buna beklenmedik ittifak derler.”

Nergis de ona karşılık “o zaman şimdi korksunlar işte bizden,” dedi. Ülkü her zamanki haline geri dönüp “hırsla çalışmaya devam diyelim o zaman,” derken bu kez gözlerinde dostluk parıltıları vardı.

Akşam onu almaya Oğuz gelmişti. Nergis, Kaya ailesinin evine ilk kez gideceği için heyecanlıydı ve yolu karıştırmak istemiyordu. Boru paça kumaş siyah bir pantolon ve aynı renkte bir gömlek giyip üstüne krem renkli ince yünden yapılmış bir hırka giymişti. Bahar mevsimi başlamıştı ancak havalar tam olarak ısınmamıştı. Çantasını alıp koşar adımlarla onu bekleyen Oğuzhan’ın arabasına bindi.

“kusura bakma,” dedi Nergis “son dakika bir iş çıktı geciktim.”

“önemli değil canım,” dedi Oğuz gayriihtiyari.

Nergis, canım hitabını duymazlıktan gelip “yolda bir yerde duralım ama hediye alacak vakti bulamadım hiç,” dedi.

“nasıl istersen,”

Nergis, adama dikkatle bakıp durgun olduğunu fark edince “bir şey mi oldu?” diye sordu. Oğuz gözlerini yoldan ayırmadan “hayır,” diye cevap verdi.

Aslında Nergis ne olduğunu biliyordu ama üstelemek gibi bir niyeti yoktu. Hem geçmiş defterler açılacaksa Oğuz önce kendisi hesap vermeliydi.

“bugün ne oldu biliyor musun?” dedi sessizlik uzamasın diye “Ülkü ile konuşup anlaştık ve düşmanlık bitti.”

“sevindim,” dedi Oğuz. Verdiği bu çoşkulu! tepki karşısında Nergis bir an gözlerini kısıp adama baktı ama sonra kendini toparlayıp “sen ne yaptın?” diye sordu “günün nasıl geçti?”

“sıradan bir iş günü,” dedi Oğuz omuz silkip. Nergis, konuşmamaya ant içmiş bu adamı tutup sarsmak istedi. İlk başta duygularından ve her şeyden kaçıp gerçeği saklayan o iken şimdi nasıl suç Nergis’in üzerine kalmıştı?

“peki,” dedi kırgın bir tonda. Bunun üzerine Oğuz ilk defa dönüp ona baktı. Bu kez de Nergis karşılık vermedi.

“ne almak istiyorsun?” diye sordu Oğuz yola dönüp.

“tatlı,” dedi Nergis “şerbetli bir şey diye düşündüm.”

“güzel.”

“çiçek de almalı mıyım?”

“gerek yok,”

“tamam.”

Konuşmaları burada sona ererken Nergis’in de tüm keyfi kaçmıştı. Bu nasıl bir ilişkiydi böyle! İkisi de kendini tamamen kapatmıştı. Ama bu kez ilk açılan Nergis olmayacaktı. Bir kez ağzı yanmıştı- daha doğrusu kalbi! Bir kere daha kalbini bile isteye aynı ateşe atmayacaktı.

Yol kenarında bir pastanede durduklarında Nergis arabadan inerken Oğuz da kontağı kapatıp peşinden geldi. Nergis siparişini verirken Oğuz da vitrindeki pastaları inceliyordu. Neye baktığını gören Nergis yanına gelip “bir de pasta alalım mı?” diye sordu.

“kutlama gibi,” dedi Oğuz “üstüne de bir şeyler yazdırırız.”

“’yuvana hoş geldin ülkesinin en güzeli’ yazdıralım mı?” dedi Nergis tekrardan heveslenmesi birkaç saniye sürmüştü. Oğuz anlamadığı için sorarcasına bakınca Nergis gözlerini devirip “erkekler,” diye söylendi “merak edip yeğeninin isminin anlamına bile bakmadın mı yani?”

“vaktim olmadı,” diye cılız bir savunma yaptı Oğuz. Nergis haline gülüp “iyi madem öğrenmiş oldun İlay; ülkesinin en güzeli demek.”

“anladım,” dedi Oğuz. Şimdi yüzüne samimi bir gülümseme yayılmıştı, “bu çok hoş, çok ince bir düşünce.”

“sahiden mi?” diye soran kadının hali bir an küçük bir çocuğa dönünce Oğuz aralarındaki mesafeyi bir anlığına unutup ona yaklaştı ve yine yüzünü sevip “sahiden,” diye fısıldadı. Nergis de az önce aklından geçenleri unutmuş gibi sevdiği adama bakıp tereddütle de olsa elini adamın yüzündeki elinin üstüne koyup “Oğuz,” dedi rica eder gibi “bana arabada davrandığın gibi davranma,” kırıldığı incindiği sesinin titremesinden belliydi. Oğuz içi giderek başını sallayıp “özür dilerim,” dedi içtenlikle “çok özür dilerim.”

Nergis dolan gözlerini kırpıştırıp başını salladı ve geri çekildi. Hafifçe burnunu çekerken Oğuz da kendini toparlayıp pasta siparişi verdi ve tüm hesabı Nergis’ten önce davranıp ödedi.

Arabaya geri döndüklerinde ikisi de biraz daha rahatlamıştı. Oğuz yola çıkarken “demek artık Ülkü düşman değil,” dedi Nergis’in o çok sevdiği tavrıyla “e o zaman artık ortak nefretimizi paylaşacağımız yeni birini bulmamız lazım.”

Nergis’in kahkahası arabada çınlarken genç çift yola devam ettiler.

Ellerinde pasta ve baklavayla kapıdan içeri girdiklerinde onları Gökalp ve Gökçe karşıladı. Nergis, Gökçe ile zaten tanışmıştı ama Gökalp’i ilk görüşüydü.

Elife Hanım “hoş geldiniz, biz de sizi bekliyorduk,” dedi. Oğuz, Nergis’in elindeki tatlı poşetini de alıp “yolda biraz oyalandık,” dedi hin bir sırıtışla. Nergis, annesinin yanında yaptığı densizliğe dirseğiyle karşılık verdi. Elleri dolu olan Oğuzhan ise boğazdan gelen acı bir inleme ile sesini kesti. Elife Hanım takdir dolu bir bakışla Nergis’in yaptığını onaylarken Gökalp ve Gökçe kıkırdıyorlardı.

“Gökçe,” dedi Nergis dizlerinin üzerine eğilip “beni hatırladın mı?”

“hatırladım,” dedi Gökçe bilmiş bilmiş “sen prenses doktorsun,”

“bu o mu?” dedi Gökalp gözlerini kocaman açarak. Nergis ona bakıp “sen de yakışıklı mı yakışıklı Gökalp olmalısın.”

“bana benzediğini de söylerler,” diye araya kaynak yaptı Oğuz.

“oğlum hadi sen mutfağa gidip yükünü boşalt bakayım.”

“anne aşk olsun yük kamyonu muyum ben?”

Bu karşılık Gökalp ve Gökçe’yi neşeli kahkahalara boğarken Nergis de ayağa kalkıp “uslu bir çocuk ol ve annenin sözünü dinle,” dedi eğlenerek.

“ha şöyle,” dedi Elife Hanım “hadi kızım biz de içeri geçelim.”

“tamam Elife teyze.”

Gökçe, Nergis’in elini tutup “benimle gel,” dedi kendinden emin. Gözlerinde alev ateş bir fırtına vardı sanki. Zeki bir çocuk olduğu belliydi. Nergis ise ilerlerken etrafına biraz bakıp inceledi. Büyük, ferah ve güzel bir evdi burası. Yukarı kata çıkan merdivenlere baktı ve sonra salona gittiğini tahmin ettiği çift kanatlı ahşap sürgülü kapıya doğru ilerledi.

Gökçe, elini tutup salona getirdiği Nergis’i “biz geldik!” diye bağırarak tekrar güldürdü.

“iyi akşamlar,” dedi herkese hitap ederek.

“oo hoş geldin altın kızım,” dedi Yusuf bey. Kızı ve torunu eve döndüğü için keyfi yerindeydi.

“hoş buldum Yusuf amca,” dedi Nergis ve adamın yanına gidip elini öptü. Yusuf Bey onun başını okşayıp “nasılsın güzel kızım?” diye sordu. Ve bunu gerçekten kast ederek sordu. Nergis bunu fark ettiğinde bir an ne diyeceğini bilemedi. Sonra tebessüm edip “sizi böyle keyifli gördüm ben de şen oldum,” dedi içtenlikle. Yusuf Bey bu cevaptan hoşnut başını salladı.

“bütün evlatlarım yanımda, torunlarım yanımda,” dedi Yusuf Bey sonra eğilip sır verir gibi “eh sevdiğim hatun da yanımda,” diye ekleyince Nergis güldü.

“Allah’a şükürler olsun.”

“çok şükür,” dedi Nergis. İlk defa geldiği bu evde hiç yabancılık çekmediğini hissedince hem sevindi hem de içi acıdı. Bazen kendi evinde bile kendini fazlalık gibi hissederdi.

Ama şimdi bu aileye bakarken farklı hissediyordu. Bir köşede Elife teyze dünürü Saadet Hanımla sohbet ediyordu. Diğer bir tarafta İsmail abi kucağında Gökalp onunla oynayıp eğleniyordu, İlyas abi kolunu karısının omzuna atmış küçük kardeşi Sinan’la konuşurken Alparslan’da kız kardeşi Ece ve onun kocasına gülerek bir şeyler anlatıyordu. Bir yanda çocuklar etrafta koşturup oynuyor herkes endişe ve korku ile geçip giden günlerin ardından rahat bir nefes almanın tadını çıkarıyordu.

Nergis kapı pervazına yaslanmış onu izleyen Oğuz’u fark ettiğinde ona gülümsedi. Oğuz’un yüzünde daha önce görmediği bir ifade vardı sanki. Huzur gibi ya da başka bir şey.

O sırada Neslihan elinde telsizle kapı eşiğinde bekleyen abisine omuz atıp “ayıp değil mi bizim evimizde bizim kızımıza yan gözle bakıyorsun,” diye sataşınca Oğuz, kardeşini kolunun altına alıp “sen bana racon mu kesiyorsun ula?” diye sordu.

“biz kızımızı yedirmeyiz,” dedi Neslihan.

“valla benim niyetim ciddi,”

Şimdi iki kardeş salona girip koltuğa oturmuş, herkes onların sataşmalarını gülerek dinliyordu. Nergis ise utanmıştı.

“Nergis kızım,” dedi Neslihan “senin bu oğlanda gönlün var mı?”

Nergis daha fazla utanıp kızarırken Leyla araya girdi, “hanım kızımızın velisi benim efendim, bana sorun,”

“niyetimiz ciddi,” dedi Neslihan “hanım kızımıza talibiz.”

Leyla ciddi bir tavırla “bizim kızımızı kimler kimler istedi de vermedik,” dedi “sizin oğlunuzun ne gibi vasıfları var?”

“aman efendim ben kendisinin terbiyesine kefilim,”

Elife Hanım, Nergis’in utandığını fark edince “tamam artık, sululuk yapmayın kızımı da daha fazla utandırmayın,” dedi tatlı sert bir sesle.

Oğuz’un yüzündeki sırıtış büyürken Yusuf Bey kendisinin de bir kız babası olması sebebiyle “madem mesele açıldı,” dedi “masaya oturmadan bir konuya açıklık getirelim,”

“ne gibi Yusuf amca?” diye sordu Nergis çekinerek.

“geçin bakalım karşıma, şöyle yüzlerinizi göreyim,” dedi Yusuf Bey ikisine hitaben. Oğuz yerinden kalkıp Nergis’le yan yana oturdu.

“maşallah,” dedi Yusuf Bey gördüğü şeyden memnun. Şimdi herkes sessizleşmişti.

“evlenme kararı aldığınızı işitince hepimiz çok mutlu olduk,” diye devam etti adam, “ailecek zor zamanlar geçirdik ancak geçti gitti çok şükür.”

“şükür,” diyen Elife teyzeydi.

“şimdi iki evladımın da mutlu gününü görmek istiyorum, aranızda konuşup bir tarih belirlediniz mi?”

Oğuz, direkt Nergis’ baktı. Nergis çekinerek “yok,” dedi usulca.

“peki aklınızda bir şey var mı?”

“hayır baba,” diyen Oğuz’du. Nergis’e döndü, “gönlünden ne geçiyorsa benim kabulüm.”

Nergis bir an düşündü. Bu adamla evlenecekti. Çünkü bu adama aşık olmuştu. Bu adamla evlenecekti çünkü annesi evlenme demişti. Bu adamla evlenecekti çünkü- tüm yara beresine rağmen Nergis’in yüzünü güldürmeyi başarmıştı. Ona güzel anlar yaşatmıştı.

Düşündü, aklına bahar çiçekleri geldi. Oğuz’un gözlerinde gördüğü sıcaklığa inanmak istiyordu. Her şeyin daha güzel olacağına inanmak istiyordu.

“mayıs?” dedi usulca.

“mayıs” diye tekrarladı Oğuz hemen. Nergis başını salladı.

“hayırlı olsun o vakit,” dedi Yusuf amca

Neslihan ellerini çırpıp “ay mayısta düğünümüz var!” diye ilan etti sevinçle. Elife teyze “kızım,” dedi “sen anne ve babanla konuş, müsait bir vakitte sözümüzü keselim. Nişanımızı yapalım.”

“tamam Elife teyze,” Nergis yerde miydi gökte miydi bilmiyordu ama bir şeyler olduğu kesindi. Hayatı kökten değişiyordu ve Nergis bu değişimi heyecanla bekliyordu.

“hadi bakalım sofraya o zaman, çifte bayramımız var.”

Ailecek kocaman sofraya oturduklarında muhabbetin konusu elbette Nergis ve Oğuz’un düğünüydü. En çok sevinen ise Neslihan’dı.

“hayırlı olsun Elife,” dedi Saadet Hanım “çok sevindim.”

“sağ ol Saadet,” ikisi arasındaki ilişkinin dengesi öyle hassastı ki ancak onlar gibi olgun ve sağduyulu iki kadın bu ilişkiyi böylesi bir saygıyla devam ettirebilirdi. Nergis onlara bakarken aklından geçirmeden edemedi. Acaba Saadet Hanım kendi oğlunu düşünüp üzülüyor muydu? Yoksa Oğuz’a bakınca vicdan azabı mı çekiyordu.

“Allah tamamına erdirsin,” dedi Ece içtenlikle. Başına bağladığı desenli eşarbın modeli Nergis’in çok hoşuna gitmişti.

“teşekkür ederim,” dedi Nergis aynı şekilde “bu akşam ayaklarım yere basmıyor.”

“ah o ilk heyecanlar,” dedi Ece “ben de senin gibiydim, o imzayı atana kadar gerçekten evlendiğimi bile idrak edememiştim.”

“sonrasında kendimizi iki çocukla buluverdik Ece’cim,” dedi Leyla. Ece başını sallayıp “sayelerinde gün nasıl bitiyor nasıl başlıyor anlamıyorum bile Leyla.”

“Allah’ım iyiliklerini versin,” dedi Elife Hanım

“amin,” dedi Saadet Hanım ve ekledi “hepsi iyi olsunlar güvende olsunlar mutlu olsunlar. Bize yeter.”

“öyle tabi,” dedi Neslihan “bakalım bizim kız neler yapacak?”

“ay yengesi yesin onu,” dedi Leyla sevgiyle “mis kokulum benim.”

“kızım bereketiyle geldi yenge,” dedi Neslihan “bak şimdiden yengeleri çoğaldı.”

“ay evet,” dedi Leyla “birdi” diyerek kendini gösterdi ve sonra Nergis’e bakıp göz kırpıp ekledi, “iki oldular.”

“yenge bir ara Nergis’e yengeliğe giriş dersleri verirsin artık.”

Masanın hanımlar kısmında kahkahalar yükselirken Elife Hanım “ay Allah iyiliğini versin kızım emi?” dedi. Saadet Hanım da kahkahasını dizginlemeye çalışırken “nereden geliyor aklına böyle muziplikler Nesli?” dedi.

“annelerim ben de böyle biriyim işte neylersiniz.”

Beyler ise masanın diğer ucunda kopan kahkaha fırtınasına şöyle bir bakıp muhabbete devam ettiler.

“şimdi nasıl oldu peki?” diye sordu Alparslan’ın eniştesi Bekir. İsmail başını salladı, “ben ülkeden çıkış yaparken hala hastanede yatıyordu Bekir.”

“ne acayip işmiş yav,”

“üstelik adam o çevrenin en saygın kişilerinden biri,”

“eh işte insanın gözü doymayınca,” dedi Yusuf Bey “böyle oluyor.”

İlyas sohbeti dikkatle dinleyen oğluna göz kırpıp “demek ki neymiş oğlum?” dedi tebessümle “açgözlülüğün sonu kötüymüş.”

“evet baba,” dedi Gökalp. Büyüdükçe babasına ve amcalarına olan hayranlığı artıyor kendine hep onların davranışlarını örnek alıyordu.

“Oğuz,” dedi babası “Rusya’daki anlaşmazlık ne oldu?”

“halledildi baba,” şirketi Rusya’da epeyce uğraştıran bir mesele olmuştu. Makine başına düşen maliyet miktarı üretici firma ile satın alacak olan kurum arasında bir türlü çözüme kavuşturulamamış anlaşma neredeyse iptal edilme boyutuna gelmişti.

“bu Ruslar’la kırk defa konuşup bir kere anlaşacaksın,” dedi Yusuf Bey

“tersleri pis,” diye kabul etti Oğuz “ama biz daha fenayız.”

“bir dakika,” diye araya girdi Sinan “Ruslar’ın hepsi de kötü değil şimdi. İçimizi ısıtan Ruslar da var.”

“Sinan!” dedi İsmail abisi ikaz eder gibi ama herkes bıyık altından gülüyordu. Sinan ise utanmadan sırıtıp “ufak bir düzeltme yaptım ya!” dedi.

“biz babamızın yanında değil böyle şeyler söylemek, müsaade almadan konuşamazdık bile,” dedi Yusuf Bey. Sinan, babasına bakıp “ama baba,” dedi “bizim baba-oğul ilişkimiz senin dedemle olan ilişkinden daha sıcak ve samimi değil mi?”

Herkes gülmeye başladığında Yusuf Bey ‘sen iflah olmazsın’ dercesine başını sallayıp çayından bir yudum aldı.

Akşamın ilerleyen saatlerinde Saadet Hanım kızı ve damadıyla birlikte Kocaeli’ne dönmek üzere vedalaşıp ayrıldı. Neslihan ise bebeğin kırkı çıkana kadar annesinde kalmaya devam edecekti.

Nergis de Oğuzhan’a bakıp “ben de fazla geç kalmak istemiyorum,” dedi. Oğuz hemen ayaklandı, “çıkalım o zaman,” sanki Nergis’le baş başa kalmak için bu anı bekliyor gibiydi. Nergis, Elife teyze ile Yusuf amcanın ellerini öpüp Leyla ve Neslihan’a sarıldı. Çocuklar çoktan uyumuştu. Oğuz’un erkek kardeşlerine de el sallayıp “Allah’a emanet,” dedi.

“görüşmek üzere yenge,” dedi Sinan. Siyah kıvırcık saçları, akça teni ve uzun ince yapısıyla abilerinden farklı bir havaya sahipti.

“evet, yengecim Allah’a emanet ol,” diye katıldı Neslihan hemen ona. Nergis ilk defa yenge hitabına maruz kalmanın verdiği şaşkınlıkla gülümseyip “siz de,” dedi tekrardan.

“tekrardan ailemize hoş geldin,” dedi İlyas o güzel ses tonuyla. Nergis bu sıcak ve samimi aile ortamında kendini bir yabancı gibi hissetmese de garip hissediyordu.

“hoş buldum abi,” dedi Nergis.

“bu kalabalığa ve kaosa hazır mısın?” diye sordu İsmail. Nergis güldü ve başını salladı. Yanı başında onu izleyen Oğuz “merak etme ben hep senin tarafını tutacağım,” dedi göz kırpıp.

“ooo,” dedi Sinan “adamın birine memleketini sormuşlar, hanımım bilir demiş,” diye sululuk yapmaya başlayınca Alparslan elini delikanlının ensesine götürüp “şansını zorlama koçum,” diye uyardı.

“senin de sıran gelecek kıvırcık,” dedi Oğuz “ben sabırla bekleyeceğim.”

“bak şu lafa uyuz oluyorum ısrarla söylüyorsunuz.”

“neyi?” dedi Neslihan “kıvırcığı mı?”

İsmail kaba bir kahkaha atıp “sen kaşındın oğlum,” dedi.

“hem sen kıvırcık değil misin?” dedi İlyas “nedir bu düşmanlık?”

“kıvırcıksan kıvırcıksındır,” diye ekledi Oğuz.

Sinan kollarını göğsünde birleştirip “siz hepiniz ben tek,” dedi. Leyla onun koluna girip “uğraşmayın yavrumla,” dedi “hepinizden yakışıklı diye kıskanıyorsunuz.”

“konuş Sultan’ım konuş,” dedi Sinan. İlyas hemen kafasına vurup “yavaş gel lan,” diye söylendi.

“vurma çocuğa,” dedi Leyla

“çocukluğumdan beri hep şiddet hep hakaret.”

“tabi beş yaşından beri düzenli olarak falakaya yatırıyoruz seni,” dedi Neslihan. Telsizden İlay’ın ağlama sesi gelince “neyse biz kaçtık,” dedi hemen. Alparslan’la birlikte yukarı çıkarlarken Nergis de bu tatlı atışmadan dolayı yüzünde bir tebessüm “iyi akşamlar tekrardan,” dedi.

Kapıdan çıkıp arabaya bindiklerinde Nergis “hep böyle misiniz?” diye sordu. Oğuz utanmaz bir sırıtışla “birbirimizi zorbalamak için hiçbir fırsatı kaçırmayız,” diye kabul etti “tabi İsmail abim hariç.”

“neden?”

“yani yeri gelince onunla da uğraşıyoruz ama gördüğün üzere o biraz ağır abidir. Çok fazla sululuğu sevmez.”

“bence sizi dinlerken o da çok eğleniyordu.”

Oğuz ona bakıp boştaki elini uzattı. Nergis elini tutunca “mayıs,” dedi usulca ve ekledi “demek sana mayısta kavuşacağım.”

“ya Oğuz,” dedi Nergis utanıp elini çekerken. Oğuz onun haline bakıp gülümsedi ve yola döndü.

“hemen konuş ailenle,” diye devam etti kendini tutamayıp “hemen gelip isteyelim seni.”

“tamam,” dedi Nergis halinden memnun “yarın sabah babama söylerim.”

“sen, neyi nasıl istiyorsan öyle olacak Nergis,” Oğuz şimdi ciddileşmişti, “istemediğin hiçbir şeye evet deme lütfen.”

“aynı şey senin için de geçerli,” diye karşılık verdi genç kadın “ sonuçta bu bizim yolumuz Oğuz. “

“sen bir düğün yapmak istiyor musun?”

“ben-“ dedi Nergis bir an düşündü “sanırım hayır, düğünler bana göre değil. Sade bir nikah törenini tercih ederim. Söz, isteme, nişan hepsi aynı günde olsun.”

“emin misin?”

“evet”

“peki, sen nasıl istersen.” Oğuz yan yola girip devam etti “Mayıs çok yakın bir tarih ev işini şimdiden halletmeye başlamak gerek.”

“haklısın.”

“babam hepimiz için birer daire ayırdı aslında ama benim payıma düşen senin çalıştığın hastaneye biraz uzak kalıyor.”

“ne kadar?”

“yani arabayla yarım saat sürer sanırım. Trafik varsa değişir tabi.”

“gidip bir bakalım,” Nergis bir an güldü. Neler hakkında konuşuyorlardı böyle. Oğuz hemen “ne oldu?” diye sordu.

“hiç,” dedi Nergis omuz silkip “gerçekten evleniyoruz sanırım.”

“evet,” Oğuz da onun gülümsemesine karşılık verdi, “gerçekten evleniyoruz.”

Aldıkları karar pek sağlıklı bir ruh haliyle alınmış bir karar değildi. İkisi de aralarında ki konuşulmamış meselelerin sessizliğinin farkındaydı. Yine de bir yola çıkmışlardı ve artık geri dönüşü yoktu. Geri dönmek isteyen de…

.

.

.

minik yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen

yeni bölüme görüşmek üzere

Allah'a emanet olun

 

Bölüm : 21.04.2025 17:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 17. BÖLÜM
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...