

hepinize hayırlı günler
hayat çok ince bir çizgi gerçekten
hepimize çok geçmiş olsun
kafam dağılsın diye yeni bölümü paylaşıyorum
iyi okumalar
BÖLÜM
Mayıs Çiçeği
Nergis için her şey beklenmedik bir şekilde hızlı ve sorunsuz ilerlemişi. Babasına, Yusuf amcanın dediklerini ilettikten sonra bir tarih belirlemişler ve söz-nişan hazırlıkları başlamıştı. Bu süreçte annesi derin bir sessizliğe gömülmüş ancak Oğuz’un ailesini de karakterinin elverdiğince samimi karşılamıştı.
Evde nişan yaptıkları gün evleri daha önce olmadığı kadar kalabalıktı. Akrabalar dışında Nergis’in can dostu Nurcihan da Ankara’dan çıkıp gelmişti. Kaya ailesinin çekirdek kadrosu bile çok kalabalık olduğu için sadece en yakın akrabaların en büyükleri gelmişti.
Yusuf amca çok güzel bir konuşma yapıp Allah’ın emri ile Nergis’i istediğinde Nergis gözyaşlarını tutamamıştı çünkü annesinin de gözlerini kurulayıp burnunu çektiğini görmüştü. Nişanlandıktan sonra hızlı bir şekilde evin içindeki eksikler tamamlanmış eşyalar alınmış ve Nergis’in çeyizleri taşınmıştı.
Yaşayacakları ev geniş, ferah ve aydınlıktı. Oğuz’un ilk evliliğinde yaşadığı ev burası değildi. Neyse ki eski karısı olacak kadın burayı beğenmemiş ve lüks bir siteden ev tutmuşlardı.
Burası ise daha sessiz sakin bir muhitteydi. Evler en fazla üç katlıydı ve Oğuz’un evi İlyas abisinin evine de çok yakındı. Dolayısıyla kaynanasının villasına da yakın olacaklardı. Nergis bu aileyi şimdiden çok benimsediği için yakınlıkla bir sıkıntısı yoktu.
Tek sıkıntısı kendi ailesinin evinden uzaklaşıyor olmaktı çünkü o evde Efe’yi bırakacaktı. Gerçi annesinin Efe’yle bir derdi yok gibiydi. Onun derdi- bunları düşünmemeliydi.
Aynada kendine bakıp kafasını salladı, “hayır,” diye fısıldadı kendi kendine “artık hepsi geride kaldı. Oğuz’la yeni bir hayata başlayacaksın.”
Biraz sonra Oğuz’un ailesi gelecekti ve imam nikahları kıyılacaktı. Akşam kına gecesi olacak, yarın öğleden sonra da resmi nikah olacaktı. Gelinliği hazır bekliyordu. Bindallısını zümrüt rengi seçmişti. Daha doğrusu Oğuz seçmişti. Parmağındaki yüzüğü okşayıp “seni çok seviyorum Oğuz,” dedi yine kendi kendine “lütfen beni hayal kırıklığına uğratma.”
Henüz bunu Oğuz’un yüzüne söylemese de ilk başından beri ona körkütük aşık olan tarafın kendisi olduğunu biliyordu. Emin olamadığı Oğuz’un duygularıydı.
Kapısı çaldığında içeri kafasını uzatan Nurcihan’ı görünce gülümseyip elini uzattı. Kardeşi yerine koyduğu kadın elini tutup ona sarıldı.
“heyecan var mı?” diye sordu.
“biraz,” dedi Nergis “birazdan onun karısı olacağım.”
Nurcihan çocukluğundan beri tanıdığı bu güzeller güzeli kızın heyecanını paylaşarak “çok mutlu ol ahiretliğim,” dedi gözleri dolarak “bundan sonra hep bir telaşe olacak o yüzden şimdiden konuşalım istedim seninle.”
“ne hakkında?”
“Oğuz’dan eminsin değil mi Nergis?” diye sordu Nurcihan. Başına taktığı mavi şalın rengi kahve gözleriyle bir uyum içindeydi.
“elbette,” dedi Nergis “onu seviyorum.”
“biliyorum canım arkadaşım,” diyerek güldü Nurcihan “hatta ona körkütük aşıksın, Oğuz da sana çok değer veriyor bunu görebiliyorum. Ama demek istediğim bu değil.”
“annem mi gönderdi seni!” dedi Nergis elini çekip. Nurcihan başını iki yana salladı, “kendi özgür irademle geldim prenses.”
“onu seviyorum Nur,” dedi Nergis “ondan emin miyim?” bunu itiraf etmek zordu. “Oğuz’un kalbinde olandan korkuyorum.”
“eski karısı ile ilgili mi bu korkuların?”
“evet,”
“ah benim canım kardeşim,” diyen Nurcihan korumak ister gibi ona sıkıca sarıldı, “seni çok yalnız bıraktım değil mi?
“Nur’um,” dedi Nergis boğuk bir sesle “ondan vazgeçebilecek kadar güçlü değildim. Bulduğum ilk fırsatta ona geri döndüm.”
“tamam,” dedi Nurcihan kendini geri çekip “o zaman her zamanki mottomuzu tekrarlıyoruz.”
“hayat kısa,” dedi Nergis gözlerini silerken.
“anı yaşa!” diye tamamladı Nurcihan. Nergis’in yüzünü sevip “çok mutlu olacaksın. Buna inanıyorum.”
“teşekkür ederim.”
Konuşmaları bittiğinde kapı çaldı. Nurcihan hemen muzip tavrına geri dönüp “dur gidip hemşerilerimi karşılayayım,” dedi. Nurcihan da Trabzon’luydu, “sen de başını ört hadi.”
“tamam,” dedi Nergis. Yatağının üzerine serili şalı alıp güzelce başını kapattı. Aynada yansıyan aksi hoşuna gitmişti. Heyecandan parlayan gözleri ve hafiften kızarmış yanakları mutluluğunu yansıtıyordu.
Bir müddet sonra kapı çaldı. Neslihan ve Leyla yanlarında Nurcihan ile birlikte odaya girdiler.
“ay maşallah,” dedi Leyla “bu ne güzellik.”
“maşallah,” Neslihan yüzüne karşı üç kere “tüh, tüh, tüh,” deyip üfledi. Nergis gülüp “hoş geldiniz,” dedi.
“hoş bulduk güzel gelinim,”
“hazırsan biz de hazırız”
“evet,”
Leyla “hadi o zaman,” deyince dördü salona gittiler. Genelde imam nikahı resmi nikahtan sonra evli çiftin yeni evinde kıyılırdı ama babası, sevip saydığı bir büyüğünün nikahı kıymasını istediği için bugüne alınmıştı çünkü Adil Hoca akşam memlekete gitmek üzere yola çıkacaktı.
Nergis, Oğuz’a baktı. Yanında erkek kardeşleri ve Alparslan vardı. Yusuf amca ve Elife teyze gelmemişlerdi. Gelmemelerindeki sebebin gelenekle ilgili bir şey olduğunu düşünüyordu çünkü annesi de ağzını açıp bir şey dememişti. Zaten evde fazla kişi yoktu. Annesi babası ve kardeşiyle birlikte bir de Nurcihan vardı. Bir de Oğuz’un tarafı.
“şahitler kim?” diye sordu Adil Hoca ve ekledi “kimler ise gelinle damadın iki yanına otursunlar.”
İlyas ve İsmail de yerlerine geçtikten sonra Adil Hoca güzel bir dua edip nikahı kıydı. Nikah akdini yazıp Nergis’e uzattıktan sonra ayağa kalkıp babası ve Oğuz’la el sıkıştı ve gitti.
Nergis yutkunup az önce evlendiği adama baktı. Yanı başında duruyordu ve artık- kocasıydı.
“hayırlı olsun,” dedi Oğuz gözlerini gözlerinden ayırmadan.
“amin,” dedi Nergis.
Nurcihan boğazını temizleyip “amin, amin,” diye araya girdi, “şimdi hemşerim resmen eniştem oldun, aramıza hoş geldin.”
Oğuz, kadına bakıp “hoş buldum hemşerim,” diye karşılık verdi. Nergis, annesi ile babasının elini öperken Oğuz da onu takip etti.
Oğuz kardeşlerine sarılırken Nergis de Neslihan ve Leyla ile kucaklaştı. Bu kalabalık ailenin bir parçası olmuştu. Mutluydu ve heyecanlıydı. Annesi ile yan yana geldiklerinde annesi karşıya bakmaya devam ederek “Allah utandırmasın,” dedi bir tek Nergis’in duyabileceği şekilde.
“amin,” dedi Nergis. O da annesine bakmıyordu.
Leyla tebrik faslı bittikten sonra “hadi bakalım biz gidelim,” dedi “malum akşama kına var, daha ona hazırlanacağız.”
“doğru,” dedi Neslihan “hadi gidelim.”
“akşam salonda görüşürüz,” dedi Nergis. Onu Nurcihan hazırlayacağı için kuaföre gitmeyecekti bile.
“ne güzel,” dedi Oğuz “siz eğlenin biz de sizi dışarıda bekleyelim.”
“bekleyeceksin tabi enişteciğim,” dedi Nurcihan “zira bizim kınamıza erkek sinek bile giremez.”
“ay en sevdiğim,” dedi Neslihan “kına gecesi dediğin kadınlar arasında olur.”
“sen merak etme Nesli,” Nurcihan ona göz kırptı “o iş bende.”
“sen çok harika bir detaysın Nur.”
“sen de öyle.”
“Allah muhabbetinizi arttırsın,” dedi Nergis içtenlikle. Nurcihan’ın yeni ailesiyle kaynaşmasından memnundu ama yarın akşam yine Ankara’ya dönecekti. Kocası olacak adam kardeşini alıp gideli çok olmuştu.
Erkek tarafını gönderirken Oğuz bilerek en sona kalmıştı. İki taraf da sessizce ortadan kaybolduğunda nispeten baş başa kalan taze karı koca birbirlerine bakıp güldü. Oğuz, karısının elini tutup usulca öptü.
“hayatıma hoş geldin inci tanem,” diye fısıldadı. Nergis onun ağzından ilk defa farklı bir hitap duymanın şaşkınlığıyla bir an donup kaldı.
“hoş buldum,” diyebildiğinde birkaç saniye geçmişti. Elini çekip “bir gören olacak,” diye ekledi. Saçmaladığının farkındaydı ama ne yapacağını şaşırmıştı.
“görürlerse görsünler,” dedi Oğuz nitekim “karım değil misin?”
“öyleyim,” Nergis hala bunu idrak edememişti.
“yoksa utandın mı?” diye sordu Oğuz hin bir tebessümle. Nergis onu hafifçe itip “hadi git damat bey,” dedi ama kızardığı çok belliydi.
“öyle olsun gelin hanım,” diyen Oğuz’un suratında utanmaz bir sırıtış vardı. Nergis onu gönderip arkasından kapıyı kapattı. Kenarda saklanıp onları dinleyen Nurcihan kıkırdayarak yanına yaklaşıp “ne oldu inci tanesi?” dedi “gerçekten utanmışsın.”
“ya of Nur!” Nergis kızaran yanaklarına elleriyle yelpazeleyip “kalbim yerinden çıkacak sanki,” diye itiraf etti.
“biz buna aşk diyoruz canım,” dedi Nurcihan.
“hmmm,” diye mırıldandı Nergis “sen de vaktiyle Ömer eniştemle yaşamıştın epey macera.”
“yaşadık vallahi,” derken içini çekmişti Nurcihan. Sonra toparlanıp “ben unumu eledim, eleği astım. Sıra sende benim güzel bacım. Hadi etrafı toparlayalım. Daha seni hazırlayacağız. Eh kendim de hazırlanacağım.”
“tamam, tamam,” dedi Nergis. İki kardeş kol kola salona geri döndüler.
…
Kınanın yapılacağı yeri bulmak Nergis için zor olmamıştı. Yıllar evvel bir akrabasının kına gecesine gittiğinde görüp beğendiği bir mekandı burası. Üstelik organizasyonda çok başarılıydı. Tüm çalışanlar kadınlardan oluşuyordu.
Davet edilenlerin neredeyse hepsi gelmişti. Müzikler güzeldi. Bütün hanımlar gönlünce eğlenip coştu. Kına yakma vakti geldiğinde Nergis, gelin odasına gidip bindallısını giydi. Nurcihan da her zamanki gibi yanındaydı. Öbür taraftan kına yoğurulmuş ve hazırlanmıştı.
Ergenlik çağındaki genç kızların elinde mum, kapıya sıra sıra dizilip Nergis’in çıkışını beklerken Nurcihan gözleri dolu dolu Nergis’in duvağını örtüp “çok güzel oldun kardeşim,” dedi.
Nergis ise ondan önce ağlamaya başlamıştı. Hafifçe titrerken yutkunup kendini toplamaya çalıştı. Nurcihan ona kapıyı açtı ve Nergis onun için açılmış koridordan genç kızların tuttuğu mum ışığı altında geçip gitti.
Kına müziği çalarken Nergis oturup etrafında dönmelerini izledi. Kına tepsisini Nurcihan tutuyordu. Arkadaşları, kuzenleri etrafında dönüp dururken Nergis bir tek annesini izliyordu. Annesi ise gözlerinde dalgın bir ifade ile kızına bakıyordu. Tam o anda Nergis’in gözyaşları dondu kaldı. Kına şarkıları genellikle evinden, yurdundan ve en çok da annesi ile babasından ayrı düşen kızların hasretliklerini anlatırdı.
Nergis ise küçüklüğünden beri annesine hasretti. Öyle ki bu his onunla bütünleşmişti artık. Annesi yanında ama uzağındaydı. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
“hiç sevdin mi beni anne?” diye geçirdi içinden. Ah şimdi neler düşündüğünü, nasıl hissettiğini bilmeyi o kadar çok isterdi ki! Annesi onun için kapalı bir kutuydu. Ne anneliğini, ne dostluğunu ne sırdaşlığını ne de ufacık bir tebessümünü bile vermemişti Nergis’e.
Nergis’in yüzü duvak ile örtülüyken annesine gözlerini kaçırmadan baktı, baktı, baktı. Sonunda müzik kısıldı ve biri örtüsünü yavaşça kaldırdı. Bu kişi kayınvalidesiydi. Şefkatle gözlerinde donup kalmış yaşları silip yanağından öptü. Nergis ona gülümsedi.
“benim güzel kızıma ağlamak hiç yakışmamış,” dedi Elife Hanım içtenlikle. Sonra avuçlarını açıp birer altın koydu. Ardından Nergis’e kınası yakıldı ve akşam tüm hızıyla akıp gitmeye devam etti.
…
Öte yandan Kaya erkekleri kına gecesinin yapıldığı yerin yakınlarında kendilerince keyiften bir akşam geçirmek için ufak bir hazırlık yapmışlardı. Deniz kenarı bir yerde semaverde çay tüterken derin muhabbet de devam ediyordu.
“bak biraz taktik bileceksin,” dedi İlyas ciddiyetle “bu adamlar bunu analarının karnında mı öğreniyorlar!”
“kesin,” dedi Alparslan “o maçlarda şike var.”
“adam az kalsın ölüyordu be koçum,” diye karşı çıktı İsmail “o sol kroşe son derece gerçekti.”
“ben gerçek değil demiyorum ki abi,” Alparslan birkaç tane leblebi alıp devam etti, “anlaşıyorlar, adam kaybetmek için yiyor dayağını çıkıp gidiyor ringten.”
“dövüş sporları çok dürüst bir branş değil, sadece şike değil çok fazla pis iş dönüyor.”
“ona bakarsan aynı şey futbolda da var,” dedi Sinan onun tutkusu motor yarışlarıydı.
“şike olmayan oyun mu var,” dedi Oğuz “nerede para orada pis iş.”
“sağ ol birader!” diye karşılık verdi İlyas. Öyle ya onun işi paraylaydı. Ailede mühendis olmakla ilgilenmeyen nadir kişilerdendi.
“seni tenzih ederim,” diye düzeltti Oğuz. Sonra iç çekip saatine baktı. Sinan dirseğiyle onu dürtüp “hayırdır abi?” dedi alayla “bir yere mi yetişeceksin? Sürekli saatine bakıp duruyorsun.”
“uğraşma benimle abisinin,” Oğuz, sandalyesine yaslanıp yakamoz ışığıyla parlayan denize baktı. Nedense bu görüntü ona Nergis’in saçlarını ve gözlerini hatırlatmıştı. Başını iki yana sallayıp dikkatini tekrar masaya verdi.
“Oğuz’u da everdiğimize göre,” dedi İsmail “sırada sen varsın Sinan’ım.”
“bekarlık sultanlıktır,” diyen Sinan ellerini kaldırıp “ben evlilik düşünmüyorum,” diye ekledi. Alparslan “ evleneceğin gün bunlar tek tek hatırlatılacak haberin olsun,” dedi gülüp.
“ben evlenmem enişte,” diyen Sinan kendinden oldukça emin gözüküyordu. Sonra İsmail abisine dönüp anlık bir gafletle “belki sırada sen varsındır abi,” dedi.
İsmail’in yüzüne hüzünlü bir gölgenin tebessümü düştü. İlyas ona bakarken İsmail dalıp gitmişti. Geçmişin hatıraları zihninde canlanırken “benden geçti,” dedi usulca. Sinan söylediğine çoktan pişman olsa da “neden?” diye sormaktan kendini alamadı. İsmail’in sessizliği o kadar uzadı ki bir cevap vermeyeceğini düşünmeye başladılar. Ama İsmail sonunda başını çevirip İlyas’a baktı. İlyas da abisine bakıp “keşke söylesen be abi,” dedi boğuk bir sesle. İki kardeş arasında hala çok fazla mesafe vardı. Yüzleşmek için ikisi de hazır değildi. Aralarındaki sessizlikte konuşulmamış çok fazla şey vardı.
“keşke,” diyebildi İsmail sonunda “keşke dilimi lal eden düğümü açabilsem İlyas.”
İlyas bir karşılık alabilmenin şaşkınlığıyla abisine bakakaldı. İsmail bakışlarını kaçırıp “hadi kalkalım artık,” dedi “kına bitmek üzeredir.”
….
Gece on ikiye doğru tüm misafirler gitmiş, salon kapanmış, herkes yorgun argın bir şekilde arabalara binip eve gitmek üzere yola çıkmışken Oğuz da yüzünde mutlu bir gülümseme ile yanı başında Nergis arka koltukta kayınvalidesi ile Nurcihan otururken direksiyonu tutuyordu.
“nasıl geçti?” diye sordu canlı bir sesle “eğlenebildiniz mi?”
“çok,” diyen Nergis’in yüzündeki yorgunluk tam aksini söylüyordu. Annesi onlara bakıp “maşallah iki dakika oturmadınız ki yerinizde!” diye söylendi. Nurcihan onun yanağından bir makas alıp “ama Asude’m başka türlü tadı çıkmazdı,” dedi şeker gibi bir sesle. Annesine karşı böyle samimi olabilen nadir kişilerden biriydi Nurcihan. Hatta bazen onların arasındaki ilişkiyi kıskanırdı.
“ay aman,” dedi Asude Hanım ama sesi yumuşamıştı “eve gidince ayaklarınızı sıcak suya koymak lazım yoksa yarına şişer.”
“olmaz,” dedi Nergis telaşla “ya ayakkabım olmazsa.”
“olur olur,” dedi Nurcihan “telaş yok, eve gidince gereken önlemler alınacak.”
Oğuz bu konuşmayı sessizce dinlerken herhangi bir yorum yapmaktan özenle kaçınmıştı. Zira kayınvalidesi ile olan ilişkisi sessiz ama seviyeli bir düzleme kurulmuştu.
Evin önüne geldiklerinde arabadan indiler. Nurcihan bagajdan eşyaları alıp “Asude Teyze bana kapıyı açar mısın?” dedi. Asude teyze önden gidip kapıyı açarken Oğuz “ben de taşısaydım,” diye atıldı ama Nurcihan hızlanıp “hadi biz gittik,” dedi ve ekledi “siz de vedalaşın madem.”
Oğuz, aldığı baldız desteği ile gülüp başını salladı. Asude Hanım ise “suyu ısıtacağım fazla oyalanmayın,” demekle yetindi.
Nergis “tamam anne,” diye mırıldanırken Nurcihan, kadının koluna girip apartmana sokmuş ve kapıyı kapatıp ortadan kaybolmuşlardı.
Baş başa kaldıklarında Oğuz ellerini cebine sokup “çok yakışmış,” dedi bindallıyı gösterip. Nergis üzerine bakıp eteklerini tutarken “çıkaracak halim kalmadı,” dedi ve ekledi “yoksa rahat bir şeyler giyecektim.”
“iyi ki çıkarmamışsın,” dedi Oğuz “yoksa seni böyle göremeyecektim.”
Nergis, adama bakıp “yakışmış mı gerçekten,” dedi. Oğuz başını salladı “çok,” dedi beğeniyle. Nergis gülümseyip “teşekkür ederim,” diye karşılık verdi. Biri ona iltifat ettiğinde kaçıp gitme arzusunu bastıramıyordu hala daha.
“neyse hadi ben de gideyim artık,” dedi nitekim kendini tutamayıp “yarın malum büyük gün.”
Oğuz, onu ufak ufak tanımaya başlamıştı artık. Yüzündeki ifadeden utandığını ve kaçmamak için kendini tuttuğunu anlıyordu. Ama bu sefer kaçmasına izin vermeyecekti.
Nergis “yarın görüşürüz,” deyip merdivene doğru yöneldi ama Oğuz onu belinden tutup merdivenlerin altına, karanlıkta kalan kısmına çekti. Bir anda kendini adamın kollarının arasında bulan Nergis heyecandan yerinden çıkacak gibi atan kalbinin sesinin kulaklarında uğuldadığını duydu. Kocası onu belinden sarıp diğer eliyle yüzünü tutup usulca okşadı. Nergis ise can havliyle adamın kollarından sıkıca tutmuştu.
“öyle hemen kaçıp gitmek yok,” dedi farklı bir ses tonuyla ki Nergis ürperdiğini hissetti. Yutkunup adama bakarken dili tutulmuştu sanki. Konuşamıyordu. Oğuz birden uzanıp karısının yanağından öptü. Sonra diğer yanağından öpüp sonunda alnına sıcacık bir öpücük kondurdu.
“nikahımız hayırlı olsun doktor hanım,” dedi Oğuz. Yüzü bu kadar yakınken Nergis ne yapacağını şaşırmıştı. Kendini uyuşmuş gibi hissediyordu. Sonra birden bir ihtiyaç gibi sanki yapmazsa kaybolup gidecekmiş gibi başını adamın göğsüne yaslayıp ona sığındı. Kocasının kolları onu sıkıca sarıp elleri sırtını usulca okşarken “Oğuz,” dedi sonunda “Oğuz ben seni o kadar çok seviyorum ki-“ sesi boğulduğu için duraklamak zorunda kalınca Oğuz onu kendine daha çok çekti.
“seni o kadar çok seviyorum ki,” diye devam etti Nergis “bazen bu sevgiden kalbim acıyor.”
İşte söylemişti. Sonunda kalbinde olanı sahibine teslim etmişti. Oğuz çenesini onun başına yaslayıp “ben de seni çok seviyorum Nergis,” dedi şefkatle.
Nergis’in gözyaşları akıp giderken Oğuz, kollarını gevşetip karısının yüzünü görebilmek için çenesinden tutup kaldırdı. Nergis’in yaşlarını silip “lütfen inan bana,” dedi rica eder gibi “sana olan sevgime inan.”
“inanmak istiyorum,” diye itiraf etti Nergis “çoğu zaman inanıyorum.”
“ama?”
“ama-“
Apartman kapısının kilidi gürültülü bir şekilde açılıp dışarı Nurcihan çıkınca Nergis hemen kendini çekti.
“pışt!” diye seslendi Nurcihan “vallahi ben elimden geleni yaptım ama İsmet amca homurdanmaya başladı.”
Nergis, adama bakıp “ben gidiyorum,” dedi ve eteklerini tutup karanlıktan çıktı. Merdivenleri çıkarken Nurcihan “nereden çıktın kız sen!” demeden edemedi.
“hadi, hadi,” diyen Nergis, kardeşinin koluna girip içeri girdi. Oğuz ise yine aralarına giren sessizliğe içerleyip arabasına binip yola çıktı.
.
.
.
Allah'a emanet olun
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |