

Cümleten Selamun Aleyküm
lafı uzatmıyorum ve
iyi okumalar diliyorum
BÖLÜM
Zellangadef
Baba evine geri dönmek bir seçenek bile değildi onun için. Annesi ile yüzleşmeye hazır değildi. Onun yüzündeki ben sana demiştim, bak gördün mü? Yine ben haklı çıktım! Diye bağıran ifadeyi görmeye hazır değildi. Otele de gitmek istemedi. Yalnız kalmak istemiyordu. Nurcihan Ankara’daydı. Bu yüzden Ülkü’yü çekinerek aradı.
“efendim”
“Ülkü benim Nergis- şey ben- biz Oğuz’la-“
Sesini duyan Ülkü “adresi sana mesaj atarım,” dedi sadece “dışarıda oyalanma çabuk gel.”
“teşekkür ederim,” Nergis bir kere daha gözyaşlarına boğulmamak için kendini sıkıp bir taksi bulmuştu.
Adresi verip başını koltuğa yaslarken camı açıp yüzüne vuran rüzgara bırakmıştı kendini. Radyoda bir şarkı çalıyordu.
Ben ne yangınlar gördüm, öylece bırak beni
Sen ateşten korkarsın, kaç kurtar kendini
Ben ne yaralar aldım, hiçbiri öldürmedi
Sen de git, unut beni
Nergis şarkının sözlerinin içini yakmasına izin verdi. Melodi kalbinin üzerinde tepinirken turuncu ışıkların aydınlattığı yolda yanından geçip giden arabaların kırmızı fren ışıkları ile karşıdan gelen arabaların parlak far lambaları gözünü alıp duruyordu.
Ülkü ona kapıyı açtığında halini görünce kollarını açıp “sarılalım mı?” diye sordu. Nergis, tekrar ağlamaya başlayıp ona sarıldığında Ülkü arkadaşını usulca içeri alıp kapıyı kapattı. Oturma odasına geçtiklerinde Ülkü geniş ve rahat gözüken turuncu kanepeyi gösterip “otur hadi, ben geliyorum,” dedi.
Nergis kanepeye geçip oturdu. Sırt çantasını Ülkü almıştı zaten. Boş bakışlarla TV’de açık olan kanalı izlerken Ülkü geldi. Elinde bir fincan tutuyordu. Orta sehpanın üstüne bırakıp “iç bakalım,” dedi, “sıcak çikolata.”
“teşekkür ederim,”
Nergis açlığını bile unutmuştu. Dumanı üstünde tüten ve mis gibi kokan fincandan bir yudum aldı.
“çok güzel olmuş,”
“özel tarif”
“eline sağlık.”
Ülkü bir müddet sesini çıkartmadan Nergis’in biraz toparlamasını bekledi. Ardından kanepede yanına oturup “anlat bakalım,” dedi dostane bir tavırla.
Nergis usulca başını salladı, “Oğuz, Umut’u öğrenince çıldırdı,” diye fısıldadı.
“korktuğumuz başımıza geldi yani”
“içinde tuttuğu ne varsa hepsini döktü. Ben de öyle.” Nergis dehşet içinde gözlerini açıp “ona neler söyledim,” dedi, “zaten yaralıydı bir de ben kanırttım. Canını çok yaktım.”
“Nergis,” diye araya girdi Ülkü “Allah aşkına kendine şunu yapma artık. Sanki kırıp döken bir tek senmişsin gibi davranma. İkiniz de içinizdekileri dökmüşsünüz.”
Nergis olanları arkadaşına anlatıp içini boşalttıkça rahatladı. Ülkü ona öyle güzel destek oluyordu ki Nergis bir kere daha düşmanlık yerine dostluğu seçtiği için şükretti.
Gece hayli ilerlediğinde Ülkü ona yastık, çarşaf ve örtü getirdi. Nergis’in gözleri kapanıyordu. Sırt çantasını alıp içinden pijamalarını çıkarttı.
“teşekkür ederim,” dedi tekrar
“saçmalama,” dedi Ülkü. O böyle minnet içeren sözlerden hoşlanmazdı, “hadi yat dinlen. Yarın her şey daha kolay olacak.”
“inşallah.”
“iyi geceler.”
“sana da”
Nergis kanepeyi hazırlayıp yattığında bir müddet dönüp durdu. Yanında Oğuz varken uyumaya ne çabuk alışmıştı. Hatta Oğuz ona bir keresinde nöbette olduğu gecelerde uyuyamadığını söylediğinde utanmıştı. Kocasının hatıralarını zihninden kovalayıp uyumaya çalıştı.
Gün aydınlanana kadar uyuyup uyandı. Sabah olduğunda hayalet gibiydi. Ülkü onu gördüğünde “tövbe estağfurullah!” deyip damağını kaldırdı. Sonra ne yaptığını fark etmiş gibi “kusura bakma bir an korktum,” diye ekledi.
“çok uyuyamadım da ondan,” diye bir şeyler geveleyen Nergis kendini banyoya attı. Aynada kendine baktığında Ülkü’nün korkmakta haklı olduğunu düşündü. Berbat gözüküyordu. Amerikan filmlerinde psikopat seri katillere dönen kadın oyunculara benziyordu. Saçlarını açıp elleriyle taramaya çalıştı. Biraz düzeltip balıksırtı ördü. Ardından yüzünü yıkayıp ağzını çalkaladı. Yanına aldığı kot pantolonuyla düz beyaz tişörtünü giydi. Nispeten iyi gözüküyordu.
Dışarı çıktığında Ülkü çayı demlemişti. Elinde koca bir fincan kahvesi varken “ister misin?” diye sordu.
“fark etmez,” diye cevap verdi Nergis. İyice acıkmıştı ama bir şey yiyecek hali yoktu. Mutfak masasına geçip oturdu ve “dün gece için tekrar teşekkür ederim Ülkü,” diye başladı, “bugün hastaneden sonra kendime kalacak bir yer ayarlayacağım.”
“Nergis,” Ülkü tezgahta peynir doğrarken ona döndü, “önce güzel bir kahvaltı yapalım. Aç karnına alınan kararlar çoğu zaman iyi kararlar olmaz.”
Nergis gülümsemeye çalıştı ama başaramadı. Telefonuna baktığında Oğuz’dan hala tek bir arama bile olmadığını gördü. Yutkunup telefonu bırakırken Ülkü’nün onu izlediğini fark etti.
“adama beni arama diye not yazıp giden sendin,” diye hatırlattı usulca.
“öyle ama” Nergis omuz silkti “insan merak edip bir kere bile aramaz mı?”
“belki o da senin vereceğin tepkiden çekiniyordur.”
Genç kadın zihnini toplamak istese de bu imkansızdı. Hastaneye gitmek bile istemiyordu. Ama mecburdu.
“bak ne diyeceğim,” dedi Ülkü “hastaneye gidip İrem Hoca ile konuşalım. O iki haftalığına seminer ve eğitim için Yalova’ya gidecekti hatırladın mı?”
“evet,”
“seni de yanında götürmesini iste ondan. Durumunu biraz çıtlatırsan eminim ki kabul edecektir.”
“bilmem ki,” Nergis için uzaklaşmak çok iyi bir seçenekti.
“hem biraz kafanı toparlarsın hem de herkesten uzaklaşmış olursun.”
“aslında iyi fikir.”
“döndüğün zaman da aklın ve kalbin ne isterse onu yaparsın Nergis. Ama önce tek başına kalıp biraz kafanı toparlaman lazım.”
“haklısın,” diye kabul etti Nergis. Öyle ya da böyle bir karar almış olmanın verdiği rahatlıkla gülümseyip “neyse ki dün gece yanıma üç beş parça kıyafet almayı akıl ettim.”
“benden de bir şeyler ayarlarız merak etme.”
“sağ ol Ülkü,” diye tekrarladı Nergis kendini tutamayıp “gerçekten çok sağ ol.”
“of tamam uzatma!” diyen Ülkü kahvaltıyı hazırlamaya devam etti. Nergis de ona yardım etti ve pencere önündeki minik masada iki arkadaş sessiz bir huzur içinde kahvaltılarını yapıp çıktılar. Hastaneye vardıklarında Nergis hiç oyalanmadan İrem Hoca’nın yanına gitti.
Ağzını açıp iki kelimeyi bir araya getirmeyi başardığında İrem Hoca güngörmüş deneyimli bir insan olduğu için Nergis’in yeni evli birine göre oldukça mutsuz ve solgun gözüktüğünü anlayarak teklifini kabul etti.
Akşama yola çıkacaklarını söyledi. Nergis başını sallayıp “hazırlıklı geldim hocam,” dedi.
“iyi o zaman akşam görüşürüz.”
“teşekkür ederim.”
Nergis, haberi Ülkü’ye mesaj atıp işine geri dönerken gün boyu bir gözü hep yolda oldu. Belki kocası gelir diye bekledi ama gelmedi. Böylece akşam olduğunda üstünü değiştirip Ülkü ile vedalaştı.
“bir şey olursa beni ara,” dedi Ülkü yine.
“tamam.”
“hadi Allah’a emanet ol.”
“sen de,”
Nergis gülümsemeye çalışıp İrem Hoca’yı Yalova’ya götürecek olan özel araca bindi. Bir yerlere savrulduğunu hissediyor ama rüzgara karşı direnmiyordu.
….
Yalova’ya geldiğinin altıncı günü telefonu çalmaya başladığında kaldıkları bungalov sitedeki odasına yeni girmişti. Yorucu bir konferans programından sonra acıkmış ve bir hayli bitkin düşmüştü.
Çantasından telaşla telefonunu çıkarttığında Neslihan’ın aradığını görünce kalbi sıkıştı. Ne diyecekti. En iyisi açmamaktı. Ama ya bir şey olduysa. Açmaya karar verdiğinde telefon epeydir çalıyordu.
“efendim,” dedi rahat olmaya çalışarak.
“yengeciğim,” diyen Nesli’nin sesi cıvıl cıvıldı. Nergis tuttuğu nefesi verirken Nesli “nasılsınız bakalım hiç sesiniz soluğunuz çıkmaz oldu,” diye sitemle karışık hal hatır sordu.
“iyi-iyiyiz,” Nergis yutkunup boğazını temizledi, “işler çok yoğun o yüzden sesim soluğum çıkmıyor. Siz- siz nasılsınız? İloş kuşum nasıl?”
“İloş’un iyi ama yengesi ile dayısını özlemiş.”
“ah ben de çok özledim,” dedi Nergis içtenlikle. Gözleri dolmuştu yine. Neslihan “e o zaman bu akşam bize gelin. İlyas abimleri de çağırırım bir araya gelelim, özleştik.”
“özleştik ama ben hiç müsait değilim ki Nesli’m,” dedi Nergis gözünü tavana dikip ağlamamak için kendini sıkarken “bu aralar konferanslar, seminerler, eğitimler, tez derken kafamı kaşıyacak vaktim yok.”
“tüh,” dedi Neslihan “peki tamam o zaman müsait vakitte görüşmek üzere diyorum o zaman. O hayırsız abime de selam söyle mesajlarıma bile geri dönmedi.”
Nergis’in içine düşen şüphe şimdi Oğuz içindi. Acaba ona bir şey mi olmuştu? Tartıştıkları akşam hiç iyi değildi. Sarhoş gibi sallanıyordu sanki. Endişe tüm vücudunu ele geçirmişken gülümsemeye çalışıp “tamam söylerim,” dedi.
“hadi Allah’a emanet olun.”
“siz de”
Nergis telefonu kapattıktan sonra telaş içinde bir süre bungalov evde dolanıp durdu. Eli telefona gidip geliyordu. Oğuz’u aramalı mıydı yoksa aramamalı mıydı?
Bu düşünceler içinde gidip gelirken kapısı çaldı. Kapıya giderken “kim o?” diye sordu. Ses gelmeyince kapının tokmağından tutup delikten baktı. Kalbi sıkışır gibi oldu.
“Oğuz,” dedi fısıltıyla. Elini kapıya yaslayıp kendini tuttu. Kapıyı açmak yerine “git buradan!” diye bağırdı.
“Nergis,” kocasının sesini duyduğunda içi sızladı. Nasıl da özlemişti. Delikten gördüğü kadarıyla iyi de gözükmüyordu.
“konuşmak istemiyorum git,” dedi tekrardan. Oğuz tam da onun elini yasladığı yere elini yaslayıp “Nergis,” dedi usulca “aç kapıyı lütfen.”
“neden?” diye sordu Nergis “tekrar zehrini kus diye mi?”
“konuşmak istiyorum,” Oğuz elini usulca çekip alnını kapıya yasladı. Pişmanlıkla kapıya bir kez daha vurup “aç lütfen,” dedi. Sesindeki tını Nergis’in içini acıtıyordu. Kapının tokmağını çevirdi. Kapı açılırken karı koca bir haftanın ardından yüz yüze geldiklerinde Oğuz’un yaptığı ilk şey karısını kendine çekip sıkıca sarılmak oldu. Nergis ise ona karşılık vermemek için yumruklarını sıktı.
“özür dilerim,” dedi Oğuz acı içinde “ben rezil herifin tekiyim lütfen affet beni”
Nergis onun omuzlarından tutup itti. Kendini çekip kapıyı kapattı. Ona dönmeden “nasıl buldun beni?” diye sordu.
“hastaneye gittim,” dedi Oğuz “Ülkü ile karşılaştım.”
“o mu söyledi?”
“hayır,” diyen Oğuz homurdanır gibi güldü ve ekledi “daha çok senin gibi iyi kalpli bir insanı incittiğim için ne kadar öküz biri olduğumu yüzüme vurdu.”
“ah,” dedi Nergis sonunda ona dönerken “döndüğüm zaman ona bunun için teşekkür etmeyi unutmamam gerekiyor o zaman.”
“kesinlikle,” diye hak verdi ona Oğuz. Ülkü onun yüzüne tüm gerçekleri acımadan söylemişti. Hastaneye gittiğinde kafayı yemek üzereydi. Karısını arayacak yüzü olmasa da hiç değilse uzaktan da olsa onu görme isteğine karşı koyamamış ama Nergis’i hiçbir yerde bulamamıştı. Üç gün boyunca her gün hastaneye gidip Nergis’i bulamayınca sonunda onun nerede olduğunu sormaya karar vermişti.
Ülkü ile bankoda karşılaştıklarında kadın ona pisliğe bakar gibi bakınca neler olup bittiğini bildiğini anlamıştı.
“Ülkü,” demişti lafı dolandırmadan “Nergis nerede?”
“sana ne!”
“ben onun kocasıyım,”
“kocasıymış!” Ülkü acımasız bir küçümseme ile “sen kendine koca mı diyorsun?” diye sormuştu.
“Nergis nerede?”
“onun nerede olduğunu sana nah söylerim,” Ülkü bu konuda kararlı gözüktüğü için Oğuz başını sallayıp arkasını dönüp gitmeye karar verdiğinde “sen öküzün tekisin biliyorsun değil mi?” demişti Ülkü.
Oğuz olduğu yerde donup kaldığında Ülkü ona yetişip karşısına geçmiş ve “sana deliler gibi aşık bir kadının kıymetini bilemeyecek kadar öküzsün hem de, “diye devam etmişti.
“ben-“
“onu itham ettiğin şeyin iğrençliği bir tarafa, Oğuzhan sen; Nergis’in tertemiz kalbini, güzel ahlakını göremeyecek kadar da körsün.”
Oğuz utanç içinde gözlerini kaçırmış ama Ülkü acımadan devam etmişti.
“sana Nergis’in nasıl bir insan olduğunu anlatayım mı? O kadın ben ona sayısız densizlik yaptığım halde en zor anımda gelip bana el uzatacak kadar iyi bir insan. Tüm ömrü annesinin baskısı altında geçmesine rağmen annesinin senelik muayenesini bir kere atlamamış bir evlat, kardeşine ablalık yerine annelik yapmak zorunda kalmış ama bunu severek yapmış bir abla. Doğru, dürüst, eşine sadık bir kadın.”
“Ülkü lütfen beni daha fazla yerin dibine batırma,” demişti Oğuzhan.
“batarsan bat!” Ülkü başparmağını Oğuz’a doğrultup “ama Nergis’i de kendinle birlikte aşağı çekme,” diye son sözünü söylemiş ve çekip gitmişti.
Ardından Oğuzhan perişan halde hastaneden çıkarken Canan hemşireyi görmüştü. Kadın onu görünce “Oğuzhan Bey,” demişti “hayrola bir şey mi oldu?”
“yok, ben Nergis’in unuttuğu bir şeyi almaya geldim de,” diye gevelemişti. Kadın gülümseyip “Yalova çok uzak değil aslında karınızı çok özlediyseniz atlayıp gidin,” demişti perişan haline bakıp.
“doğru.”
“ay o meşhur bungalov evlerde ben de kalmak istemişimdir hep, Nergis tadını çıkartıyordur şimdi. Seminer ve eğitimin bitmesine bir hafta kaldı nasıl olsa”
“evet,”
Alacağını alan Oğuz hiç düşünmeden yola çıkıp kendini burada bulmuştu. Şimdi karşısında duran karısı ona bakarken, onu böylesine özlemişken, nasıl toparlayacağını bilmezken ona gelmişti. Çünkü Oğuzhan için artık başka bir yol yoktu. Nergis’in umman gözlerine vurulduğunu, ona âşık olduğunu kabul etmekten başka bir çaresi yoktu.
“beni affetmenin bir yolunu bulman gerek,” dedi Oğuz. Nergis ona bakakaldı.
“böyle mi özür diliyorsun sen?” diye sordu alayla “bir hafta oldu bir kere bile aramadın. Aramayı geçtim bir mesaj bile atmadın.”
“günlerce hastaneye gidip geldim. Seni bulamadıkça kafayı yiyecek gibi oldum.”
“bırakıp gitseydin yine!” dedi Nergis “kaçıp gitmeyi iyi biliyorsun sen.”
Oğuz bir şey demeden karısına bakmaya devam etti. Nergis’in kızgın bakışlarının altındaki kırgınlığı görebiliyordu. Ona doğru bir adım attı ama Nergis hemen uzaklaşıp “yaklaşma,” dedi “istemiyorum.”
“yapma Nergis,” Oğuz onu dinlemeyip bir adım daha attı, “beni öldür ama bunu yapma.”
“ne yapayım o zaman sen söyle?” karısının çatlayan sesi boğulurken Oğuz bir adım daha atıp yüzüne baktı.
“affet beni!”
“nasıl?” diye sordu Nergis. Dizlerinin bağı çözülmüş gibi tekli koltuğa çöküp kaldı. Gözyaşları akıp gitmeye başladığında Oğuz, dizlerinin dibine çöküp başını bacaklarına yasladı.
“seni çok özledim,” diye fısıldadı hasretle. Nergis neredeyse onun başını okşayacaktı ama kendini tuttu.
“o akşam evden çıkıp gittiğim an pişman oldum. Ama geri dönecek cesareti toplamam uzun sürdü. Döndüğümde seni evde bulamayınca çıldıracak gibi oldum. Bıraktığın notu defalarca okudum.”
Kocası başını kaldırıp ona baktı. Dizlerinin üstünde yükselip elleriyle karısının yüzünü tutup kendine çekti.
“buna izin vermem Nergis,” diye fısıldadı aşkla “beni bırakamazsın.”
“Oğuz-“
“her şeyi mahvettim biliyorum ama beni bırakamazsın.”
“bırakmak isteyen kim aptal!” dedi Nergis kendini çekecek gücü yoktu. Alnı kendiliğinden kocasının alnına yaslanırken “tek istediğim-“ diye devam etti, “tek istediğim senden emin olmak Oğuz. Sana tam anlamıyla güvenebilmek. Ne olursa olsun benim yanımda olacağını bilmek.”
Ne ara sesi titremeye başlamıştı, ne ara ağlamaya başlamıştı bilmiyordu ama kocası usulca gözündeki yaşları silip alnından öptüğünde kendini ona bırakmaktan başka bir seçeneği yoktu. Kollarını ona sarıp titreyerek “her zaman böyle mi olacak Oğuz?” diye sordu, “her kavga ettiğimizde arkanı dönüp gidecek misin? Bizim aramızda hep bir mesafe mi olacak? Sen bana hiç güvenmeyecek misin?”
“Nergis,” dedi Oğuz onu sıkıca tutarken sanki bırakırsa yine gitmesinden korkuyor gibi bir hali vardı.
“Nergis ben ne yapacağımı bilmiyorum. Bana yardım et.”
“bana kendini açmazsan sana nasıl yardım edebilirim ki?” diye sitem etti Nergis haklı olarak. Kendini çekip ayağa kalktı. Oğuz da peşinden gitti. Nergis evin arka balkonuna çıkmıştı. Alabildiğine yeşil bahçeye bakıp etrafına örülmüş tuğla duvarları gösterdi.
“bak,” dedi “mahremiyet için ördükleri duvarlara bak. Onlara bakmak bana seni hatırlattı hep. Senin de böyle duvarların var işte. Yaklaşanı paramparça eden duvarların! Şimdi sen söyle bana. Ben sana nasıl yardım edeyim Oğuz?”
“o duvarları ördüm çünkü-“ Oğuz konuşmak istiyor ama yapamıyordu. Nergis ona bakarken gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Sonra karısına bakıp “çünkü içim paramparça Nergis,” diye itiraf etti, “kabul etmek istediğimden binlerce kez daha fazla hem de.”
“İzel yüzünden mi?” diye sordu Nergis “onu bu kadar çok mu seviyorsun?”
Sesindeki acı duyulmayacak gibi değildi. Oğuz başını iki yana sallayıp “onu sevmiyorum Nergis,” dedi usulca “onu hiç sevmedim ki! Ben bir yalanı sevdim Nergis. Onun bana gösterdiği şeyi sevdim. Yıllarımı bir hiç uğruna heba ettim. Aynı evin içinde günler, aylar, yıllar geçirdiğim kadın aslında gerçek bile değildi. Ve ben-“ Oğuz devam etmekte çok zorlanıyordu. Nergis ise bir şey demeden onu bekliyordu.
“ve ben,” dedi kocası “bunu fark etmedim bile. Anlamadım, görmedim çünkü ben aptalın tekiyim. Aldatılabilir, yalan söylenebilir ve kullanılabilir bir geri zekalıyım.”
Nergis, kocasının bunları söylerken nasıl acı çektiğini görüyordu. Onu teselli etmek istese de kıpırdamadı. Oğuz’un kaçmasını, tekrar kendi içine kapanmasını istemiyordu. Bu yüzden hiçbir tepki vermeden onu dinlemeye devam etti.
“gururumu, benliğimi paramparça eden şey bu Nergis. Tesadüfler ve kader Neslihan’ı Alparslan’ın karşısına çıkartmasaydı eğer ben hala daha bu yalanı yaşamaya devam edecektim. İşte ben bu kadar geri zekalıyım.”
Oğuz ellerini tırabzana yaslayıp sıkarken Nergis kollarını göğsünde birleştirmişti. Ona bakarken içindeki şefkat gittikçe büyüyordu.
“herkese geçip gitti dedim. Ben artık daha iyiyim ama hepsi yalandı. Sanki İzel zihnime bir kör kuyu bırakıp öyle çekip gitmişti hayatımdan. Sonra karşıma sen çıktın. Seninle ilk karşılaştığım zaman perişan haldeydim Nergis. Sana çekilmek, seninle bir yola çıkmak aklımın ucundan bile geçmemişti. Nasıl olduğunu anlamadan elini tutarken buldum kendimi.”
Kocası ona baktığında Nergis ona tebessüm etti. Oğuz onun yüzünde ki ifadede tekrardan bir güç kuvvet bulduğunda anlatmaya devam etti.
“ama sana aldatıldığımı söyleyemedim çünkü sana bunu söylemek demek, senin gözünden düşmek demekti benim için. Gururuma yediremedim bunu Nergis. Sen bir şekilde benim geçmişimi öğrenip yüzüme vurduğunda ilk defa kavga ettiğimiz o akşam sana İzel diye seslendiğimde aslında sana değil zihnimin içindeki o kör kuyuya seslenmiştim. Çünkü o lanet kadın peşimi bırakmayan bir hayalet gibiydi. Ne zaman bu konu açılsa köşede durup beni izliyordu sanki. Onunla mücadele edemiyordum.”
Gün batımının turuncu pembe izleri de yerini alacakaranlığa bırakırken bahçenin ışıkları yanmıştı. Kuş cıvıltıları susup cırcır böceklerinin mesaisi başlamıştı bile. Oğuz karısına döndü.
“sana aşık olmak hesapta yoktu,” diye itiraf etti, “sana aşık olmak beni panikletti. Kalbimi tekrardan birine açmak demek aynı korkunç ihtimali tekrar göze almak demekti.”
“ihanet,” diye mırıldandı Nergis. Oğuz başını salladı, “İhanet,” dedi bir küfürmüş gibi.
“Nergis seni hastanede Umut’la görmek, onun senin eski sevgilin olduğunu bilmek ve bunu benden saklamış olman-“ Oğuz durup kendini toparlamak için bekledi, “aklımı kaybettim Nergis. Tekrar o ihtimalle yüz yüze gelmek beni delirtti.”
“bu yüzden sana söylemedim.”
“biliyorum ama o an aklımdan geçenler deliceydi. İzel’in ihanetinden bir şekilde sağ kurtulmuştum ama sen- Nergis sen- senin tarafından ihanete uğradığımı düşünmek bile beni çıldırttı. Çünkü sen benim en büyük hakikatimsin Nergis. Adın gibisin sen!”
Oğuz şefkatle karısının saçından bir tutamı alıp okşadı.
“inatçı, güçlü, aldığı her darbede tekrar doğan ve yükselen nergis çiçeğimsin sen benim. Umudumsun, gözlerinde tekrar hayat bulduğum narin sevgilimsin.”
Nergis onu affedeceğini kapıda gördüğü ilk anda biliyordu zaten. Daha fazla dayanamayıp ona sarıldığında Oğuz öyle coşkulu bir karşılık verdi ki Nergis’in ayakları yerden kesildi.
….
Ertesi sabah Nergis erkenden uyanıp kahvaltı hazırladı. Bugünkü program öğleden sonra başlayacaktı. Oğuz uykulu bir ses tonuyla “Nergis!” diye seslendiğinde “mutfaktayım,” dedi hemen. Bir an sonra kocası yanına geldi. Saçları dağılmış ve alnına dökülmüştü. Nergis ona gülümseyip “günaydın,” dedi.
“günaydın inci tanem,” diyen Oğuz ona sarılıp yanağından öptü. Uzamış sakalları bir an Nergis’in yanağına battı. Gülümseyip “git tıraş ol,” dedi sakallarını okşayıp. Oğuz muzip bir tebessümle bilerek yanağını karısının yanağına sürtünce Nergis kolunu çimdikleyip “ya Oğuz!” diye sitem etti. Kocasının göğsüne yüzünü yaslayıp özlediği kokusunu içine çekti.
“kahvaltı hazır olmak üzere” dedi kendini çekerken “hadi hazırlan gel.”
“geliyorum,” Oğuz banyoya giderken Nergis de işine devam etti. Sofraya oturduklarında bir süre konuşmadan yemek yediler.
“domates her zaman bu kadar lezzetli bir şey miydi?” dedi Oğuz keyifle. Nergis çatalına domates dilimi batırıp ağzına attı.
“tam mevsimi,” diye karşılık verdi. Oğuz onu izlerken yüzünde huzurlu bir tebessüm vardı.
“öğleden sonra fakültede olmam lazım,” dedi Nergis “dün çok yoğun geçti ama bugün işim dört gibi bitecek.”
“tamam ben de senin dönmeni beklerken etrafı gezerim biraz.”
“bir hafta daha burada kalmam gerekiyor,” dedi Nergis “eğer istersen geri-“
“hayır,” dedi Oğuz hemen “evimize birlikte dönmek istiyorum.”
“yanına bir şeyler aldın mı bari?”
“yok,” Oğuz başını salladı, “hastaneden çıkıp buraya geldim direkt. Önemli değil kendime bir şeyler alırım ben.”
Nergis bazen kocasının maddi durumunun kendisinden birkaç kat daha iyi olduğunu unutuyordu. Böyle anlarda da hatırlıyordu. Gerçi Oğuz, Nergis’e karşı para konusunda çok cömertti ancak Nergis de çalışıp kazanıyordu zaten.
“peki o zaman,” Nergis çayından bir yudum alıp “seninle konuşmak istediğim bir şey var Oğuz,” dedi ciddi bir yüz ifadesiyle.
“dinliyorum,”
“senden bir isteyeceğim Oğuz. Geleceğimiz için ama en çok da senin için.”
Kocası bir şey demeden kendisine bakıyordu. Nergis sandalyesini ona çevirdi. Elinden tutup kucağına çekti.
“bir psikolog ile görüşmeni istiyorum Oğuz,” dedi kesin bir tavırla, “içinde bitmemiş bir savaş var. Hesaplaşamadığın bir geçmiş var Oğuz ve ben- sana bu konuda yardımcı olamam çünkü bu tek başına halletmen gereken bir mesele.”
Oğuz, karısını dinlerken aylar önce İlyas abisinin de aynı şeyleri söylediğini hatırladı. Belki o zamanlar abisini dinleseydi işleri bu kadar batırmazdı. Eskiden olsa böyle bir şeye karşı da çıkmazdı zaten. Oğuz böyle bir insan değildi ki! Karısı haklıydı. Yardıma ihtiyacı vardı. Bir daha o akşam olduğu gibi bir insan olmak istemiyordu. Bir daha Nergis’i o şekilde kırmaktansa kendi kafasını kırmayı tercih ederdi.
“tamam,” kelimesi çıktı dudaklarından. Nergis bu kadar kolay kabul etmesini beklemediği için biraz şaşırsa da daha çok sevindi. Kocasının yüzünü tutup “seni çok seviyorum mühendis bey,” dedi şefkatle.
“ben seni daha çok seviyorum doktor hanım,” diye karşılık verdi kocası.
“hayır, ben daha çok seviyorum,” diye inatlaşmaya başladı Nergis hemen. Oğuz’un kahkahası bütün evde çınladı.
.
.
.
beklenen iç döküş gerçekleşti
ikisi de daha sağlıklı adımlar atacaklar artık
lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın
hepiniz Allah'a emanet olun :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |