

merhabalar, hepinize iyi okumalar dilerim
BÖLÜM
Kötü Söz
“eczacı olacaktın ne güzel,” dedi annesi “gittin inatla tıp okudun bak şimdi sürünüyorsun.”
Nergis gözlerini devirip annesine döndü. Bu konuşmayı kaç kez yapmışlardı hatırlamıyordu artık.
“süründüğümü nereden çıkarttın anne?” diye sordu kollarını birleştirip annesine bakarken. Annesinin elindeki dantel bitince koca bir masa örtüsü olacaktı.
“illa doktor olacağım diye tutturdu hanımefendi,” annesi sinirle zincir çekip duruyordu. Nergis’in sorduğu soruyu bile duymamıştı.
“eczacı olsaydın şimdiye çoktan evlendirmiştik seni. Kısmetin de çıkmıyor ki! Herkese beş karış surat. Nergis’in burnu büyük diyorlar. Kimse oğluna yakıştırmıyor seni.”
Bu yaşına kadar annesinin söylenmelerine alışmış olması lazımdı ama her seferinde kalbi aynı yerden kırılıyordu. Annesi tarafından birkaç çift güzel söz duymayalı çok olmuştu. Belki de hiç duymamıştı. Onu ‘güzel kızım’ diye sevmemişti hiçbir zaman ya da ‘doktor kızım’ var diye övünmemişti. Hep olamadığı, yapamadığı şeyleri görmüş, hep eleştirmişti onu. Annesi onu kırıp parçalayarak yetiştirmişti ancak Nergis de ona inat hep kendi istediği istikamette ilerlemiş, neşeye, gülümsemeye ve hayatın güzelliğine tutunmuştu. Annesine inat, annesine benzemeden yaşamayı öğrenmişti.
Eğer evde küçük kardeşi olmasaydı çoktan kendi evine çıkmıştı ama kardeşi Efe’yi bırakıp gitmek istemiyordu. Bu yüzden derin bir iç çekip annesini söylenmesiyle baş başa bırakıp odasına gitti. Kapıyı kapatıp kilitledi. Çünkü annesinin kapıyı çalmadan açmak gibi bir huyu vardı.
Yatağına yatıp bir müddet öylece bekledi. Annesinin üzerindeki etkisi solmaya başladığında kalkıp bilgisayarını açtı. Okuması gereken birkaç makale vardı. Evrak işlerini de halletmesi gerekiyordu.
Yaklaşık iki saat ara vermeden çalıştıktan sonra gözleri şaşı görmeye başlayınca ara verdi. Dünyanın parasını verip aldığı bidondan hallice su şişesinin tıpasını açıp çelik pipetten koca bir yudum su çekip yuttu.
Telefonuna gelen mesaja bakıp güldü. Çocukluk arkadaşı Nurcihan, oğlunun yemek yemesinin videosunu çekip göndermişti. Nurcihan evleneli çok olmuş ve Ankara’ya taşınmıştı. Eskisi kadar sık görüşemeseler de sürekli iletişim halindelerdi. Nergis o gittiğinden beri çok yalnızlık çekiyordu ama kardeşi saydığı insanın mutlu olması her şeyden önemliydi.
Sosyal medyada dolaşırken gözüne birden Neslihan Kaya’nın profili takıldı. Algoritma ortak hashtagler üzerinden tanıdık olabilecekler grubuna atmış olmalıydı. Tam bakmak için dokunduğunda yanlışlıkla takip isteği gönderdiğini fark etti. Kalbi sıkışarak takip isteğini geri çekmeyi düşündü. Tereddütle parmağı ekranın üzerinde dolanırken Neslihan’dan hızlı bir kabul gelince şaşkınlıkla kadının profilinde gezerken buldu kendini.
En son resim attığı tarih bundan altı ay önceydi. Yeğenleri olduğunu tahmin ettiği iki çocukla birlikte parkta oynarken bir resim paylaşmıştı. Ondan öncesinde bir nikah resmi vardı. Neslihan çok güzel bir gelin olmuştu. Alparslan da yakışıklı adamdı. Birlikte objektife bakan gözleri mutlulukla parlıyordu. Aynı paylaşımda bir de toplu bir aile fotoğrafı vardı. Nergis farkında olmadan Oğuzhan’ı ararken bulamayınca kaşları çatıldı. Kardeşinin düğününde yok muydu yani? Ne biçim bir abiydi bu!
Biraz daha kadının profilinde gezindi. Zaten çok paylaşım yapan birine benzemiyordu. Hızlıca sayfasının sonuna geldiğinde ilk paylaştığı fotoğrafı gördüğünde gülümsemesine mani olamadı. Oğuzhan ile birlikte ekrana gülümsüyorlardı. Taş çatlasın 16-17 yaşında olmalılardı. Oğuzhan’ın sakalları yeni çıkmaya başlamış gibiydi. Dalgalı saçları tahmin ettiği gibi serbest bırakılmıştı ve böyle çok daha iyi gözüküyordu. Gözlerinde değişik bir parıltı vardı. Yüz yüzeyken göremediği o parıltı şu anda ekrana bakan gözlerinde vardı.
Neslihan resmin altına ‘kıymetlim’ yazmıştı. Yorumlara bakınca Sinan Kaya adlı kişinin kızgın suratlı emoji koyduğunu görünce daha çok güldü. Muhtemelen kardeşlerden biri olmalıydı. Buna karşılık Oğuzhan Kaya da dil çıkaran emoji atarak cevap vermişti. Nergis hiç düşünmeden ismin üstüne dokunup Oğuzhan’ın sayfasına girdi. Heyecanla açılmasını bekledi ama elbette ki hesap gizliydi. İkinci bir takip isteği atma vakası yaşanmadan sayfayı dikkatle kapatıp telefonu yerine geri koydu.
Bu adam neden aklına takılıp duruyordu bilmiyordu. Hastanede yaşanan olayın ardından iki hafta geçip gitmişti ama Nergis etkisinden kurtulamamıştı. Sanırım Oğuzhan’ın aklına gelip durmasının sebebi de buydu. Bir de adama borcu vardı.
“bir kahve borcu,” diye mırıldandı ağzının içinde.
Kafasını toparlayıp çalışmaya devam etti. Annesi ile evde baş başa kalmaktan hoşlanmıyordu ama babası iş yerinden arkadaşlarıyla geziye gitmiş kardeşi de okuldaydı. Bu yüzden odasından çıkmak yerine çok da acelesi olmayan diğer işlerini halletmeye devam etti.
…
Ertesi sabah yan koltukta oturan kardeşini okula bırakırken Efe “bıktım okuldan,” diye söylendi. Aslında bıktığı falan yoktu sadece ödevi istediği gibi olmadığı için huysuzluk yapıyordu.
“ablacım lütfen söylenmeyi keser misin,” dedi Nergis. Bugün gri bir kazak ve kot pantolon giyip siyah kaşe paltosunun üstüne yün atkısını dolamıştı. Havada acı bir soğuk vardı. Sinyal verip okul yoluna döndü.
“bıktım okuldan işte bıktım!” dedi Efe on iki yaşında bir çocuğun katı inadıyla. Nergis altın sarısı saçları parlayan kardeşinin başını okşayıp “ödevin çok güzel oldu Efe,” dedi. Efe omuz silkip “hiç de güzel olmadı,” dedi ve arabanın kapısını açtı. Çantasını sırtına takıp kapıyı kapatırken “akşam görüşürüz,” diye bağırdı Nergis arkasından ve kısık sesle ekledi, “seni seviyorum.”
Arabayı döndürüp hastaneye doğru sürmeye başladı. On dakika sonra otoparka girdiğinde kendini tebrik etti. İlk seferde yer bulmuştu.
Son bir kez dikiz aynasından kendini kontrol edip dışarı çıktı. Arabayı kilitleyip hastanenin içine girdiğinde koridorda Neslihan ile karşılaşmayı beklemiyordu. Neslihan her zamanki gibi etrafına ışık saçıyordu. Nergis’i görünce gülümsemesi büyüdü.
“günaydın,” dedi Nergis hemen “erkencisin.”
“günaydın doktor hanım,” Neslihan hafifçe belirgin göbeğini okşadı. “bugün cinsiyetini öğreneceğiz sanırım, bekleyemedim.”
“İrem Hocam söyler şimdi,” Nergis dayanamayıp sordu, “tek mi geldin?”
“yok abim getirdi sağ olsun. Alparslan’ın bugün çok önemli bir davası var da.”
“öyle mi?” Nergis kalbinin teklemesini fark etmemiş gibi yapıp “peki o zaman içeride görüşürüz,” dedi ve kaçar gibi gitti.
Giyinme odasına girip üstünü değiştirdikten sonra aynaya baktı. Yüzü solgundu. Bir anda annesinin sözleri doluştu zihnine. Onun sesi, güzel olmadığını fısıldadı kulağına. Saçlarını her zamanki gibi sıkıca topuz yapmıştı. Dışarıdayken saçlarını çok açmazdı. İri mavi gözleri acıyarak baktı aynadaki yansımasına. Ellerini beyaz önlüğünün ceplerine sokup kendini toparlamaya çalıştı ve gülümseyip “yine her zaman ki gibi çok güzelsin Nergis,” diye fısıldadı annesinin sesine inat.
Kapıya yöneldiğinde ondan önce dışarıdan açıldı ve içeri Ülkü girdi. İki düşman gibi bakıştılar- ki Nergis bazen gerçekten öyle olduğunu düşünüyordu.
“kıymetli hastanla pek sıkı fıkı gözüküyorsun,” dedi Ülkü. Onları mı izlemişti? Nergis samimiyetsiz bir tebessümle başını salladı.
“hastalarla pek yakın ilişki kurmamamız gerekiyor yalnız.”
“öyle mi?” Nergis eli kapı kolunda hiç kıpırdamadan Ülkü’ye bakmaya devam etti. Ülkü omuz silkip “Hatırlatayım dedim,” diye ekledi.
“hatırlatma,” Nergis gözlerini ayırmadan konuşuyordu, “ne yapıp ne yapmayacağımı senden öğrenecek değilim. İstediğimle yakın olurum istediğimle de uzak. Ülkü bence sen de kendi işinle ilgilen. Başkalarının işine burnunu sokma.”
Kapıyı arkasından sertçe kapatıp koridora çıktığında ellerinin hafifçe titrediğini hissediyordu. Bu kız kendini ne zannediyordu böyle. Aralarında her zaman bir rekabet vardı ama İrem Hoca, Neslihan Kaya’nın takibini Nergis’e verdiğinden beri Ülkü işin dozunu abartmıştı. Nergis öyle öfkelenmişti ki gözünün önü kararmıştı sanki. Sinirli adımlarla ilerlerken kadın doğum polikliniğinin önünde biriyle çarpıştı. Bir adım geriye doğru sendeledi ama adam onu tutup düşmesini engelledi. Nergis tam ağzını açıp ne gelirse saymaya başlayacaktı ki onu tutan kişinin Oğuzhan olduğunu görünce bütün kelimeler aklından uçup gitti.
Nurcihan, şu an onu böyle görseydi –klişe! diye bağırırdı. Ama olmuştu işte. Ağaçtan düşen elmalardan biri de Nergis’in başına çarpmıştı. Yutkunup gözlerine kilitlendiği adama “ben- seni görmemişim,” diyebildi sonunda. Oğuzhan onu usulca bırakıp bir adım geri atarken gülümseyip “görmediğini anladım canım,” dedi alayla “aksi halde sana seslendiğimi duyardın herhalde.”
“seslendin mi?” diye sordu Nergis hayretle “az önce mi?”
“evet,” dedi Oğuz “ama sen öyle öfkeli gözüküyordun ki ne beni duydun ne de yavaşladın. Ben de karşına çıkayım dedim ama-“
Nergis’in dünya başına yıkılmıştı. Ortada klişe falan yoktu. Resmen adama toslamıştı. Göz göre göre rezil rüsva olmuştu.
“özür dilerim,” dedi utanç içinde “gerçekten ben-“
“sıkıntı yok,” dedi Oğuz daha da gülerek “beni görmeyecek kadar bir şeye sinirlenmişsin belli. Ben de bana olan borcunu ödememek için kaçıyorsun sanmıştım.”
“kaçıp gitmek benim tarzım değildir Oğuzhan Bey,” dedi Nergis biraz toparlamaya çalışıp.
Oğuz, genç kadının utançtan meydan okumaya geçen yüz ifadesine bakıp “o zaman kahveden mi hoşlanmıyorsunuz?” diye takıldı muzip bir tavırla.
“yarın akşam,” dedi Nergis birden.
“yarın akşam ne?” diye sordu Oğuz şaşırarak.
“borcumu sana yarın akşam ödemek istiyorum.” Nergis ağzından çıkan cümlenin ne anlamlara gelebileceğini o an fark ederek zihninde Binbir Gece dizisinin müziği çalmaya başlamadan önce telaşla “kahve borcumu yani,” diye ekledi.
Oğuz, karşısında renkten renge giren bu güzel genç kadının halini keyifle izliyordu. Kahkaha atmamak için kendini zor tutarak “tamam,” dedi “aynı yerde mi?”
“hastane kafeteryası pek ilgi çekici bir yer değil,” dedi Nergis “yarın akşam saat yedide beni buradan almaya gelirsen seni daha güzel bir yere götürebilirim.”
“anlaştık,” Oğuzhan bir an kızın okyanus misali gözlerine dalıp gitti. Yakından bakınca koyu kum sarısı kirpiklerini fark etmişti. Ne yapıyordu böyle? Buna resmen randevulaşmak denirdi. Hazır mıydı? Geçmişi arkasında bırakabilmiş miydi? Daha kendisine bu soruyu hiç sormamıştı ki!
“anlaştık,” diye tekrar etti Nergis. O an Oğuzhan’ın endişelerinin farkında değildi elbette. Kalbi heyecandan çok hızlı atmaya başlamıştı. Aklı başına gelir gelmez “ben artık gideyim,” dedi ve hızla İrem Hoca’nın odasına doğru gözden kaybolup gitti.
Oğuzhan ise arkasından bakakalmıştı. İçine büyük bir korku yerleşmişti şimdi. Neyin korkusuydu bu bilmiyordu. Yutkunup kardeşinin olduğu- Nergis’in de olduğu- odanın önüne gidip beklemeye başladı. Kendi zihninin içindeki sesleri duymazlıktan gelerek sabırla beklemeye devam etti.
Neredeyse yarım saat sonra Neslihan odadan çıktığında ona eşlik eden kişi Nergis’ti. Neslihan yüzünde güller açarak abisine sarılıp “kız!” dedi sevinç içinde “kızım olacak abi!”
Oğuz kardeşinin başından öpüp “maşallah,” dedi gözleri parlayarak, “senin gibi nazende bir gonca gül geliyor ailemize ha!”
Neslihan kendini çekip abisine baktı. Korkuları devam etse de içinde büyüyen can en büyük umuduydu.
Nergis ise iki kardeşi tebessümle izliyordu. O anda Oğuz ile göz göze geldiklerinde kendine şaşırdı. Nasıl oluyordu da iki kez gördüğü adama karşı içinde böyle bir duygu hissedebiliyordu? Sanki beklediğini bile bilmeden bu adamın gelmesini beklemiş gibi hissediyordu.
O an Neslihan, abisi ile Nergis’in bakışmalarını fark etti. Sesini çıkarmadan dikkat kesildiğinde kesinlikle bir şeyler döndüğünü anladı. Nergis’ten gelen beklenmedik takip isteğinin nedeni abisi miydi yani? Gülümsemesi büyürken “Nergis,” dedi imalı bir tonda. Nergis hemen kendini toparlayıp bakışlarını kaçırdı. Abisi ise utanmadan kıza bakmaya devam ediyordu. Neslihan içinde kahkahalar atıp sevinçten el çırpan küçük kızı dizginleyip abisinin koluna girerken “ben diyorum ki ne olur ne olmaz diye- tamamen tedbir amaçlı yani- abim senin telefon numaranı kaydetsin. Alparslan işi yüzünden bazen telefonlara geç dönebiliyor da.”
“güzel fikir,” dedi Oğuz hemen. Nergis yanaklarının kızarmaması için çabalarken içinden ‘öküzün trene baktığı gibi adama bakarsan, kız kardeşi tabi ki anlar!’ diye söyleniyordu. Başını hafifçe sallayıp “tabi nasıl istersen,” diye mırıldandı. Sonuçta Neslihan’dan sorumlu doktor kendisiydi.
Oğuzhan telefonunu çıkarıp “kulağım sizde ,” dedi başını ekrandan kaldırmadan. Nergis numarasını söyledikten sonra telefonu titremeye başladı.
“siz de beni kaydedersiniz,” dedi manidar bir gülümseme ile. Nergis başını salladı.
“biz gidelim o zaman,” dedi Neslihan ve ekledi “akşam annemlere durumu açıklayacağız da.”
“öyle mi?” Nergis içtenlikle kadının elini tutup “her şey yolunda gidiyor,” dedi, “ilaçlarını vaktinde almaya dikkat et. İrem Hoca’yı duydun zaten. Altıncı aydan sonra daha dikkatli olman gerekiyor. İki hafta sonra görüşürüz.”
“sağ ol Nergis,” dedi Neslihan kızın elini sıkıp “sen merhametli bir doktorsun.”
Nergis tebessüm edip elini çekti. Neslihan’ın kalbi abisi için bu güzel genç doktorun doğru kişi olduğunu söylüyordu. Onu yaratan Rabbine kalbinin söylediklerinin gerçek olması için dua etti.
Neslihan biraz önden yürüyüp giderken Oğuzhan sadece Nergis’in duyabileceği şekilde “yarın görüşürüz,” dedi ve kardeşine yetişip gözden kayboldu. Nergis yine kalbini tutup onun arkasından gidişini izledi.
...
Nergis hakkında ne düşünüyorsunuz merak ediyorum.
minik yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen
Allah'a emanet
kendinize prenses gibi davranmayı ihmal etmeyin
çünkü biliyorsunuz bizden bir tane var
başkası için kendimizi yıpratmaya değmez :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 24.43k Okunma |
2.61k Oy |
0 Takip |
105 Bölümlü Kitap |