94. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 6. BÖLÜM

6. BÖLÜM

RabiaSofi
rabiasofi

Hepinize merhabalar

ve tabi ki iyi okumalar

 

BÖLÜM

Ömer’in Kalbi

 

Çok uzun zaman sonra ilk defa yataktan bir amaç için çıkmaya başlamıştı Sinan. Aklında Ömer vardı. Minicik bir bebek ellerini ona uzatmış ve Sinan’dan bir şey istemişti. Bir kucak! Hayat her zaman bu kadar basit miydi? Onu zorlaştıran insanlar mıydı? Sinan ne ara hayatını bu kadar çıkmaza sokmuştu da basit bir kucağın küçük bir gülümsemenin insana bu kadar huzur verdiğini unutmuştu.

Yataktan kalkıp tek koltuk değneği ile kapıya gitti ve tokmağı çevirip hafifçe araladı. Kulak verdiğinde yine onların neşeli seslerini duyunca tebessüm etti. Bu sesleri dinlemeye alışmıştı. Ömer’in sabahki neşesi bir farklı oluyordu sanki. Neva da onu güldürmek için hoşuna giden ne ise onu yapmaya devam ediyordu. Bir an bunun ne olduğunu merak etti. Ömer neye bu kadar içten kahkahalar atarak gülüyordu acaba.

Kapıyı aralık bırakıp banyoya gitti bir süre sonra. Saçlarını ve sakalını tıraş edip elini yüzünü yıkadı. Gözü yine yara izine takıldı. Her geçen gün o yara izine daha çok bakmaya başlamıştı. Her geçen gün varlığı onu daha fazla rahatsız etmeye başlamıştı. Halbuki ameliyattan önce bu yara izi daha çirkindi ama o zamanlar Sinan’ın umurunda değildi. Şimdi ne değişmişti bilmiyordu ama vücudundaki her bir kusur gözüne daha çok takılır olmuştu.

Yine dalıp gittiğinde kapısının tıklandığını duyunca irkilip dışarı çıktı. Neva açık kapının önünde bekliyordu. Üstüne uzun triko bir kazak ve pantolon giyip başına acı kahve bir şal bağlamıştı. Sinan bir an neden evin içinde de başı örtülü gezmeye devam ettiğini merak etti. Evet normal bir evlilik değildi ama yine de evlilerdi. Buna gerek var mıydı?

“uyanmışsın,” dedi Neva saatine bakıp. Henüz 10 bile değildi. Sinan başını sallayıp “günaydın,” diye karşılık verdi.

“günaydın,” genç kadın “kahvaltı hazır diyecektim,” diye ekledi. Ateşkes ilanından sonra Sinan sesini çıkartmadan kahvaltı ve akşam yemeği için mutfağa inmeye başlamıştı. Günde iki doz ilaç almak gibiydi bu. Onlarla oturup yemek yemekte ruhuna iyi gelen bir şeyler vardı.

“tamam üstümü değiştirip geliyorum,” dedi nitekim. Neva bir an kararsız bir şekilde dikilmeye devam etti ve sonra “eğer benim getirdiğim kıyafetlerden memnun değilsen- şey odaya girip dolaptan istediğin kıyafetleri alabilirsin,” dedi hızlıca ve arkasını dönüp gitti. Sinan bunun bir giriş izni olduğunun farkındaydı. O yatak odasına adımını bile atmamıştı. Ama Neva ona az önce izin vermişti.

Sinan bu kez lacivert bir tişört ve siyah bir eşofman giyip üstüne de yine aynı renkte bir hırka giydi. Havalar soğumuştu ve Sinan da zayıflığından ötürü çok üşüyordu. Gerçi evin içi sıcaktı ama Sinan üşüyordu. İçinden kendi zayıflığına hüzünlenip Neva’nın ona Ömer’i kucağına aldığı için kızdığı anı hatırladı. Bir bebeği bile kucağına almaktan aciz kalmış bedenine en büyük kötülüğü o yapmıştı. Girip çıktığı onca ameliyat, iki ayağının üstünde durabilmek için verilen onca emek, ailesinin ömründen alıp götürdüğü onca zaman… Sinan bunları nasıl telafi edeceğini bilmiyordu. Hepsi aniden üstüne çullanıyormuş gibi hissediyordu sadece.

Bu düşünceler içinde mutfağa indiğinde Ömer onu görünce gülüp tükürüklü bir öpücüğe benzeyen sesler çıkarttı. Sinan gülümseyip onun mama sandalyesinin yanındaki sandalyeye oturdu ve miniğin elinden tutup “günaydın,” dedi şefkatle.

“nüü!” diye bir karşılık verdi Ömer hevesle. Sinan anlamayınca Neva’ya baktı. Annesi “sanırım gün demeye çalışıyor,” diye açıkladı ve ekledi “tek heceli kelimeleri çıkartabiliyor sadece. Mesela su isterse duu, beni isterse ann, gezmek isterse att- gibi kelimelerle derdini anlatmaya çalışıyor işte.”

“ama geçende beşikte ağlarken çok net bir şekilde anne demişti,” dedi Sinan. Neva ona bir an şaşkınlıkla bakıp “gerçekten mi?” diye sordu. Adam başını sallayınca “ve ben bunu kaçırdım öyle mi?” diye söylendi sitem eder gibi. Ömer tombul eliyle masaya vurup “ann!” diye bağırdı yine. Annesinin sesindeki sitem hoşuna gitmemişti.

“anne de bakayım,” diye diretti Neva ona dönüp “hadi an- ne!”

“ann!” diye tekrar edince Sinan “başka zamana artık,” dedi genç kızın yüzündeki ifadeye gülmemek için çayından bir yudum almıştı. Neva’nın eli lezzetliydi bugün de menemen yapmıştı. Ekmeği domatese bandırıp ağzına attığında Neva’nın onu izlediğini fark edince “ne oldu?” diye sordu.

“hiç,” diye omuz silkti Neva “sadece aklımda seni menemene ekmek bandıran biri olarak canlandırmamıştım.”

“niye ben uzay istasyonunda mı büyüdüm?” dedi Sinan gayet doğal bir tavırla “bizim evde de menemen pişiyordu ve üç tane de abim vardı.”

“o ne demek oluyor?”

“şu demek oluyor; onlardan önce davranıp menemenden payıma düşen kısım için savaşmak zorundaydım.

Lafını bitirdikten sonra tavaya yine ekmek bandırıp ağzına atmayı da ihmal etmemişti.

“peki ya Neslihan abla?”

“babam onun payını ayrı bir tabağa koyardı böyle durumlarda. Ablamsa kendi payını bitirdikten sonra bizim tavaya da göz dikerdi.”

Neva bu açıklama karşısında tebessüm etti, “anladım.”

“sen tek çocuksun değil mi?” diye sordu Sinan bu kez. Neva başını salladı “bizim evde sofrada öyle çatışmalar olmazdı.”

“tek çocuk rahatlığı yani!”

“biraz,” diye kabul etti genç kadın. Ne ara sohbet etmeye başlamışlardı anlamadı. Sinan da konuşurken farkında olmadan hiç olmadığı kadar yemek yemişti. Midesinin şiştiğini hissettiğinde kendine şaşırdı.

“Ömer bu hafta sonu yaşına girecek,” diye haber verdi Neva sofrayı toplarken. Sinan oğlana bakıp “demek yaşına gireceksin öyle mi?” dedi tebessümle. Ömer onu dinlerken yine başını hafifçe yana eğdi. Bu onun Sinan’a cevap verme şekliydi sanki. Sinan elini uzatıp onun başını okşarken Neva boğazına oturan yumruyu yutkunmaya çalışıp “ilk pastasını ben yapmak istiyorum,” diye devam etti, “bu yüzden de alışverişe gitmem gerekiyor.”

“anladım,” dedi Sinan şimdi paniklemişti. Acaba parası var mıydı? Bununla hiç ilgilenmemişti ki! Londra’da çalıştığı dönemlerden sağlam bir birikimi kalmıştı hesabında. Ama harcayacak durumu da olmamıştı hiç. Uzun zamandır çalışmıyordu ve maddiyat hakkında düşünmemişti bile. Neva kimden para alıyordu mesela? Yine içinde büyük bir utanç hissetti. Nasıl bir adam evlendiği kadının evi nasıl idare ettiğini hiç düşünmezdi.

“diyecektim ki sen de bizimle gelmek ister misin?” diye esas derdini dile getiren Neva’yı zorlukla duyup ne dediğini idrak edene kadar bir süre mutfakta sessizlik uzayıp gitmişti. Neva, adamın gözlerinde gördüğü paniğe neyin sebep olduğunu anlamamıştı bile. Yanlış bir şey söylemiş olmaktan korktu. Belki de Sinan dışarı çıkmak için hazır değildi. Ama bunu düşünmeye başlaması gerekiyordu.

“ben-“ dedi adam sonunda “sana bir şey sormam lazım.”

“sor elbette,” diye karşılık verdi Neva hemen.

“bu ev, yani sen bu evi nasıl- nasıl idare ediyorsun? H-hangi parayla?”

Neva, adamın yüzündeki paniğin sebebinin ne olduğunu anlayınca durakladı. Ondan para isteyeceğini düşündüğü için mi paniklemişti acaba?

“Yusuf amca,” diye cevap verdi çekinerek “bana bir kart çıkarttırdı. Onunla evin alışverişini yapıyorum ama merak etme Ömer’in ihtiyaçlarını kendi hesabımdan karşı-“

“onun için sormadım,” dedi Sinan telaşla kızın lafını kesip “ayrıca Ömer’in ihtiyaçlarını neden bu evden ayırdığını da anlamadım.”

“…“

“Neva,” dedi Sinan farkında değildi ama ilk defa ona adıyla hitap etmişti. Neva ona bakakaldığında o konuşmaya devam ediyordu, “o kartı babama geri iade etmeni istiyorum senden.”

“ama-“ diye itiraz edecek oldu Neva ancak Sinan’ın yüzündeki ifadeyi görünce sustu. Bir şekilde bu durumun onun gururunu incittiğini anlamıştı. Neva susunca Sinan “benim hesabımdan harcayacaksın,” dedi usulca ama sesindeki bir tınıdan bunun aksini kabul etmeyeceğini anlamıştı.

“ayrıca Ömer’in ihtiyaçlarını da kendi hesabından değil benim hesabımdan karşılayacaksın.”

Neva kendini çok garip hissetmişti o an. Karşısında ilk defa kocası varmış gibi hissetmişti. Ki böyle hissetmeye hiç hazır değildi. Sanki sessiz anlaşmalarında Sinan’ın ona gerçekten kocalık yapması gibi bir madde yoktu. Ona bakmaya devam ederken Sinan “hesabında olan paraya dokunma, Ömer için birikmeye devam etsin,” diye ekledi.

Genç kadın o anda sonrasında ne olacağını sormak istedi ama Sinan’ın onaylanmaya ihtiyacı olduğunu fark etmişti. O an ona itiraz etse, sorgulamaya kalksa adamın yaralı ruhunu bir kez daha inciteceğinin farkındaydı. O yüzden “peki tamam,” kelimesi çıktı dudaklarından.

Neva’nın onun talebini kabul etmesi karşısında rahatlayan Sinan “bir taksi çağıralım o zaman,” dedi.

“gerek yok,” diye karşılık verdi Neva hemen “Kartal var ya!”

“o araba hareket edebiliyor mu?” diye takıldı Sinan kendini tutamayıp. Neva ona gözlerini devirdiğinde Sinan güldü. Gerçekten güldü. Neva ona bakakaldı. Evlendiklerinden beri hatta onu Trabzon’daki düğünde son görüşünden sonra ilk defa Sinan’ın güldüğünü görmüştü. Onun gülüşünü görmeyi özlediğini içini yakan hasret kalbinde tekrar yandığında fark etti. Sinan’ın güzel gülüşünü görmeyi ne çok özlemişti.

“sen de gelecek misin?” diye sordu kendini toparlamaya çalışıp. Sinan çekinerek koltuk değneklerine baktı. Sonra Ömer’in ona beklentiyle bakan yüzünü gördü, “geleceğim,” dedi ve ekledi “odaya girip birkaç parça kıyafet alabilir miyim?” giriş izninden emin olmak istemişti.

“tabi,” dedi Neva hemen.

Sinan yerinden kalkıp yukarı kata çıkarken Neva da mutfağı toparlamak bahanesiyle kalmıştı. Sinan tek başına odanın kapının önüne geldiğinde tokmağı çevirip içeri girdi. Geniş bir odaydı. Temiz ve düzenliydi. Yatak örtüsü toz pembe rengindeydi. Bahçeye bakan pencerelerin perdesi çekiliydi. Kiraz ağacından yapılan dolap büyüktü. Sinan’ın gözü makyaj masasına takıldı. Neva’nın eşyaları masanın üstünde diziliydi. Süslü tarağa bakıp yanında duran tokayı eline aldı. Sonra hemen tokayı yerine bırakıp yatağın iki yanında duran iki çekmeceli komodinin üstünde duran bir başka çerçeve takıldı gözüne. Çerçeve sanki orada unutulmuş gibiydi. Neva’nın yattığı taraf olduğunu tahmin ettiği komodindi çerçevenin üstü kapalı halde bırakıldığı yer. Sinan ilerleyip çerçeveyi eline aldığında bu kez fotoğrafta ona bakan iki kişi vardı. Biri Neva bir de kocası. Neva’nın karnı şişti. Demek ki hamileydi. Kocası ona arkadan sarılmış ve elleriyle karnını tutmuştu. İkisi de dişleri gözükerek gülüyordu. Neva başını kocasının göğsüne yaslamış mutlulukla bakıyordu kadraja. Sanki parlıyordu, ait olduğu yerde, huzurla ve mutlulukla parlıyordu. O an ilk defa adamın- neydi adı Arif! Arif’in yakışıklı yüzünün onu rahatsız ettiğini hissetti. Çerçeveyi yerine bırakıp dolabı açtı. İlk Neva’nın kıyafetleri çıktı karşısına. Kapağı hemen kapatıp diğerini açtı ve bu kez kendi kıyafetlerini buldu. Bir pantolon aldı eline, kalın boğazlı koyu yeşil bir kazak ve içi kürklü deri montunu alıp dışarı çıktı.

Çatı katındaki odada üstünü değiştirirken kendini çok tedirgin hissediyordu. Keşke kabul etmeseydim diye düşündü bir an. Panik içindeydi. Nasıl yapacaktı? İnsanlar onun yüzündeki yara izine bakacaklardı. Koltuk değneklerine, cılız bedenine bakıp haline acıyacaklardı.

Bir anda tüm gücü bedeninden çekilir gibi olunca yatağın kenarına oturup kaldı. Üstüne giydiği deri ceket onu boğmaya başlamıştı ama çıkarıp atacak dermanı bile kalmamıştı. Yapamayacaktı. Ömer’in kalbini kazanmak istiyordu. Çünkü Ömer uzun zaman sonra ilk defa ondan bir şey isteyen, ona kızgınlıkla ya da hayal kırıklığıyla değil sadece merakla bakan, onu sevmeye hazır ilk kişiydi. Bir bebekti biliyordu ama Ömer’in ona uzattığı o tombul elleri Sinan için bir can simidiydi. İhtiyacı olan şeyin öfke krizleri geçirmek, kendini uyuşturmak olmadığını anlamıştı sonunda. Onun affedilmeye ihtiyacı vardı. Ama yine de panik onu ele geçirmişken yerinden kalkıp o markete gidecek cesareti kendinde bulamıyordu.

Bir müddet sonra kapısı tıklandığında hala daha yatağın kenarına çökmüş halde oturuyordu.

“gel,” diyen sesi umutsuzdu. Neva usulca içeri girdiğinde onu giyinmiş halde görünce “hazırsan çıkalım mı?” diye sordu.

“çok üzgünüm,” dedi Sinan “ama ben gelemem, yapamam.”

Neva onun duruşundaki çaresizliği, korkuyu ve ikilemi görmüştü. Sinan insan içine çıkmaktan korkuyordu. Korkularını yenmesi için de dışarı çıkması lazımdı. Neva usulca sandalyeyi tam Sinan’ın karşısına çekip oturdu. Dizleri birbirine değmese de çok yakındı. Sinan montunun cebinden bir kart çıkartıp ona uzattı.

“sende kalsın,”

Neva kartı eline alıp, Yusuf Kaya’nın ona verdiği diğer kartı Sinan’a uzattı.

“babana sen iade edersin,” dedi sadece. Sinan başını salladı. Elindeki kart ona külçe gibi ağır geliyordu. Erkeklik gururunu ezip geçiyordu.

“sana bir şey söyleyebilir miyim?” diye sordu kibar bir ses tonuyla. Sinan başını salladı ama kıza bakmıyordu. Kucağında birleştirdiği ellerine bakıyordu.

“biz küçükken bir keresinde Trabzon’da bayrama denk gelmiştik. Herkes meydanda bir araya gelmiş, bayramlaşırken sen diğer çocukların zorbaladığı bir çocuğu korumak için kavga etmiştin.”

Sinan o olayı hemen hatırlamıştı. Diğer çocukların dalga geçtiği çocuk komşu köyden biriydi. Üstünde yırtık bir kazak vardı ve diğer çocuklar onunla bunun yüzünden dalga geçince Sinan da kendini tutamayıp onlara saldırmıştı.

“sen de oradaydın,” diye anımsadı Sinan. Onun bütün çocukların arasında parlayan aleve benzeyen bakır saçlarını hatırladı. Neva başını salladı.

“işte ben ta o zamandan beri-“ dedi genç kadın sonra durup dudaklarını sıkıca bastırdı. Sanki söylemek istediği şeyin ne olduğunu son anda fark etmiş gibi sustu. Ardından yavaşça “o zamandan beri sana çok büyük bir saygı duyarım,” diye tamamladı cümlesini, “ben senin kim olduğunu biliyorum. Hatırlıyorum. İçinde neyi yok etmeye çalıştığının da farkındayım. Sen, sende Sinan’dan kalan ne varsa hepsini yok etmeye çalışıyorsun.”

Genç kadının cümleleri Sinan’ı öyle beklemediği bir şekilde sarsmıştı ki ona bakakalmaktan başka bir tepki veremedi.

“ama ailen, yakınların, etrafında kim varsa hepsi senin yok etmeye çalıştığın o kişiyi çok seviyor.”

İşte tam o anda karı koca ilk kez göz göze geldiler. Tam o anda birbirlerine gerçekten baktılar. Tam o anda birbirlerini gerçekten ilk kez gördüler. Belki de ilk kez o an gerçekten evlendiklerini, birbirlerinin eşi olduklarını idrak ettiler.

“beni asla affetmeyecekler,” dedi Sinan fısıltı gibi. Neva acı bir tebessümle başını yavaşça iki yana sallayıp “onlar seni affetmeye hazırlar,” diye karşılık verdi, “ama önce sen; kendini affetmelisin, kendini sevmeyi yeniden öğrenmelisin,”

Genç kadın cümlesi bitince başını öne eğip ellerine baktı bir müddet. Sinan ise hiç kımıldamadan onu izlemeye devam ediyordu. Yavaş yavaş tanımaya başladığı bu kadın merhametliydi. Sinan’a bile yardım etmeye çalışıyor ona onun göremediği şeyleri göstermeye çalışıyordu.

“Sinan’ı yok etmeye çalışma,” diye devam etti genç kadın nitekim. Ama artık kocasına bakamıyordu. Bir şekilde Sinan’ın ona olan bakışlarının değiştiğini hissetmiş ve utanmaya başlamıştı.

“onu affetmeye çalış, onu tekrar sev. Herkesin sevdiği gibi.”

Neva sandalyesini geri itip odadan çıkarken Sinan onun arkasından bakmaya devam etti. Hiç beklemediği bir şeydi bu. Hiç beklemediği ama büyük bir memnuniyetle kucak açacağı bir şey…

 

 

lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın

hepiniz Allah'a emanet olun :)

Bölüm : 25.09.2025 18:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / 6. BÖLÜM
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...