78. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 12

BÖLÜM 12

RabiaSofi
rabiasofi

Hepinize iyi okumalar dilerim

 

BÖLÜM

Sular köpürmemeliydi Rüveyda

Kırılmamalıydı ıslak dalları hasret selvilerinin

Ben zehre alışkınım, şerbete değil*

Ertesi sabah İlyas bir bagaj dolusu market alışverişi yapıp yayla evinin önüne geldiğinde kornaya basıp geldiğini haber verdi. Kapının önüne çıkan abisini görünce “misafir kabul ediyor musunuz?” diye sordu. İsmail ona gülüp “sen misafir değilsin koçum,” dedi. Ardından kapıya çıkan Ayşe “hoş geldin İlyas,” dedi ve ekledi “abin haklı sen misafir değilsin.”

“öyle olsun bakalım,” İlyas bagajdan poşetleri çıkarırken “epeyce süre idare eder sizi bunlar. Bilgisayarınla kıyafetlerini de getirdim abi,” diye konuşuyordu. Birlikte İlyas’ın getirdiklerini içeri taşırlarken Ayşe “yemeğe kalacaksın değil mi?” diye sordu.

“yok yenge,” diye cevap verdi İlyas “geri döneceğim hemen.”

“hayırdır bir şey mi oldu yoksa?” İsmail hemen telaşlanmıştı. İlyas tebessüm edip “yahu yok bir şey,” dedi “anamla babamı yalnız bırakmak istemiyorum.”

“biraz sakinleştiler mi?”

“pek sayılmaz,” dedi İlyas açık sözlülükle “ama merak etme sandığın kadar da kötü değiller. Sadece sindirmeye çalışıyorlar o kadar.”

“benim yüzümden-“ diyecek oldu Ayşe ama İlyas araya girip “kendinizi suçlamayın artık,” dedi “siz yapmanız gerekeni yaptınız o kadar.”

“İlyas haklı,” dedi İsmail “kendini yiyip bitirmeyi bırak artık Ayşe’m,”

Ayşe sesini çıkartmadı. İç çekip “peki öyleyse,” diye kabullendi ve ekledi “ara sıra bizi ziyarete gel İlyas. Bugünlük böyle olsun ama başka zaman seni bırakmayız.”

“eyvallah yenge,”

Ayşe içeri girerken abi kardeş kapının önündeki bahçede baş başa kaldılar. İsmail, karısının duyma mesafesinden çıktığına emin olduktan sonra “o şerefsiz herife çok dikkat et İlyas,” diye fısıldadı “bana düzenli olarak haber gönder. Sakın beni karanlıkta bırakma.”

“tamam abi,”

“ha bu arada,” diye ekledi muzip bir tavırla “yarın öbür gün kız kaçırmaya kalkarsan eğer kızı kaçıracağın evi önceden hazırla. Temizliğini yaptır, dolabını doldur. Böyle çok zor oluyormuş yahu!”

İlyas bir kahkaha attı, “tamam aklımda tutarım,” dedi abisine sarılıp “hadi Allah’a emanet.”

“siz de,”

Kardeşini bırakırken “annemle babama dikkat et,” dedi kendini tutamayıp.

“merak etme,”

İlyas gittikten sonra İsmail içeri girip kapıyı kapattı. İçini kemirip duran endişeleri bir kenara bırakıp karısının yanına gitti. Ayşe mutfaktaydı. İlyas’ın getirdiklerini yerleştiriyordu.

“yardım etmeye geldim,” dedi İsmail. Ayşe ona bakıp “yapılacak çok bir şey yok,” dedi bakışlarını kaçırıp. Sabah İsmail’in yanında uyandığından beri kocasından kaçıp duruyordu. Nedenini bilmese de utanmıştı. Onunla birlikte uyumak, onunla birlikte uyanmak garip bir duyguydu. Hem hoştu hem de-

“Ayşe’m,” dedi İsmail kaşlarını çatıp “sen benden niye kaçıyorsun sabahtan beri?”

“kaçmıyorum,” diye karşı çıktı Ayşe hemen düşüncelerini kovalayıp. İsmail durup karısına bakmaya devam edince Ayşe mutfaktaki işini bitirip “ben sobaya birkaç odun daha atayım,” diyerek mutfaktan çıkıp gidince İsmail arkasından bakakaldı.

Bütün gün evin içinde kovalamaca oynar gibi kocasından kaçıp duracak hali yoktu. Bunu biliyordu. Akşam da olacaktı. Gece de olacaktı ama Ayşe ne yapacağını bilmiyordu. Nikahları iki tarafın ailesine de malum olmuştu. Öyle ki kimse onların bir arada durmasına itiraz edemezdi artık. Yine de nasıl olacaktı? İsmail onun kocasıydı. Neden bu kadar korkuyordu ki!

Mutfağa gidip akşam için bir şeyler hazırlamaya başladığında İsmail de oturma odasında kendi işleriyle uğraşıyordu. Ayşe’yi kendi haline bırakmaya karar vermiş gibi gözüküyordu. Ayşe yemeği hazırladıktan sonra üstüne yemek kokusu sindiği için kıyafetlerini değiştirdi. Koyu yeşil renginde bisiklet yaka bir kazak giydi üstüne. Banyonun aynasında kendi yüzünü gördüğünde haline şaşırdı. Çantasından tarağını çıkartıp saçlarını taradı önce. Yüzünü yıkayıp kuruladı. Üstüne koku sıktı. Cesaretini toplayıp İsmail’in yanına gittiğinde adamın koltuğa oturmuş albüme baktığını gördü. Usulca yanına oturup dalıp gittiği resme baktı. Bir aile fotoğrafıydı bu. İsmail hemen kendini toparlayıp karısına baktı. Yeni sıktığı koku burnuna geldiğinde gülümseyip “kendine geldin mi?” diye sordu takılarak. Ayşe ona ters bir bakış atıp “yemek hazır,” dedi sadece.

“öyle mi?” dedi İsmail keyifle “bize ne yaptın hanım?”

“Allah ne verdiyse bey,” diye karşılık verdi Ayşe tebessümle. İsmail gülüp “senin ağzından bal mı damlıyor be hatun?” dedi. Ayşe yine utandığını hissedince başını eğip “hadi yiyelim artık acıktım ben,” dedi. Kalkıp mutfağa giderken kocası da onu takip etti.

Mutfaktaki masaya oturup yayla manzarası eşliğinde yemeklerini yediler. İsmail hepsini afiyetle yerken “eline sağlık,” dedi beğeniyle “hepsi çok güzel olmuş.”

“afiyet olsun.”

“çay da benden,” diye ekledi.

Sözünü tutan kocası çaydanlığı sobanın üstüne bırakıp “biraz demlensin bakalım,” dedi sofrayı topladıktan sonra oturma odasına geçtikten sonra. Ayşe açık duran albümü eline alıp fotoğraflara bakmaya başlamıştı.

Elife Hanım’ın nikah fotoğrafına bakarken “annen ne kadar güzelmiş,” demekten kendini alamadı “çok zarif ama heybetli bir tarafı da var.

İsmail yanına gelip fotoğrafa bakarken “eh babam boşuna âşık olmamış anneme,” dedi. Ayşe, fotoğraftaki genç delikanlıya bakarken kalbinin sızladığını hissetti. Yusuf Bey onu sözleriyle yaralamıştı. Bakışlarıyla yaralamıştı. Fotoğraftaki bu yakışıklı delikanlının yüzünde mutluluk parıltısı vardı. İsmail biraz babasına benziyordu biraz da annesine. İlyas ikisine de benzemiyordu. Diğer kardeşlerinin resimlerine baktığında Oğuz’un da babasına benzediğini fark etti. Sinan’ın siması da annesine benziyordu. Neslihan’ın halasına benzediğini gördüğünde yine içi sızladı. İsmail de onunla birlikte resimleri inceliyordu.

“birkaç tane fotoğraf alabilir miyim?” diye sordu Ayşe. İsmail başını salladı. Ayşe hepsinin bir arada olduğu bir aile fotoğrafını aldı, bir tane kayınpederi ile kayınvalidesinin nikah fotoğraflarından aldı. Son olarak da İsmail’in tek çekilmiş bir resmini aldı. Arkada Karadeniz manzarası vardı. Esen rüzgar İsmail’in saçlarını dalgalandırmış, o güzel gülümsemesiyle kadraja bakıyordu.

“ne yapacaksın bu resimleri?” diye sordu kocası. Ayşe hüzünlü bir tebessümle “evimizin salonuna asacağım,” diye cevap verdi.

İsmail onun saçlarından bir tutam alıp parmağına dolarken “hmmm,” diye mırıldandı “hoşuma gitti bu fikir.”

Ayşe yine hızlanan kalbinin sesini duyarken hafifçe kocasının eline vurup “hani çaylar sendendi,” dedi “nerede benim çayım?”

“tamam hatunum tamam,” dedi İsmail “sinirlenme getiriyorum çayını.”

Çaylarını içerken sohbet etmeye devam ettiler. Vakit nasıl geçti anlamadı Ayşe. İsmail ne anlatsa dinlerdi zaten. Vakit geceye döndüğünde kocası sobayı söndürdü. Çaydanlığı mutfağa bırakan Ayşe bardakları yıkamak bahanesiyle bir süre daha oyalandıktan sonra kapısı kapalı duran yatak odasına bakarken kocasına yakalandı. Halini yanlış anlayan İsmail “Ayşe’m,” dedi usulca “hadi sen git uyu, ben koltukta yatarım.

“ben-“

“gülüm,” dedi İsmail anlayışla “kendini niye sıkıntıya sokuyorsun? Git uyu, güzelce dinlen.”

Karısı bir an tereddüt etse de başını sallayıp yatak odasına gitti. Sabahtan havalansın diye çıkarttığı çarşafı serip yastık kılıflarını taktıktan sonra yorganı serip açtı. Üstüne geceliğini giyip yatağa bakmaya devam etti. İki yastık vardı. Biri Ayşe’nin de biri de İsmail’in. Böyle olmazdı ki! Nereye kadar kaçacaktı? Kaldı ki İsmail onun kocasıydı, sevdiği güvendiği adamdı.

Kapıyı açıp “İsmail!” diye seslendi. Bir an sonra kocası oturma odasından gelip kapı eşiğinden karısına baktı. O da üstünü değiştirmişti. Karısının üstüne bakıp bakışlarını yüzüne sabitledi.

“bir şey mi oldu?” diye sordu İsmail. Ayşe kapıyı tamamen açıp kocasının karşısında durdu. Göğsü hızla inip kalkarken “öyle ayrı gayrı olmaz,” diyebildi sonunda “karı kocayız biz artık.”

İsmail’in yüz hatları gevşedi, kuytu gözlerindeki yeşil canlandı, “emin misin Ayşe’m?” diye sordu. Ayşe başını salladı. Kocasının elinden tutup onu içeri çekerken İsmail de diğer eliyle kapıyı kapattı.

….

Ocak ayının ortasına doğru kış iyice bastırmıştı artık. Tepelerde kalan köylerde kar kalınlığı 3 metreyi aşmış, bazı köy yolları ulaşıma kapanmıştı. Ancak yine de Neslihan Kaya Trabzon’a gitmekte kararlıydı ve bu konuda itiraz kabul etmiyordu. Annesi onu telefonda gelmemesi için ikna etmeye çalışmıştı ama kızı İlyas abisini görmek istediğini ve havayolu ulaşımının gayet güvenli olduğunu söyleyerek onu da dinlememişti.

Evin içinde söylenerek gezen Elife Kaya “laf söz anlamıyor ki!” diyordu, “gelecekler buraya onlar da öğrenecek olanı biteni”

“anne,” dedi İlyas temkinli bir yaklaşımla “zaten herkes her şeyi yakında öğrenecek. Hala neyi saklamaya çalışıyorsunuz ki?”

“oğlum siz beni çıldırtmak mı istiyorsunuz?” diye parladı Elife Hanım “herkes hala seninle Ayşe’yi konuşuyor. Neler diyorlar bir duysan yüzün kızarır. İsmail bunları duysa neler olur bir düşün! Milletin ağzı torba değil ki büzesin.”

“elbet bir gün susarlar,” dedi İlyas ancak o da bu durumdan rahatsızdı. Dışarıda birkaç kez yan yana gözükmüştü yengesiyle o kadar. Ancak halihazırda iftira atanların ekmeğine yağ sürmüştü.

“çamur at izi kalsın demişler. Susarlar elbet ancak kaş göz etmeye ima etmeye de devam ederler.”

“babam odasında mı?” diye sordu İlyas konuyu kapatmak için. Elife hanım başını salladı. Kocasının haline en çok o üzülüyordu.

“günlerdir doğru düzgün uyumadı, yemedi. İsmail bizi çok üzdü çok. Bunu yapmaya hakkı yoktu.”

İlyas, annesini mutfakta oradan oraya koşturup iş yaparken izlemeye devam ederken “ama anacığım,” dedi ortamı yumuşatmak ister gibi “gördün işte durumu, abim Ayşe yengemle-“

Elife Hanım oğluna ters ters baksa da İlyas lafını geri almadı ve devam etti, “Ayşe yengemle nikah yapmasa o herif ne yapıp eder alır giderdi yengemi.”

“alıp gitseydi keşke!” dedi Elife Hanım.

“anne,” İlyas o güzel ses tonuyla konuşuyordu “yapma böyle. Sen sevdadan anlamayan kadın değilsin. Abimin gönlü ha bu kıza düştü.”

Annesi cevap vermeyince İlyas devam etmek için ağzını açtı ama arkadan babasının sesi yükseldi bu kez.

“İsmail nasıl bir belaya bulaştığının farkında değil,” dedi adam hiddetle “o sülaleden bize hayır gelmez.”

İlyas, babasının yüzüne baktığında adamın renginin solup gittiğini fark etti. İçi acısa da duruşunu bozmayıp “siz hep demez misiniz; kötüyü çağırmayın hayır konuşun hayır olsun diye. Niye bu kadar karamsarsın baba. Ayşe yengemi tanısanız siz de çok seversiniz.”

Yusuf Kaya, başını iki yana sallarken “derdim o zavallı kızcağız değil oğlum,” dedi “iyi olmasa oğlumun gönlü düşmezdi zaten.”

“o zaman sıkıntı ne?”

“siz Zafer’i tanımıyorsunuz,” dedi adam endişeyle “delinin tekidir o. Sopasını saklıyor diye hasta zihni ortadan kalkmıyor. Kim bilir şimdi kafasında neler kuruyordur?”

“Allah’ım sen koru,” dedi Elife Hanım elini kalbine götürüp. İlyas da endişelenmeye başlamıştı artık.

“o zaman abimler burada bizim yanımızda kalsa daha iyi olmaz mı?”

“olmaz,” dedi Yusuf Bey “bırak uzakta kalsınlar. Zafer bilmez bizim oraları. Hem o arada şu iğrenç iftiralar da kesilir biraz.”

“inşallah”

Üçü sessizlik içinde içlerindeki endişeyi büyütürken kapı aniden hiddetle vurulmaya başladı. Elife Hanım yerinde sıçrayıp “hayrolsun inşallah!” derken İlyas kapıya doğru gitti. Delikten baktığında gelenlerin kim olduğunu görünce hemen kapıyı açtı.

“Hatice teyze,” dedi “Hasan amca, buyurun hoş geldiniz.”

“nerede senin o ananla baban?” diye sordu Hatice teyze biraz hiddetle içeri girerken. Sesi duyan karı koca hemen kapının önüne geldiler.

“hoş geldin abla,” dedi Yusuf ama yaşlı kadın elini kaldırıp “sen hala burada ne yapıyorsun Yusuf?” diye sordu. Adam ağzını açsa da bir şey demeyecek kadar afallamıştı.

“oğlunu bir başına bırakmak mı babalık?” diye sordu kadın acımadan. Elife’ye bakıp “sen ana değil misin Elife?” diye devam etti.

Hasan amca “hanım biraz sakin,” dese de kadın onu da susturup devam etti.

“siz genç olmadınız mı?”

“ama abla,” diyecek oldu Elife Hanım ama kadın bastonunu yere vurup hepsini susturdu.

“ablanın kaçıp evlendiğini ne çabuk unuttun Elife,” dedi hiddetle “hatırladığım kadarıyla sen de ona yardım etmiştin.”

Elife hanım biraz mahcup başını öne eğerken Hatice teyze Yusuf Kaya’ya bakıp “senin ettiğin yaramazlıkları da sayıp dökmeye başlayayım mı uşak?” diye sordu tehditvari bir tonda. İlyas, babasının yüzündeki ifadeyi görünce gülmemek için başını öne eğdi.

“bu çocuklar birbirine sevdalanmışlar kot kafalılar!” diye gürledi kadın “kızın babasının günahını kıza da çektireceksiniz ha! Elinizi uzatmak, destek olmak bu kadar mı zor.”

“abla bir dur Allah aşkına,” dedi Yusuf Kaya “ben evladımdan vazgeçer miyim hiç?”

“evladından değil Yusuf,” diye düzeltti kadın hiddetle “evlatlarından vazgeçmeyeceksin! Ha benim kızımı da evlat diye bağrınıza basacaksınız o kadar. Ayşe’mi ben büyüttüm say. Benim kızım say. Ona göre davran. Onun kalbi pamuk gibidir sakın incitmeyin!”

Son cümlesini söylerken Elife Kaya’ya bakmayı ihmal etmemişti.

“nasıl yapacağız sen söyle o zaman,” dedi Yusuf Kaya.

“ha o meydanda kemençeli düğün edeceksiniz, göğsünüzü gere gere gururla İsmail ile Ayşe diyeceksiniz. Konuşan konuşur sonra da o pis ağızlarını kapatırlar. Zafer’e gelince-“

Kadın bu noktada durakladı. Başını sallayıp “Allah onun iki elini bağlasın da uzak dursun evlatlarımdan. Siz sakladıkça ona gün doğuyor sakın unutmayın ha! Bir an önce ilan edin her şeyi herkese. İkisini uzağa göndermekle iyi etmişsiniz ama yanlarına gidip yalnız olmadıklarını hissettirin uşaklara. Zaten çok çektiler bir de siz köstek olmayın. Gösterin analığınızı babalığınızı da! İyi günde herkes iyidir! Evlat sizin diye hata mı etmeyecek, kusur mu işlemeyecek. Gidin sarılın evlatlarınıza. Ha bu da son sözümdür.”

Kadın geldiği gibi hışımla çıkıp giderken Hasan amca arkasından bakıp “ben onu sakinleştiririm,” dedi ve ekledi “ama dediklerinde haklı. Evlatlarınızın yanında olun Yusuf. Bir de siz sırtınızı dönmeyin.”

Yaşlı çift gittikten sonra Yusuf Bey hiçbir şey demeden odasına çıktı. İlyas da odasına çıkıp biraz kendiyle kalmak istediği için eline bir kitap alıp okumaya başladı ama odaklanamıyordu. Aklı sürekli abisine gidip duruyordu. Orada bir başına kalmak tehlikeliydi. İlyas bunu hissediyordu. Askerlikten kalma içgüdüleri ona her an bir saldırıya uğrayabileceklerini söylüyordu.

Üstelik yarı yıl tatili için kardeşleri de üç beş güne buraya geleceklerdi. Kitabı kapayıp gözlerini tavana dikerken gönül işlerinin zorluğunu düşünmeye başlamıştı. Neyse ki onun gönlüne düşen güzel; ailesi tarafından da sevilen biriydi. Şimdi önünde tek bir engel kalmıştı o da Aygül’e nasıl hissettiğini söylemek. Vakti gelince onu da yapacaktı elbette. Ama şimdi sırası değildi. Şimdilik gönlünde olanı kendine saklayacaktı. Bir tek abisi şüphelenmişti ama İlyas ona da söyleyememişti. Aygül’e içini açmadan gönlündekileri kimseyle paylaşmak istemiyordu sadece.

Gün ikindiye doğru dönerken kapısı çaldığında babasını görmeyi beklemiyordu. Hemen toparlanıp “gel baba,” dedi.

“oğlum, abini ara yarın onları ziyarete geleceğimizi söyle” dedi adam ve başka bir şey demeden çıkıp gitti. İlyas başını sallayıp “en doğrusu da buydu zaten,” dedi kendi kendine sevinerek.

Abisini ararken ayağa kalkıp pencerenin önüne gitmişti. Dördüncü çalışta İsmail cevap verdi.

“efendim İlyas’ım,”

“abi müjdemi isterim,” dedi İlyas gülerek. İsmail’in sesinde merak “al senin olsun koçum,” dedi ve ekledi “neymiş müjde?”

“az önce Hatice teyze gelip annemle babamı bir güzel azarladı. Ondan sonra da babam yanıma gelip abine haber ver yarın onları ziyarete gideceğiz dedi.”

“sen ciddi misin oğlum?” dedi İsmail heyecanını gizlemeden.

“evet!”

“hay senin ağzını-“

“şimdi bırak benim ağzımı da git müjdeyi yengeme ver.”

“tamam, tamam,”

“yarın görüşürüz o vakit, Allah’a emanet,”

“siz de koçum.”

Telefonu kapattıktan sonra yatağına geri yatıp bir türlü odaklanamadığı kitabına devam eden İlyas da rahatlamıştı. Yakın zamanda kopacak fırtınaya istemeden dahil olduğunda sebep olacağı yıkımın henüz farkında değildi.

.

.

.

.

lütfen minik yıldızı parlatmayı unutmayın

Allah'a emanet olun.

Bölüm : 11.06.2025 20:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 12
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...