79. Bölüm
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 13

BÖLÜM 13

RabiaSofi
rabiasofi

Herkese merhabalar

yeni bölüm ile geldim

iyi okumalar dilerim

 

BÖLÜM

Sevinçlerinde onlar vardı, hüzünlerinde onlar
Seninle yeşerdiler, seninle soldular.*

(Özdemir Asaf)

 

Ayşe özenle hazırlamıştı sofrasını. Elleri titreyerek yaptığı yemeklerin tadı güzel olsun diye kaç defa dua etmişti hatırlamıyordu. Temizlenmiş, yanına aldığı kıyafetlerin en güzeli giymişti üstüne.

İsmail onun heyecanını gördükçe daha çok içi gidiyordu. Ayşe gerçekten kendini sevdirmek, kabul ettirmek istiyordu. İsmail içinden onun için dua edip yardım istedi Rabbinden. Sığınacak başka kapısı yoktu çünkü ve başka kapıya sığınmak gibi bir arzusu da…

“Ayşe’m,” dedi İsmail onun omuzlarından tutup durdururken “sakinleş artık.”

“iyiyim ben,” diye karşılık verdi Ayşe ama sesi ve duruşu tam tersini söylüyordu. İsmail onun tüm hayatı olmuşken onun mutlu olması için her şeyi yapmaya hazırken ailesinin ziyaretinin de iyi sonuçlanmasını istiyordu. Kendi ailesinden ümidi yoktu ama hiç değilse İsmail’in ailesi için bir umut vardı.

“iyi misin gerçekten?” diye sordu İsmail. Ayşe onun gözlerine baktı. Birbirlerine olan bakışlarında saf aşktan başka bir şey yoktu. Usulca başını sallayıp “sen yanımda olduktan sonra ben hep iyi olurum İsmail’im,” dedi Ayşe. Kocası ona sarılıp ayaklarını yerden keserken Ayşe küçük bir çığlık atıp kocasına tutundu.

“seni bana nasip eden rabbime şükürler olsun,” dedi adam. Ayşe gülümsüyordu. Onca derdin içinde huzuru bulduğu adamın kollarının arasında olmanın tadını çıkartıyordu.

Korna sesi geldiğinde birbirlerini bırakırlarken Ayşe “geldiler,” dedi telaşla. İsmail ise kapıya çıkıp gelen ailesini karşılamaya hazırlandı. Hemen ardında karısı vardı.

İlyas arabadan çıkıp “selamün aleyküm,” dedi ve ekledi “biraz temkinli geldik o yüzden geciktik.”

“aleyküm selam,” diye karşılık verdi İsmail “iyi etmişsin.”

Babası ve annesi arabadan indiklerinde İsmail onların yanına gitti. Ayşe onu takip ediyordu. Heyecandan kalbi yerinden çıkacak gibiydi.

Elife Hanım önce oğlunun yüzüne baktı. Mutlu olduğunu görünce Ayşe’ye döndü. Kızın yüzü de aydınlıktı. Güzel kızdı. Elife Hanım alıcı gözüyle onu incelediğinde mesafeli bir duruşu olduğunu gördü. Gözlerinde uzlaşmaya hazır bir ifade vardı.

Yusuf Bey oğluna ve gelinine bakıp “bir halt etmişsiniz,” dedi düz bir tonda “amma biz de sizden aşağı kalmadık,” diye suçunu kabul ettiğinde İsmail “o nasıl söz baba,” diye atıldı hemen “bir suç varsa o ancak benimdir.”

“ve de benim,” dedi Ayşe incecik sesiyle.

Yusuf Bey ona ikinci kez bakıp “bana hakkını helal et kızım,” dedi birden. Ayşe şaşkınlıkla başını kaldırıp kayınpederine baktı. Ağzını açtı ama konuşamayacak kadar şaşırmıştı.

“senin gönlünü incittim, yapmamam gerekirdi.”

“e-estağfurullah,” dedi Ayşe “asıl biz sizi incittik siz bize hakkınızı helal edin.”

Ağzından çıkan her kelimeyle Kaya ailesinin gözünde itibarı yükselen Ayşe “her şeye rağmen bize yine evinizi açtınız, sırtınızı dönmediniz,” diye devam etti.

Yusuf Bey ile Elife Hanım birbirlerine baktılar. Hatice teyzenin dedikleri ikisinin de vicdanına yük olmuş geceyi uykusuz geçirmişlerdi. Sonunda Yusuf Bey elini uzatıp “benim hakkım size helaldir,” dediğinde İsmail gözleri parlayarak babasının elini tutup alnına koydu. Bir süre öylece kalınca Yusuf Bey şefkatle oğlunun saçını okşayıp “kıymetlim,” dedi “kaldır başını.”

İsmail yüzünü kaldırdığında gözleri parlıyordu. Yusuf Bey oğluna sarılırken onun da gözleri dolmuştu. İsmail; koca çınarı, gölgesine sığındığı babasına sıkıca sarılıp “Allah seni başımızdan eksik etmesin baba,” dedi.

Yusuf Bey oğlunu bırakıp gelinine döndü. Ona da elini uzattığında Ayşe sevinçle adamın elini öpüp alnına koydu.

“tekrardan hoş geldiniz, sefalar getirdiniz.”

Ayşe hiç beklemeden kayınvalidesinin elini de öpünce Elife Hanım kızın yüzünü tutup “sen de hoş geldin,” dedi sadece.

İsmail içi rahatlayarak annesine sarılırken İlyas “oh be sonunda,” dedi sevinçle ve ekledi, “şükür kavuşturana.”

Hep birlikte içeri girdiklerinde Ayşe’nin hazırladığı sofrayı gördüler. Elife Hanım özenerek hazırlanmış bu sofraya bakıp “maşallah,” dedi “eline sağlık.”

“inşallah beğenirsiniz.”

“beğeniriz, beğeniriz,” dedi Yusuf Bey başını sallayarak. Sofraya geçip oturduklarında Yusuf Bey ve Elife Hanım olanları anlatmasını istedi. İsmail başından başlayıp yaşanan olayları anlatırken Ayşe de eksik kalan kısımları tamamladı. Neden böyle bir nikah kıymak zorunda kaldıklarından bahsederken Ayşe kendini yine çok mahcup hissetti. Üzerlerine atılan iftiralar yüzünden saklanmak zorunda kalmışlardı.

“bir müddet daha gözden uzak durun,” diye başladı Yusuf Bey evlatlarını dinledikten sonra “bu Tuğrul denen herifin sesini iyice bir kesmek gerek.”

“aklında bir şey mi var baba?” diye sordu İlyas hemen. Yusuf Bey sakalını sıvazlarken “iftirayı temizlemek için zaman gerek,” dedi kendi kendine konuşur gibi.

“bir de resmi nikahı uzatmadan yapmak lazım,” diye ekledi Elife Hanım. Ayşe’nin gözlerinde gördüğü kedere üzülse de sesini çıkartmadı.

“haklısın Elife Hanım,” diye onayladı onu kocası “en kısa zamanda gidip bir tarih almak lazım ancak önce ortalık durulsun.”

“peki baba,” dedi İsmail sadece.

Yemekten sonra Ayşe mutfakta çayları hazırlarken Elife Hanım yanına geldi. Ayşe onu görünce “teyzemden öğrendiğim şekilde yaptım. Beğenirsiniz inşallah,” dedi. Elife Hanım tebessüm etti, “gel seninle oturup konuşalım biraz kadın kadına,”

Ayşe tedirgin olsa da elindeki işi bırakıp kadının karşısına geçip oturdu. Elife Hanım onun yüzünü inceleyip “maşallah,” dedi tekrardan “yüzün gözün akça pakça, pek güzelsin.”

Bu iltifat karşısında Ayşe tebessüm etti. Utanmıştı. Elife Hanım onun her hareketini dikkatle izliyordu. Demek oğlunun karısı, evinin en büyük gelini bu tazecik kızcağızdı.

“bir tarafım size hala kırgın ve kızgın,” diye başladı kadın. Ayşe yüzünü eğince tutup kaldırdı.

“gönül isterdi ki her şey usulüne göre olsun. Seni telinle duvağınla gelin edelim. Ama yüce rabbimin takdiri başkaymış.”

“ben o hayalimi bir kenara atalı çok oldu,” dedi Ayşe çekinerek “artık tek istediğim İsmail’le yuvamızda mutlu olmak.”

İsmail’in adını anarken bile sevdası gözlerinde parlayan kızın haline gülümseyen Elife Hanım “dur bakalım,” dedi ve ekledi “hemen vazgeçme hayalinden.”

“benim hiçbir hayalim kalmadı ki,” Ayşe biraz mahcup devam etti “benim bütün hayalim, isteğim İsmail’miş meğer. O yanımda olduğu müddetçe ben-“

Bu noktada utanıp başını eğerken Elife Hanım içerden sesleri gelen oğullarının ve kocasının olduğu tarafa bakıp “zor olacak Ayşe,” dedi açıkça “baban bizi de sizi de zorlayacak.”

“ben-“

“sen kendini kötü hisset diye söylemiyorum bunları,” diye devam etti kadın, “babanı bizden daha iyi tanıyorsun. Şimdilik sessiz kalıyor oluşu hayra alamet değil.”

“biliyorum.”

“ancak biz size destek olmaya karar verdik,” kadın Ayşe’nin bilmediği bir hatıraya tebessüm edip “teyzen bizi fena haşladı. Aklımız başımıza geldi.”

“teyzem mi?” diye sordu Ayşe şaşkınlıkla.

“teyzen ya,” dedi Elife Hanım “anne baba olduğun zaman istiyorsun ki; evlatların hiç hata yapmasın, seni üzmesin. Ama öyle olmuyor işte. Bir insandan hatasız olmasını beklemek çok saçma. İsmail bu zamana kadar bize hep destek oldu. En büyük çocuk olmanın sorumluluğunu öyle bir taşıdı ki biz de sandık ki İsmail hiç tökezlemez, sarsılmaz. Sonra da hata yaptığı ilk anda ona sadece kızdık ve sırtımızı döndük.”

Ayşe sessizlik içinde kadını dikkatle dinlerken bir yandan da dediklerini zihnine kaydediyordu.

“hata yaptığı anda birine sırtını döneceksen ne anlamı kalıyor ki güzel kızım,” Elife Hanım dalıp gittiği yerden çıkıp Ayşe’ye baktı. Hüzünlü bir tebessümle “büyük olmanın, tecrübenin ne anlamı kalıyor?”

“ne güzel söylediniz,” dedi Ayşe “keşke her büyük sizin gibi düşünebilse, davranabilse.”

“eh bizi de teyzen sarsmasa aklımız başımıza gelemeyecekti.”

“teyzem,” dedi Ayşe sesi titreyerek. Hem annesini hem de teyzesini çok özlemişti.

“teyzem benim için çok kıymetlidir. Üzerimde emeği çoktur. Hayata dair ne öğrendiysem o öğretmiştir. O ve eniştem.”

“peki ya annen?” diye sordu kadın.

“annem,” dedi Ayşe iç çekip “o çok zariftir. Kırılgan gibi gözükür ama çok da güçlüdür aynı zamanda. Vaktinde babama- babama gönlü düşmüş işte. Babam da onu sever. Kendince sever daha doğrusu. Annem de babamı idare etmeyi öğrenmiş bir şekilde. Bizi de çok sever. Sevdiğini de gösterir.”

“ama,” dedi kadın usulca

“ama,” Ayşe yutkunup devam etti, “ama benim içimde ona karşı bir kızgınlık var. Niye bilmiyorum. Böyle düşünmeye hakkım var mı onu da bilmiyorum.”

“babanı durdurmadığı için kızgınsın değil mi?”

Ayşe gözünden bir damla yaş akarken başını sallayıp “sanırım öyle,” dedi sadece.

“daha gençsin,” Elife Hanım, kızın yüzünü sevip gülümsedi, “yaşadıkça göreceksin ki kalbini insanlardan korumak imkansızdır. İnsan, kırılarak, kaybederek büyür. Önemli olan güzellikleri görebilmeye devam edebilmektir. Şükretmek kırgınlığın yegâne tedavisidir kızım.”

Genç kız, kadının elini tutup içtenlikle “şimdi anladım,” dedi ve ekledi “İsmail’in bu güzel ahlakının, edebinin, tertemiz kalbinin, iyi niyetinin nereden geldiğini.”

Bu taltif Elife Hanım’ın hoşuna gitmişti. İki kadın el ele tutuşurken içeri İsmail girdi, “nerede kaldınız?” diye sorarken onların halini görünce duraksadı. Yüzüne bir gülümseme yayılırken “gideyim mi?” diye sordu.

“yok, yok,” dedi Elife Hanım ayağa kalkıp “hadi yardım et bakayım karına.”

Kendisi de iki tane tabak alıp mutfaktan çıkarken İsmail, merakla karısına bakıp “ne oldu?” diye sordu. Ayşe omuz silkip “seni ilgilendirmez,” dedi sadece. İsmail “vay demek öyle oldu ha!” dedi alınmış gibi yaparak.

“evet öyle oldu,” karısı iki tane tabağı da onun eline tutuşturdu, “hadi git ben de çayları doldurup geliyorum.”

İsmail elinde tabakları tutarken karısının yanağından öpüp göz kırptı. Ayşe telaşla içeri göz atıp “hadi git,” dedi. İsmail hin bir sırıtışla giderken Ayşe de hemen çayları doldurup oturma odasına gitti.

“eline sağlık kızım,” dedi Yusuf Bey “her şey çok güzel olmuş.”

“afiyet olsun,”

Tatlıları yiyip, çayları içtikten sonra Yusuf Bey “biz kalkalım artık,” dedi. İsmail “erken değil mi daha baba?” dedi ve ekledi “biraz daha kalsaydınız.”

“yok oğlum,” dedi Elife Hanım “kardeşlerin gelecek ya onların odasını hazırlamam gerek.”

“ne?” dedi İsmail gülerek “hepsi mi geliyor?”

“evet,”

“ben alırım onları havalimanından,” dedi İsmail ama İlyas “ben halledeceğim abi,” diye araya girdi, “sen Ayşe yengemi yalnız bırakma. Hem ortalıkta gözükmeseniz daha iyi.”

İsmail biraz bozulsa da sesini çıkartmadı. Kardeşlerini de mi göremeyecekti yani. Karısına bakınca içindeki öfke hemen söndü. Ayşe onun ne hissettiğini biliyormuş gibi tebessüm etti.

“hadi bakalım yolcu yolunda gerek,” diyerek son noktayı koyan babası ayaklanınca karısı ve oğlu da onu takip etti.

İsmail onları uğurlarken kendini garip hissetti. Burada saklanmak onun karakterine ağır gelmeye başlamıştı. Korkup saklandığını düşünmelerinden nefret ediyordu. Sadece Ayşe’nin iyiliği için burada kalmaya dayanıyordu. Yakında ailesi bir araya toplanacaktı ve o da karısı ile birlikte evine gitmek istiyordu.

“Allah’a emanet olun,” dedi İlyas el sallayıp “bir şey olursa ben buradayım.”

“biliyoruz,” dedi Ayşe “sağ ol İlyas.”

“Allah’a emanet,” dedi İsmail de.

Ailesi gittiğinde bir süre arkalarından bakmaya devam eden İsmail dalıp gitmişti. Ayşe ona “hadi içeri girelim,” diyene kadar gözünü yoldan ayıramamıştı. Karısı koluna girdiğinde gülümseyip başını salladı.

Eve girdiklerinde Ayşe etrafı toplamaya başladı hemen. İsmail de ona yardım etti. Hava karardığında sobayı körükleyip karşısına geçip oturduklarında ikisi de yorulmuştu. İsmail ise dalgındı. Ayşe ona sarılıp başını göğsüne yaslarken gözleri yanan sobanın ateşinde usul usul karısının saçlarını okşadı bir müddet.

“ne oldu İsmail?” diye sordu Ayşe sonunda.

“yok bir şey gülüm,” dedi İsmail hemen.

“var bir şey,” diye ısrar etti Ayşe. İsmail durunca kendini çekip kocasına baktı. Yüzünde gücenmişlik görünce kaşlarını çatıp “beklemek ağır mı gelmeye başladı yoksa?” diye sordu.

“beklemek değil, kaçıp saklanmak ağır gelmeye başladı,” diye itiraf etti İsmail “kardeşlerim gelecek onları karşılamaya bile gidemiyorum. Senin elinden tutup göğsümü gere gere çarşı pazara gidemiyorum. İşimi bile doğru düzgün yapamıyorum.”

Ayşe ayağa kalkıp “daha evleneli bir ay bile olmadı ama bakıyorum sen şimdiden şikayet etmeye başladın,” dedi. Oturma odasından çıkarken İsmail peşinden geldi.

“şikayet etmiyorum,” diye açıklamaya çalıştı kendini İsmail “sadece kanıma dokunuyor. Anla beni Ayşe. Bu şekilde yaşamak bana-“

“ne?” dedi Ayşe “bu şekilde yaşamak sana ağır mı geliyor?”

Ayşe kırıldığını hissettiğinde kendine şaşırdı. Aslında İsmail’in karakterine ağır gelmeye başlayan durumun ne olduğunu biliyordu ama yine de kendine engel olamıyordu.

“sana gelmiyor mu?” dedi İsmail “biz evlendik, yanlış bir şey yapmadık. Ama yine de kaçıp saklanan biziz.”

“ne yapalım İsmail?” diye sordu Ayşe kollarını göğsünde birleştirip “illa açıkça söyleyeyim mi? Biz şimdi el ele insan içine çıksak ne derler biliyor musun? Bozçelik’in Ayşe iki kardeşi aynı anda ayartıp peşine takmış-“ genç kızın sözleri kocasının elini ağzına sertçe kapatmasıyla yarıda kaldı.

“sakın bir daha böyle bir şeyi ağzına alma,” dedi İsmail. Kaskatı kesilmişti. Birden içinde İlyas’a karşı gereksiz bir öfke hissetti. Neden daha dikkatli olmamıştı ki! Neden Ayşe’yi gördüğünde yolunu değiştirmemişti?

Karısı, elini çekip “söyletme o zaman,” dedi aynı öfkeyle “burada ne için kaldığımızı karıştırma. Ne babam ne de Tuğrul’dan korkup kaçtığımız için değil o iğrenç iftira unutulsun, araya vakit girsin diye burada kalıyoruz.”

Ayşe sinirle arkasını dönüp gidecekken İsmail onu tutup arkadan sarıldı.

“özür dilerim,” dedi pişmanlıkla “bencillik ettim.”

Karısı sessiz kalınca İsmail ona daha çok sarılıp çenesini omzuna yaslayıp kulağına “affet,” diye fısıldadı. Ayşe ona dönüp sarılınca “bir daha olmayacak,” diye garanti verdi. Karısı sadece başını salladı.

İsmail onun yüzünü tutup gözlerine baktı. Karısının da yorulduğunu gördü. Üstelik o kendi ailesini tamamen kaybetmeyi göze alarak İsmail’in elini tutmuştu. İsmail ise ne yapıyordu? Neden böyle hissetmeye başladığını bilmiyordu. Yıllardır ailenin en büyük oğlu olmaya o kadar alışmıştı ki ilk defa merkezden uzakta kalmanın şaşkınlığını yaşıyordu. İlk defa dışarıda kalmıştı, bir şeylerin içine dahil edilmiyordu. O böyle yaşamaya alışkın değildi. İsmail eylem insanıydı. Bir şey yapılacaksa ilk o atılır, ilk o yapardı.

Sanırım kardeşini biraz da olsa kıskandığını itiraf etmeliydi. Her açıdan kıskanmıştı. Ama en çok da onun yerine Ayşe’yi İlyas’la yakıştırdıkları için kıskanmıştı. Bu yüzden içten içe kardeşine öfkeliydi. Biraz durup aklı selim düşünse bunun böyle olmadığını anlayacaktı ama bu kapana kısılmışlık hissi düşüncelerini de bulandırıyordu.

“hadi yatalım,” dedi karısı nihayetinde “ikimiz de yorulduk.”

“haklısın,”

İsmail karısının elinden tuttu. Birlikte yatak odasına gittiklerinde Ayşe her zamanki gibi saçlarını taramak için kadife kaplı tabureye oturdu. İsmail, onun elinden tarağı alıp “gül kokulum,” dedi “bırak ben yaparım.”

Karısının saçlarını usul usul taramaya başladığında ipek gibi tutamlar avucunun içinde kaymaya başladı. Kuzgun karası saçlarına ışık vurdukça mürdüm rengi parıltılar çıkıyordu ortaya. İsmail tarağı usulca yerine bırakıp karısının başına bir öpücük kondurdu. Ayşe ona bakarken kocası çoktan ışığı söndürmüştü.

.

.

.

.

minik yıldızı parlatmayı unutmayın lütfen

ve gelmeden önce sizi uyaracağımı söylediğim için

önümüzdeki bölümün ayrılık bölümü olacağını haber vermek isterim

16 yıl öncesinin Trabzonu'nda son bir bölümümüz kaldı yani

Allah'a emanet olun,

Rabbim gönlünüzdeki hüzünleri sevinçlere çevirsin

 

Bölüm : 15.06.2025 17:38 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
RabiaSofi / Sevmeyi Yaşamak / BÖLÜM 13
RabiaSofi
Sevmeyi Yaşamak

24.43k Okunma

2.61k Oy

0 Takip
105
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...